Şule Hanım'ın ideali tek ve biricik kızı olan Lale'yi etrafına duyarlı tam bir hanımefendi gibi yetiştirmekti. Bunun için de çok küçük yaşlarda işe başlamak gerektiğine inanıyordu.
Bu nedenle "Anne ben de" diyen, kızına bazen az da olsa bulaşık yıkatıyor, süpürge makinesi ile evi süpürmesine izin veriyor, tek ve küçük parçalar olmakla beraber çamaşır yıkamasına ve kısık ateşte ütü dahi yapmasına izin veriyordu.
Şule Hanım'ın küçük kızına yaptırdığı bu işler arkadaş çevresinde: "Çocuğun yaptığı işi nasıl için alıyor?", "Çok su ve elektrik harcamıyor mu?", "Tehlikeli değil mi?" gibi gerekçelerle pek tasvip edilmiyordu. Şule Hanım ise söylenenlere pek aldırmıyor, "Oğlum da olsa aynısını yaptırırdım." deyip doğru bildiği ne ise onu uyguluyordu. Bir yandan da "Oturup kalkma, konuşma adabını ve ev işi yapma sevgisini içine ver Allah'ım!", "'Rabb' ismi sıfatınla sen terbiye et Allah'ım!" diye niyazda bulunuyordu. Çünki bir işin güzel olması için severek yapılması; bunun için de, kişinin içinden gelerek çalışması gerektiğine inanıyordu.
Günler geçtikçe Lale büyüyor, Şule Hanım'ın ondan beklentileri artıyordu.
Şule Hanım artık her gün kahvaltıdan sonra, sabırsızlıkla kızını bekliyor ve: "Acaba kızım ben bir şey demeden bugün sofra toplamada bana yardım eder mi?" diye içinden geçiriyordu. Yine bir gün sofradaki bardaklar kalktı, tabaklar da kalktı, kaşık çatal da kalmadı. Masa örtüsü temizlendi, katlandı ve yerine konuldu. Fakat Şule Hanım Lale'den beklediği en ufak bir yardımı ne yazık ki göremedi. İçi ister istemez hüzünlendi. "Belki yarın" dedi kendi kendine ve kendisini teselli etti. Ne yazık ki "Belki yarın"lar arka arkaya sıralandı ve Lale'den beklenen hamle bir türlü gelmedi. Şule Hanım "Bir zamanlar 'Anne ben de, Anne ben de', diye birçok işe merak eden kız şimdi nerede?" diye soruyordu kendi kendine. Belli ki kızının içinden gelen merakı gitmişti. O zaman dışardan bir merak oluşturmak gerekiyordu.
Annenin ertesi günkü ilk işi o oldu. İlk önce yine umutla bekledi. Sofranın üstündekileri topladı ve sofrayı kaldırırken kızına sessizce:
"Kızım, masa örtüsünün sesini duyabiliyor musun?" dedi. Lale şaşırmış ve merakla masa örtüsüne bakarak:
"Hayır, ne diyor ki?" dedi.
"Sence işi bitmiş bir masa örtüsü bize ne diyebilir?"
"Beni kaldır."
"Sadece beni kaldır mı?"
"Hayır, beni temizle, katla ve yerime koy"
"Aferin kızım! Çok güzel!" deyip kızını kucağına aldı sevinçle, öptü ve kucakladı.
Bu sevinç anne ve kızın hayatında yeni bir sayfa açtı.
O günden sonra annesi sordu kızı cevap verdi ve uyguladı. Böylece gün geçtikçe Lale her işin kendine seslendiğini "Buradayım beni gör ve yap lütfen" dediğini hisseder gibi oluyordu. Örneğin; yere dökülen ekmek kırıntılarını hiç kimse söylemeden gırgırlamak gerektiğini düşünüyordu. Veyahut da biten şekerliğe tekrar şeker ilave etmek gerektiğini ve buna benzer işleri duyarak, içinden gelerek, kendi kendine yapmaya başladı. Hatta bazen Şule Hanım'ın kaçırdığı ayrıntıların sesini dahi duyuyordu. Meselâ mercimek çorbasının yanına hemen bir limon kesip geliyordu. Bu özelliğini misafirliğe gittiği zamanlarda da uyguluyor, örneğin çayı tazelenen bir teyzeye güler yüzle "Buyrun!" diyerek şekerliği uzatıyordu. Bu durum karşısında baba ve anne çok mutlu oluyorlardı.
Günler seneler çok çabuk geçip gidiyor, Şule Hanım kızının ideallerindeki "Hanımkız"a yaklaştığını sezdikçe her olumlu davranışı hakkında "Şükürler olsun Allah'ım!" demeyi ihmal etmiyordu.