Özü İslâm kültürüyle yoğrulan ve temeli İlâhî hükümler üzerine kurulan Osmanlı medeniyeti; İslâm'ın ve Müslümanların pak ve temiz, küfrün ve kâfirlerin "murdar" ve "necis" olduğunu gösteren: "Müşrikler ancak birer necis (pislik)tir."(1) ve: "Onlardan artık yüz çevirin, çünkü onlar murdardır."(2) hükümlerinin gereğini yerine getirerek kâfirlerden ve çirkin fiillerinden ikrah etmişler; "Allah size imânı sevdirdi ve onu kalplerinizde süsledi; küfrü, fâsıklığı ve isyânı ise çirkin gösterdi."(3) Âyet-i kerîme'si mûcibince, kalplerindeki îmânın bir alâmeti ve onlardan duydukları tiksinti ve nefretin bir nişânesi olarak; yazılan fermanlardan çıkarılan kanunlara, te'lif edilen eserlerden içtimâî ve devletlerarası muâmelelere kadar her sahada bunu açıkça izhâr etmişlerdir.
Bu îmânî tavır tüm alanlara sirâyet ettiği gibi, eserlerini bu mânevî düsturdan ilham alarak yazan Osmanlı târihçilerinin üslûbuna da derinden nüfûz etmiştir. Osmanlı müverrihleri arasında kâfirlerden sözedip de onları tahkîr etmeyen, aşağılayıp hor görmeyen tek bir kimse dahî göstermek mümkün değildir. Hiç şüphesiz ki bu onların kâfirleri sıradan bir düşman olarak görmelerinden değil, İslâmî değerlere sıkı sıkıya bağlılıklarından ve ona muhâlefet eden küfür ehline besledikleri nefret ve düşmanlıktan ileri geliyordu.
Osmanlı târihi hakkında yazılmış umûmî târihlerin yanısıra; savaşların ayrıntılı olarak işlendiği ilk devir Osmanlı "gazavât-nâme"lerinde bu üslûp kendini daha kuvvetli bir biçimde hissettirir. Orada kâfirler, yalnız "kâfir"likleri nedeniyle horlanmakla kalmazlar; İslâm'da haram kılınan tiksindirici ve iğrenç şeyleri yedikleri için de zemmedilir ve kınanırlar. Bu tür metinlere mensur gazavât-nâmelerden ziyâde, manzum gazavât-nâmelerde daha çok rastlanır.
Osmanlı müverrihinin gözünde, kâfirlerin tiksindirici fiilleri arasında epeyce ön plâna çıktığı anlaşılan bu yemek tasvirlerini ele alırken, bu alanda yazılmış en eski eserler arasında yer alan; Ârif Ali'nin "Dânişmend-nâme"si,(4) Gelibolu'lu Za'îfî Mehmed'in "Gazavât-nâme"si(5) ve Derviş Gubârî'nin "Gazavât-ı Midilli" adlı eserindeki(6) sofra tasvirleri üzerinde duracağız.
Osmanlı târihinde müstakil anlamda ilk "Gazavât-nâme" Sultan II. Murad döneminde te'lif edilmiş olup; pâdişâhın işret meclisleri hakkında ziyâfet sofrasında yenilip içilenlere varacak kadar ayrıntılı yegâne tasvirler de, pâdişâhın has musâhibleri arasında yer alan ve bu meclislere sık sık katıldığı anlaşılan, bu "Gazavât-nâme"nin yazarı Gelibolu'lu Za'îfî Mehmed'e âittir.
