Peygamber Aleyhimüsselâm Hazerâtı'nın ellerinde husule gelen hârikulâde hallerdir, "Âciz bırakmak" mânâsına gelir.
Peygamberliğin bir parçası olmamakla beraber, onun ispatı için çoğu zaman gerekli bulunmaktadır. Bir peygamberin gerçekliğini doğrulamak için Allah-u Teâlâ o işi o peygamberin eliyle ortaya çıkarır.
Mucize iki kısımdır:
1. Allah-u Teâlâ'nın peygamberlerine nübüvvetlerini ispat için verdiği mucizeler.
2. İnsanların iman edebilmeleri için kendi arzuları üzerine peygamberlerden istedikleri mucizeler.
Birinci kısım mucizeye iman etmemenin cezası hemen verilmemiş, kendi arzuları ile mucize istedikleri hâlde inanmayanlar ise kısa zamanda helâk olmuşlardır.
Sâlih Aleyhisselâm'ın devesi ikinci kısım mucizedendir.
Mucizelerin Peygamber Aleyhimüsselâm Efendilerimiz'le olan alâkası, onların ellerinde zuhur etmesidir. Hakikatte Allah-u Teâlâ'nın ezeli ve ebedi kudretinin o andaki tezahüründen ibarettir.
Kendi iradesini Allah-u Teâlâ'nın iradesine vermiş, eritmiş seçkin kullar olan Peygamber Aleyhimüsselâm Hazerâtı'ndan, Hakk'ın gücünü ve iradesini göstermek, iman etmeyenleri korkutmak için Allah-u Teâlâ'nın dilemesi veya o peygamberin Allah-u Teâlâ'dan talep etmesi ile mucize husule gelir. O kul naz makamında olduğu için geri dönmez. Nitekim dönmemiştir de.
Mucize onlardan başka hiç kimsede zuhur etmez. Allah-u Teâlâ peygamber olarak vazifelendirdiği seçilmiş kullarının nübüvvetlerini halka ispat için onları mucizelerle desteklemiştir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Gönderilen peygamber kullarımız hakkında şu sözümüz geçmişti: 'Mutlaka kendilerine yardım edilecektir.'" (Saffat: 171-172)
Bu seçkin insanlar mucize için en ufak bir meşakkat ve yorgunluk çekmedikleri gibi, uğraşıp didinmeye de gerek duymamışlardır.
•
Peygamberlerin en büyük mucizeleri, kendi devirlerinde geçerli olan büyük hâdiseler cinsinden olmuş ve bu hâdiselerin kuvvetini kırmıştır.
Meselâ Musa Aleyhisselâm devrinde sihir ve sihirbazlık çok ileri gitmişti, sihirin halk arasında büyük bir etkisi vardı ve bununla övünüyorlardı. Musa Aleyhisselâm'ın en büyük mucizesi olan âsâ yılan oldu ve sihirbazların yılan şeklinde gösterdikleri bütün ipleri yuttu, meydanda hiç bir şey kalmadı. Sonra Musa Aleyhisselâm'ın elinde tekrar âsâ haline dönünce, sihirbazlar bunun bir sihir olmadığını anladılar. Hepsi birden secdeye kapandılar. Firavun'un ölüm tehditlerine aldırmadan:
"Biz âlemlerin Rabb'ine, Musa ve Harun'un Rabb'ine iman ettik." dediler. (A'râf: 121-122)
•
İsa Aleyhisselâm zamanında tıp ilmi çok meşhurdu. Allah-u Teâlâ İsa Aleyhisselâm'a ölüleri diriltmek ve körlerin gözünü açmak gibi mucizeler bahşetmişti.
Âyet-i kerime'de buyurulduğu üzere:
"Körü ve alacalıyı iyileştiririm." (Âl-i imrân: 49)
Meselâ doğuştan kör olan bir kimsenin gözlerini sıvazladığında, Allah'ın izniyle görmeye başlıyordu. Elini "Alaca" hastalığına tutulmuş bir insana sürdüğü zaman, Allah'ın izni ile iyileşiyordu. Tıp o kadar ilerlediği halde o zamanın doktorları böyle bir şey yapmaktan âciz idiler. Bu iki hastalık tedavi edilemiyordu.
Gücü yetenler ona gelirler, gücü yetmeyenlere ise kendisi giderdi.
"Allah'ın izni ile ölüleri diriltirim." (Âl-i imrân: 49)
Ben kendi gücümle değil, Rabb'imin dilemesi ve kudretiyle bazı ölüleri diriltirim. Dilediğini dilediği şekilde yaratma kudreti O'nundur.
Seslenmek veya dokunmak suretiyle ölüleri diriltiyordu.
Durum böyle olunca bütün doktorlar bunun bir mucize olduğunu kabul etmiş oluyorlardı.
•
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in zaman-ı saâdetlerinde fesâhat ve belâgât çok ileri gitmişti. Arap şâirleri şiirleriyle övünür ve birbirlerine karşı üstünlük taslarlardı. Üstün gelenlerin şiirleri Kâbe-i muazzama'nın duvarına asılır, bu durum kendileri ve kabileleri için iftihar vesilesi olurdu.
Allah-u Teâlâ Muhammed Aleyhisselâm'a Kur'an-ı kerim'i öyle bir fesâhât ve belâgât üstünlüğü ile gönderdi ki, onun karşısında bütün Arap edebiyatçıları ve şâirleri âciz kaldılar. Kâbe-i muazzama'nın duvarına asılan şiir ve kasideleri utançlarından alıp götürmeye başladılar. İçlerinde insaflı olanlar Kur'an-ı kerim'in Allah kelâmı olduğuna kanaat getirdi ve İslâm'la şereflendi.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in Kur'an-ı kerim'den başka Mirac'a çıkması, ay'ın iki parçaya bölünmesi için parmağı ile işaret etmesi gibi Kur'an-ı kerim'de haber verilen mucizelerinin yanında; bazı susuzluk zamanlarında yağmur yağması için Rabb'ine dua etmesi, mübarek parmaklarının arasından suların fışkırması, kaybolan devenin yerini bilmesi, eline aldığı çakıl taşlarının Allah-u Teâlâ'yı tesbih ediş sesinin işitilmesi... gibi Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtı tarafından nakledilen pek çok mucizeleri daha vardır.