Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
GÜNDEM - Çin Acizliğimizi Yüzümüze Vurdu! - Ömer Öngüt
Çin Acizliğimizi Yüzümüze Vurdu!
GÜNDEM
Uğur Kara
1 Ağustos 2009

 

Çin,
Acizliğimizi Yüzümüze Vurdu!

Türk heyetini ağırlamak için elinden geleni yapan, Amerika ile giriştiği küresel rekabette Türkiye'yi yanında görmek istediği düşünülen Çin böyle bir provakosyana niye girişti?
Çünkü Çin'in "Doğu Türkistan siyaseti" günübirlik bir siyaset değil. Baskı, asimile etme, göçe zorlama, öldürme, katliam...
İşte Çin'in 60 yıllık "Doğu Türkistan Siyaseti"...

 

Doğu Türkistan'da yaşanan katliam ve Çin zulmü hepimizi derinden sarstı ve üzdü.

Kardeşlerimize sahip çıkamamanın, yardım taleplerine el uzatamamanın acısı yüreğimizi yaktı.

Doğrusu ekonomik ve siyasî bir inkişaf yaşayan Çin'in ülkesindeki azınlıklara daha ılımlı yaklaşacağını, vahşi uygulamalarını ve paronayak yaklaşımlarını yavaş yavaş terkedeceğini ümit etmeye başlamıştık. Ancak hiçbir şeyin değişmemiş olduğunu gördük. Üstelik gittikçe güçlenen, ekonomik ve askerî bir dev haline gelen 1.5 milyarlık bir ülkeye karşı yapabileceğimiz pek bir şey de yoktu.

Çin gibi bir ülkeyi beklediğiniz icraatları yapmaya zorlamak neredeyse imkânsız. Bu tür çaresizlik durumlarını daha önce de yaşadık. Bosnada müslümanların ayrı bir devleti olmasına rağmen yaşanan büyük kırımda yapabileceklerimiz gayet sınırlı kalmıştı. Doğu Türkistan için yapılabilecekler maalesef daha az.

Peki tamamen çaresiz miyiz? Yapılabilecek hiçbir şey yok mu? Çin'in en üst düzeyde Türkiye'ye ilgi gösterdiği bir ortamda bu vahşet neden ortaya çıktı? Küresel ölçekte yaşanan bir Amerikan-Çin kutuplaşmasında Çin Türkiye'yi karşısına almayı göze alacak kadar vahşi mi? Ya da bu olayları Amerikalılar mı kışkırttı?

Öncelikle şunu söylememiz lâzım: Küresel bir oyuncu olmaya çalışan Türkiye yine her zamanki gibi büyük bir kıyıma hazırlıksız yakalandı. Bunun en büyük sebebi, işimize gelmeyen sorunları görmezden gelmemiz ve daha önemlisi bilgi altyapımızın eksikliği.

Bilgi demek güç demektir. Biz Çin hakkında ne biliyoruz? Dünyadaki Türk ve müslüman azınlıklar hakkında bilgimiz ne kadar? Çin'in Doğu Türkistan'da uyguladığı resmi ve gayr-i resmi uygulamalardan haberimiz var mı? Çin propaganda bakanlığının faaliyetlerini, yerel basının olayları kanalize etmekteki rolünu ne kadar biliyoruz?

Daha 20-30 yıl öncesine kadar öğrencilerimize "Türkiye dışında Türk var mı?" öğretmiyorduk bile. Dünyadaki soydaşlarımızla ve müslümanlarla hiçbir ilgisi yokmuş gibi hareket eden ülkemizde büyük bir cehalet karadeliği oluştu. Bu karadeliğin büyümesinde basının büyük bir rolü oldu.

Bugün devlet, hafızasını az çok tazeledi. Dışişleri olsun, silahlı kuvvetler olsun buna mümasil devlet kurumlarımız küresel düzeyde bilgi eksikliğini kapatmak için büyük gayret sarfetti ve belli bir mesafe katetti. Ancak bu bilgi birikimi halka yansıtılamıyor. Politikalar milletin itici gücü ile desteklenemiyor. Neden? Çünkü basınımız kısır iç çekişmelerle boğulmuş durumda. Bu bilinçli bir uygulama da olabilir. Habercilik anlayışı terkedileli çok oldu. Sansasyon çıkartmak gazetecilik oldu. Herkes meşrebine göre gerçekleri çarpıtıyor. Bir grup çekiç olmuş hedef aldığı devlet aygıtına vuruyor. Diğer grup sinsice adeta örs vazifesi görüyor. Baktığınız zaman iki farklı zihniyet çarpışıyor zannediyorsunuz. Ancak ikisinin arasında, devlet yapımız mütemadiyen eziliyor, parçalanıyor. Çekiç ve örs kılıç yapmak için değil, kılıç kırmak için kullanılıyor.

