"Şimdi sırada peygamberler geçidi var" dedi, spiker hanım.
Ağzına kadar dolan salonda sesler bir anda kesildi. Dikkatler tamamen sahneye odaklandı. Anneler, babalar, amcalar, teyzeler, büyükanne ve büyükbabalar hazırlanan tiyatro gösterilerini büyük bir keyifle izliyorlardı. Peygamberler geçidi programın son gösterisi idi.
Perde açıldı. Elma ağacı ile birlikte Ahmet ile Eslem geldi sahneye: "Âdem ile Havva yaratılan ilk insan. Şeytana uyup yediler yasak elmayı. Cennetten çıkarılınca tövbe edip ağladılar. 'Allah'ım bizi bağışla affet!' dediler. Biz öğrendik ki af edilip bağışlandılar, o Nur hürmetine! Selam olsun Hz. Âdem ve Havva'ya!" deyip elma ağaçları ile birlikte sahneden ayrıldılar.
İkinci sırada sahneye gelen Tarık idi. Elinde kocaman bir ip makarası ve iğne ile şöyle seslendi: "Hz. İdris Peygamber denilince iğne ve iplik gelir aklımıza. İlk elbise diken peygamberdir. Biz öğrendik ki 'İdris Nebi hülle biçer' dediler. O Nur hürmetine. Selam olsun İdris Peygambere."
Daha sonra bir gemi yüzdü geldi sahneye. Burak şöyle seslendi: "Hz. Nuh Allah'ın emri ile bir gemi yaptı ve 'Gemiye binin!' diye emretti. Gemiye binenler saadete erdiler, binmeyenler sularda boğuldular. Selam olsun Hz. Nuh Peygambere!"
Burak gemisi ile birlikte sahneden ayrılırken içimizden "Yarabbi bizi de günümüzdeki fitne ve günah bataklarında boğma, imanımızı muhafaza et!" diye niyaz ettik.
Sarı kırmızı ve siyah kâğıtlar ile yapılmış ateşler ve alevler kartonu içinde Ertuğrul geldi sahneye:
"Allah'ın varlığına inanmayan kötü insanlar Hz.İbrahim'i ateşe atmak istediler. Hz. İbrahim Rabb'ine güvendi 'Hasbiyallahû ve ni'mel vekil!' dedi. Rabbi onu unutmadı ve ateşe şöyle emretti: 'Serin ol, İbrahim'i yakma!' dedi. Gül bahçesine çevrilen ateş söndü." diyerek kartonun güllerle dolu olan arka tarafını çevirdi ve "Muhammed hürmetine selam olsun Hz. İbrahim'e" diyerek sahneden ayrıldı. Belli ki günümüzde o teslimiyeti gösteremeyenlerin vicdanları rahatsız oldu.
Elindeki kanlı (kırmızı boyalı) gömlekle Mert girdi sahneye ve şöyle seslendi seyircilere: "Hz. Yakup çok sevdiği evladı Yusuf'u kaybetti. Kenan ili ona dar geldi. 'Yusuf'um gel göresim geldi' deyip kokusunu hissetti. Yusuf'un gömleğine yüz sürünce gözleri görür oldu. Selam olsun Hz. Yakub'a!" diyerek sahneden ayrıldı.
Her gelen çocuk sanki "dünya bir imtihan sahnesi, sabredersen kazanırsın" der gibi gelip geçiyordu sahneden.
Akabinde Yusuf girdi kuyunun içinde sahneye ve şöyle seslendi: "Kalplerine kıskançlık giren kardeşler Yusuf'u kuyuya attı. Kuyuda bulunan Yusuf kurtulup onun hürmetine Mısır'a sultan oldu."
Onun peşinden, asaya sarılmış yılanla Ömer Can girdi sahneye, "Tur dağından inince Hz. Musa 'Bırak ilahlığı Allah'a inan' dedi firavuna. 'Peki öyleyse mucize göster!' dedi firavun. Hz. Musa'nın Asası yılan oldu, bütün sihirbazların iplerini yuttu." dedi. 'Selam olsun Hz. Musa'ya!' deyip sahneden ayrıldı
Furkan kocaman bir balık maketini çekerek sahneye getirdi ve şöyle seslendi: "Yunus Peygamberi denize fırlattılar. Bir balık Yunus Peygamberi yuttu. Yunus Peygamber ağlayıp tövbe etti. Biz öğrendik ki balık Yunus Peygamberi kıyıya bıraktı. O gül hürmetine selam olsun Yunus peygambere!" diyerek sahneden ayrıldı.
Son olarak Meryem girdi elindeki kundakla sahneye. Ve şöyle seslendi:
"Hz. Meryem çok asil bir kadındı. Kötü insanlar ona iftira ettiler. Çok üzülen Meryem ağlayıp Rabb'ine sığındı. Biz öğrendik ki bir mucize oldu. Kucağındaki bebek olan Hz. İsa konuşmaya başladı: 'Ben Allah'ın kuluyum bana kitap verildi ve anneme saygılı olmam emredildi' dedi. O sultan hürmetine selam olsun Hz. Meryem'e, selam olsun Hz. İsa'ya!"
Sözü spiker aldı ve şöyle dedi:
"Onun hürmetine dürüldü arş, sema. Onun hürmetine indirildi kitaplar. Onun hürmetine gönderildi peygamberler, O cennete girecek ilk insan, O şefaat kapısı O makam-ı Mahmud'un sahibi O gönüllerin tek sultanı. Amine'nin yetimi / Hatice'nin goncası / Ayşe'nin gülü / Ümmetinin göz bebeği / Nerde kaldın Ey Resul? / Nerde kaldın Ey Nebi? / Gel artık! 40 yaşındasın ve hala Ümmetinin başındasın."
Spiker sözlerini bitirdiğinde salondaki ışıklar söndü ve çağrı müziği eşliğinde çocuklar sahnede yerlerini aldılar.
Hepsi de karanlık salonda bir arayış içerisindelerdi. Ve: "İşte geliyooor!!" çığırışları arasında parmakları ile salonun kapısını gösteriyorlardı. Spiker salondaki misafirleri ayağa davet etti. İşte geliyordu. Üzerinde ışıklandırılmış Hz. Muhammed yazısı olan deve kafasını sallayarak sanki O'nun ümmetine selam vererek geliyordu.
Yürekler hasretle, özlem ve biraz da ona layık bir ümmet olamamanın mahcubiyeti ve utancı ile sıkıştı. Nefesler durdu, bakışlar Kusva'da dondu ve gözlerden gözyaşı: "Sana hasretiz" diyerek aktı. Kusva sahneye çıkarken Taleal bedru ilahisi çalmaya başladı. Onu coşku ile karşılayan çocukların ortasına oturdu.
Salondaki herkes artık salonda değil de sanki Medine'deydi.
Ve perde kapandı, gösteri bitti. Gözleri yaşlı seyircilerin yüreklerinde bir ümit ve dillerinde tek bir dua kaldı:
"Ne olur bize de şefaat et Ya Resullallah!"