Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Eğitim - Baş Parmak - Ömer Öngüt
Baş Parmak
Eğitim
Canan Büşra Kara
1 Mayıs 2010

 

Baş Parmak

 

Baharın gelmesi ile toprak canlanmış, kuru dallar yeşermeye başlamıştı. Sanki doğa bu hali ile, "öldükten sonra nasıl dirileceğiz ki?" sorusunu soran gafillere cevap veriyormuş gibiydi.

Her evde hareket, iş, neşe ve mutluluğun gözle görülür bir şekilde arttığı bir mevsimdi "bahar". İşte Fatma Hanım'ın evi de almıştı bahardan nasibini. Artık hafta sonu kahvaltıları bahçede yapılmaya başlanmıştı. Bahçeli bir evde oturmak havaların ısınması ile daha büyük bir nimete dönüşüyordu.

Fatma Hanım bahçe işlerini zevkle yapsa da çocuklarının da yardım etmesini beklerdi. Ancak çoğu zaman Fatma Hanım dört çocuğundan sadece en küçükleri ve en afacanları olan Mehmet'i gönüllü olarak yanında bulurdu.

O gün de gökyüzü açık, güneşin cömertliği de üstünde idi. Fatma Hanım kahvaltıda "Bugün çimleri biçmeye kim bana yardım edecek?" diye sordu. Sadece küçük cılız bir ses: "Ben." dedi. Diğerleri, "Bugün bizi Nur Teyze davet etti!" dediler. "Nur Teyze" demek her çocuğa bir akran, bir arkadaş demekti.

Fatma Hanım gece hafif ateşlenen Mehmet'i de güneş dokunmasın diye kardeşleriyle göndermeye karar verdi: "Anneciğim biraz hastasın, bu sefer sen de kardeşlerinle Nur Teyze'ne git." dedi. "İşimi bitirince ben de gelirim inşallah." dedi. "Bir şey olursa beni arayın." diye ekledi ve bahçedeki işine koyuldu.

Fatma Hanım çim biçme makinesini çalıştırmış bir yandan çimleri biçiyor bir yandan da göz ucu ile diktiği marul, tere, soğan ve maydanozlara bakıyordu. "Gelecek haftaya kadar biraz daha boy atarlarsa misafirlere de ikram edebiliriz" dedi kendi kendine. Bahçedeki taze sebze ve meyvenin tadını ne tutabilirdi ki!

Bu düşünceler içerisindeyken bir de baktı ki biçilmesi gereken bir adımlık çim kalmış. Tam o sırada cep telefonu çaldı. Makineyi kapatmaya gerek duymadan, cep telefonuna ulaşmak için çantasının yanına gitti, fakat makine çalıştığı için kendi kendine yürüyüp çimlerin üzerinde duran terliği ağzına çekti ağzı tıkanan makine dengesini sağlayamadı ve bir gürültü ile devrildi. Gürültüyü duyan Fatma Hanım çantasını kaptığı gibi makinenin yanına geldi. Bir yandan telefonu açmaya çalışıyor diğer yandan da makinenin ağzına tıkanan terliği nasıl çıkartabilirim diye düşünüyordu. Telefonu açtı. En büyük kızı Sema'nın ses tonu Fatma Hanım'ın beyninde binlerce soru işaretleri oluşturdu. Endişe ile "Ne oldu yavrum!" dedi " Anne çabuk gel Mehmet balkondan düştü!" dedi Sema.

Fatma Hanım "Ne oldu!!!" derken bir anda bağrının ateşlerle kaplandığını hissetti, fakat aynı zamanda, elini terliği çekmek için makinenin ağzına daha derine soktuğunun farkında değildi. Hemen eve doğru koştu. Elinde sıcak bir ağırlık vardı ama yüreğindeki ağrı binlerce kat daha ağırdı. "Benim yüzümden", "Keşke yanımda bıraksaydım!" diye düşündü. Deli divaneye dönmüştü.

Fatma Hanım bahçeden çıkıp bir fırtına gibi iki sokak arkadaki kardeşi Nur Hanım'ın evine koştu. Hem koşuyor hem de binbir türlü şey aklına geliyordu: "Mehmet'e bir şey olmuş muydu?", "Olduysa ne olmuştu?", "Yoksa en korkulan şey mi olmuştu?" Bu soruya yüreği dayanamıyor, dizlerinde dermansızlık hissediyordu. Kendini suçluyor, vicdan azabı içince yanıp tutuşuyordu. Sağ elindeki ılık akıntının ise hiç farkında bile değildi.

Eve geldi, daha çabuk koşarak merdivenleri çıkmak istedi ama dermanı gönlüne ayak uydurmakta artık zorluk çekiyordu. Bir an önce gerçekle yüzleşmek için kapıyı açtı. Evde hiç kimseyi göremeyince, iyimser düşünceleri yüreğinden uçup gitti. Karamsar duyguları nefes almasını zorlaştırıyordu. Ağır adımlarla yan komşunun kapısına tıklamaya doğru giderken çocukların hepsi birden antredeki dolaptan çıkarak:

"1 Nisan! Şaka yaptık!" demeleri ile Fatma Hanım'ın beyni uyuştu, tonlarca ağırlık göz kapaklarını kapattı ve yere serildi. Annelerini elbisesi ve eli kan içinde gören çocuklar korku ile Nur Teyze'lerini çağırdılar.

Fatma Hanım akşam geç vakit kendine gelip gözlerini açtığında hastahanedeydi. Mehmet'ini ve diğer çocuklarını karşısında görünce dünyalar onun oldu. Daha sonra elinde ağrılar hissetti ve sağ elinin sarılı olduğunu gördü. Tam bu sırada doktor içeri girdi. Belli ki yaşanan acı hikâyeden haberdardı. Mahcup ve üzgün bir yüz ifadesi ile oturan çocuklara bakarak:

"Çocuklar hiçbir zaman unutmayın! Bizim kültürümüzde "1 Nisan Şakası" diye bir şey yok. Yalana şaka ile alışan dil zamanla yalanı günlük hayatta da kullanmaya alışabilir. Peygamber Efendimiz: "Şaka da olsa yalan söylemeyiniz!" buyuruyor."dedi.

Fatma Hanım'a dönerek "Çok üzgünüm, çok önemli bir parmağınızı, başparmağınızı kaybettiniz." dedi.

"1 Nisan, 1 yalan ve 1parmak" diyerek dışarı çıktı.


  Önceki Sonraki