Muhterem Okuyucularımız;
Duâ namaz, oruç ve diğer ibadetler değerindedir. Hatta ibadetlerin özüdür. Duâda Allah-u Teâlâ ile kul arasında bir vasıta olmadığı için duâ kulluk makamlarının en önemlisidir.
Duâ Allah-u Teâlâ'nın ululuğu ve azameti karşısında kulun aczini itiraf etmesi, O'na muhtaç olduğunu bilmesi, tazarru ve niyaz ile sevgi ve tâzim duyguları içinde lütuf ve kereminden hayır ve rahmet dilemesi, dergâh-ı ulûhiyetine yüz tutup ihtiyaçlarını yalnız O'na arzetmesidir.
Duâ sınırlı, sonlu ve âciz olan varlığın yüce Yaratıcı ile kurduğu bir köprüdür.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm Hadis-i şerif'lerinde:
"Allah-u Teâlâ'nın katında duâdan daha değerli bir şey yoktur." buyurmuşlardır. (Tirmizi - İbn-i Mâce)
Numan bin Beşir -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde:
"Duâ ibadetin kendisidir." buyurdular ve şu Âyet-i kerime'yi okudular:
"Rabbiniz buyurdu ki: Bana duâ edin, duânıza icâbet edeyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler, alçaltılmış olarak cehenneme gireceklerdir." (Mümin: 60)
Görüldüğü üzere Âyet-i kerime'de "İstemek" emredilmiş olup, Allah-u Teâlâ'nın karşılık vermesi için kulun istemesi şart kılınmıştır. Hem öyle şart kılınmıştır ki, şartın yokluğundan, şarta bağlanan şeyin yokluğu gerekeceğinden terk edilmesine "Cehenneme gireceklerdir." diye tehdit getirilmiştir.
Allah-u Teâlâ kullarını kendisine duâ etmeye teşvik etmekte, duâlarını kabul edeceğine dair de teminat vermektedir.
İmâm-ı Rabbâni -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki;"Allah-u Teâlâ vermeyi istemeseydi, istek vermezdi."
Duâ etmeye yönelmek de Allah-u Teâlâ'nın bir tevfikidir.
Enes -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Bütün iyilikleri işlemek ibadetin yarısı, duâ da öbür yarısıdır. Allah bir kulu için hayır murad ederse kalbini duâya meylettirir." (İbn-i Mâce)
Duâ ve niyaz peygamberlerin, velilerin ve kâmil insanların yoludur.
İnsanın şerefi Allah-u Teâlâ'ya mârifet ve iman iledir.
Âyet-i kerime'sinde:
"De ki: Duâ ve ilticânız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?" buyuruyor. (Furkan: 77)
Duâ etme fırsatı tanıması, hiç şüphesiz ki kullarının kendi faydalarınadır. Bu da yapılmazsa, diğer yaratıklarla insanoğlunun arasında hiçbir fark kalmaz.
Kul ne için duâ edeceğini, kime ve kimin karşısında duâ ettiğini iyice düşünmeli, Hakk'ın huzurunda olduğunu daima hatırında tutmalı, kendi acziyetini göstermek için gereken her şeyi yapmalı; O'nun kudret ve azametini düşünüp, mahcubiyet, tezellül ve inkisar içinde duâ etmelidir.
Duâ demek Hakk'ın kapısını çalmak demektir, sadece dil alışkanlığı halinde bazı sözleri tekrarlayıp durmak demek değildir. Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz özlü duâları severdi.
Dil ile yapılan duânın yanında bir de fiilî duâ vardır. Bir kimse arzularını Rabbinden dili ile istediği gibi, fiilen de teşebbüs etmesi, aklın gösterdiği sebeplere başvurması gerekir.
Nitekim hastalıklardan kurtulmak için Allah-u Teâlâ'ya duâ edilmesi meşru olmakla birlikte, ilâç almak, maddî olarak tedâvî yollarına başvurmak Resulullah Aleyhisselâm tarafından tavsiye edilmiştir.
Helâl rızık talep edilmesini, rızkın bollaşması için Allah-u Teâlâ'ya duâ edilmesini tavsiye eden, duâlarında bunlara yer vererek fiilen nümune olan Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz; rızkın meşru yollarını da göstermiş, ziraat, ticaret ve sanatla meşgul olmayı, bunların helâl rızık kapıları olduğunu söylemiştir.
Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lerin nur ışığı altında "Duâ ve Niyaz" konusu ele alınarak açıklanmış; "Duâ'nın Edepleri", "Makbul Olan Duâ Zamanları", "Duâsı Makbul Olanlar", "Bedduâ", "Peygamber Aleyhimüsselâm Hazerâtı'nın Duâları" ele alınarak örnekleriyle izah edilmiştir. Sığınma duâlarında bazıları, Salât-ü selâm'ın ehemmiyeti ve çeşitleri ile sabah ve akşam okunulması tavsiye olunan duâlar ile günlük yaşamda ihtiyaç duyulacak bazı mühim duâlar kısa kısa açıklanarak ümmet-i Muhammed'in istifadesine arz edilmiştir.
Bâki esselamü aleyküm ve rahmetullah...
Duâ etme fırsatı tanıması, hiç şüphesiz ki kullarının kendi faydalarınadır. Bu da yapılmazsa, diğer yaratıklarla insanoğlunun arasında hiçbir fark kalmaz.
Kul ne için duâ edeceğini, kime ve kimin karşısında duâ ettiğini iyice düşünmeli, Hakk'ın huzurunda olduğunu daima hatırında tutmalı, kendi acziyetini göstermek için gereken her şeyi yapmalı; O'nun kudret ve azametini düşünüp, mahcubiyet, tezellül ve inkisar içinde duâ etmelidir.
Duâ demek Hakk'ın kapısını çalmak demektir, sadece dil alışkanlığı halinde bazı sözleri tekrarlayıp durmak demek değildir.
Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz özlü duâları severdi.
Dil ile yapılan duânın yanında bir de fiilî duâ vardır. Bir kimse arzularını Rabb'inden dili ile istediği gibi, fiilen de teşebbüs etmesi, aklın gösterdiği sebeplere başvurması gerekir.
Duâ Allah-u Teâlâ'nın ululuğu ve azameti karşısında kulun aczini itiraf etmesi, O'na muhtaç olduğunu bilmesi, tazarru ve niyaz ile sevgi ve tâzim duyguları içinde lütuf ve kereminden hayır ve rahmet dilemesi, dergâh-ı ulûhiyetine yüz tutup ihtiyaçlarını yalnız O'na arzetmesidir.
Duâ sınırlı, sonlu ve âciz olan varlığın yüce Yaratıcı ile kurduğu bir köprüdür.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm Hadis-i şerif'lerinde:
"Allah-u Teâlâ'nın katında duâdan daha değerli bir şey yoktur." buyurmuşlardır. (Tirmizî - İbn-i Mâce)
Duâ namaz, oruç ve diğer ibadetler değerindedir. Hatta ibadetlerin özüdür. Duâda Allah-u Teâlâ ile kul arasında bir vasıta olmadığı için duâ kulluk makamlarının en önemlisidir.
Numan bin Beşir -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde:
"Duâ ibadetin kendisidir." buyurdular ve şu Âyet-i kerime'yi okudular:
"Rabb'iniz buyurdu ki: Bana duâ edin, duânıza icâbet edeyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler, alçaltılmış olarak cehenneme gireceklerdir." (Mümin: 60)
Görüldüğü üzere Âyet-i kerime'de "İstemek" emredilmiş olup, Allah-u Teâlâ'nın karşılık vermesi için kulun istemesi şart kılınmıştır. Hem öyle şart kılınmıştır ki, şartın yokluğundan, şarta bağlanan şeyin yokluğu gerekeceğinden terk edilmesine "Cehenneme gireceklerdir." diye tehdit getirilmiştir.
Allah-u Teâlâ kullarını kendisine duâ etmeye teşvik etmekte, duâlarını kabul edeceğine dair de teminat vermektedir.
Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Kulun kalbine duâ etme arzusu geldiğinde Rabb'ine duâ etsin. Çünkü Allah onu kabul edecektir." (Tirmizî)
İmâm-ı Rabbâni -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki; "Allah-u Teâlâ vermeyi istemeseydi, istek vermezdi."
Duâ etmeye yönelmek de Allah-u Teâlâ'nın bir tevfikidir.
Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Kime duâ kapısı açılmış ise ona rahmet kapıları açılmış demektir." (Tirmizî: 3542)
Kişiye duâ kapısının açılması, çokça duâ etmeye muvaffak kılınmasıdır.
Rahmet kapısının açılması, duâsı sebebiyle bazen dileğinin aynen verilmesi, bazen de ona denk şekilde günahının affını ifade eder. Her ikisi de rahmettir.
Enes -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Bütün iyilikleri işlemek ibadetin yarısı, duâ da öbür yarısıdır. Allah bir kulu için hayır murad ederse kalbini duâya meylettirir." (İbn-i Mâce)
Duâ ve niyaz peygamberlerin, velilerin ve kâmil insanların yoludur.
•
Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime'sinde kullarına yakın olduğunu bildirerek, onları duâ ve niyaza, ibadet ve taate teşvik etmektedir:
"Resul'üm! Kullarım sana beni sorunca haber ver ki, ben onlara yakınım. Benden isteyenin, duâ ettiğinde duâsını kabul ederim.
Öyleyse onlar da benim davetime icabet etsinler, bana iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler." (Bakara: 186)
İnsanlar Allah-u Teâlâ'dan uzak olsalar da O yakındır. Hatta bize bizden yakındır.
Âyet-i kerime'sinde:
"Biz insana şah damarından daha yakınız." buyuruyor. (Kâff: 16)
•
İnsanın şerefi Allah-u Teâlâ'ya mârifet ve iman iledir.
Âyet-i kerime'sinde:
"De ki: Duâ ve ilticânız olmasaydı Rabb'im size değer verir miydi?" buyuruyor. (Furkân: 77)
Duâ etme fırsatı tanıması, hiç şüphesiz ki kullarının kendi faydalarınadır. Bu da yapılmazsa, diğer yaratıklarla insanoğlunun arasında hiçbir fark kalmaz.
Kul ne için duâ edeceğini, kime ve kimin karşısında duâ ettiğini iyice düşünmeli, Hakk'ın huzurunda olduğunu daima hatırında tutmalı, kendi acziyetini göstermek için gereken her şeyi yapmalı; O'nun kudret ve azametini düşünüp, mahcubiyet, tezellül ve inkisar içinde duâ etmelidir.
Duâ demek Hakk'ın kapısını çalmak demektir, sadece dil alışkanlığı halinde bazı sözleri tekrarlayıp durmak demek değildir. Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz özlü duâları severdi.
Dil ile yapılan duânın yanında bir de fiilî duâ vardır. Bir kimse arzularını Rabb'inden dili ile istediği gibi, fiilen de teşebbüs etmesi, aklın gösterdiği sebeplere başvurması gerekir.
Nitekim hastalıklardan kurtulmak için Allah-u Teâlâ'ya duâ edilmesi meşru olmakla birlikte, ilâç almak, maddî olarak tedâvî yollarına başvurmak Resulullah Aleyhisselâm tarafından tavsiye edilmiştir.
Helâl rızık talep edilmesini, rızkın bollaşması için Allah-u Teâlâ'ya duâ edilmesini tavsiye eden, duâlarında bunlara yer vererek fiilen numune olan Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz; rızkın meşru yollarını da göstermiş, ziraat, ticaret ve sanatla meşgul olmayı, bunların helâl rızık kapıları olduğunu söylemiştir.