"Çin meselesinden Türk basınının durumuna nereden geldik?" diye sorabilirsiniz.

Şöyle izah edelim: Türkiye'yi küresel düzeyde büyük badireler, büyük hadiseler bekliyor. Veyahut en azından Çin meselesinde görüldüğü gibi her an büyük bir mesele ile karşılaşma ihtimali bulunuyor.

Bu tür badireleri atlatmanın tek yolu birlik ve beraberliktir. Birlik ve beraberliğin, aynı hedefe el birliği ile ilerlemenin temin edilebildiği durumlarda önünüzde kimse duramaz. Daha önemlisi ilâhî yardım ve destek ziyadeleşir. Örnek olarak Çeçenistan'ı verebiliriz. Dudayev zamanında birlik ve beraberlikle Rusya'yı dize getiren Çeçenler, adil bir barış imzalamak imkânına sahipken birlik ve beraberlik bozuldu, önce Rus baskısı geldi, arkasından Kadirov gibi acımasız bir mafya babası bütün ülkeye musallat oldu.

Binaenaleyh Türkiye kendi içinde büyük bir birlik ve beraberlikle hareket edebilmiş olsa, bu büyük bir güç olarak bize döner; Türkiye Türk soylu cumhuriyetlerle büyük bir birlik ve beraberlik içinde hareket edebilmiş olsa bu çok daha büyük bir kuvvet olarak bize döner, İslâm ülkeleri büyük bir birlik ve beraberlik içinde hareket etmiş olsa dünyada hiçbir güç karşısında duramaz.

Görüyorsunuz, İran'a saldırma niyeti taşıyan İsrail savaş gemileri Mısır kontrolündeki Süveyş kanalından geçiyor; İsrail, Mısır, Arabistan gibi ülkeleri İran'a karşı müttefiki olarak göstermeye çalışıyor.

İşte bu bölünme ve parçalanma her düzeyde uygulanıyor. Türkiye ölçeğinde bu duruma Türk basını büyük bir hizmette bulunuyor. Bilerek veya bilmeyerek Türkiye'nin gücünü söndürüyor, öldürüyor.

Türk basını bu son Uygur katliamına büyük ilgi gösterdi. Ancak haberler "Çin Uygurları katlediyor"dan öteye gidemedi. Birçok iddianın aslını öğrenemedik. Bazıları Türk basını Amerikan yalanlarını pompalıyor havasında, büyük kısmı işte demokrasi düşmanı Çin yine katliam yapıyor yaygarasında.

Bu karışıklık arasında işin aslını bulmaya çalışalım:

 

Olayların Arkasında Kim Var?

Peşin olarak söyleyelim, kanaatimize göre olayları kaşımakta Amerikan rolü olsa da, yaşanan olaylar büyük bir Çin provakosyonu.

Bu kanaatimizin iki önemli dayanağı var:

Birincisi, Çin ne zaman bir Türk yetkilisi Çin'i ziyaret etmiş olsa, bir taraftan en üst düzeyde gerekli ihtimam ve ağırlamayı yapıyor, ancak diğer taraftan Doğru Türkistan'da mutlaka bir insan hakkı ihlali icra ediyor. Baskı, yasak, idam. Son olaylar da yine Cumhurbaşkanı Gül'ün ziyaretinin hemen ertesinde ortaya çıktı. Bununla belki de Doğu Türkistan halkına "Sizi kimse koruyamaz." mesajı vermek istiyor.

İkincisi, Çin yerel medyasında Uygurlar aleyhinde olumsuz propaganda çok yaygın. Son olaylarda bu propaganda cinsel taciz ve tecavüz haberleri üzerinden yürüdü. Üstelik bu haberlerde etnik köken özellikle vurgulanıyor. Dikkat ederseniz Çin resmi açıklamalarında da ölenlerin etnik kökenleri ile ilgili ayrıntılı bilgiler vardı.

Şöyle düşünün; Türk medyası, gasp, tecavüz çeteleri hakkında etnik köken vurgusu ile her gün haber yapsa ne olurdu? Kan gövdeyi götürürdü değil mi?

İşte Çin bunu yapıyor. Çin'in devasa gücü karşısında çaresiz olan Uygurlar, kitlesel protestoların kurşunlarla bastırıldığını bile bile böyle büyük eylemler yapmayı göze alıyorsa, ortada "Amerika kışkırttı"dan çok daha öte şeyler olduğunu anlamamız lâzım.

