Bütün dünyaya yayılmış, bütün dünyayı kontrol etmeye çalışan, bütün dünya milletlerinin her birini ayrı kavanoza doldurmaya çalışan küresel bir şebeke ile karşı karşıyayız.
Amerikan halkının kavanozu başka, Avrupa halklarının kavanozu başka, Türkiye halkının kavanozu başka. Bazı kavanozlar kırmızı, bazı kavanozlar turuncu, bazı kavanozlar yeşil renkli.
Bu küresel şebeke büyük harpler tezgâhlıyor. Irak'ta epeyce tökezlemiş olmaları dünyaya, Türkiye'ye büyük bir nefes aldırdı. Ancak bu planlar, bu tezgâhlar hâlâ masanın üzerinde duruyor. Uygun zemini bekliyorlar. Hatta uygun zemini oluşturmaya çalışıyorlar.
Her ülkenin kamuoyunu planlarındaki konumuna göre ayrı ayrı şekillendirmeye çalışıyorlar.
Meselâ Amerika bu tezgâhta saldırgan süper güç rolünde olduğundan, Amerikan halkı da ona göre bir kavanoza konuluyor. Zira harp kararlarına itiraz etmeyecek, savaşmaya gönüllü bir "kamuoyu" oluşturmak icabediyor. Bu sebeple Amerikan halkı "Terör öcüsü" ile terbiye ediliyor. Medya organları neredeyse her dakika terör alarmı veriyor. "11 Eylül psikolojisi" devamlı ayakta tutuluyor.
Biz kendi kavanozumuzda, küresel şebeke tarafından pompalanan kendi sun'i dertlerimizle başbaşa olduğumuz için bunların farkında değiliz.
Dikkat ederseniz yıllarca bizi de benzer bir kavanozun içine koymaya çalıştılar. Bazı tertiplerle, suikastlerle ve medyayı kullanarak "Öcü İran" imajı pompaladılar. Kendi işlerini bize yaptırmak için "Hadi İran'a saldıralım" kıvamında bir kamuoyu oluşturmaya çalıştılar. Ancak o günlerde (yaklaşık 10-15 yıl önce) bunda muvaffak olamadılar. Hazret-i Allah'ın takdir-i ilahi'si 1774 yılından beri İran'la sınır ihtilafımızın olmaması bu senaryoların en büyük handikapı oldu. PKK terörü süreci ile de beraber gözümüz açıldı. Dost bildiklerimizin hiç de dost olmadıklarını görmeye başladık.
Diğer taraftan 12 Eylül öncesinin sağ-sol kamplaşmasının benzerini değişik bir varyasyonda yerleştirmek istediler. O zaman bizi birbirimize düşürmekte muvaffak olamadılar.
Ancak aynı tezgâh bugün daha etkili bir şekilde yürütülüyor.
Halbuki dünya kazanı içten içe kaynıyor. Ortalık sakin görünüyor. Ancak harp ateşinin çıkması bir kıvılcıma bakıyor.
"Hiçbir memleket hariç olmamak üzere, biz onu kıyamet gününden önce ya helâk ederiz veya onu şiddetli bir azapla cezalandırırız." (İsrâ: 58)
"Bütün dünya harbe hazırlanıyor. Bu Âyet-i kerime'nin tecelliyatına bakıyor ve bekleniyor. İran tam hazırlık yapıyor, Rusya İran'a arka çıkıyor. Amerika da kuşatmaya çalışıyor. İyi günde değiliz. Dünyanın tutuşması bir emre bakıyor. Emr-i ilâhi olduğu zaman dünya çöp gibi yanar gider..."
Bunları devletlerin ötesinde bir yapılanma olarak düşünmek lâzımdır. En büyük idelojileri de "Para"dır. Küresel düzen dedikleri şey de ekonomik değerlerin, sermayenin "Kapital" sahiplerine akmasının garanti altına alındığı düzen demektir. "Para"yı "Put" edinenlerin düzeninde adalet beklemek, halkların iyiliğini düşündüklerini zannetmek, tabir câiz ise ahmaklıktır. Üs edindikleri ülkelerin halklarının ve hatta bu devletlerin bile bunlar için değeri "kullanılabildikleri" kadardır.