Nitekim Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurur:
"Şüphesiz insan için kendi çalışmasından başkası yoktur." (Necm: 39)
Duâ tedbire mâni değildir. Her hususta tedbirini almakla beraber, yine de duâ etmek zarureti vardır. Hatta tedbire başvururken, bunların faydalı olması için duâ etmek lâzımdır. Duâsız tedbirin faydası yoktur.
Her duâ Cenâb-ı Allah'ın katında muhafaza edilir. Âhiret için duâ eden kimse, elbette karşılığını âhirette görecektir. Duânın hayırlısı Allah-u Teâlâ'dan mağfiret dilemektir.
Câbir -radiyallahu anh-den rivâyet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şu şekilde duâ edilmesini tavsiye etmişlerdir:
(Allahümme mağfiretüke evseu min zünûbî ve rahmetüke ercâ indî min amelî)
"Allah'ım! Senin bağışlaman benim günahımdan daha geniştir. Rahmetin benim yanımda amelimden daha ümit vericidir." (Hâkim)
•
Tam yerinde yapılmış olan, kabul edilip karşılık görecek olan duâ ve niyaz, ancak Allah-u Teâlâ'ya yapılan duâ ve ibadettir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Gerçek duâ ancak O'nadır." (Ra'd: 14)
Nitekim şâyân-ı kabul olan duâ da ancak O'na yapılacak duâ ve tazarrudan ibarettir.
"O'ndan başka duâ ettikleri, kendilerinin duâlarına hiçbir karşılık veremezler." (Ra'd: 14)
Onlara beyhude yere duâ etmiş olurlar. Çünkü karşılık veremezler, hiçbir dileklerini yerine getiremezler.
"Durumları ancak suyun ağzına gelmesi için avuçlarını ona açmış kimsenin durumu gibidir. Oysa o hiçbir zaman suya kavuşamaz." (Ra'd: 14)
Ellerini suya uzatıp, suyun ellerinden ağzına kendiliğinden ulaşmasını isteyen kimsenin bu arzusu, su tarafından ne kadar gerçekleştirilemez ve imkânsız ise, onların Allah'tan başka duâ ettikleri şeylerin de bu isteklerini yerine getirebilmesi ihtimali o kadar imkânsızdır. Çünkü su cansızdır. Kendisine avuçlarını açıp uzatanın bu davranışını farketmez ve susadığını da anlayamaz. Ağzına gelmesini isteyecek olsa, su onun isteğini kabul edip ağzına kadar ulaşamaz.
"İşte kâfirlerin duâsı da ancak bunun gibi boşunadır." (Ra'd: 14)
Çünkü onlar duâ edecek olsalar dahi, Allah-u Teâlâ onların duâsını kabul etmeyecektir. Başkasına duâ edecek olurlarsa, onun da duâlarını kabul etme gücü bulunmamaktadır.
Burada yalnız şuursuz putlara değil, Allah-u Teâlâ'nın dışında ilâhlaştırılan bir takım önderler veya şahısların da o cansız putlar gibi, hiçbir duâya cevap veremeyecekleri, Allah-u Teâlâ'nın irâdesi olmadan hiçbir isteği yerine getiremeyecekleri beyan edilmektedir.
"İsteyen de âciz, istenen de..." (Hacc: 73)
•
Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime'sinde yalnız kendisine kulluk yapılmasını, duâ edilmesini emir buyurmaktadır:
"O halde sakın Allah ile beraber başka bir ilâh edinip yalvarma.
Yoksa azaba uğratılanlardan olursun." (Şuarâ: 213)
Bu hitâb-ı ilâhî bütün ehl-i imana karşı en ulvî tâlimâtı ihtivâ etmektedir.
Nitekim Allah-u Teâlâ bir başka Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:
"Allah ile beraber başka bir ilâh edinip yalvarma! O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur." (Kasas: 88)
• Diğer ibadetlerde olduğu gibi; duâ için de, duânın kabulü için de şeklî ve ahlâkî âdâb ve şartlara riâyet etmek lâzımdır. Duâ eden kişinin engin bir edeb içinde olması gerekir.
• En mühim şart, sağlam bir itikada sahip olmaktır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurur:
"Kâfirlerin hoşuna gitmese de siz Allah'a, dini yalnız O'na hâlis kılarak duâ edin." (Mümin: 14)
İbadet ve duânızı yalnızca Allah-u Teâlâ'ya halis kılınız ki dininizin vazifesini eda etmiş olasınız.
Diğer Âyet-i kerime'lerinde ise şöyle buyuruyor:
"De ki: Bana, dini yalnız Allah'a hâlis kılarak O'na kulluk etmem emrolundu." (Zümer: 11)
"Her secde yerinde yüzlerinizi O'na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na duâ edin.
İlk önce sizi yarattığı gibi, yine O'na döneceksiniz." (A'râf: 29)
• Duâ esnasında Allah-u Teâlâ'dan gayrı hiçbir şeye itimat etmeyerek tam bir teveccühle, sıdk ve sadâkatle boyun bükmeli, âciz ve muhtaç olduğunu ibraz etmeli, bütün himmetini Allah-u Teâlâ'ya bağlamalıdır.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Allah ganîdir, siz fakirsiniz." (Muhammed: 38)
• Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Allah-u Teâlâ'nın en büyük sevgilisi olduğu için onu duâlarda vesile kılmak şarttır.
Nitekim Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Eğer onlar kendilerine zulmettikleri vakit, sana gelip de Allah'tan tevbekâr olarak günahlarının bağışlanmasını isteselerdi, sen Peygamber de kendileri için af isteyiverseydin, elbette Allah'ı affedici ve merhametli bulurlardı." (Nisâ: 64)
Allah-u Teâlâ sıkıntılı halleri, dünya ve âhirete dair gam ve hüzünleri, onun şefaatı ve ilticâsı ile kullarından kaldırır. Çünkü o rahmet peygamberidir.
Bunun içindir ki duâların başında ve sonunda salât-ü selâm getirmek, enbiyâ ve evliyâya tevessül etmek lâzımdır.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyururlar:
"Sizden biriniz duâ etmek istediği zaman, önce Allah-u Teâlâ'ya hamd-ü senâ ile başlayıp, sonra Peygamber'e salavât getirsin, sonra da istediği duâyı yapsın."
"Aleyhisselât-u vesselâm Efendimiz'le ehl-i beytine salât-ü selâm okunmadıkça okunan duâ kabul makamına vâsıl olamaz." (C. Sağir)
• Allah-u Teâlâ'ya yakın olan kimselerin maiyyetinde bulunulduğu zamanlar fırsat bilinmelidir.
Nitekim bir Hadis-i şerif'te şöyle buyurulmaktadır:
"İyiliği, yüzleri güzel (nûrlu bir simaya sahip) insanların yanında arayın." (Taberânî)
• Duânın kabul olunmasında helâl kazancın, helâl lokmanın çok mühim yeri vardır.
Allah-u Teâlâ salih amelden, faydalı işler yapmaktan önce helâl olan şeylerden yemeyi emrederek:
"Helâl ve temiz rızıklardan yiyiniz ve sâlih ameller işleyiniz." buyurmuştur. (Müminûn: 51)
Haramlar, duâ ve ibadetlerin kabulüne mâni olur.
"Yâ Resulellah! Allah'a benim için yalvarıver de, duâsı makbul olanlardan olayım." diyen bir zâta Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Helâl yemek ye, duân kabul olsun." buyurdular. (Taberânî)
Diğer bir Hadis-i şerif'lerinde ise şöyle buyuruyorlar:
"Bir insan ki, büyük bir iştiyakla (Hacc ve Umre için) yola çıkar. Bir çok eziyetlere katlanır, toz toprak içinde kalır. Ellerini semâya doğru açıp 'Yâ Rabb'i yâ Rabb'i!' diye yalvardığı halde; yediği haram, içtiği haram, giydiği haram ve her türlü gıdası haramdır. Böyle bir adamın duâsı nasıl kabul edilir?" (Müslim)
• Varsa hak sahipleri ile helâllaşmak, zulümden kaçınmak, duâdan önce sadaka vermek de duânın kabulü için gereklidir.
Enes -radiyallahu anh-den rivâyet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Sadaka Rabb'inin gadabını söndürür." (Tirmizî)
• Duâ ederken abdestli bulunmalı, kıbleye müteveccih olarak huşû ile diz çökmeli, ısrarla ve azimle Allah-u Teâlâ'ya yalvarmalıdır.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Duâ ve tazarru zamanında ziyâde ilhâh ve ısrâr edenleri Cenâb-ı Hakk sever." (C. Sağîr)
Abdullah bin Mes'ud -radiyallahu anh- der ki:
"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- duâyı üç kere yapmaktan, istiğfârı üç kere yapmaktan hoşlanırdı." (Ebu Dâvud: 1524)
• Duâ günahlara pişmanlık duyularak yapılmalı, kabulü için de acele edilmemeli, kabul edileceğine inanılarak duâ ısrarla sürdürülmelidir.
Hadis-i şerif'lerde şöyle buyurulmaktadır:
"Eğer bir kul Cenâb-ı Hakk'tan bir şey istirhâm eyler de arzusuna nâil olmazsa Cenâb-ı Allah onun için bir sevâb yazar." (C. Sağîr)
"Cenâb-ı Allah buyurur ki: Bir kul, ellerini kaldırıp benden taleb etmezse ona gadab ederim. (Zira bu hâl ya gafletinden veyahut kibrinden ileri gelir.)" (Münâvî)
• Kur'an-ı kerim'de ve Hadis-i şerif'lerde geçen me'sur duâlarla duâ edilmelidir.
• Duâ esnasında sesi fazla yükseltmemelidir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Rabb'inize yalvara yakara gizlice duâ edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez." (A'râf: 55)
• Korku halinde ümidi, ümit halinde korkuyu bırakmayarak, daima ikisinin denklik noktasını gözeterek duâ etmelidir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Korkarak ve umarak O'na duâ edin. Muhakkak ki Allah'ın rahmeti muhsinlere yakındır." (A'râf: 56)
Böyle duâ edenler, duâda ihsan mertebesine ermiş muhsinlerden olurlar. Duânın güzelliği de kalbin bu istikametiyledir.
• Duânın kabul olunacağına samimi bir kalp ile inanmalı, Allah-u Teâlâ'dan dilediği şeyi kesin bir lisan ile istemelidir.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivâyet edildiğine göre Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Allah'a duânızın kabul edileceğine kesinlikle inanmış olarak duâ edin. Şunu da bilin ki Allah kendisinden gafil ve başka işlerle meşgul bir kalbin duâsını kabul etmez." (Tirmizî)
Enes -radiyallahu anh-den rivâyet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Biriniz duâ ettiği zaman, duâda kesinlik göstersin, isteğinde kararlı olsun. 'Allah'ım dilersen bana ver!' demesin. Çünkü Allah'ı zorlayacak hiç kimse yoktur." (Müslim: 2678)
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmaktadır:
"Biriniz Allah'tan dilekte bulunduğunda bolca istesin. Çünkü Rabb'inden istemektedir." (C. Sağîr: 532)
• Günün her saatinde duâ ve niyaz halinde bulunulmakla birlikte, duâ etmek için şerefli vakitler gözetilmelidir.
• Üç aylar diye bilinen Receb, Şaban ve Ramazan ayları Rabb'imizin af ve mağfiretinin, feyiz ve bereketinin bol bol ihsan edildiği mübarek aylardır.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Receb ayı girince:
(Allahümme bârik lenâ fî Recebe ve Şa'bâne ve belliğnâ Ramazâne)
"Allah'ım! Receb ve Şâban'ı bize mübarek kıl, bizi Ramazan'a kavuştur." diye duâ ederdi. (C. Sağîr)
Ramazan ayında yapılan duâlar çok kıymetlidir.