Abdullah Gül Çin'e gitmeden bir hafta önce Uygurlar Çinli kızlara tecavüz ediyor haberleri yayınlanmaya başlandı. Bu haberler üzerine Güney eyaletlerden birinde yaşanan tecavüz şayiası (veya provakasyonu) üzerine Uygur ve Çinli işçiler birbirine girdi. Daha doğrusu Çinliler Uygurları linç etti. 120 Uygur yaralandı, 2 Uygur öldü. Olaylar 10 gün sonra Doğu Türkistan'da (Sincan'da) patlak verdi. Sincan'da Çinliler ellerinde sopalarla Uygurlara saldırmaya başladı. İki halk birbirine girdi, polis linç ve katliamlara seyirci kaldı, hatta Uygurlara müdahele etti. Müdahale derken infazlardan bahsediyoruz. Tutuklanan Uygurlar da infaz edilmeyi bekliyor. Nitekim 196 Uygur'un idam edildiği bilgisi geldi.

Bu durumu tespit ettikten sonra akla hemen şu soru geliyor:

"Cumhurbaşkanımızı ve Türk heyetini ağırlamak için elinden geleni yapan, Amerika ile giriştiği küresel rekabette Türkiye'yi yanında görmek isteyen Çin böyle bir provakosyana niye girişsin?"

Çin'de devlet yönetiminde iki başlılık veyahut yöneticilerin sözünün geçmediği yerler mi var?

Ya da Çin'de yerel medyayı yönlendirebilen dış güçler mi var?

Ya da Çin ikili mi oynuyor?

Hiçbirisi diyerek Çin'in bu çelişkili siyaseti hakkında şu yorumda bulunabiliriz:

 

Çin'in "Doğu Türkistan" Siyaseti:

Çin'in "Doğu Türkistan siyaseti" günübirlik bir siyaset değil. Peki bu siyaset nedir? Baskı, yıldırma, eritme, asimile etme, sürgün etme, göçe zorlama, öldürme, katliam vs.

Çin planlı bir şekilde Çinli nüfusu bölgeye yerleştiriyor. Bu siyaset sonucu bugün Doğu Türkistan nüfusunun yarısı Çinli. Bölgedeki Uygur nüfusu ise 1940 yılına göre % 80 azalmış durumda.

Bu komünist Çin'in "Değişmez Doğu Türkistan Siyaseti"dir. Yapılması gereken; eğer Çin ile konuşma, müzakere etme kanalı bulunabilirse bu siyasetin değiştirilmesi için ikna çabalarında bulunmaktır. Böyle bir çabaya Çin kendisini açar mı? Şüpheli. Ancak oradaki kardeşlerimizin rahatı için yapılabilecek belki başka bir şey de yok.

Çin'in bu insanlık dışı siyasetinin kendine göre sebepleri var:

Bir defa Çin ne kadar büyük ve kalabalık olursa olsun, Türk tarihinden ve Türk uygarlığından çekiniyor. Doğu Türkistan çok değil 60 yıl önce bağımsız bir devletti. Son 150 yılı Çin ile mücadele ile geçti. Daha eski çağlarda Türklerin Çinlileri boyunduruğu altına aldığı dönemler vardı. Pekin bir zamanlar bir Türk şehri idi.

İkincisi, aynı Himalayalar gibi -Türk dağları da diyebileceğimiz- Tanrı Dağları, Altaylar, Pamir gibi yükseltiler Çin için adeta doğal birer kale. Doğu Türkistan'ın stratejik konumu Çin için çok önemli.

Ve tabi üçüncüsü, zengin yeraltı ve yer üstü kaynakları. Basında sıkça bahsedildiği gibi Çin birçok madenini Doğu Türkistan'dan çıkartıyor.

1940'lar Çin ve Rus zulmü arasında sıkışıp güneye, Pakistan'a kaçmaya çalışan Türklerin hayvanların bile yaşamadığı yüksek dağlara ekin eker gibi can ektiği yıllar.

O günden bugüne çok bir şey değişmedi. Uygurlar kendi yurtlarında ikinci sınıf insan muamelesi görüyor, Çinli halkın tacizleri altında yaşamaya çalışıyor.

Çin siyaseti bununla sınırlı değil. Doğu Türkistan Türkleri'nin ekonomik olarak kalkınmasını bilinçli olarak engelliyor. Hatta dünyaya yayılmış Doğu Türkistan Türklerinin yoğunlaştığı ekonomik sektörleri çökertmek için hususi bir politika yürütüyor.

 

Türkiye'nin Siyaseti:

Türkiye Çin'e duymak istediği şeyleri söyleyince Çin'in bu siyasetini ehlileştireceğini düşünüyor. Ancak görüldüğü üzere Türkiye Cumhurbaşkanı'nın ağzından "Tek Çin politikasının resmi bir politika olduğunu" söylemek, "Sincan-Uygur Özerk Bölgesi Çin devletinin bir parçası, Türkiye, Çin'in toprak bütünlüğüne, egemenliğine karşı çok saygılı" demek, hatta "Terörden çok çekmiş olan Türkiye, terörün hiçbir çeşidini onaylamıyor" diye konuşmak Uygur Türklerine fazla bir fayda sağlamıyor. Bunların haricinde bir söylem de fayda sağlamaz. Ancak sorunun Çin politikasından kaynaklandığını bilir, bu taahhütleri bu politakının değiştirilmesi gerektiği tezi ile birlikte işlerseniz belki bir faydanız olur. Ancak, "Çin ile ticaretimiz bozulmasın, sorunu görmezden gelelim" derseniz aradan daha bir hafta geçmeden eskisinden daha kötü bir durumla karşı karşıya kalırsınız.

