Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Allah-u Teâlâ'nın Sevgililerinin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (45) - Seyyid Abdülkâdir Geylânî -kuddise sırruh- (2) - Ömer Öngüt
Seyyid Abdülkâdir Geylânî -kuddise sırruh- (2)
Allah-u Teâlâ'nın Sevgililerinin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (45)
Dizi Yazı - Hatm'ül Evliya Hakkında İzah ve Açıklamalar
1 Mayıs 2009

 

Allah-u Teâlâ’nın Sevgilileri’nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (45)

Seyyid Abdülkâdir Geylânî -kuddise sırruh- (2)

 

Allah'ın, Hayrını Dilediği Kimselere Gösterdiği ve Nasipsizlerden Gizlediği; Velîleri Arasındaki "Tek"i:

Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "Fethu'r-Rabbânî" isimli eserinin "Beşinci Meclis"inde; Hâtemü'l-evliyâ'nın mânevî yönüne, yapacağı mücâdelenin mâhiyetine ve askerleri olan bayraklıların zuhûruna işâret eden ifâdelere rastlanmaktadır.

Hazret, "Hâtemü'l-velâye" mertebesine eren zâtın mânevî durumuna, ilim ve icraatlarına dikkati çekerek ifşaatta bulunmuştur. Bu ifşaatları ve açıklaması şöyledir:

"Şifâ bu yolda olur."

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:

"Kur'an'dan öyle şeyler indiriyoruz ki, mü'minler için şifâ ve rahmettir." buyuruyor. (İsrâ: 82)

Hem Âyet-i kerime'sinde şifâ olduğu gibi, murâd ettiği kulun mânevî hastalıklarına da şifâ kaynağıdır. Bu kalp hastalıkları "Ahlâk-ı zemîme" adı verilen kötü huylardır. O bu hastalıkların gidericisidir. Şifâ bu yolda olur, marazlı kalplere şifâ verilir.

"Yakınlık buradan başlar."

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:

"Ey imân edenler! Allah'tan korkun ve O'na yaklaşmaya vesîle arayın!" buyuruyor. (Mâide: 35)

Hakk'a yaklaşmak için en birinci vesile Kur'ân-ı kerim'den, Resulullah Aleyhisselâm'dan sonra evliyâullahtır. Kişi Hakk'a yakın olana yaklaştıkça Hakk'a yaklaşmış olur.

Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime'sinde:

"Sâdıklarla beraber olunuz!" buyuruyor. (Tevbe: 119)

"Sâdık"; kendisinin hükümsüz olduğunu bilir. O, Hakk'a dayanmıştır. Kişi O'nunla olursa, onun dayandığı yerden o da alır.

"Mülk burada."

Allah-u Teâlâ onu kendi mülküne koymuş…

"Ün, saltanat bu ufukta. Beylik yine bu yolda. Köşkünü buraya kuranın, zerresi kocaman dağ olur."

Münbit bir arâziye bir şey ekilirse verimi çok olur. Allah-u Teâlâ o arâzîyi münbit kılmış. Onun için oraya ekim yapanın nasîbi çok verilir.

Bir temsil verelim:

Ashâb-ı kirâm -radiyallahu anhüm- Hazerâtı, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in ef'âl ve ahvâlini gördüler; bir kere sohbetinde bulunmakla çok büyük derecelere nâil oldular.

Bir Hadis-i şerif'te şöyle buyurulmaktadır:

"Sahâbemi bana terk ediniz! Nefsim kudret elinde olan Cenâb-ı Allah'a yemin ederim ki, fakir ve düşkünlere Uhud dağı ağırlığında altın infak etseniz, onların amellerinin sevâbı gibi sevâba nâil olamazsınız!" (Buhârî)

Bir gün Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Ashâb-ı kirâm'dan Abdullah bin Mes'ud -radiyallahu anh-e bir ağaca çıkıp kendisine oradan bir şey getirmesini emreder. Ağaca çıkınca bacaklarının inceliğine oradakiler gülerler.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Siz onun bacaklarının inceliğine mi gülüyorsunuz? Hayatım kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, kıyâmet günü mîzânda onlar Uhud dağından daha ağır olacaklardır." buyurur.