Sultan Murâd'ın gazâlarını nazmetmek üzre "Gazavât-ı Sultân Murâd İbn-i Muhammed Hân" adında manzum bir eser yazan Za'îfî, mesnevî tarzında kaleme aldığı eserinde; hamdele, Tevhid, Na't, Sebeb-i Te'lif ve Medhiye kısımlarından sonra, Sultan Murâd'ın işret ve ziyâfet meclislerine "Der-Beyân-ı Meclis-i Sultân Murâd" başlığı altında uzun bir bölüm tahsis etmiştir.(7)
Müellif bahsettiğimiz bölümde Sultan Murad'ın meclisinde sunulan "tabaklar" içindeki "bişmiş tolu gögercin"leri, ateşte "büryân" olmuş türlü türlü "kuşlar et"ini ve "siniler" üzerindeki "yağlu çörekler"i, "hadd"i hesâbı olmayan leziz "börekler"i uzun uzun methederken;(8) Macar kralı Ladislas'ın Budin'de yaptığı toplantıyı (Buda Dieti) tasvir ettiği yerde, kralın banlarına yedirdiği murdar yemeklerden ise tiksintiyle sözetmiş ve şöyle demiştir:
"Çû Şâh'uñ meclisin medh eyledük hem
Revâdur kim kıraluñ idevüz zemm
Meger bir gün kıral oturmışıdı
Butûn şehrinde sohbet kurmışıdı
Kamu bânları anda hâzırıdı
Üzerlerine Yanko nâzırıdı
Ulu iclâs kıldı ol melâ'în
Müheyyâ eyledi sohbet yarâğın
Buyıdı me'külâtı sohbetinüñ:
Hisâbı yoğıdı hınzîr etinüñ
Sığır sögülmesi ise boyanmış
Getürürler kimi çig kimi yanmış
Aruk koyın etinden yahniler çok
Yiyüb hınzîr gibi olmış kamu tok
Soğân-u sarmusak, peynîr bolıdı
Kelem turşısı çanaklar tolıydı
Yılan-balık, hem ısdakorımış
Dahı kolyoz ki küplerde çürimiş
Toñuz başları yahni olmışıdı
Tırapîz bunlaruñla tolmışıdı
Sürerdi bir pelîd ortada sağrak
Kör-idi bir gözi ayağı aksak
Cehennem sohbeti dirsem k'ol-idi
Ki bir demde bıçakdan onı öldi
Ne tatvîl eyleyem ol bed-fi'âli?
Bu resme oldı meclis-i kırâlî…"(9)
Za'îfî bu manzûmesinde bir taraftan, kralın ve sofrasında oturanların "yiyüb hınzîr (domuz) gibi" şiştiklerini söyleyerek onları zemmetmiş; diğer taraftan da, kâfirlerin kurduğu böyle bir meclis için sözü uzatmaya gerek olmadığını söyleyerek küçümseyici bir üslûpla tasvirini sona erdirmiştir.
Sultan II. Murad dönemi şâir ve devlet adamlarından Tokat kalesi dizdârı Ârif Ali, Mevlânâ İbn-i 'Alâ'nın Selçuklular döneminde yazdığı, Dânişmend Gâzî'nin savaşlarını anlatan "Dânişmend-nâme" adlı eserini pâdişâhın emriyle Türkçe'ye çevirmiş; onun Farsça, mensur olarak kaleme aldığı bu gazavât-nâmeyi, arasına manzum parçalar ilâve etmek sûretiyle yeniden düzenlemiştir.
Müellif, Danişmend Gâzî komutasındaki İslâm ordusuyla savaşmak üzre yola çıkan "Şattât" ve "Nastûr"un, savaş meydanına gelen "Niksar begi Mihâyıl" için sofra kurdurup eğlence yaptıklarını anlatırken, sofradaki tiksindirici yemeklere dikkati çekerek şu manzûmeyi nazmetmiştir:
"Döküldi havânı (sofrası) kâfir beglerinüñ
Cehennem âleti ol seglerinüñ
Getürdiler ulu ni'metlerini
Ne diyem ki, niçe ziynetlerini
Soğan-u sarımsak, peynir-ü havyâr
Uskumrı balık ile sirkeli mâr
Nohud, mercümek mâhî-vü bakla
Dahı ılahanayıdı ısbanakla
Toñuz yahnîsi-vü sıçan kebâbı
Firnegistân'uñ ol acı şarâbı
Kerevüd kalyosı, sıçan tolması
Balık başı, çögündür kavurması
Ağaç çanaklarıla getürür kor
Kimi tarhâna, gendüm, kimi bulgur
Belürsüz adı çok dir-isem olmaz
Ki şehr âdemîsi yir-ise olmaz
Bu resme kâfire döküldi ni'met
Bezendi-vü düzendi cümle âlet
Salâ oldı ol aşlardan yidiler
Menât'a Lât'a çok şükr didiler
Konuklık âhir oldı, dahı sohbet
Sanasın ol gice kopdı kıyâmet…"(10)
Gelibolu'lu Za'îfî Mehmed yukarıdaki mısrâlarında Macar kralının kurduğu sohbet sofrasını "Cehennem sohbeti"ne benzetmişti. Ârif Ali de burada ona benzer bir teşbihte bulunarak; o gecenin kıyâmetin kopmasına neden olacak kadar kötü ve korkunç bir gece olduğunu haber vermektedir.
Ayrıca müellif, müslümanların yemekten sonra Allah'a şükretmelerinden hareketle, Şattat'ın ordusunun da "Menât'a, Lât'a çok şükr" ettiklerine işâret etmekle; kâfir ordusunun şirk içinde yaşadığına ve onların da Câhiliyye devrindeki Lât ve Menât'a benzer putlara taptıklarına işâret etmiştir.
