Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
İBTİLÂ VE İMTİHAN - Peygamberlerin İmtihanı (3) - Ömer Öngüt
Peygamberlerin İmtihanı (3)
İBTİLÂ VE İMTİHAN
Dizi Yazı - İbtila ve İmtihan
1 Nisan 2010

 

İbtilâ ve İmtihan -4-

PEYGAMBERLERİN İMTİHANI (3)

 

İbrahim Aleyhisselâm'ın Oğlu ile İmtihanı:

Allah-u Teâlâ'nın Halil'i İbrahim Aleyhisselâm'ın dillere destan olan imtihanını hiç düşündün mü?

Hadis-i şerif'te bildirildiğine göre İbrahim Aleyhisselâm Burak ile bir günde Şam'dan Mekke'ye gelip giderdi. (Buhârî)

Bu ziyaretlerin birinde Mekke'de iken bir rüyâ gördü. O gün Zilhicce'nin sekizinci günü idi. Rüyâsında Allah-u Teâlâ ona ilk ve tek oğlu olan İsmail'i kurban etmesini emrediyordu. Önce bu rüyânın Rahmânî olup olmadığında tereddüt etti. O güne bundan dolayı "Terviye günü" denilmiştir. Zilhiccenin dokuzuncu günü aynı rüyâyı tekrar görünce, rüyânın rahmâni olduğuna dair, yavaş yavaş kendisinde bir kanaat hasıl olmaya başladı. Bunun içindir ki bu güne "Arefe günü" denilmiştir. Onuncu günü tekrar aynı rüyâyı görünce, artık bunun kat'i bir emir olduğunu anladı. Oğlunu kurban etmeye karar verdiği için de o güne, kurban günü mânâsına gelen "Yevm-i Nahir" denilmiştir.

Allah-u Teâlâ Halil'inin tam bir teveccüh ve teslimiyet içinde olduğunu, onun Allah için her türlü fedâkârlığa katlanabilen numune bir insan olduğunu göstermek için çok ağır bir imtihana tâbi tutuyordu. Şu kadar var ki büyük bir imtihan olduğu için bu emri bir defada ve kesin bir şekilde indirmemiş, arka arkaya rüyâda göstermek suretiyle tedrici olarak beyan buyurmuştur.

Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:

"Çocuk kendisiyle beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: 'Ey oğulcuğum! Rüyâda ben seni boğazladığımı görüyorum. Bir düşün, ne dersin?' dedi." (Sâffât: 102)

İsmail Aleyhisselâm babasının bu teklifine hiç tereddüt etmeden teslimiyet içinde cevap verdi:

"Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap! İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın." (Sâffât: 102)

Oğlunun bu derece metin olduğunu ve en kıymetli sermayesi olan canını bile Allah için seve seve verebilecek bir durumda olduğunu gören İbrahim Aleyhisselâm son derece memnun olmuştu.

"Her ikisi de Allah'ın emrine ram oldular." (Sâffât: 103)

Âyet-i kerime'sinde belirtildiği üzere, sıra emrin icrasına gelmişti.

Beraberce Minâ denilen mevkiye vardılar.

Ciğerparesini bağrına bastı, öptü öptü, yüzükoyun yatırarak Allah-u Teâlâ'nın emrini yerine getirmeye hazırlandı. Bu şekilde yatırmasının sebebi, oğlunun yüz ifadesini görüp şefkatinin ağır basması dolayısıyla Allah-u Teâlâ'nın emrini yerine getirememe korkusuydu.

Nihayet vedâlaştı ve bıçağı boğazına çalmaya başladı. Birkaç kere çaldı ise de bıçak kesmedi. Tekrar tekrar çaldı, fakat yine kesmedi. Her defasında bıçağın ağzı geri dönüyordu.

Nefeslerin kesildiği bir anda emr-i ilâhi geldi.

Âyet-i kerime'lerde şöyle buyuruluyor:

"Babası oğlunu alnı üzerine yatırınca biz ona: 'Yâ İbrahim!' diye seslendik. Rüyâna sadâkat gösterdin, işte biz iyileri böyle mükâfatlandırırız." (Sâffât: 103-104-105)

Baba ve oğul tarafından kulluğun en mükemmel numunesi ortaya konulmuş oluyordu.

İnsan havsalasının alamayacağı, kelimelerle ifade etmeye gücü yetmeyeceği bu hadise hakkında Âyet-i kerime'de:

"Bu gerçekten apaçık bir imtihandı." buyuruluyor. (Sâffât: 106)

Öyle bir imtihan ve ibtilâ ki, büyüklüğü apaçık meydandadır.

İbrahim Aleyhisselâm bu ilâhi nidâyı işitince etrafına baktı. Bir de ne görsün! Gözleri sürmeli, boynuzlu bir koçla Cebrâil Aleyhisselâm semâdan doğru geliyor.

Âyet-i kerime'de:

"Biz oğluna bedel olarak ona büyük bir kurbanlık verdik." buyuruluyor. (Sâffât: 107)

İbrahim Aleyhisselâm koçu kurban ederek Allah-u Teâlâ'ya hamd ve senâsını, şükranlarını arzetmiştir.

Allah-u Teâlâ o zamanda İbrahim Aleyhisselâm'a yaptığı in'am ve ihsanla kalmamış, kıyamete kadar nesiller ve çağlar boyunca hatırasının anılacağını Âyet-i kerime'sinde haber vermiştir:

"Sonra gelenler arasında ona iyi bir ün bıraktık." (Sâffât: 108)

Müminlerin, hayvanlarını Allah için kurban etmeleri bu teslimiyet hadisesini kıyamete kadar canlı tutmaktadır.

Teslimiyet imtihanını lâyıkıyla veren İbrahim Aleyhisselâm:

"Bizden selâm olsun İbrahim'e!" (Sâffât: 109)

İltifât-ı ilâhi'sine mazhar olmuştur.

Böylesi bir imtihanı başarı ile verdikleri için, her ikisi hakkında da:

"İşte biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız." buyurulmuştur. (Sâffât: 110)

İbrahim Aleyhisselâm çok büyük olduğu için çok büyük imtihanlara çekildi. Bütün imtihanları başarı ile kazandı ve Allah-u Teâlâ'nın çok büyük ihsanlarına nâil oldu.

Bir Âyet-i kerime'de ise şöyle buyuruluyor:

"Bir zamanlar Rabb'i İbrahim'i bir takım kelimelerle (emirlerle) imtihan etmiş, o ise bunları tamamen yerine getirmişti." (Bakara: 124)

İbrahim Aleyhisselâm kendisine emredilenlerin hepsini yapmıştı. Onun ulaşmış olduğu bu makam gerçekten ulu bir makamdır.

Geçmişi de geleceği de en ince teferruatına kadar hakkıyla bilen Allah-u Teâlâ, Halil'ini imtihana tâbi tutmakla; kendisinin bildiği, fakat başkaları için meçhul olan bir hususu açığa çıkarmış, onun ilâhi tekliflere ne kadar riâyetkâr olduğunu beşeriyete ilân etmiştir.


  Önceki Sonraki