Hadis-i şerif'lerde şöyle buyuruluyor:
"Kim ki faziletine inanarak ve mükâfâtını Allah'tan umarak Ramazan ayını ihyâ ederse geçmiş günahları bağışlanır." (Buhârî - Müslim)
"Ramazan'daki Cuma gününün diğer Cuma'lara olan üstünlüğü, Ramazan'ın diğer aylara üstünlüğü gibidir." (C. Sağîr: 5854)
• Arefe günü:
"Duâların en hayırlısı Arefe gününde yapılandır." (Tirmizî)
• Mübarek gün ve geceler, Bayram geceleri:
"Beş gece vardır ki, o gecelerde yapılan duâlar geri çevrilmez:
1. Receb'in ilk gecesi,
2. Şaban'ın yarısı gecesi,
3. Cuma gecesi,
4. Ramazan bayramı gecesi,
5. Kurban bayramı gecesi." (Beyhakî)
• Cuma geceleri:
"Cuma gününde öyle bir an vardır ki, şayet bir müslüman o saate denk gelir de Allah'tan bir hayır isterse, Allah onu kendisine mutlaka verir." (Müslim: 852)
"Cuma gününde öyle bir an vardır ki, kul o saate denk gelecek şekilde Allah'tan bağışlanmasını isterse mutlaka bağışlanır." (C. Sağîr: 5914)
Eşref saatinin Cuma günü İkindi-Akşam arası olması ihtimali vardır.
• Seher vakitlerinde:
"Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ gecenin son üçte biri kaldığında dünya semâsına inerek 'Bana kim duâ ederse, duâsına icâbet ederim. Kim benden isterse dilediğini veririm. Kim günahlarının bağışlanmasını isterse mağfiret ederim.' buyurur." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 590)
• Ezan ile ikamet arası:
"Ezân ile ikamet arasında okunan duâ kabul edilir, o esnâda duâ ediniz." (Tirmizî)
• Farz namazlardan sonra:
"Bir farz namazını huşû ile edâ eden kimsenin o namazın akabinde vâki olacak duâsı kabul olunur." (Münâvî)
• Kur'an-ı kerim hatminden sonra:
"Kur'an-ı Azîmüşân her ne vakit hatmolunursa akabinde okunan bir duâ kabule lâyık olur." (C. Sağîr)
• Secde esnasında:
"Secdede duâ etmeye çalışın. Zira secde halinde duânın müstecap olması umulur." (Müslim: 479)
• Oruçlu iken:
"Oruçlunun uykusu ibadet, susması tesbih, ameli kat kat sevaplı, duâsı makbuldür, günahları ise bağışlanır." (C. Sağîr: 9293)
• İftar açarken:
"Şüphesiz ki oruçlu için iftar vaktinde geri çevrilmeyen bir duâ hakkı vardır." (İbn-i Mâce)
• Kalpler rikkate geldiği, tüyler ürperdiği, Allah korkusu ile gözlerden yaş akarken:
"Kalbiniz rikkate gelip yumuşadığında duâ etmeyi fırsat biliniz. Çünkü bu hâl rahmettir." (C. Sağir: 1211)
• Sıkıntılı anlarda, hastalıklı günlerde:
"Musibete uğramış müminin duâsını ganimet biliniz." (C. Sağîr: 1212)
• Ayrıca yağmur yağarken, rüzgâr eserken, düşmanla karşılaşıldığı, harbin kızıştığı, Kâbe-i muazzama'nın görüldüğü, namaza durulacağı zaman, namazların sonunda, evinden ve âilesinden uzakta bulunduğu sırada, Çarşamba günleri öğle ile ikindi arasında yapılan duâlar da makbuldür.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir çok Hadis-i şerif'lerinde;
Misafirin ev sahibine,
Babanın evlâdına,
Din kardeşlerinin birbirleri için yaptıkları duâların,
Ve ayrıca;
Ulemâ ve sülehânın,
Adaletli âmirlerin,
Gazilerin,
Mazlumun,
Yetimlerin,
Hastaların,
Ana-babalarını râzı eden evlâtların,
Kocalarına itaat eden saliha hanımların,
Hacc'dan yeni dönmüş olanların yaptıkları duâların reddolunmayacağını haber vermektedir.
"Kaçınmak, kaderi def'edemez. Lâkin sâlih kulların duâsı inmiş ve inecek olan belâ ve musibeti ortadan kaldırmaya vesîle olur. Öyle olunca, ey Allah'ın kulları duâ ediniz." (Ahmed bin Hanbel)
"Bir babanın oğlu için duâsı, bir peygamberin ümmeti hakkındaki duâsı gibi makbuldür." (İbn-i Mâce)
"Din kardeşi hakkında gıyâbî olarak yapılan duâ dergâh-ı icâbetten geri çevrilmez." (Ebû Dâvud)
"Bir müslümanın yanında yokken din kardeşi için yapmış olduğu duâ kabul olunur.
Onun başında bu iş için görevli bir melek bulunur. Din kardeşi için hayırla duâ ettikçe o görevli melek 'Âmin! Kardeşin için istediğinin bir misli de sana verilsin.'der." (Müslim: 2733)
"Üç durum vardır ki, onlarda hiçbir kulun duâsı geri çevrilmez:
Issız ve Allah'tan başka hiç kimsenin kendisini görmediği yerde kalkıp namaz kılan kimse.
Savaşta bir grupla beraber çarpışırken arkadaşları kaçtığı halde kendisi sebat eden kişi.
Gecenin sonuna doğru ibadet yapan kişi." (C. Sağîr: 3513)
"Nimete ermişlerin nimeti verenler hakkındaki hayır duâsı reddolunmaz." (C. Sağîr)
"Üç kimse vardır ki, duâlarını geri çevirmemek Allah'ın üzerine bir hakdır:
Orucunu açıncaya kadar oruçlu, hakkını alıncaya kadar mazlum, evine dönünceye kadar misafir." (C. Sağîr: 3452)
"Bir hastanın yanına vardığında sana duâ etmesini iste. Çünkü onun duâsı meleklerin duâsı gibidir." (İbn-i Mâce)
"Bir kimsenin sevgilisi aleyhinde olan duâsının kabul buyrulmamasını Cenâb-ı Hakk'tan istirhâm eyledim." (Münâvî)
Câbir -radiyallahu anh-den rivâyet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Kendiniz aleyhine duâ etmeyin, çocuklarınız aleyhine duâ etmeyin, hizmetçileriniz aleyhine duâ etmeyin, mallarınız aleyhine duâ etmeyin. Ola ki, Allah'ın duâları kabul ettiği saate rastgelir de istediğiniz kabul ediliverir." (Ebu Dâvud: 1532)
Burada yasaklanan aleyhe duâ, bedduâdır, yani kötü temennilerde bulunmaktır. Kişinin kendisi için "Gözlerim kör olsun!", çocukları için "Allah canını alsın!", malı-mülkü için "Yok olsun!" gibi sözler sarfetmesidir.
Hadis-i şerif'te bu sözler Allah-u Teâlâ'nın duâları kabul ettiği bir ana rastlayacak olursa, kötü bir netice ile karşılaşılabileceği belirtiliyor.
Bir başka Hadis-i şerif'te, duâlara meleklerin "Âmin!" demeleri sebebiyle bir müslümanın kendisi için hayırdan başka bir temennide bulunmaması tavsiye edilmektedir.
Mazlumun bedduâsı da mutlak surette reddedilmez.
Hadis-i şerif'lerde şöyle buyuruluyor:
"Mazlumun duâsından sakınınız. Zirâ hızlılıkta şimşek gibi kabul olunma makamına yükselir." (C. Sağîr)
"Mazlumun duâsı makbuldür, velev günâhkâr olsun." (Buhârî)
Zikrin mânâsı, Allah-u Teâlâ'nın yüceliğini meth-ü senâ etmek maksadı ile dilden ve gönülden gelen güzel kelimelerle anmak demektir.
Zikrullah; mârifetullah yolunun esası, kâlbin ve ruhun kavuşturucusu, imanın alâmeti, ibadetlerin özüdür.
Zikrullah; kâlplerin nûru, ruhların huzurudur. Gözlerin cilâsı, her derdin devâsıdır.
Zikrullah; kâlbe itminandır, enistir, en iyi arkadaştır.
Zikrullahla meşgul olmak, kâlbin düzelmesinin aslıdır. Geceleri zikrullahla ihyâ etmek, amellerin üstünü, hallerin en güzelidir.
Zikrullah ile gönül mâsivâdan, her türlü pisliklerden temizlenir. Zikrullahla kâlbi mâmur olanın iş ve ahlâkı güzel olur.
Zikri Allah olanın fikri de Allah olur. Zikrullaha devam Allah dostlarının âdetidir, Allah-u Teâlâ'nın bir nimetidir. Hakk'ı zikredeni Hakk da zikreder.
Zikrullah ilâhî bir emir gereğidir.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri:
"Benim zikrim için namaz kıl!" (Tâhâ: 14)
Âyet-i kerime'si ile namazı emretmiş olduğu gibi:
"Ey iman edenler! Allah'ı çok çok zikredin." (Ahzâb: 41)
Âyet-i kerime'si ile de kendisini zikretmeyi emretmiştir. Namaz da ilâhî bir emirdir, zikrullah da ilâhî bir emirdir.
Kur'an-ı kerim'de diğer ibadetler için "Çok çok namaz kılınız!", "Çok çok oruç tutunuz!" gibi ifadeler olmamasına karşılık "Allah'ı çok çok zikrediniz!" gibi ifadelerin bulunması, zikrullahın ne kadar önemli bir ibadet olduğunu göstermeye yeterlidir.
Âyet-i kerime'de:
"Zikrullah elbette en büyük (İbadet)tir." buyuruluyor. (Ankebût: 45)
Zikrullahtan daha büyük bir şey yoktur.
Allah-u Teâlâ Mâide sûre-i şerif'inin 91. Âyet-i kerime'sinde "Zikrullah" ile "Namaz"ı ayrı ayrı beyan etmiştir:
"Şeytan, içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi zikrullahtan ve namazdan alıkoymak ister."
Bir Âyet-i kerime'sinde de şöyle buyuruyor:
"Namazı bitirdiğiniz zaman, ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerinde yatarken de Allah'ı zikredin." (Nisâ: 103)
Bu emre uyan ve gereğini icrâ edenler Hakk'ın sevgisini kazanırlar.
Namaz ibadetlerin büyüğüdür, fakat her zaman kılınmaz. Zikrullah ise ayakta iken, otururken, yatarken... her zaman yapılabilir.
Diğer bir Âyet-i kerime'de ise şöyle buyuruluyor:
"Sabah akşam Rabb'inin ismini zikret!" (İnsan: 25)
Allah-u Teâlâ Hazretleri:
"İman edenlerin zikrullah için kalplerinin saygı ile yumuşaması zamanı hâlâ gelmedi mi?" (Hadîd: 16)
Âyet-i kerime'si ile müminlerin kalplerini Allah'ın zikrine vermelerini emir buyurmaktadır. Kalplerin Hazret-i Allah'tan gafil olma tehlikesinden korunması, ancak zikrullah ile mümkündür.
•
Diğer Âyet-i kerime'lerde şöyle buyuruluyor:
"Allah'ı çok çok zikredin. Tâ ki umduğunuza kavuşabilesiniz." (Enfâl: 45 ve Cum'a: 10)
Dünyada da ahirette de muvaffakiyetlere, saâdet ve selâmete eresiniz.