Geçtiğimiz ay ekonomi sayfalarında "Yunanistan battı, çıktı" haberleri arasında en borçlu 20 ülke listesi yayınlandı. Dünya Bankası'nın yayımladığı raporlara dayanan haberlere göre bu ülkelerin toplamda 52,5 trilyon dolar borcu olduğunu öğrendik:
İrlanda : 2.39 trilyon dolar
İngiltere : 9.26 trilyon dolar
Hollanda : 2.58 trilyon dolar
İsviçre : 1.23 trilyon dolar
Belçika : 1.32 trilyon dolar
Danimarka : 627.6 milyar dolar
İsveç : 916.42 milyar dolar
Avusturya : 869.13 milyar dolar
Fransa : 5.22 trilyon dolar
Portekiz : 538.1 milyar dolar
Hong Kong : 659.27 milyar dolar
Norveç : 577.80 milyar dolar
Finlandiya : 376.8 milyar dolar
Almanya : 5.33 trilyon dolar
İspanya : 2.53 trilyon dolar
Yunanistan : 594.60 milyar dolar
İtalya : 2.71 trilyon dolar
Macaristan : 231.33 milyar dolar
Avustralya : 891.26 milyar dolar
ABD : 13.67 trilyon dolar
Bu sıralama dış borcun GSYİH'ya oranına göre yapılmış. Bu listede olmayan Japonya'nın bile 1.5 trilyon dolar borcu var. Türkiye 250 milyar dolar borcu ile bu listeye 23. sıradan giriyor. (Döviz borcumuz daha fazla) Borcu yok denebilecek ülke sayısı ise 5-6 rakamları ile ifade ediliyor. Şimdi soru şu: "Herkes borçlu, o halde alacaklı kim?"
Bu tablo küresel sermayenin ve faiz çarkının boyutunu gösteriyor. Ve daha ötesi dizginlerin kimin elinde olduğuna dair mühim bir fikir veriyor.
Devletleri değil, halkları bile borçlandırıyorlar. Türkiye halkının borcu son 5-10 yılda 5 milyar TL'lerden 120 milyar TL'lere çıkmış durumda. Son kriz ise zaten borçlu Amerikan halkının şapa oturması ile başladı.
Bu düzen sahipleri bütün dünyayı bu çarkın içine sokmaya çalışıyor. Çarkın her dişlisinin sorunsuz bir şekilde çalışmasını istiyor. Meselâ Yunanistan'ın acizliği ayyuka çıktığında IMF'den hemen "Yunanistan güven sağlamalıdır." meâlinde bir açıklama geldi. Bizler bu tür konuşmaları, "Adamlar bak iyiliğini düşünüyor." diye algılıyoruz. Halbuki adam demek istiyor ki: "Bak sen bu borçlarını ödeyebilecek bir durumda olmazsan, bu çarkın dişlisi olmaya devam etmezsen halin dumandır."
Bu küresel çarkta çıkıntılık yapan ülkeler var. Hatta bir ülke var: İran! Hem borçları yok. Hem de "Dolar'a düşmanlık yapıyorlar. Dahası İsrail'i tehdit ediyorlar. (Çin, küresel çark içinde bir çıkıntı gibi algılanıyor, ancak kendine has ekonomik düzenine rağmen Çin "Dolar"ın -gönüllü veya gönülsüz- en büyük destekçilerinden birisidir, Amerika'nın tabir caiz ise "Düşman kardeşi"dir.)
Binaenaleyh bu çark için tehlike arzeden, küresel şebekelerin planlarına boyun bükmeyen her devlet hatta her kurum bunların boy hedefidir.
Meselâ Amerika'nın İran'ı hedef alan açıklamaları son zamanlarda özellikle İran içindeki bir kuruma yönelmiş bulunuyor:
"ABD'nin boy hedefi Devrim Muhafızları
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Devrim Muhafızları'nın siyaset ve ekonomide artan gücünü kastederek, "İran askeri diktatörlük oluyor" dedi. İran'a sert yaptırımlar için lobi yapan ABD'nin en önemli hedefi, petrolden nükleer silahlara, inşaattan iletişime uzanan dev bir holding haline gelen Devrim Muhafızları.
... Clinton, "İran'da hükümet, dini lider, cumhurbaşkanı ve parlamentonun ikinci plana atıldığını düşünüyoruz. Bu da İran'ı askeri diktatörlüğe doğru götürüyor. Bizim görüşümüz bu" diye konuştu. ... Clinton, İran'a uygulanması öngörülen yeni uluslararası yaptırımların bu nedenle Devrim Muhafızları'nı hedef alması gerektiğini kaydetti." (Hürriyet, 16 Şubat 2010)
Buna mümasil bu küresel şebekenin her ülke için ayrı bir planı ayrı bir maksadı var.
İnsanlıktan zerre nasibi olmayan bu yamyam sürülerinin, İslâm'a ve müslümanlara ayrıca hususi bir düşmanlıkları var.
Onların taşeronu olmayı sindirebilenlerin, bu fâiz ve banka çarkının tatlı zehirine büyük bir iştahla dalanların bunlardan ne farkı kalıyor? Hiç!
Binaenaleyh herkes Hazret-i Allah'ın verdiği ruhsat dairesinin içinde, süresi kadar hareket ediyor.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"De ki: Ey mülkün sahibi Allah! Sen mülkü kime dilersen ona verirsin. Kimden dilersen ondan alırsın. Kime dilersen ona izzet verirsin, yükseltirsin. Kime dilersen ona zillet verirsin, alçaltırsın. Hayır senin elindedir, sen her şeye kadirsin." (Âl-i imrân: 26)
Kuvvet ne bir milletle, ne bir millettedir, kuvvet ruhsattadır.
Ruhsat ise belli bir süre ile kayıtlıdır. Bu mülkün sahibi var. Dilediğini yapar. Dilerse yıkar!