Elli beş yaşındaydı. Sakat ayağı ile yorgun ve ağır bedenini sandalyeden kaldırdı, "Ekmek parası!" dedi. Beyaz lastik dolu poşeti bir eline, iç içe geçmiş iki ahşap domates kasasını da diğer eline aldı ve evden ayrıldı.
Her gün ilkokulun önüne gelir duvarın dibine, kasanın birine lastikleri dizer, diğer kasaya da kendi otururdu.
Ayşe teyze iki sene önce eşinin pazarda sattığı lastikleri o ölünce böyle satıp değerlendiriyordu. Susuzluktan kurumuş ve çatlamış toprağa benzeyen yüzü ile bakarken "Çok çileler çektim, çok acılar gördüm!" der gibiydi insanlara.
Okuldaki sabahçıların çıkması ile öğlencilerin okula geldiği 15 dakika müşterilerinin en yoğun olduğu bir zamandı. Bu zaman zarfında on metresi 1 liradan bir lastik satması onun için bir ekmek ve bin memnuniyet demekti.
Fakat son zamanlarda memnuniyetsizliğinin had safhaya çıktığı da oluyordu. Çünkü okulun önündeki gençleri, çocukları ve velileri izlerken gördükleri onu fazlasıyla üzüyordu.
Sakız çiğner gibi dillerde dolaşan küfürler, en ufak bir anlaşmazlıkta patlamaya hazır bomba gibi birbirine tekme ve dayak ile girişenler, "Kankayız" diyerek kol kola dolaşan oğlan ve kızlar. Ağlayarak her dediğini yaptırtan çocuklar. Çileden çıkan ve çocuğunu hırpalayıp döven anneler. "Beni parmağında oynatıyor!" diye birbirine sitem eden veliler. Nasihat veren büyüklere "Sana ne?" diyen çokbilmişler. Giriş çıkışlarda uzayıp kısalan etek boyları. Birbirlerine sigara paketi uzatarak "ölüm" ikram edenler. "Bana ne?" diyerek hata ve kusurları görmezden gelen büyükler.
Zaman zaman kendi gençliği geliyordu gözünün önüne ve ister istemez kıyas ediyordu o zamanla bu zamanı. O zamanlar bir hata ve kusur görülürse, yetişkinlerin bir bakışı yeterdi, ya da hatanın sevgi ve güzel sözle bir kere ikaz edilmesi çocukların hatalarını anlamasına kâfi gelirdi. İtiraz edilmezdi. Şimdiki büyükler ise bir hata karşısında "Kalple buğz etme" zahmetinde dahi bulunmuyorlardı. Herkeste "Benim çocuğum değil!" anlayışı hâkimdi. "Büyüklere saygı, küçüklere sevgi" anlayışı gün geçtikçe kaybolup gidiyordu. Böyle bir ortamda bir de ihtiyar olmak, Ayşe Teyze'nin hayatını daha da zorlaştırıyordu. Ona "Dünyadaki en zor şey ne?" diye sorulsa, cevabı "Aciz bir ihtiyar olmak!" olurdu.
İşte yine burada oturuyordu. Ve dalıp gitmişti.
Birden okulun bahçesinden fırlatılan boş bir sakız kutusu Ayşe teyzenin kafasına düştü. Çocukların çıkmasını bekleyen yanındaki velilerin de gözleri önünde gürbüz bir oğlan çocuğu gülerek "tam isabet" deyip kaçtı. Ayşe Teyze "Velahavle" çekti, başka da hiç kimseden bir ses çıkmadı. Aradan iki dakika daha geçmeden bu sefer bir küçük çakıl taşı atıldı, ama isabet etmedi. Yanına düşen küçük taşı eline alıp oturduğu yerde "Yapma evladım!" diyen Ayşe Teyze her şeyi görüp de görmemezlikten gelen veliler ile göz göze geldi. Tam bu sırada boş bir gazoz şişesi "şak" diye düşünce, başta Ayşe Teyze olmak üzere herkes korktu. Bunun üzerine "Nasıl olsa hedef biz değiliz!" bakışları arasında hiç beklenmedik bir şey oldu. Koşarak bir kadın çıktı ortaya. Ve gidip çocuğu kolundan tuttu. Kadın çocuğun Ayşe Teyze'ye fırlatmak istediği büyük taşı görünce daha çok kızdı ve "Seni polise götüreceğim!" dedi. Bunun üzerine çok korkan çocuk ağlayarak ve yalvararak "Ne olur abla, bırak beni!" demeye ve kolunu kadının elinden kurtarmaya uğraştı. Ama nafile.
Kadın "Bir şartla, teyzeden özür dilersen ve bir daha da böyle bir şey yapmayacağına söz verirsen." dedi. Ağlayarak "Söz abla söz" diyen çocuk, koşarak teyzeden özür diledi ve aynı hızla koşarak kayboldu. Bu arada yardımsever kadın da hiçbir teşekkür beklemeden oradan ayrılıp gitti.
Olan biteni şaşkınlık ve bir o kadar da memnuniyetle izleyen Ayşe Teyze yardımsever kadının arkasından uzun uzun dualar etti. Bu sırada birden Ayşe Teyze'nin aklına gençliğinde yere düşen bir teyzeye koşarak yardım etmesi geldi. Teyzeyi kollarından tutup kaldırdıktan sonra teyze "Senin de ihtiyarlığında yardımına koşup gelenler olsun!" diye dua etmişti. O gün bu duayı iyi bir dilek gibi algılamıştı. Bugün başına gelenlerden sonra şimdi daha iyi anlıyordu ki, Hazret-i Allah yıllar önce yapılan bu samimi duayı kabul etmiş ve karşısına çıkartmıştı. Kalbi mahzuz oldu, Hazret-i Allah'a büyük bir tevazu ile teşekkür etti.