Allah-u Teâlâ mümin kullarına zâtını çokça zikretmelerini bildirerek, mal ve evlâtlara aldanma hususunda münafıklara benzemekten onları sakındırmaktadır:
"Ey iman edenler! Ne mallarınız ne evlâtlarınız sizi zikrullahtan alıkoymasın.
Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır." (Münâfikûn: 9)
Zikrullahı bırakıp da dünya hayatının geçici zevklerine aldananların, ahirette çok büyük kayba uğrayacakları şüphesizdir.
"Rabb'ini gönülden, yalvararak, boynu bükük ve ürpererek hafif bir sesle sabah-akşam zikret! Sakın gafillerden olma!" (A'râf: 205)
Kalbin daima uyanık olsun ve Allah-u Teâlâ'yı zikretmeye devam et.
"Hacc ibadetlerinizi bitirdiğinizde, atalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı zikrediniz." (Bakara: 200)
Hacc'ın tamamı zikrullahtan ibarettir. Her yerde zikrullah ile emredilmiştir. Telbiye, Tekbir, İstiğfar, Salâvat... hepsi zikrullahtır.
"Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i haram'ın yanında Allah'ı zikredin." (Bakara: 198)
Kulun bu zikirleri Rabb'ine lâyık olan saygı ile ve en güzel bir şekilde yapması gerekir.
"Rabb'inin adını zikret ve her şeyi bırakıp yalnız O'na yönel." (Müzzemmil: 8)
İşlerini bitirince kendini her şeyden çekerek Rabb'ine çekil, samimi bir şekilde O'na ibadet için vakit ayır, dünya alâkaları gönlünü meşgul etmesin.
(Hasbiyallahu lâ ilâhe illâ hû aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbül-arşil-azîm)
"Allah bana yeter, O'ndan başka ilâh yoktur, O'na tevekkül ederim, O büyük arşın sahibidir." (Tevbe: 129)
•
(Rabbiğfir ver-ham ve ente hayrür-râhimîn)
"Ey Rabb'im! Bağışla, merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın." (Müminûn: 118)
•
(Rabbi eûzübike min hemezâtiş-şeyâtîn. Ve eûzübike Rabbi en-yahdurûn)
"Ey Rabb'im! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Ey Rabb'im! yanımda bulunmalarından da sana sığınırım." (Müminûn: 97-98)
•
(Allahümme fâtıres-semâvâti vel-ardi âlimel ğaybi veşşehâdeti, ente tahkümü beyne ibâdike fîmâ kânû fîhi yahtelifûn.)
"Ey gökleri ve yeri yaratan, gizliyi de âşikârı da bilen Allah'ım! Kullarının arasında ayrılığa düştükleri şeyin hükmünü ancak sen verirsin." (Zümer: 46)
Enes -radiyallahu anh- buyurur ki:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu duâyı çok yapardı:
(Yâ mukallibel-kulûbi sebbit kalbî alâ dinike)
"Ey kalpleri çeviren Allah'ım! Kalbimi dinin üzerine sabit kıl!"
Ben bir gün kendisine:
"Yâ Resulellah! Biz sana ve senin getirdiklerine inandık. Sen bizim hakkımızda korkuyor musun?" dedim.
Bana şöyle cevap verdi:
"Evet! Kalpler, Rahman'ın iki parmağı arasındadır. Onları istediği tarafa çevirir." (Tirmizî: 2141)
•
Abdullah bin Amr bin el-Âs -radiyallahu anhümâ-dan:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle duâ ederlerdi:
(Allahümme ya musarrifel-kulûbi sarrif kulûbena alâ taatike)
"Ey kalpleri çeviren Allah'ım! Kalplerimizi senin taatına çevir." (Buhârî)
•
Enes -radiyallahu anh- Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in, şu duâyı çok yaptığını rivayet etmiştir:
(Allahümme Rabbenâ âtinâ fid-dünyâ haseneten ve fil-âhireti haseneten ve kınâ azâben-nâr)
"Ey Allah'ım! Ey Rabb'imiz! Bize dünyada iyilik ve güzellik ver, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1682)
•
Enes -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuşlardır:
"En üstün duâ, Rabb'inden dünya ve âhirette af ve âfiyet dilemendir.
Çünkü af ve âfiyet dünyada ve âhirette sana verilirse kurtuldun demektir." (Tirmizî - İbn-i Mâce)
•
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in bir duâları:
(Allahümme lâ tekilnî ilâ nefsî tarfete aynin velâ tenzî' minnî sâliha mâ a'taytenî)
"Ey Allah'ım! Gözümü açıp kapatıncaya kadar beni nefsime bırakma ve bana verdiğin iyi şeyleri geri alma." (Bezzâr)
•
Diğer bir duâları ise şöyledir:
(Lâ tekilnî ilâ nefsî feinneke in tekilnî ilâ nefsî tükarribünî mineş-şerri ve tübâidünî minel-hayri)
"Beni nefsime bırakma. Eğer sen beni nefsime bırakırsan, nefsim beni kötülüğe yaklaştırır ve iyilikten uzaklaştırır."
•
Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ-dan rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle duâ ederdi:
(Rabbi eınnî velâ tuin aleyye vensurnî velâ tensur aleyye vemkürlî velâ temkür aleyye vehdinî ve yessirlîl-hüdâ vensurnî alâ men beğa aleyye, Rabbic'alnî leke şekkâran, leke zekkârân, leke rehhâban leke mitvâan, leke muhbiten ileyke evvâhan münîben. Rabbi tekabbel tevbetî vağsil havbetî ve ecib da'veti ve sebbit huccetî Ve seddid lisânî vehdi kalbi. Veslül sehîmete sadrî)
"Ey Rabbim! Bana yardım et, aleyhime yardım etme! Beni muzaffer kıl, aleyhime zafer verme! Lehime tertip kur, aleyhime kurma! Bana hidayet et ve hidayeti bana kolaylaştır! Üzerime saldırana karşı bana yardım et!
Ey Rabbim! Beni sana çok şükreden, seni çok zikreden, senden çok korkan, sana pek çok itaat eden, senin için eğilen ve sana yönelerek yakarışta bulunanlardan eyle!
Ey Rabbim! Tevbemi kabul eyle, günahlarımı yıkayıver, duâmı kabul buyur, delilimi sabit kıl, dilimi doğru kıl, kalbime hidayet et, göğsümün kin ve hasedini çıkar." (Tirmizi: 3551)
•
Ebu Ümâme -radiyallahu anh- buyurur ki:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- çok değişik duâlar yapardı. Biz bu duâlardan hiçbirini ezberleyemiyorduk. "Yâ Resulellah! Çok değişik duâlar yapıyorsun. Biz bunlardan hiçbirini ezberleyemedik." dedik.
Buyurdular ki:
"Bunların hepsini içine alan öz bir duâyı size haber vereyim mi? Şöyle duâ edersin:
(Allahümme innî es'elüke min hayri mâ seeleke minhu nebiyyüke Muhammedün sallallahu aleyhi ve sellem ve eûzü bike min şerri mesteâze minhu nebiyyüke Muhammedün sallallahu aleyhi ve sellem ve entel-müsteânu ve aleykel-belâğu ve lâ havle velâ kuvvete illâ billâh)
"Ey Allah'ım! Peygamberin Muhammed'in senden dilediği hayırlardan ben de dilerim. Peygamberin Muhammed'in sığındığı şeylerden ben de sığınırım. Yardımına sığınılacak ancak sensin ve ancak senin yardımınla hayırlara ulaşılır. Güç ve kuvvet ancak Allah iledir." (Tirmizi)
(Kâlâ Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ veinlem tağfirlenâ ve terhamnâ lenekûnenne minel-hâsirîn)
"Dediler ki: Ey Rabb'imiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen ziyan edenlerden oluruz." (A'râf: 23)
(Rabbi innî eûzübike en es'eleke mâ leyse lî bihi ilmün ve illâ tağfirlî ve terhamnî ekün minel-hâsirîn)
"Ey Rabb'im! Bilmediğim bir şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen ziyan edenlerden olurum." (Hûd: 47)
•
(Rabbiğfirlî velivâlideyye velimen dehale beytî mü'minen velil-mü'minîne velil-mü'minâti velâ tezidiz-zâlimîne illâ tebârâ)
"Ey Rabb'im! Beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri inanan erkek ve kadınları bağışla! Zâlimlerin de helâkini artır!" (Nuh: 28)
(Rabbenâ tekabbel minnâ inneke entessemîul-alîm. Rabbenâ vec'alnâ müslimeyni leke vemin zürriyyetinâ ümmeten müslimeten leke ve erinâ menâsikenâ ve tüb aleynâ inneke entet-tevvâbürrahim. Rabbenâ veb'as fîyhim rasûlen minhüm yetlû aleyhim âyâtike veyüallimühümül-kitâbe vel-hikmete ve yüzekkîhim inneke entel-azîzül-hakîm)
"Ey Rabb'imiz! Yaptığımız bu hayırlı işi bizden kabul buyur, şüphesiz ki sen işitensin bilensin.
Ey Rabb'imiz! Bizi sana teslim olanlardan kıl. Neslimizden de sana teslim olan bir ümmet yetiştir. Bize ibâdet yerlerimizi göster. Tevbelerimizi kabul buyur. Tevbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.
Ey Rabb'imiz! Onlara kendi içlerinden senin âyetlerini okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları tezkiye edecek temizleyecek bir Peygamber gönder. Şüphesiz ki Aziz ve Hakim olan ancak sensin." (Bakara: 127-128-129)
•
(Veiz kale İbrâhîmu Rabbic'al hâzêl-belede âminen vecnübnî ve beniyye en na'büdel-esnâme. Rabbi innehünne ezlelne kesîran minen-nâsi femen tebianî feinnehu minnî vemen asânî feinneke gafûrur-rahîm. Rabbenâ innî eskentü min zürriyyetî bivâdin ğayri zî zer'in inde beytikel-harâmi Rabbenâ liyukîmüsselâte fec'al ef'ideten minennâsi tehvi ileyhim ver-zukhüm mines-semerâti leallehüm yeşkürûn. Rabbenâ inneke ta'lemu mâ nuhfî vemâ nu'linu vemâ yahfâ alellâhî min şey'in fil-ardi velâ fis-semâi. Elhamdülillâhillezî vehebe lî alel-kiberi İsmâîle ve İshâka inne Rabbî lesemîudduâî. Rabbic'alnî mukîmessalâti ve min zürriyyetî Rabbenâ vetekabbel düâi. Rabbenâğfirlî velivâlideyye velil-mü'minîne yevme yekûmül-hisâb)
"İbrahim şöyle demişti:
Ey Rabb'im! Bu şehri emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut.
Ey Rabb'im! Çünkü o putlar insanlardan bir çoğunu saptırdılar. Bana uyan bendendir. Bana karşı gelen kimseyi sana havale ederim, şüphesiz ki sen çok bağışlayan çok merhamet edensin.
Ey Rabb'imiz! Ey Sâhibimiz! Ben çocuklarımdan kimini, namaz kılabilmeleri için senin Beyt-i haram'ının yanında ekinsiz bir vâdiye yerleştirdim. İnsanların gönüllerini onlara meylettir, çeşitli meyvelerden bunlara rızık ver. Umulur ki bu nimetlere şükrederler.
Ey Rabb'imiz! Doğrusu sen bizim gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz.
İhtiyarlık çağımda bana İsmail'i ve İshak'ı bağışlayan Allah'a hamdolsun! Şüphesiz ki Rabb'im duâları işitendir.
Ey Rabb'im! Beni ve soyumdan gelecekleri namaz kılanlardan eyle! Ey Rabb'imiz! Duâmı kabul buyur.
