Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Allah-u Teâlâ'nın Sevgililerinin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (46) - Seyyid Abdülkâdir Geylânî -kuddise sırruh- (3) - Ömer Öngüt
Seyyid Abdülkâdir Geylânî -kuddise sırruh- (3)
Allah-u Teâlâ'nın Sevgililerinin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (46)
Dizi Yazı - Hatm'ül Evliya Hakkında İzah ve Açıklamalar
1 Haziran 2009

 

Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (46)

Seyyid Abdülkâdir Geylânî -kuddise sırruh- (3)

 

Allah'ın, Hayrını Dilediği Kimselere Gösterdiği ve Nasipsizlerden Gizlediği; Velîleri Arasındaki "Tek"i (2):

Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî -kuddise sırruh- Hazretleri "Fethu'r-Rabbânî" isimli eserinin "Beşinci Meclis"indeki ifşaatlarında devamla şöyle buyuruyorlar:

"Selvi dalları, gibi yücelere çıkar."

Allah-u Teâlâ bir ağacı dalları ile, yaprakları ile süslemiş; onu da ilimle, irfanla, verdiği meziyetler ile süslemiş…

"Arş onu kucaklar."

Her şey ondan haberdar olduğu gibi, Arş dahî ondan sevinç duyar.

"Kökü zemin derinliğinde saklıdır."

Mânevî büyüklüğünün mesâfesidir bu!..

"Dalları dünya ve âhirete serin ferahlık verir."

Kim ki ondan istifâde ederse, onun bereketine nâil olursa, gönlünde büyük bir ferahlık duyar.

"Bu dalları ilim ve hikmettir."

Doğrudan doğruya Allah-u Teâlâ'nın verdiği bir ilimdir ve bu işler de O'nun bir hikmetidir. Ona hem ilim vermiş, hem hikmet vermiştir; o dallarda hem ilim vardır, hem de hikmet vardır. İlim de kendisinindir, hikmet de kendisinindir, onu O destekler!

"Bunlara sâhip olan başka bir şey istemez."

Ne isteyebilir ki?

İbrahîm Hakkı Erzurumî -kuddise sırruh- Hazretleri buyuruyor ki:

"Kul olan neylesin mal ile câhı

Yetmez mi bulduk da senin gibi Şâh'ı?

Hakkı'ya nasip eyle Fenâfillâh'ı

Ölmezden evvel ölenlerden eyle!"

Bütün yaratıklar "Ol!" demekten ibârettir, iş Olduran'dadır. Onun içindir ki yaratılanlara değer vermiyoruz. Onlar "Ol!" demiş olmuş, "Öl!" demiş ölmüş. Esas meziyet âlemlerde değil, onları halkeden ve idâre eden Rabbü'l-'âlemîn'dedir.

"Dünya önünde yüzük kaşı kadar küçülür."

Dünyaya hiç değer vermez, hiç iltifat etmez! Dünya da yaratılmış, âhiret de. Bunlarda kalan bunlardadır. Fakat Hakk'a olanın yaratılışı ayrıdır, onları kendisi için yaratmıştır.

Onlar Allah-u Teâlâ'nın mahremine girenlerdir. Meselâ bir pâdişâhın hizmetçileri olur, câriyeleri olur; fakat onun birde hususi nikâhlı hanımı olur. O hanımı kimse görür mü? Onu yalnız o görür, çünkü nikâhlısıdır, mahremidir. İşte Allah-u Teâlâ'nın mahremine girenler de böyledir, onlar da Allah-u Teâlâ'nın mahremleridir. Allah-u Teâlâ onu o kadar kıskanır ki, hiçbir şey ile meşgul olmasını istemez. O da O'ndan gayrısıyla meşgul olmaz.

Bâyezîd-i Bistâmî -kuddise sırruh- Hazretleri:

"Velîler Allah-u Teâlâ'nın gelinleridir." buyurmuşlardır.

Gelini olmak başka, haremine girmek başkadır. Gelini olmak, O'na ulaşmak demektir; haremine girmek ise O'nun kabul ettiğine delâlettir. O'na her ulaşan O'nun haremine giremez, O dilediğini haremine alır. Onlar O'nun haremine girmişlerdir, O'nun misafiridirler. Bu ise husûsî kullarına âit bir lütuftur.

"Dünya onu bağlayamaz, âhiret ona sınır çizemez."

Dünyaya rağbet etmediği gibi âhirete de iltifâtı yoktur, onun işi Hakk iledir. Dünyayı da O yarattı, âhireti de O yarattı, onlar yaratılandır.

"Sultanlar ona fermân okuyamaz."

Hiç kimseye kul olmaz, hiç kimseye pervâ etmez. Hakk'tan ve hakîkatten aslâ ayrılmaz, hakk ne ise onu söyler.

"Mülk onu avutamaz."

Allah-u Teâlâ'nın yarattığı bu mülk onu elde edemez, onu avutup kandıramaz.

"Perdeciler ondan nesne saklayamaz."

Her perdecinin gizli icraatı ona göre âşikârdır. Onlar her ne kadar yaptıkları-yapacakları işleri gizli yapmak isteseler de, Allah-u Teâlâ'nın bildirmesiyle, duyurmasıyla o bunları bilir.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:

"Böylece biz İbrâhîm'e yakîn sâhiplerinden olması için göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk." buyuruyor. (En'âm: 75)

Bize de Allah-u Teâlâ dilediği zaman dilediği gizli şeyleri gösterir, onları bilerek söylerim. Meselâ bu bölücülere "Küfre düşmüştür!" deyince herkes yüzüme baktı; amma ben görüyordum da söylüyordum, yanılmıyordum. Şimdi herkes anladı, amma şimdiki iman artık geçmiştir. Beni Hakk idâre eder, bu durumu halk bilmez.

