Bu dönemde ictihad; Ashâb-ı kiram'ın ictihadı şeklinde ortaya çıkmış ve kabul edilmiştir. Onlar yeni meseleler karşısında Kitabullah'a ve Resulullah Aleyhisselâm'ın sünnetine başvurarak hükümleri açıkladılar. İhtilaflı meselelerde önce Kur'an-ı kerim'e başvuruyorlar, aradıklarını bulamazlarsa Hadis-i şerif'lere müracaat ediyorlardı. Orada da açık hüküm yoksa kendileri ictihadda bulunuyorlardı.
Bunu da ancak Ashâb-ı kiram Hazeratı'nın seçkinleri yapıyordu. Resulullah Aleyhisselâm'ın tedrisinde bulunmuş, o nûrdan nûr almış, o hâl ile hâllenmiş olan zevât-ı kiram ictihadda bulunuyordu. Çünkü Resulullah Aleyhisselâm Ashâb-ı kiram'ına ictihad etme yetkisi vermişti.
İçlerinde en meşhurları şunlardır:
Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali, Abdurrahman bin Avf, Abdullah bin Mes'ud, Zeyd bin Sâbit, Muâz bin Cebel, Ebu Musa el-Eş'ârî, Ebu Derdâ, Ubâde bin Sâbit, Ammar bin Yâsir, Huzeyfe el-Yemânî, Ebu Zerr el-Gıfârî, Selmân-ı Fârisî, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Ebu Said-i Hudrî, Abdullah bin Abbas, hanımlardan ise Hazret-i Âişe ve Hazret-i Ümmü Seleme -radiyallahu anhüm ecmaîn-.
•
Kur'an-ı kerim ve Sünnet-i seniyye'de açık hüküm bulamadıkları zaman ictihad yaptıklarını pek çok misalde görmekteyiz.
Muâz bin Cebel -radiyallahu anh-i Yemen'e vali olarak gönderirken ona "Ey Muâz! Ne ile hükmedeceksin?" diye sordu. O da "Allah'ın Kitab'ı ile." diye cevap verdi. "Orada bulamazsan?" buyurdu. Muâz bin Cebel -radiyallahu anh- "Peygamber'in sünneti ile." dedi. "Orada da bulamazsan?" diye sorduğunda "Kendi reyimle ictihad yaparım." dedi.
Bunun üzerine Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz "Allah'a hamdolsun ki Peygamber'inin elçisini O'nun râzı olduğu şekilde muvaffak kıldı." buyurmuştur. (Ebu Dâvud)
Özellikle Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-in hilâfeti döneminde çok mühim ictihadlarda bulunulmuştur. Çoğu meselelerde de Ashâb-ı kiram'ın icmaı sağlanmıştır. İctihadını yapmakla beraber Ashâb-ı kiram'ın da reyini alıyordu. O ki böyle yapıyordu, bugünkü ifsatçılar nereden çıkıyor.
Hiçbir sahabe kendi görüşüne uyarak veya ihtiyacı göz önüne alarak herhangi bir "Nass"ı terketmemiştir. İhtiyaçlara uygun olarak verdikleri fetvâlar kesinlikle "Nass"lara aykırı değildir.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- buyurur ki:
"Ey insanlar! Doğru görüş Allah-u Teâlâ'nın ve Resulullah Aleyhisselâm'ın görüşüdür. Allah-u Teâlâ ona gerçeği gösteriyordu. Bizim görüşümüz ise zandan ve tekliften ibarettir. Sünnet, Allah ve Resul'ünün koyduğu yoldur. Yanlış bir görüşü ümmet için sünnet hâline getirmeyin."
•
Ashâb-ı kiram devrinde İslâm hukukuna "Kitap", "Sünnet" ve "Kıyas" kaynaklık yapıyordu.
Ashâb-ı kiram'dan bazıları Kitap ve Sünnet'in sınırları içinde ictihad yapıyor, bazıları da "Nass" bulamadıklarında rey ile yani kendi görüşleriyle ictihad yapıyorlardı. Kıyasla ictihad yapıldığı gibi, ihtiyaca göre de ictihad yapılıyordu.
Meselâ Resulullah Aleyhisselâm içki içenlere ceza olarak kırk değnek vurdurduğu halde Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- hilâfeti döneminde ihtiyacı göz önüne alarak bu cezayı seksen değneğe çıkarmış ve uygulatmıştır.
Ashâb-ı kiram arasında bazı konularda ihtilâflar olmuştur. Bunlar bir "Nass"ın iki veya daha çok mânâya gelmesi ihtimali üzerine doğan ihtilaflardır.