Ey Rabb'imiz! Hesap görülecek günde beni, anamı babamı, bütün inananları bağışla." (İbrahim: 35-41)
•
(Ellezî halekanî fehüve yehdîn. Vellezî hüve yüt'imunî ve yeskîn. Veizâ meriztü fehüve yeşfîn. Vellezî yümîytünî sümme yuhyîn. Vellezî etmeu en yağfira lî hatîetî yevmed-dîn. Rabbi heblî hükmen ve elhıknî bissâlihîn. Vec'al lî lisâne sıdkin fil-âhırîn. Vec'alnî min vereseti cennetin-naîm. Vağfir liebî innehû kâne mineddâllîn. Velâ tuhzinî yevme yüb'asûn.)
"Beni yaratan ve bana yol gösteren O'dur. Bana yediren, bana içiren O'dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur. Beni öldürecek, sonra beni diriltecek O'dur. Hesap gününde kusurlarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur.
Ey Rabb'im! Bana hikmet ver ve beni sâlihler zümresine kat. Benden sonra geleceklerin beni hayırla anmalarını nasip eyle! Beni nâim cennetinin vârislerinden kıl! Babamı da bağışla, çünkü o sapıklardandır. İnsanların diriltileceği gün beni utandırma!" (Şuarâ: 78-87)
(Rabbi neccinî ve ehlî mimmâ ya'melûn.)
"Ey Rabb'im! Beni ve âilemi bunların yapageldiği kötülükten kurtar!" (Şuarâ: 169)
•
(Rabbinsurnî alel-kavmil müfsidîn)
"Ey Rabb'im! Fesatçılara karşı bana yardım et!" (Ankebût: 30)
(Rabbissicnü ehabbü ileyye mimmâ yed'ûnenî ileyhi ve illâ tasrif anhi keydehünne asbü ileyhinne ve ekün minel-câhilîn)
"Ey Rabb'im! Zindan benim için bunların isteklerini yapmaktan daha sevimlidir. Eğer tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan onlara meyleder ve câhillerden olurum." (Yusuf: 33)
•
(Rabbi kad âteytenî minel-mülki ve allemtenî min te'vîlil-edâdîsi fâtırassemâvâti vel-ardi ente veliyyi fid-dünyâ vel-âhireti teveffenî müslimen ve elhıknî bissâlihîn)
"Ey Rabb'im! Sen bana hükümranlık verdin. Rüyâların tabirini öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Dünyada da âhirette de benim yârim ve yardımcım sensin. Müslüman olarak canımı al ve beni sâlihler zümresine kat!" (Yusuf: 101)
(Kâle Rabbiş-rahlî sadrî ve yessirlî emrî vahlül ukdeten min lisâni yefkahü kavlî)
"Musâ dedi ki:
Ey Rabb'im! Göğsüme genişlik ver, işimi bana kolaylaştır. Dilimin düğümünü çöz ki sözümü anlasınlar." (Tâhâ: 25-28)
•
(Rabbi innî zalemtü nefsî fağfirlî)
"Ey Rabb'im! Ben nefsine zulmettim, beni bağışla." (Kasas: 16)
•
(Rabbi neccinî minel-kavmiz-zâlimîn)
"Ey Rabb'im! Beni şu zâlimler güruhundan kurtar!" (Kasas: 21)
•
(Rabbi innî limâ enzelte ileyye min hayrin fakîr)
"Ey Rabb'im! Doğrusu bana indireceğin hayra muhtacım." (Kasas: 24)
•
(Rabbiğfirlî veliahî ve edhilnâ fî rahmetike ve ente erhamürrâhimîn)
"Ey Rabb'im! Beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetinin içine dâhil et. Sen merhametlilerin en merhametlisisin." (A'râf: 151)
•
(Rabbi lev şi'te ehlektehüm min kablü ve iyyâye etühlikünâ bimâ fealessüfehâu minnâ in hiye illâ fitnetüke tuzillu bihâ men teşâu ve tehdî men teşâu ente veliyyünâ fağfirlenâ verhamnâ ve ente hayrül-ğafirîn. Vektüblenâ fî hâzihid-dünyâ haseneten ve fil-âhireti innâ hüdnâ ileyke)
"Ey Rabb'im! Dileseydin onları da beni de daha önce helâk ederdin. Aramızdaki bazı beyinsizlerin yaptıklarından ötürü bizi helâk edecek misin? Bu, senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim dostumuzsun, bizi bağışla ve bize merhamet et! Sen bağışlayanların en hayırlısısın. Bu dünyada da bize iyilik yaz âhirette de! Çünkü biz sana yöneldik!" (A'râf: 155-156)
(Ennî messeniyeddurru ve ente erhamürrâhimîn)
"Bana bir dert gelip çattı. Sen merhametlilerin en merhametlisisin." (Enbiyâ: 83)
(Lâilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minez-zâlimîn)
"Allah'ım! Senden başka ilâh yoktur, sen bütün noksan sıfatlardan münezzehsin. Gerçekten ben zâlimlerden oldum." (Enbiyâ: 87)
(Rabbi evzi'nî en eşküra ni'metekelletî en'amte aleyye ve alâ vâlideyye ve en a'mele sâlihan terdâhü ve edhılnî birahmetike fî ibâdikes-sâlihîn)
"Ey Rabb'im! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi, ve hoşnud olacağın iyi işi yapmamı gönlüme ihsan eyle. Rahmetinle beni sâlih kullarının arasına kat!" (Neml: 19)
(Rabbi heblî min ledünke zürriyyeten tayyibeten inneke semîud-duâi)
"Ey Rabb'im! Tarafından bana hayırlı bir nesil bağışla. Doğrusu sen duâyı işitensin." (Âl-i imrân: 38)
•
(Rabbi lâ tezernî ferden ve ente hayrül-vârisîn)
"Ey Rabb'im! Beni yalnız bırakma! Sen vârislerin en hayırlısısın." (Enbiyâ: 89)
•
(İz nâdâ Rabbehu nidâen hafiyyen. Kâle:
Rabbi innî vehenel-azmü minnî veştealer-re'sü şey'en velem ekün biduâike Rabbi şakiyyâ. Veinnî hıftül-mevâliye min verâî ve kânetimraetî âkiran feheblî min ledünke veliyyâ. Yerisünî veyerisü min âli Yâ'kûbe vec'alhü Rabbi radiyyâ)
"Zekeriyyâ gizli bir seslenişle Rabb'ine yalvarmıştı:
Ey Rabb'im! Gerçekten kemiklerim zayıfladı, baş ihtiyarlık aleviyle tutuştu, saçlarım ağardı.
Ey Rabb'im! Sana yalvarmak sayesinde şimdiye kadar bedbaht olup bir şeyden mahrum kalmadım.
Doğrusu ben, benden sonra yerime geçecek yakınlarımın iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum.
Karım da kısırdır. (Ne olur) tarafından bana, yerime geçecek bir oğul bağışla, O bana ve Yakup oğullarına mirasçı olsun. Ey Rabb'im! Onu beğendiğin bir insan yap, rızânı kazanmasını sağla." (Meryem: 3-6)
(İn tüazzibhüm feinnehüm ibâdüke ve in tağfirlehüm feinneke entel-azîzül-hakîm)
"Eğer onlara azap edersen, şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, şüphesiz ki sen izzet ve hikmet sahibisin." (Mâide: 118)
İstiâze; sığınma, korunma, talep etme mânâlarına gelir. Şeytandan, kötülük ve şerlerden, haramlardan günahlardan, cehennemden... Allah-u Teâlâ'ya sığınmak, kulluğun en mühim hususiyetlerindendir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Allah'a sığın!.." buyuruyor. (Mümin: 56)
Hıfz-u himayesine sığınılacak, yardım istenecek, kapısına başvurulacak yegâne mâbud O'dur.
Şeytan kıyamete kadar insanları iğva edeceğine yemin ettiği için, insanın etrafını çevirmekten vesveseler vermekten bir an olsun boş bulunmamaktadır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde tekrar tekrar duâ edip yalvaran kişinin söyleyeceği lâfızlarla şeytanın iğvalarından, hile ve desiselerinden kendisine sığınmayı emir buyurmuştur:
"De ki: Rabb'im! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Rabb'im! Yanımda bulunmalarından da sana sığınırım." (Müminûn: 97-98)
Her insan daha hayatta iken noksanlıklarını gidermeye çalışmalı, her zaman için şeytanın şerrinden Allah-u Teâlâ'ya sığınarak muvaffakiyet dilemelidir.
•
İstiâze; Allah-u Teâlâ'ya yaklaşanların vasıtası, O'ndan korkanların sarıldığı ip, suçluların barınacakları çare, musibete uğrayanların merciidir. Kalp ve ruhu şeytanın istilâsından kurtarmaya ve Allah-u Teâlâ'nın hıfz-u himâyesi altına girmeye vesiledir.
•
İstiâze "Firâr-ı ilâllah" makamıdır. Şirkten Tevhid'e, küfürden imana, zulümden adalete, nifaktan sadakate, riyâdan ihlâsa, kibirden tevâzuya, cimrilikten cömertliğe, israftan kanaate, adâvetten muhabbete, tefrikadan ittifaka, kötülükten iyiliğe, günahtan sevaba... kaçıp sığınmaktır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Allah'a kaçınız.!." buyuruyor. (Zâriyât: 50)
O'nun Zât-ı ulûhiyetine ilticâ edin, her işinizde O'na itimat ve teslimiyette bulunun.
Hıfz-u himayesine sığınılacak, yardım istenecek, kapısına başvurulacak yegâne mabud O'dur.
Bir Âyet-i kerime'sinde ise şöyle buyuruyor:
"Allah, rızâsını arayanları onunla kurtuluş yollarına eriştirir ve onları izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır, onları dosdoğru bir yola iletir." (Mâide: 16)
Allah-u Teâlâ'nın ism-i şerif'lerinden birisi de "Mümin"dir. İmanı ihsan buyuran, emniyet bahşeden, kendisine iltica edip sığınanları hususi himayesine alıp muhafaza eden ve huzura erdiren demektir. Emniyet ve eman kaynağı O'dur, her şey her an O'na yönelip sığınmaya muhtaçtır.
Başta Peygamber Aleyhimüsselâm Efendilerimiz olmak üzere, Allah dostları bütün ibtilâlara, meşakkatlere, ezâ ve cefâlara karşı Hazret-i Allah'a tevekkül etmişler, huzuru O'na sığınmakta bulmuşlardır.
Nuh Aleyhisselâm cehalet ve bilgisizlikten, sebeplere bağlanmaktan Allah-u Teâlâ'ya sığınarak ilticâda bulunmuştur.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"De ki: Ey Rabb'im! Bilmediğim bir şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen ziyan edenlerden olurum." (Hûd: 47)
Onun bu sığınışı sayesinde Allah-u Teâlâ da kendisine emniyet vermiş, hem kendisini, hem de beraberinde olanları denizin şiddetli dalgalarından kurtarmıştır.
•
Yusuf Aleyhisselâm Züleyha'nın kendisine musallat olup zinaya düşürmesinden endişeli olduğu bir zamanda huzur içinde:
"Allah'a sığınırım." dedi. (Yusuf: 23)
Bu gönülden gelen istiâze sayesinde Allah-u Teâlâ onu böyle bir felâkete düşmekten korumuş hem de Mısır'a vezir yapmış, din ve dünya şerefine ulaştırmıştır.