"Ona tek el uzanmaz."

Onu Allah-u Teâlâ koruyor.

"Üzüntü ondan uzak olur."

Allah-u Teâlâ onun kalbini meşakkatten, üzüntüden uzak tutuyor.

Nitekim İbrâhîm Hakkı -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:

"Bu makam sâhibinin artık hiçbir isteği kalmamış, her murâda nâil olmuştur. Yalnız Cenâb-ı Hakk'ın rızâsını almak kalmıştır." ("Marifetnâme" 5. Bâb, 7. Fasıl)

Allah-u Teâlâ'nın emriyle ve izniyle beşeriyeti nasıl kurtarabilirim? Bundan başka işim kalmıyor artık.

"İşte yol buraya varır, yolculuk biter."

Gerçek yol budur, Hakk'a varan yol burada biter.

"Kul, salâhını böyle bulur ve yine kullara döner. Bir kurtarıcı olarak ellerinden tutar, dünya denizinden çeker çıkarır."

Hakk'a vardıktan sonra da, dünya denizinden çıkarmak ve imanları kurtarmak için, Hakk'ın emriyle ve izniyle yine halka döner.

"Tabii ki nasibi olanı, Hakk'a uyanı."

Allah-u Teâlâ ezelden kimi nasibdâr ettiyse, nasibini ancak o alır.

"Allah'ın hayır dileğine eren bu büyük insan esirgeyen olur."

Allah-u Teâlâ'nın izniyle ona bağlı olanların her hâliyle meşgul olmak ister.

"Kulların delîli, saklayıcısı, terbiyecisi, yöneticisi olur."

Allah-u Teâlâ onu o vazîfe ile vazîfeli kılmış, o kadar…

"Kalplerinde saklı duran dilleri bu zât çözer."

Birçok kimseler vardır ki işlerini gizli yapar. Fakat onun gizlediği işler, Allah-u Teâlâ'nın görmesiyle, bildirmesiyle bize ayân olur. Bunların kimisi söylenir, kimisi söylenmez!

"Onun nûru, sağında-solunda ışık tutar."

Allah-u Teâlâ onu o "Nûr"la desteklemiş, Habîb-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-inin "Nûr"unu takmış, onu "Sirâc-ı münîr"; yâni "Nûr saçan kandil" yapmış, o "Nûr"un nûrunu saçıyor, o "Nûr"la hakîkati gösteriyor.

"İşte Allah'ın hayır dilediği kimseler bu zâtı bulurlar."

Allah-u Teâlâ'nın ezelden nasibdâr ettiği kimseler onu bulurlar. O "Kalbü'l-mü'min arşu'r-Rahmân"dır; Allah-u Teâlâ'nın koyduğu nasîbi alan ancak oradan alır, başka yerden alması mümkün değildir.

"Hayır dilemedikleri de onu göremezler, kör olurlar; bulamazlar, kaybolurlar."

Ve fakat Allah-u Teâlâ'nın perdeledikleri ise onu görüp bulamaz, nasibdâr etmediği için…

"Bunlar tek olur."

Allah-u Teâlâ öyle takdîr etmiş! O, Habîb-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-inin Vekîl'idir. Nûr dünyada bir tâneydi, onun "Nûr"unu taşıyan vârisi de tektir. Evliyâullâh çok olur da, o "Nûr"u bir kişiye aittir.

"Onlar halkın arasına girerken sahipleri Hakk'tır."

Onların muhâfızı O'dur, onları her şerden korur.

"Halkın zararı onlara dokunmaz."

Allah-u Teâlâ'nın koruması ile halktan gelecek zararlar ona sirâyet etmez!

"Her bakımdan selâmet içinde olurlar."

Onları hıfz-u himâyesi ile selâmette bulundurur, bulunduran hep Hakk'tır.

"Halkın yarârı ne ise onu başarırlar."

O, onun için vazîfelidir.

"Hakk'ın yardımı onlara her güç işi kolay eder."

O'nun desteği Hazret-i Allah ve Resulullah Aleyhisselâm'dan gelir. Çok güç işi dahi olsa, Allah-u Teâlâ'nın yolları açmasıyla kolaylaşır.

Nitekim Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:

"Bizim uğrumuzda bizim için mücâdele edenlere elbette yollarımızı gösteririz." buyuruyor. (Ankebût: 69)

Ona niyet-i hâlisa ve azîm sebebiyle yardım eder, onun desteği bizzat O olur ve yollarını açar. Onun için hiçbir engel bırakmaz!

"Allah'ın yardımı ile kulları doğru yola çağırırlar."

Allah-u Teâlâ'nın hidâyet vermesiyle dalâlette olanları Hakk'a çevirmeye azimlidir.

İbrâhîm Hakkı Erzurûmî -kuddise sırruh- Hazretleri buyuruyorlar ki:

"Halkın Cenâb-ı Hakk'a yönelişi onu çok sevindirir, halkın gafleti ve yüz çevirmeleri ise onu fazlasıyla üzer ve öfkelendirir. Allah'ı isteyenleri ve sevenleri evlâdından daha çok sever." (Marifetnâme)

Bakınız bu zâtlar neler görmüşler!


  Önceki Sonraki