Allah-u Teâlâ onu o kadar büyütmüş ki, kimse o büyüklüğü görmüyordu.

Abdülkâdir-i Geylânî -kuddise sırruh- Hazretleri gizli bir noktaya parmak basmış.

Allah-u Teâlâ kimi o münbit arâziye ekerse, o fânî olduğu için ve onu Hakk ileriye sürdüğü için, köşkünü Hakk'a kurmuş oluyor. O fânî olduğuna göre, onun gönlünde Bâkî olan Allah-u Teâlâ var. O bir maskedir, bir perdedir, hükümsüzdür. O arâziye köşkünü kuruyor amma, gerçek mânâda Hakk'ta kurmuş oluyor.

Ben bir zerreyim, köşkünü kuran O'nda kuruyor, halk ise beni görüyor. Mülk O'nun, hüküm O'nun.,. Hükümdar O, başka hükümdar yok. O var ediyor, O yok ediyor; Vücud O, mevcud O…

Feyiz ve bereket, lütuf ve ihsan hep burada tecellî ediyor. Onlar da o tecelliyâtın mirasçılarıdır, Resulullah Aleyhisselâm'ın mirasçılarıdır yani…

Nitekim bir Hadis-i şerif'te şöyle buyurulmaktadır:

"Her asırda benim ümmetimden sâbikûn (önde gelenler) vardır ki, bunlara 'Bûdelâ' ve 'Sıddîkûn' ıtlak olunur (söylenir). Haklarındaki inâyet ve merhamet-i İlâhî o kadar boldur ki, sizler dahi o sâyede yer ve içersiniz. Yeryüzü halkı için vukuu tasavvur olunan belâ ve musibetler onlarla kaldırılır." (Hakîm et-Tirmizî, "Nevâdirü'l-Usûl")

Bu Hadis-i şerif'in mânâsı; "Biz onlara veriyoruz, beşeriyet onlardan istifâde ediyor!" demektir. O zamanda Ashâb-ı kirâm, bu zamanda da onun vârisi olan evliyâullah…

"Damlası ummâna döner."

Bereketli arâzi olduğu için, bu su ilâhi lütuftan geliyor. Toprağı da nûrdur, feyz-i İlâhi karıştıkça böyle oluyor.

"Yıldızı ay kadar parlar."

Allah-u Teâlâ öyle murâd etmiş, küçüğü büyük yapmış. Fakat Hakk onları perdelediği için halk onları göremez!

"Ay'ı yılı aşar, azı çok, yokluğu varlık olur."

Farz-ı muhâl ki, bazı kimseler çok çalışır, az kazanır; bazısı da az çalışır çok kazanır. O bunlara çok vermiş, hep murâd-ı İlâhi…

"Bitmişini sonsuzluklar kucaklar."

"Rahmeten li'l-'âlemîn"den husûle gelen âlemler onunla iftihâr eder.

"Hareketi, sanki kâinâtı yerinden oynatıyor sanılır."

Allah-u Teâlâ Habîb-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'i "Rahmeten li'l-'âlemîn" kılmış. Bunun içindir ki âlemler ondan haberdârdır ve onunla sevinirler.

Meselâ sizin anlayacağınız şekilde söyleyeyim: Bir anne, düşme korkusundan küçük çocuğunun üzerine ne kadar titrerse, Allah-u Teâlâ'nın sevgilisi için de kâinât öyle nazar eder, onun her hareketini kucaklamak ister, onu tanır ve onunla sevinir.

Bütün bunlar hep murâd-ı İlâhi'dir, mahlûk yine mahlûktur, perde yine perdedir, maske yine maskedir. O içinde olduğu için bu durumlar husûle geliyor. O bile az, çünkü içinde O var. Yaratan O, yaşatan O, hep O… İçinde O olduğu için bütün bu âlemler ondan memnun.

Allah-u Teâlâ nasıl tecellî ederse hep öyle olur; âlem de ona nazar eder, her şey ona nazar eder. Çünkü onda tecellî ediyor…


  Önceki Sonraki