•
Musa Aleyhisselâm, Firavun'un kendisini öldürmek için teşebbüs ettiğini duyunca, görünüşte Firavun ve hanedanına karşı çok zayıf görüldüğü halde, sebepleri yürüten Allah-u Teâlâ'ya sığındı.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Musa dedi ki:
Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabb'im sizin de Rabb'iniz olan Allah'a sığınırım." (Mümin: 27)
Musa Aleyhisselâm'ın bu yüksek beyanatı gösteriyor ki, her mümin her zaman her hususta Allah-u Teâlâ'ya sığınmalı, daima O'nun hıfz-u himayesine iltica etmelidir.
•
Allah-u Teâlâ Felâk ve Nas sûre-i şerif'lerinde kendisine sığınmayı tavsiye buyurmaktadır.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in bir çok Hadis-i şerif'lerinde istiâze duâları mevcuttur:
Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ-dan rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyururdu:
(Eûzü, biızzetikellezî lâilâhe illâ entellezî lâ yemûtu vel-cinnü vel-insü yemûtûn)
"Senin izzetine sığınırım. Sen o izzet sahibisin ki, senden başka ilâh yoktur, yalnız sen varsın. Sen ebedî hayat sahibisin. Cinler ve insanlar ise ölür giderler." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2181)
•
Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ- buyururlar ki:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in duâsından birisi de şu idi:
(Allahümme innî eûzü min zevâli ni'metike ve tehavvüli âfiyetike ve fücâeti nikmetike ve cemîi sehatike)
"Ey Allah'ım! Nimetin zevâlinden, âfiyetinin (belâya) dönüşmesinden, azabının ansızlığından, gadabını celbedecek bütün davranışlardan sana sığınırım." (Müslim)
•
Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'den rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- duâlarında şöyle söylerdi:
(Allahümme innî eûzübike min şerri mâ amiltü ve min şerri mâlem a'mel)
"Ey Allah'ım! Bütün yaptıklarımın şerrinden de yapmadıklarımın şerrinden de sana sığınıyorum." (Müslim)
•
Zeyd bin Erkam -radiyallahu anh- buyururlar ki:
Size ancak Resulullah Aleyhisselâm'ın söylediği gibi söylüyorum. O şu duâyı yapardı:
(Allahümme innî eûzübike minel-aczi vel-keseli vel-cübni vel-buhli vel-heremi ve azâbil-kabri. Allahümme âti nefsî takvâhâ ve zekkâhâ ente hayrun men zekkâhâ. Ente veliyyehâ ve mevlâhâ. Allahümmi innî eûzübike min ilmin lâ yenfeu vemin kalbin lâ yahşeu vemin nefsin lâ teşbeu vemin da'vetin lâ yüstecâbü lehâ)
"Ey Allah'ım! Âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, düşkünlük derecesine varan ihtiyarlıktan ve kabir azabından sana sığınırım.
Ey Allah'ım! Nefsime takvâsını ver ve onu pâk eyle! Onu pâk edecek yegâne sen varsın. Onun velisi ve mevlâsı sensin.
Ey Allah'ım! Fayda vermeyen ilimden, huşu duymayan kalpten, doymayan nefisten, kabul olunmayan duâdan sana sığınırım." (Müslim)
•
Şekel bin Humeyd -radiyallahu anh-in "Yâ Resulellah! Bana bir duâ öğretiver." demesi üzerine ona şöyle duâ etmesini söylediler:
(Allahümme innî eûzübike min şerri sem'i vemin şerri basarî vemin şerri lisânî vemin şerri kalbî vemin şerri meniyyin)
"Ey Allah'ım! Kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden, dilimin şerrinden, kalbimin şerrinden, tenasül uzvumun şerrinden sana sığınırım." (Ebu Dâvud)
•
Sa'd bin Ebi Vakkas -radiyallahu anh-den rivâyete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle duâ edilmesini tavsiye ederdi:
(Allahümme innî eûzübike minel-buhli ve eûzübike minel-cübni ve eûzübike en eradde ilâ erzelil-umuri ve eûzübike min fitnetit-dünyâ ya'nî fitnetet-deccâli ve eûzübike min azâbil-kabri)
"Allah'ım! Cimrilikten sana sığınırım. Korkaklıktan da sana sığınırım, perişanlık veren uzun ömürden sana sığınırım. Dünya fitnesi olan Deccal'den ve kabir azabından da sana sığınırım." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2153)
•
Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle duâ ederlerdi:
(Allahümme innî eûzübike minel-aczî vel-keseli vel-cübni vel-heremi vel-buhli ve eûzübike min azâbil-kabri ve eûzübike min fitnetil-mahyâ vel-memâti)
"Ey Allah'ım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, düşkünlük derecesine varan ihtiyarlıktan, cimrilikten sana sığınırım. Kabir azabından sana sığınırım. Hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınırım." (Buhârî)
•
Abdullah bin Abbas -radiyallahü anhümâ-dan:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Hasan ve Hüseyin'in üzerine şu duâyı okur ve onlara "Ceddiniz İbrahim de bu duâyı oğulları İsmâil ve İshak'ın üzerine okurdu." buyururdu:
(Eûzü bikelimâtillâhit-tâmmeti min külli şeytânin ve hammetin ve min külli aynin lâmmetin)
"Allah'ım! Bütün insanların, cinlerin, şeytanların ve zararlı şeylerin ve kem gözlerin şerrinden şifâ veren kelimelerine sığınırım." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1384)
•
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz buyurur ki:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in yanı sıra uyumakta idim. Geceleyin uyandığımda yatakta yoktu. Karanlıkta elimle yokladım, elim ayağının altına rastladı.
Secdede idi ve şöyle duâ ediyordu:
(Allahümme innî eûzü birızâke min sehatike. Ve eûzü bimuâfâtike min ukûbetike ve eûzübike minke, lâ uhsî senâen aleyke ente kemâ esneyte alâ nefsike)
"Ey Allah'ım! Rızânı şefaatçı kılarak gadabından sana sığınıyorum. Affını şefaatçı yaparak vereceğin cezadan sana sığınıyorum. Senden sana sığınıyorum. Sana layık olduğun senâyı yapamam. Sen kendini senâ ettiğin gibisin." (Tirmizî)
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayete göre bir zât Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-e gelerek "Yâ Resulellah! Dün gece beni sokan akrepten neler çektim." dedi.
Resulullah Aleyhisselâm;
"Eğer sen akşama erişince:
(Eûzü bikelimâtillâhit-tâmmâti min şerri mâ haleka)
'Yarattıklarının şerrinden Allah-u Teâlâ'nın tam kelimelerine sığınırım.' diye duâ etseydin, o akrep sana zarar vermezdi." buyurdu. (Müslim)
Diğer bir rivayette Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz; bir kimse bir yere indiği zaman bu duayı okursa, oradan ayrılıncaya kadar kendisine hiçbir şeyin zarar veremeyeceğini beyan buyurmuşlardır. (Müslim)
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle duâ ederlerdi:
(Allahümme inni eûzü bike mineş-şikâki ven-nifâki ve sûil-ahlâki)
"Ey Allah'ım! Ayrılık yapmaktan, münafıklıktan ve kötü ahlâktan sana sığınırım." (Ebu Dâvud)
"Hatmü'l-Evliyâ" kitabının müellifi Hakîm-i Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri şöyle söylemiştir:
"Allah-u Teâlâ'yı rüyâmda gördüm ve O'na;
'Yâ Rabb'i! Ben imanımı kaybetmekten korkuyorum.' dedim.
O da bana; sabahın farzı ile sünneti arasında bir kere şu duâyı okumamı emretti:
(Yâ Hayyu yâ Kayyûm, yâ bedîussemâvâti vel-ard, yâ zel-celali vel-ikrâm, es'elüke en tuhyiye kalbî binûri mağrifetike ebeden. Yâ Allah! Yâ Allah! Yâ Allah!)
"Ey Hayy! Ey Kayyûm! Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Ey Celâl ve ikram sahibi! Senden, kalbimi marifetinin nuruyla ebediyyen diriltmeni isterim. Yâ Allah! Yâ Allah! Yâ Allah!"
Osman bin Affân -radiyallahu anh-den rivayete göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdu ki:
"Bir kul her günün sabahında ve gecenin akşamında üçer kere şu duâyı okursa kendisine hiçbir şey zarar vermez."
(Bismillâhillezi lâ yedurru meas-mihi şey'un fil-ardi velâ fissemâi vehüvessemîul-aliym)
"O Allah'ın adıyla sığınırım ki, yerde ve göktekilerinden hiçbir şey zarar veremez. O işitendir ve bilendir." (Ebu Dâvud)
Hazret-i Osman -radiyallahu anh-in oğlu Eban -radiyallahu anh- kısmî felce uğramış idi. Babasından bu Hadis-i şerif'i rivayet ettiğinde, orada bulunanlardan bir kimse ona bakmaya başladı. Bunun üzerine şu sözü söyledi:
"Ne bakıyorsun? Dikkat et, Hadis-i şerif sana anlattığım gibidir. Fakat ben, Allah kaderini bana geçireceği için o gün bunu söyleyemedim." (Tirmizî)
Allah-u Teâlâ, kulu ve Resul'ü Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm'ın fazilet ve meziyetini, şeref ve haysiyetini, yüceler yücesindeki mevkiini çok açık bir şekilde beşeriyete ilân etmiştir.
"Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber Muhammed'e çok salât ve senâ ederler. Ey inananlar! Siz de ona salât-ü selâm getirin ve tam bir teslimiyetle gönülden teslim olun." (Ahzâb: 56)
Peygamber'ine Allah-u Teâlâ'nın salâtı; onu en yüce makamda yâdetmesi, onu rahmeti ile rızâsı ile tebcil ve tebrik etmesidir.
Meleklerin salâtı ise; istiğfarda bulunmalarıdır. İnsanların ki de öyledir.
Ne yüce mertebedir ki, onu yaratan ona salât-ü selâm getiriyor, sevgili Peygamber'ini anıyor. Ulvî makamındaki melekler de onun için mağfiret diliyorlar, senâ ediyorlar.
Bu nimet ve şereften üstün bir ikbal ve ikram düşünülemez.
Sonra da süfli âlemdeki insanlara Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ine salât-ü selâm getirmelerini emrediyor.
Müminler bu sayede kendilerini zulmetten nûra kavuşturan, ulvî ufukların kapılarını açan peygamberlerine; salât ve selamlarını, hürmet ve tazimlerini övgü ve senâlarını, minnettarlıklarını arzetmiş oluyorlar.
Bu vesile ile de Allah katında itibar kazanmış, birçok ecir ve mükafatlara nâil olmuş oluyorlar.
Sâdık müminler asırlar boyu o Nûr'un aşkında ve şevkinde yaşamışlar, ona karşı besledikleri muhabbet bağından bir an olsun ayrılmamışlar, salât-ü selâm ile tebcil etmekten geri durmamışlardır.
•
Binaenaleyh Cenâb-ı Fahr-i Kainat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in İsm-i şerif'leri anılınca "Allahümme salli ala seyyidina Muhammed" diye salâvât-ı şerife getirmek her müminin üzerine vâcibdir, bundan fazlasını söylemek sünnettir.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde:
"Cenâb-ı Allah'a, O'nun razı olduğu halde kavuşmak isteyenler bana çokça salâvât göndersinler." buyuruyorlar. (Münavî)
Bir kimseyi çok anan, onu çok seviyor demektir. Kişi her zaman sevdiği ile beraber olur.
Bir Hadis-i şerif'te:
"Kıyamet günü insanların bana en yakın olanı, üzerime çok salât gönderendir." buyuruluyor. (Tirmizî)
Ebu Talha -radiyallahu anh- buyurur ki:
Bir gün Resulullah Aleyhisselâm yüzü sevinçli olduğu halde geldi. "Yüzünüzde bir sevinç görüyoruz!" dedik.