Sultan II. Bâyezîd döneminde Osmanlı ordusunun Güney Mora sâhillerindeki liman kentlerini fethetmesi üzerine; Modon, Koron ve Navarin muhâsarasının intikâmını almak üzere yola çıkan haçlı ordusunun, 1501 (h. 907)'de Midilli adasına düzenledikleri baskını anlatmak için "Gazavât-ı Midilli" adında manzum bir gazavât-nâme yazan Derviş Gubârî de, eserinde yalnız iki ordunun birbiriyle mücâdelesini nazmetmekle kalmamış; söz arasında kâfirlerin yedikleri yemeklerle ilgili de bir bahis açarak kurdukları sofranın çöplükten farksız olduğunu vurgulamıştır:
"Gelüp cem' oldı anda cümle vârı
Üleşdiler olunan kesb-ü kârı
Dahı beglerden olundı işâret
Çalup çalguyı itdiler beşâret
Şu deñlü eylediler şâz-mânı
Cihânı dutdı küffâruñ figânı
Ferahdan kurdılar bezm âletini
Şen itdiler şeyâtîn sohbetini
Tamâm âlûde oldılar şarâba
Ki dîn milkini virdiler harâba
Yidiler havyar ile lahm-i hınzîr
Pırasa, sarmısak, soğan-u peynîr
Ulu ni'metleriyidi istiridye
Muğlak dönerleridi olsa midye
Yidiler-içdiler çok mezbelâtı
Niçe bunuñ misli mühmelâtı…"(11)
Bu manzum metinlerde, üç müellifin de İslâm'da haram kılınan yiyecekler arasında, küffârın baş yiyeceği olarak domuz etini ortaklaşa zikretmeleri ve ıstakoz, yılan balığı gibi deniz ürünlerine özellikle yer vermeleri, o devirlerde kâfirlerin bu yiyecekleri sofralarından eksik etmediklerini göstermektedir. Ayrıca bu manzûmelerde, bir Hadis-i şerîf'te "Şeytanın en çok sevdiği kokulardan" olduğu bildirilen sarımsak, soğan ve pırasa gibi sebzelere(12) özellikle dikkat çekilerek, kâfirlerin seytânî şeylere meraklı oldukları mânâsı ustalıkla işlenmiştir.
Manzum gazavât-nâme yazarlarının kâfirlerin yiyeceklerini zemmeden bu dizeleri, Osmanlı müverrihlerinin temiz ve faydalı şeyleri helâl, pis ve zararlı şeyleri haram kılan Şer'î hükümlere sıkı sıkıya bağlı olduklarını açıkça gösterdiği gibi; bu İlâhî hükümler gereğince, kâfirlere ve onların çirkin fiillerine duydukları nefretin de âdetâ iliklerine işlediğini tüm ayrıntılarıyla gözler önüne sermektedir.
(1) Kur'ân-ı Kerîm, Tevbe (9): 28.
(2) Kur'ân-ı Kerîm, Tevbe (9): 95.
(3) Kur'ân-ı Kerîm, Hucurât (49): 7.
(4) Molla Ârif Ali, "Dânişmend-nÀme", İBB Yazmalar Ktp. Muallim Cevdet, nr.: K. 441.
(5) Gelibolu'lu Za'îfî Mehmed, "Gazavât-ı Sultân Murâd İbn-i Muhammed Hân", Afyon Gedik Ahmed Paşa İl Halk Ktp. nr.: 18349/1.
(6) Derviş Gubârî, "Gazavât-ı Midilli", Süleymâniye Ktp. Yazma Bağışlar, nr.: 1285. Eserin diğer nüshası Cambridge University Library, MS. nr.: 706'da kayıtlıdır.
(7) Krş. Gelibolu'lu Za'îfî, a.g.e., vr. 34b-35a.
(8) Krş. Gelibolu'lu Za'îfî, a.g.e., vr. 7b.
(9) Gelibolu'lu Za'îfî, a.g.e., vr. 34b-35a.
(10) Ârif Ali, a.g.e., vr. 176b-177a.
(11) Gubârî, "Gazavât-ı Midilli", Süleymâniye Ktp. Yazma Bağışlar, nr.: 1285, vr. 16a-16b.
(12) Sûyûtî'nin "Câmi'u's-Sağîr"inde yer alan bu Hadîs-i şerîf'i tasdik eden diğer rivâyetler için, bk. İbn-i Mâce, Et'ame, 59/3363, 3364