Diğer bir husus Çin'de komünist bir iktidar var ve Amerikan alerjisi komünizmin ayrılmaz bir öğesi. Çin medyası belki aşırı bir Amerikan aleyhtarlığı yayını yapmıyor ancak dış baskı, dış müdahale gibi kavramsallaşmış kelimeler altında dışarıya karşı paranoyak bir tepki geliştirmiş durumdalar. Çin'e Kuzey Kore'nin daha usturuplu büyük bir modeli olarak da bakabilirsiniz.

İşte Çin bu paranoyak Doğu Türkistan siyaseti ile küresel açılım siyasetini birlikte yürütmeye çalışıyor. Ve tabi bu çelişkiyi, baskı, tehdit ve tepki ile kapatmaya çalışıyor. Amerika ise bu baskı ve zulüm siyasetinin yeşerttiği elverişli ortamdan istifade etmek istiyor. Yoksa oradaki Türkleri düşündüğünden değil. Olan kardeşlerimize oluyor.

 

Amerikan Etkisi:

Gözardı edilmemesi gereken bir ihtimal daha var. Kapalı kapılar arkasında dönen gündem görünenden farklı olabiliyor.

Bilindiği üzere 24-29 Haziranda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Çin'de idi. Çin Devlet Başkanı ile, Çin'in önde gelen büyük şirketleri ile çok verimli görüşmeler yaptı. Urumçi'de devlet üniversitesinde konuştu. Öğrenciler Çince tercümeyi beklemeden alkışladılar. Çin devlet televizyonları Cumhurbaşkanımızla yaptıkları röportajları yayınladı.

Cumhurbaşkanı Gül'ün ziyaretinden hemen sonra 2 Temmuzda Çin'in Amerikalı bir ziyaretçisi vardı. Henry Kissinger...

Yine pek bilinmez ama İsrail bazı askerî teknolojiyi Amerika'ya rağmen Çin'e vermiştir.

 

Ye'cüc Me'cüc:

Muhterem Ömer Öngüt'ün "Kıyamet ve Alâmetleri" isimli eserinde Çinliler hakkında verilen haber yaşananları anlamamıza ve dehşetli geleceğe ışık tutuyor:

"Aslı ve nesebi belirsiz iki kabile, önlerine çekilmiş olan barajı aşıp yeryüzüne yayılacaklar. Bir müddet etrafı ifsad etmeye çalışacaklar. Daha sonra İsa Aleyhisselâm'ın duâsı ile mahvolacaklar. Bunlar Çinliler'dir.

Üçüncü dünyâ harbi bir âfâttır, Allahu âlem bu olacak. Yahudiler Arabistan'ı istilâya hazırlanıyor. Çinliler ise dünyayı istilâ etmek için hazırlanıyor. Çinlilerin istilâsı ise bir helâkiyettir.

Âyet-i kerime'de: "Biz o gün onları (Ye'cüc ve Me'cüc'ü) bırakırız, dalgalar hâlinde birbirine girerler." buyuruluyor. (Kehf: 99)

Dalga dalga dünyanın üzerine hücum ederler ve memleketleri istilâ ederler.

Bir Âyet-i kerime'de de şöyle buyurulmaktadır:

"Nihayet Ye'cüc Me'cüc (sedleri) açıldığı zaman her tepeden saldırırlar." (Enbiyâ: 96)

Büyük bir âfât daha olacak. Hep temizlik bunlar. Bu üçüncü dünya harbi ve Çin harbi insanları perişan edecek. İnsan az kalacak.

Çinliler kendilerini en sona saklıyor, hep o an için saklıyor. Dünyayı yutabilmek için hep hazırlık yapıyor. Büyük silâhlar patlamış, herşey mahvolmuş, insanlar yok olmuş. Dünya düzlenecek, sonra Cenâb-ı Hakk onlara izin ve ruhsat verecek, sel hâlinde dünyaya akın edecekler, selin önünde durulur mu? Bir müddet ifsattan sonra İsa Aleyhisselâm'ın, Hazret-i Mehdi'nin ve yanındakilerin duâsı ile bir gecede helâk olacaklar. Harple değil, duâ ile." (Kıyamet ve Alâmetleri, Hakikat Yayıncılık, s. 23)


  Önceki Sonraki