Buyurdular ki:
"Bana melek geldi ve şu müjdeyi verdi. Ya Muhammed! Rabb'in diyor ki: Sana salâvât okuyan herkese benim on rahmette bulunmam, selâm okuyan herkese de benim on selâm okumam sana yetmez mi?" (Nesaî)
Diğer Hadis-i şerif'lerde ise şöyle buyuruluyor:
"Bir şeyi talep edip de hasıl olmasından güçlük ve sıkıntı çeken kimse, bana çokça salât-ü selam göndersin. Gerçekten salât-u selâm sıkıntıların giderilmesinde, rızıkların çoğalmasında ve müşkillerin halledilmesinde yegane vesiledir." (Nevadir-ül Usûl)
"Bir kimse nezdinde ismim zikrolunduğu halde, bana salât-ü selam göndersin. Şüphesiz bana bir kere salât gönderenlere Cenâb-ı Allah on defa rahmet eder." (C. Sağir)
"Peygamber'e salât-ü selâm göndermek köle azad etmekten efdaldir." (Münâvî)
"Bana salât gönderenlere Cenâb-ı Hakk sırat köprüsü üzerinde bir nûr ihsan eder. Ehl-i nûr ise ehl-i nardan olmayacağı açıktır." (Nevadir-ül Usûl)
"Sizden cennette en ziyâde hûri kazanan kimse bana çokça salât-u selâm gönderenlerdir." (Münâvî)
"Bir kere bana salât gönderenlere Cenâb-ı Allah on defa rahmet eder." (Ebu Dâvud)
"Kim bana bir salât getirirse, Allah ona on defa rahmet eder. On hatasını siler, on derecesini yükseltir." (Nesâi)
Salât-ü selâm her zaman getirilebilir. Kerahat vakitlerinde bile okunmasında mahzur yoktur. Bilhassa Cuma gecesinde ve gündüzünde salâvât-ı şerif okumakla fazla meşgul olunmalıdır.
Evs bin Evs -radiyallahu anh-den rivâyete göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Günlerinizin en faziletlisi Cuma günüdür. O günde benim üzerime çok salâvât getirin. Zira sizin salât ve selâmlarınız bana arz olunur." buyurdu.
Ashab-ı kiram -radiyallahu anhüm-:
"Yâ Resulellah! Getirdiğimiz salâvât size nasıl arz olunur, halbuki siz çürümüş bulunacaksınız." dediklerinde, Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle cevap verdiler:
"Allah-u Teâlâ peygamberlerinin cesetlerini yeryüzüne haram kılmıştır." (Ebu Dâvud)
Diğer Hadis-i şerif'lerde ise şöyle buyurulmaktadır:
"Yeryüzünde Allah'ın gezici melekleri vardır. Ümmetimin selâmını bana tebliğ ederler." (Nesâî)
"Üzerime salâvât getirin. Zirâ nerede olsanız, getirdiğiniz salât-ü selâmlar bana ulaşır." (Ebu Dâvud)
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh- Hazretleri'nden rivayet edildiğine göre Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz minbere çıkıp "Âmin, âmin, âmin..." buyurdular. "Yâ Resulellah! Bunu neden yaptın?" diye sorulduğunda şöyle cevap verdiler:
"Cibril bana şöyle dedi: 'Anası babası yanında ihtiyarladığı halde onlara yaptığı evlâtlık sayesinde cennete giremeyen kimsenin burnu yerlerde sürünsün!' Ben âmin dedim. Sonra Cibrîl 'Ramazan ayına erdiği halde kendisini af ettirmeye muvaffak olamadan bu ayı çıkaran kimsenin burnu yerlerde sürünsün!' dedi. Ben de âmin dedim. Sonra şöyle dedi: 'Yanında anıldığım halde bana salâvât getirmeyen kimsenin burnu yerlerde sürünsün!' Ben de âmin dedim." (Müslim)
Ashab-ı kiram -radiyallahu anhüm-dan bir zât "Yâ Resulellah! Allah-u Teâlâ bize senin üzerine salât-ü selâm göndermemizi emir buyurdu. Size nasıl salât-ü selâm getirelim?" diye sordu. Bunun üzerine bir müddet sükut etti. Orada bulunanlar bu sükutun uzamasından dolayı "Keşke sormasa idi." diye temenni ettiler. Daha sonra Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Salli-Bârik duâlarının okunmasını söylediler. (Müslim)
(Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîm inneke hamidün mecîd)
"Ey Allah'ım! Rahmetini Muhammed Aleyhisselâm'ın ve onun akraba ve taallûkatının, itaatkâr ümmetinin üzerine indir. Nasıl ki İbrahim Aleyhisselâm ve onun âile efradına nâzil buyurmuşsun. Şüphesiz ki bütün hamdler ve yücelikler sana mahsustur."
(Allahümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârekte alâ İbrâhîm ve alâ âli İbrâhîm inneke hamîdün mecîd)
"Ey Allah'ım! Muhammed Aleyhisselâm'ın onun akraba ve taallûkatının, itaatkâr ümmetinin bereketlerini daima artır. Nasıl ki İbrahim Aleyhisselâm ve onun âile efradının bereketlerini artırdığın gibi. Şüphesiz ki bütün hamdler ve yücelikler sana mahsustur."
Ebu Hümeyd es-Saîdî -radiyallahu anh-den rivayete göre, Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- "Yâ Resulellah sana nasıl salâvât getirelim?" diye sordular. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise buyurdular ki:
(Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ ezvâcihi ve zürriyyetihi kemâ salleyte alâ İbrahim ve bârik alâ Muhammedin ve alâ ezvâcihi ve zürriyyetihi kemâ bârekte alâ İbrahim inneke hamidün mecid)
"Ey Allah'ım! Muhammed'e, zevcelerine ve zürriyetine rahmet kıl, İbrahim'e rahmet kıldığın gibi.
Muhammed'in, zevcelerini ve zürriyetini mübarek kıl, İbrahim'i mübarek kıldığın gibi.
Şüphesiz ki bütün hamdler ve yücelikler sana mahsustur." (Buhârî-Müslim)
•
(Ve salla'llâhu alâ Hâtemü'r-rusül ve'l-enbiyâ ve vârisehu'l-ekmele fî husûsi Hatmiyyetühû Hâtemi'l-evliyâ'i'l-Muhammediyyîn)
"Allah'ın salâtı resullerin ve nebilerin Hâtem'inin ve onun Hatemiyyet hususundaki en kâmil vârisi olan, Muhammedî velilerin Hâtem'inin üzerine olsun!"
Salât-ü selam getirmeyenler hakkında da Hadis-i şerif'lerde şöyle buyurulmaktadır:
"Şüphesiz insanların en ziyade cimrisi ismimi işitip de bana salât-ü selâm göndermeyen kimsedir." (Tirmizî)
"Bir kimse ismimi işitir de bana salât-ü selâm getirmezse bana cefâ etmiş olur." (C. Sağir)
"Bir kimse indinde ismim zikrolunur da bana salât-ü selam göndermezse o kimse şakidir." (Münâvî)
"Bana salâvât vermeyi unutan kimse cennetin yolunu şaşırır." (İbn-i Mâce)
Sıkıntılı ve tehlikeli zamanlarda okunacak bir salâvât-ı şerife:
(Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin salâten tüncinâ bihâ min cemîil-ahvâli vel-âfât. Ve takzî lenâ bihâ cemîal-hâcât. Ve tütahhirunâ bihâ min cemîisseyyiât. Veterfeunâ bihâ a'ledderecât. Vetübelliğunâ bihâ aksal-ğâyât. Min cemîil-hayrâti fil-hayâti ve ba'del-memât)
"Ey Allah'ım! Efendimiz Muhammed'e ve onun âline salât eyle. Onun hürmetine bizi her türlü korku ve musibetlerden kurtarasın. Bütün ihtiyaçlarımızı o salâvât hürmetine gideresin. Bütün günahlardan o salâvât hürmetine temizleyesin. O salâvât hürmetine bizi derecelerin en üstününe erdiresin. O salâvât hürmetine hayatta ve öldükten sonra bütün hayırların en son gayesine ulaştırasın."
Sıkıntılı ve üzüntülü zamanlarda, işlerde kolaylık, zarar ve tehlikelerden halâs için okunacak bir salâvat-ı şerife:
(Allahümme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tammen alâ seyyidinâ Muhammedinillezî tenhallü bihil-ukadü ve tenfericu bihil-kürebü vetükzâ bihil-havâicü ve tünâlü bihir-rağâibü ve hüsnül-havâtimü ve yüsteskâl-ğamâmü bivechihil-kerîmi ve alâ âlihi ve sahbihi fî külli lemhatin ve nefesin biadedi külli ma'lûmün leke)
"Ey Allah'ım! Efendimiz Muhammed üzerine kusursuz bir salât, mükemmel bir selâm ve selâmet ihsan buyur.
O peygamber ki, onun hürmetine düğümler çözülür, sıkıntılar ve belâlar onun hürmetine açılıp dağılır. Hacetler ve ihtiyaçlar onun hürmetine yerine getirilir. Maksatlara onun hürmetine ulaşılır, güzel neticeler onun hürmetine elde edilir. Onun şerefli yüzü hürmetine bulutlardaki yağmur istenilir.
Ey Allah'ım! Onun âline ve ashâbına her göz kırpacak zamanda, her nefes alacak zamanda, sana malum olan varlıklar sayısınca salât kıl!"
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Ashab'ına duâ öğretir ve şöyle buyururdu:
Sizden biriniz sabaha erdiği zaman:
(Allahümme bike esbahnâ ve bike emseynâ ve bike nahyâ ve bike nemûtü ve ileykel-masîr)
"Ey Allah'ım! Seninle sabaha vardık, seninle akşama vardık. Seninle yaşıyor, seninle ölüyoruz, dönüş sanadır." desin.
Akşama erdiği zaman da şöyle desin:
(Allahümme bike emseynâ ve bike esbahnâ ve bike nahyâ ve bike nemûtü ve ileyken-nüşûr)
"Ey Allah'ım! Seninle akşama vardık, seninle sabaha vardık, seninle yaşıyoruz, seninle ölüyoruz. Diriltmek sana mahsustur." (Tirmizî)
•
Enes -radiyallahu anh-den; Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:
"Kim akşama ve sabaha erdiği zaman;
(Radiynâ billâhi Rabben ve bil-islâmi dînen ve bi Muhammedin sallallahu aleyhi ve selleme resûlen)
''Rabb olarak Allah'a, din olarak İslâm'a, Peygamber olarak Muhammed -sallallahu aleyhi ve selem-e râzı olduk.' derse, onu râzı etmek de Allah'ın üzerine bir hak olmuş olur." (Ebu Dâvud)
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den; Ebu Bekir Sıddık -radiyallahu anh- Resulullah Aleyhisselâm'a "Yâ Resulellah! Bana sabah ve akşama eriştiğimde söyleyeceğim bir kaç kelime emir buyur." dedi.
