Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Eğitim - "Beyaz" Mesaj - Ömer Öngüt
"Beyaz" Mesaj
Eğitim
Canan Büşra Kara
1 Nisan 2010

 

"BEYAZ"
MESAJ

 

"Lütfen iniş için, masalarınızı kapatınız, koltuklarınızı dik duruma getiriniz ve emniyet kemerlerinizi bağlayınız" anonsu ile irkildi. Dalmış gitmişti. Yorgun bedenini ve hüzünlü yüreğini hissetti. İçinden: "Aman Allah'ım rüya gibi bir gün" diyerek kemerini bağladı. Bir gün içinde neler yaşamıştı!

Ayşe hanım sabah saat altıda üst komşusunun telefonu ile uyanmıştı. Hamileliğinin son haftasını yaşayan komşusu Nilüfer Hanım ağrılarının olduğunu, doktoru ile görüştüğünü ve hemen hastaneye gitmesi gerektiğini fakat eşinin nöbette olduğunu söyleyince Ayşe Hanım ve eşi can-ı gönülden bu görevi üstlendi. Araba ile hastaneye gelmek on dakika sürdü sürmedi. Otuz dakika sonra ise tertemiz beyaz bir kundak içinde son derece sesli bir şekilde ağlayan bebeği hemşireler getirerek annesine teslim ettiler. Bebek annesinin bağrına yatırıldığında huzuru ve mutluluğu bulmuş gibi susuvermişti. Kısa bir zaman sonra hastane odası; gözleri sevinç, dilleri hayır dua ile dolu olan Nilüfer Hanım'ın yakın akraba ve dostları ile doldu.

Ayşe Hanım görevini tamamlamanın huzuru içinde Nilüfer Hanım'dan izin isteyip oradan ayrıldı.

Araba ile eve dönerken arkadaşı aradı ve: "Ne zaman buluşuyoruz?" dedi.

Şaşkın bir vaziyette: "Ne için?" dedi. "Ne için mi. İyi misin sen? Nasıl unutursun bugün Hasibe'nin düğünü var!" dedi. "Ah evet, düğün. Hay Allah! Nasıl da unutmuşum?" dedi.

Arkadaşı da: "İhtiyarlıyorsun arkadaşım, ihtiyarlıyorsun." diyerek kendisine takıldı. Saat on üç olduğunda düğün salonundaydı. Dolmuş olan salonda bir yer bulup gelin ve damadı beklemeye başladılar. Aradan iki dakika geçmeden alışık olunmadık bir biçimde damat da gelin gibi bembeyaz takımı ile geldi, gelin ve damat dostlarının mutluluk gözyaşları ile karşılandılar. Ayşe Hanım gözlerini arkadaşından ayıramadı, "Ne kadar da güzel olmuş maaşallah, umarım kurduğu yuva da güzel, nur ve iman ile dolu olur." diye dua etti.

Birden titreşimde olan telefonunu hissetti, çantasından telefonunu çıkarttı. Ekrandaki ismi görünce biraz şaşkınlık ve sevinçle telefonu açtı. Konuşma bittiğinde ise donuk, hüzünlü ve sessiz bir şekilde arkadaşına dönerek "Babaannem vefat etmiş" diyebildi. Gözyaşları ile salondan ayrıldı. Cenazeye yetişebilmek için kardeşleriyle beraber uçakla memleketine gitti. Akşama doğru memlekette babasının evinde idi. "Kaderde ne varsa o yaşanıyor, kim bilebilirdi ki bugün bu saatte memlekette annem, babam ve her biri bir şehirde yaşayan kardeşlerim ile birlikte buluşup görüşeceğimi" diye geçirdi içinden. Sabah babaannesini yıkamada ve kefenlemede görevlilere yardım etti. Bu esnada sanki babaannesinin "Ellerine sağlık kızım, sana da senin gibi yapanlar olsun!" diye dua ettiğini hissetti. Bu hissi o kadar yoğun yaşadı ki az kalsın sesli bir şekilde "Bir şey değil babaanneciğim!" diyecekti. Babaannesi sağlığında kendi elleri ile beslediği ineğinin sütünü, peynirini ve tereyağını satarak aldığı bembeyaz kefenine sarıldı. Görevliler "Son kez görmek isteyen yakınları gelsinler"dedi. Ayşe Hanım, babaannesine 35-40 sene küslük çıkartan, onu üzüp sahiplenmeyen amcaları ve halalarını görünce gözlerine inanamadı. Yüzlerindeki pişmanlık ifadesinin artık hiç kimseye bir faydası yoktu. Üzüntüden göğsünün daraldığını hissetti.

Cenaze namazından sonra babaannesi 35 sene önce ölen eşinin yanına defnedildi. Tıpkı bugün sabah dünyaya gelen bebek gibi o da beyazlar içinde toprağın bağrına yattı.

Herkes gittikten sonra Ayşe Hanım kabrin başına gitti. Eline bir avuç toprak aldı ve "Dilerim Allah'tan, kabrin; yeni evin ve mekânın cennet olsun, Allah rahmet eylesin babaanneciğim." dedi.

Şimdi artık tekrar evine dönüyordu. Uçak İstanbul'a inmek üzereydi. Yorgunluk ve üzüntü içinde ekrandaki yazıyı okudu. "Kalkış yeri Ankara varış yeri İstanbul".

Hemen arkadaşının duvarında asılı olan yazı geldi aklına. Şöyle yazıyordu:

"Hayat yolculuğunun kalkış yeri dünya, varış yeri ahiret. Müsaade edilen eşya ise sadece; beş metre patiska, salih amel, hayırlı evlâdın duası, faydalı bir ilim."

Bu yazı şu Hadis-i şerif'ten esinlenerek hazırlanmıştı şüphesiz:

"İnsan ölünce yapmakta olduğu hayırlı işleri durur. Ancak üçü müstesnâdır: Sadaka-i câriye yani kesilmeden devam eden hayır yapanların; faydalı ilim bırakanların; arkasından kendisine duâ eden hayırlı bir evlâdı olan kimselerin amel defterleri kapanmaz." (Müslim)

Çok geç vakit evindeydi. Yorgun ve bitkin bir halde yatarken; annesinin kucağında ilk günlerini geçiren beyaz kundakdaki bebeği, beyaz gelinlikli arkadaşını ve beyaz kefenli babaannesini düşündü. "Üç günlük dünya" sözü sanki canlanmış önünde duruyurdu. Ve ilk defa Hacı Ömer dedesinin söylediği o cümleyi idrak ile kendi kendine tekrar etti: "Bugün üstteyiz, yarın alttayız!"... Okuduğu duaları babannesine hediye ederek yattı.

Aradan yıllar geçti. Ayşe Hanım'ın o gün yaşadığı o yoğun duygular zamanla kaybolmuştu. Ancak bir gün, aynaya baktığında kısa bir şok yaşadı. Gözlerini ovalayarak tekrar tekrar aynaya baktı. Saçında beyaz bir tel vardı. Bu beyaz saç teli ona o gününü; beyaz kundağı, beyaz gelinliği ve beyaz kefeni hatırladı.

Sanki beyaz telin kendisine şöyle seslendiğini hissetti:

"Ey yolcu inişe yaklaşıyoruz."


  Önceki Sonraki