Onlar yaptıkları ictihadları ihlâsla yaptılar. Onların seçkinleri, üstün ilim sahipleri fetvâlarını verirken dini yüceltmek, yaymak ve sevdirmek için çabalıyor, doğru çözüme kavuşturmak için çalışıyorlardı.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Bir hakim (müctehid) hükmederken ictihad eder ve ictihadında isabet ederse iki, hata ederse bir sevap vardır." (Ebu Dâvud)
Onlar sağlam metodlar ortaya koymuşlar, mezheplerin çıkışına rehberlik ederek pek değerli ölçülerle gelecek nesillere önderlik yapmışlardır. İhlitâflarında ve ittifaklarında kendilerinden sonra gelenlere bu hususta öncülük yapmışlardır.
Ömer bin Abdülaziz -rahmetullahi aleyh- Hazretleri der ki:
"Ashâb-ı kiram'ın ihtilâfı beni çok sevindiriyor.
Çünkü onlar tek bir görüşe sahip olsalardı insanlar sıkıntıya düşerlerdi. Zira onlar, kendilerine uyulan imam mevkiindedirler. Dolayısıyla herhangi bir kimse, onlardan birinin sözüyle amel ederse Sünnet'e uymuş olur."
•
Dört mezhebin müctehidleri Ashâb-ı kiram'ın sözleri ve fetvâları ile amel etmek üzere ittifak etmişlerdir.
Bu husustaki görüşleri şöyledir:
İmâm-ı Âzam
-rahmetullahi aleyh- der ki:
"Ben Allah'ın Kitab'ı ile hüküm ve fetvâ veriyorum. Kitap'ta bulamazsam, Resulullah Aleyhisselâm'ın sünnetine sarılıyorum. Allah'ın Kitab'ında ve Resulullah Aleyhisselâm'ın sünnet'inde bir hüküm bulamadığım zaman Sahabe'lerin sözlerine bakıyorum. Yalnız Sahabe'lerden istediğim kimselerin fetvâsını alıyor, istemediğimi almıyorum. Ancak, Sahabe'lerin sözlerinin dışına da çıkmıyorum."
İmâm-ı Mâlik
-rahmetullahi aleyh- der ki:
"Sahabe'lerin sözünü sünnet olarak kabul ederim. Çünkü onlar ilimlerini doğrudan doğruya Resulullah Aleyhisselâm'dan almışlardır."
İmâm-ı Ahmed bin Hanbel
-rahmetullahi aleyh- der ki:
"Sahabe'lere ait bir fikir bulamazsam tâbiîn'in sözü ile amel ederim. Onların herhangi bir hüküm üzerindeki fikirleri değerlidir. Sahabe'lerin sözleri arasında mukayese yapma gücüne sahip değilim. Bunu yaparsam Sahabe'lere saygısızlık yapmış olurum."
İmâm-ı Şâfiî
-rahmetullahi aleyh- ise şöyle demiştir:
"Kitap ve Sünnet'te bulunan şeyleri işitenler için özür söz konusu değildir. Onlara mutlaka uymak gerekir. Kitap ve Sünnet'te yoksa, Sahabe'lerin veya onlardan birinin sözlerine başvururuz. Eğer ihtilâf edilen meselede Kitap ve Sünnet'e daha yakın olan söze bir delâlet bulamazsak; Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ın -radiyallahu anhüm- sözüne uymamız daha iyi olur.
Eğer bir sözün Kitap ve Sünnet'e daha yakın olduğuna dair harhangi bir delâlet bulunursa, o söze uyarız."
İlimde derinleşmiş Tabiin büyükleri Resulullah Aleyhisselâm'ın Hadis-i şerif'lerini, Ashâb-ı kiram'ın ictihadlarını ve sözlerini toplamışlardır.
Bu uygulamayı bir veya birkaç Sahabe'den alarak yapıyorlardı. Bu seçkin Tabiin'ler bir çok ictihadlarda bulunmuş ve katiyetle Resulullah Aleyhisselâm'ın ve Ashâb-ı kiram'ın yolundan ayrılmamışlardır.
Onlar Ashâb-ı kiram'ın ittifak halinde kabul ettikleri görüşleri delil olarak almışlar, tatbik etmişlerdir. Sahabe görüşünü sünnet olarak kabul ederlerdi. Hatta içlerinden bazıları ictihad yapmaktan çekinmişlerdir. Aynı hâl Ashâb-ı kiram arasında da mevcuttu.
Hiçbir kimse Resulullah Aleyhisselâm'ın emirlerine muhalefet ederek ictihad yapamaz.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Dillerinizin yalan yere vasfettiği şeyler hakkında 'Bu helâldır, bu haramdır.' demeyin.
Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz.
Allah'a karşı yalan uyduranlar ise iflâh olmazlar." buyurmuştur. (Nahl: 116)