Resulullah Aleyhisselâm:
(Allahümme fâtıres-semâvatî vel-ardi âlimel-ğaybi veş-şehâdeti Rabbe külli şey'in ve melikehu eşhedü en lâilâhe illâ ente eûzü bike min şerri nefsî ve şerriş-şeytâni ve şirkihi)
"Ey Allah'ım! Ey gökleri ve yeri yaratan, gizliyi ve âşikârı bilen! Ey her şeyin Rabb'i ve Melik'i! Şehâdet ederim ki senden başka Mabûd-u bil-hakk yoktur. Nefsimin şerrinden, şeytanın şerrinden ve şirkinden sana sığınırım." de ve bunları sabaha çıktığında, akşama eriştiğinde ve yatağa girdiğinde söyle." (Ebu Dâvud)
Câbir bin Abdullah -radiyallahu anhümâ-dan rivayete göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:
"Her kim ezanı işittiği zaman:
(Allahümme Rabbe hâzihid-da'vetit-tammeti ves-salâtil-kâimeti âti Muhammedenil-vesîlete vel-fazîlete veb'ashü makamen mahmûdenillezî veattehu)
"Ey Allah'ım! Bu tam dâvetin ve kılınacak namazın Rabb'i! Muhammed'e vesile ve fazilet ver, onu kendisine vâdettiğin Makam-ı Mahmud'a ulaştır." derse, kıyamet günü şefaatıma erişir." (Buhari. Tecrid-i Sârih: 365)
Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ- Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in üzüntülü, sıkıntılı ve felâketli zamanda şu şekilde duâ buyurduğunu söylemiştir:
(Lâilâhe illâllahül-azîmül-halîm. Lâilâhe illâllahu Rabbül-arşil-azîm. Lâilâhe illâllahu Rabbüs-semâvâti ve Rabbül-ardi ve Rabbül-arşil -kerîm)
"Azamet ve vakar sahibi Allah'tan başka, ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Arş-ı Âzam sahibi Allah'tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Göklerin ve yerin sahibi ve Arş-ı kerim'in mâliki Allah'tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2150)
Taberî der ki:
"Selef-i sâlihin bununla duâ eder ve buna Sıkıntı duâsı adını verirlerdi."
(Ve yeşfi sudûra kavmin mü'minin. Ve yüzhib ğayza kulûbihim)
"Allah müminler topluluğunun gönüllerine şifâ versin ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin." (Tevbe: 14 -15)
(Ve nünezzilü minel-kur'âni mâ hüve şifâun ve rahmetün lil-mü'minîne ve lâ yezîdüzzâlimîne illâ hasâra)
"Biz Kur'an'dan öyle şeyler indiriyoruz ki, müminler için şifâ ve rahmettir. Zâlimlerin ise yalnızca ziyanını artırır." (İsrâ: 82)
(Ve izâ meriztü fehüve yeşfîn)
"Hastalandığım zaman bana şifâ veren Allah'tır." (Şuarâ: 80)
(Yâ eyyühennâsü kad câetküm mev'izatün min Rabbiküm ve şifâun limâ fis-sudûri ve hüden ve rahmetün lil-mü'minîn)
"Ey insanlar! Size Rabb'inizden bir öğüt, hastalanmış gönüllere bir şifâ ve müminler için hidayet rehberi ve rahmet gelmiştir." (Yunus: 57)
(Kul hüve lillezîne âmenû hüden ve şifâun)
"De ki: Kur'an müminler için hidâyet ve şifâdır." (Fussilet: 44)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
Sağ elini vücudundan rahatsız olan yere koyup; yedi defa mesh etmeli ve her mesihde şu duâyı okumalıdır. Allah'ın izni ile şifâ bulur:
(Eûzü biızzetillâhi ve kudretihi min şerri mâ ecidü)
"Acısını duyduğum hastalığın şerrinden Allah'ın izzet ve kudretine sığınırım." (C. Sağir)
Ebu Said el-Hudrî -radiyallahu anh- buyurur ki:
Cebrâil Aleyhisselâm, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin yanına geldi ve "Yâ Muhammed! Hasta mısın?" diye sordu. "Evet" cevabını alınca Cebrâil Aleyhisselâm şu duâyı okudu:
(Bismillahi erkîke min külli dâin yü'zîke ve min şerri külli nefsin ev ayni hâsidin Allahü yeşfîke bismillâhi erkîke)
"Allah'ın adıyla. Sana ezâ veren bütün hastalıklara karşı, bütün kötü nefis ve hasetçi gözlere karşı sana okuyorum. Allah sana şifâ versin. Ben Allah'ın adı ile sana duâ ediyorum." (Müslim)
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh- buyurur ki:
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bir seferde olduğu ve seher vakti kalktığı vakit şöyle duâ ederdi:
(Bihamdillâhi ve hüsni belâihi aleyh. Rabbenâ sâhibnâ ve efdil aleynâ)
"Biz Allah'a nimetlerinden ve güzel imtihanından dolayı hamdederiz. Ey Rabb'imiz! Bizi muhafaza eyle! Üzerimize bol nimetlerin fazlasını ver!"
Ve şöyle buyurdu:
"Bir dinleyen şu sözümü başkalarına işittirsin. Bu sözlerimi cehennemden Allah'a sığınarak söylüyorum." (Müslim)
(Allahümme yâ müfettihal-ebvâbi iftah lenâ hayral-bâb. Allahümmerzuknâ rizkan halâlen ve rizkan vâsian birahmetikme yâ erhamerrâhimîn)
"Ey kapıları açan Allah'ım! Bize hayır kapısını aç! Rahmetinle bize helâl ve geniş rızık ver, ey merhametlilerin en merhametlisi!" (Tirmizî)
Hazret-i Ali -radiyallahu anh-e bir kimse gelerek borçlu olduğundan ve sıkıntısından bahsetti.
Ona buyurdu ki:
Resulullah Aleyhisselâm'dan öğrendiğim şu kelimelerle sığınırsan, dağ gibi borcun olsa bile sıkıntı duymadan ödersin.
(Allahümme ekfinî bihalâlike an harâmike ve eğninî bifazlike ammen sivâke)
"Allah'ım! Helâl kıldıklarınla, beni haram kıldıklarından uzak tut. Fazl-u kereminle beni senden gayrıya karşı müstağnî kıl." (Tirmizî)
(Allahümmerzuknâ ıyşen bilâ belâin, ve amelen bilâ riyâin, ve dînen bilâ hevâin, ve afven bile ikâbin, ve mağfiraten bilâ azâbin, ve cenneten bilâ hisâbin, ve rü'yeten bilâ hicâbin, bilütfike ve keremike yâ ekremel ekremine veyâ erhamerrâhimin. Ni'meti celîlullah, bereketi halîlullah, şefaat yâ Resulellah. Elhamdülillâhillezi et'amenâ vesekânâ ve cealenâ minel-müslimin. Verahmetullahi ve berekâtühu alâ sâhibit-taâm vel-âkilin vel-hâdimin vel-hâzirin. Allahümme zid velâ tenkus bini'metike bihürmetil-fâtiha)
"Ey Allah'ım! Belâsız bir geçim, riyâsız bir amel, hevâsız bir din, cezasız bir af, azapsız bir bağışlama, hesapsız bir cennet ve perdesiz bir rü'yet ile bizi rızıklandır. Lütfunla ey keremlilerin en keremlisi ve ey merhametlilerin en merhametlisi!
Allah'ın celâletinin nimeti, Allah'ın Halil'inin bereketi, şefaat ey Allah'ın Resul'ü!
Bize yedirip içiren ve bizi müslümanlardan kılan Allah'a hamdolsun!
Allah'ın rahmeti ve bereketi yemek sahibine, yiyenlere, hizmet edenlere ve hazır olanlara olsun.
Allah'ım! Nimetini çoğalt, eksiltme bihürmetil-fâtiha."
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayete göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Miraç gecesi cinlerden bir ifrit gördüm. Elinde ateşten bir şule ile beni takip ediyordu. Her bakışımda onu görüyordum. Cibril bana 'İstersen sana bir duâ öğreteyim, o duâyı okursan, şulesi söner ve ağzının üstüne düşer.' dedi. 'Peki öğret!' dedim. 'Şu duâyı oku.' buyurdu:
(Euzü bivechillâhil-kerim, ve bikelimâtillâhit-tâmmâtilletî lâ yücâvizühünne berrun velâ fâcirun min şerri mâ yenzilü minessemâi ve şerri mâ ya'ricü fîhâ vemin şerri mâ zeree fil-ardi vemin şerri mâ yahrucü minhâ vemin fitenilleyli ven-nehârî vemin tavârikıl-leyli ven-nehâri illâ târikan yetruku bihayri yâ Rahman)
"Allah'ım! Kerim olan vechi hürmetine, muttakî olsun fâcir olsun hiç kimsenin onu aşıp daha güzelini söyleyemediği eksiksiz mükemmel kelimâtullah hakkı için; belâ olarak semâdan inen, semâya yükselen (cezaya mucip) şerlerden, yeryüzünde yarattığı şerden, yerden çıkan şerden, gece ve gündüz fitnelerinden, hayır getiren hadiseler hariç gece ve gündüz gelen musibetlerden Allah'a sığınırım. Ey Rahman!" (Muvattâ)
Hadis-i şerif'in başka rivayetinde "Bu duâyı okur okumaz ifrit ağzının üzerine düştü, ışığı da söndü." buyurulmaktadır.
•
Şeytan ve cinlerin şerrinden korunmak için Allah-u Teâlâ'ya sığınmalı, sabah-akşam şu sûre ve duâları okumalıdır:
• 1 Fâtiha Sûre-i Şerif'i,
• 1 Âyet-el Kürsi,
• 1 Amenerresulü (Bakara: 285-286),
• 3 İhlâs-ı Şerif,
• 5 Felâk Sûre-i Şerif'i,
• 6 Nas Sûre-i Şerif'i.
• (Euzü bikelimâtillâhit-tammâti min şerri mâ halâkallâhu.)
• (Euzü bikelimâtillâhit-tammâti min şerri mâ halâka ve zeraa ve berae.)
• (Euzü bikelimâtillâhit-tammeti min külli şeytânin ve hammetin ve min külli aynin lâmmetin.)
"Allah'ın yarattığı şeylerin şerrinden Allah'ın şifâ veren kelimelerine sığınırım.
Allah'ın yarattığı, ektiği ve var ettiği şeylerin şerrinden Allah'ın şifâ veren kelimelerine sığınırım.
Bütün insanların, cinlerin, şeytanların, zararlı şeylerin ve kem gözlerin şerrinden Allah'ın şifâ veren kelimelerine sığınırım."
Muhterem Ömer Öngüt'ün "Kalblerin Anahtarı" Külliyatı'nın bir cildi olan "Hazret-i Kur'an'dan, Hazret-i Resulullah'ın -sallallahu aleyhi ve sellem- Dilinden, Zevât-ı Kiram'dan DUÂLAR" isimli eseri büyük boy ve küçük boy olarak neşredilerek Ümmet-i Muhammed'in istifadesine sunulmuştur.
Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lerin nur ışığı altında, selis bir üslupla kalpleri itminana kavuşturan izahların yapıldığı bu müstesna eserden başlıklar:
• Besmele-i Şerif'e • Duâ • Kur'an-ı Kerim • Kur'an-ı Kerim'de Geçen Duâ Âyet-i Kerime'leri • Zikrullah • Tehlil ve Tekbir • Tesbihat • Esmâ-i Hüsnâ • İsm-i Âzam Tercümanı • İstiâze • Tevbe ve İstiğfar • Salâvat-ı Şerif'e • Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in Mübarek Dilinden Duâlar • Abdest • Namaz • Sabah ve Akşam, Yatıp Kalkarken Okunacak Duâlar • Sıkıntılı ve Üzüntülü Zamanlarda Okunacak Duâlar • Hastalık ve Tedavi • Yolculuk ile İlgili Duâlar • Muhtelif Vesilelerle Okunacak Duâlar • Cinler • Cin Tasallutundan Korunma • Sihir • Göz Değmesi (Nazar) • Cevşenü'l-Kebir • Evrad-ı Bahâiyye • Kenzül-Arş.