Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Eğitim - Bir Çift Islak Çorap - Ömer Öngüt
Bir Çift Islak Çorap
Eğitim
Canan Büşra Kara
1 Nisan 2009

 

-Çocuklarımıza Hikâyeler-

Bir Çift Islak Çorap!

 

Fatih bugün çok mutluydu. Kasabadaki dedesi Mehmed Bey ve babaannesi Ayşe Hanım onları ziyarete gelmişlerdi. İki hafta yanlarında kalacaklardı. Dedesi Fatih'e hediyeler getirmişti. Fatih en çok da dedesinin anlattığı tatlı hikâyeleri özlemişti.

Fatih'in babası Ali Bey henüz işten gelmemişti. Ali Bey öğretmendi. Babası gibi o da öğretmen olmuştu.

Akşama doğru birden bire kuvvetli bir yağmur bastırdı. Bir anda yollar sularla dolmuştu. Yağmur tam da Ali Bey'in mesaiden çıkış saatine denk gelmişti. Dedesi ve babaannesi her anne-baba gibi ister istemez endişe etmişlerdi. "Nasıl gelecek, ya ıslanırsa!" diye endişelerini dile getirdiler.

Fatih şaşırdı. "Dede!" dedi, "Benim babam çok güçlü, bu kadarcık yağmurdan niye korkuyorsun?" diye sordu. Dedesi onun bu çocuksu sorusundaki gerçeği düşünememiş olmasına kendisi de şaşırdı, diğer yandan "Yarın büyüyüp baba olunca sen de anlarsın niye böyle söylediğimi!" demeyi de ihmal etmedi. Ancak ne demek istediğini anlayamayacağını biliyordu. Bir anne-baba için yaşı ne kadar büyük olursa olsun çocukları yine de çocuktu işte.

Ali Bey ise elinde şemsiyesi hızlı adımlarla, merakla ilerliyordu. Çünkü eşi onu arayıp, akşam evde kendisini bekleyen bir "sürpriz" olduğunu söylemişti.

Ali Bey çok meraklanmıştı. Zile bastı. Evde anne ve babasını görünce çok şaşırmış ve sevinçten uçacak gibi olmuştu. "Babacığım, anneciğim, hoş geldiniz." diyerek hasretle onları kucakladı. Ali Bey, Ayşe hanim ve Mehmed Bey'in binbir emek, zorluk ve sevgi ile büyüttükleri tek evlatları idi.

Ali Bey anne ve babasına kavuşmanın sevinci ile sohbete dalmış ve çoraplarının ıslaklığını fark etmemişti. Tabi annesi hemen farketti: "Oğlum, çorapların ıslak." dedi. Bunun üzerine Fatih'in annesi kuru bir çift çorap getirdi. Ali bey çoraplarını değiştirirken: "Bu ıslak çoraplar bana neyi hatırlattı biliyor musun baba!" dedi. Babası merak etti. "Neyi?" diye sordu. "Senin bana küçükken anlattığın şu Deli Battal'ın hikâyesini" diye cevap verdi. "Bu hikâye bana her zaman, vatan için yapılacak fedakârlıkları sembolize etti. Ve bana, "ben ülkem için nasıl faydalı olurum" düşüncesini aşıladı. En zor ve yorgun anlarımda ise bana enerji verdi."

"Ya öyle mi? Neydi bu hikâye anlat bakalım." dedi babası.

Fatih de çok merak etmişti. Islak çorap nasıl bir hikâye hatırlatmış olabilirdi ki?

Ali Bey babasından yıllar önce dinlediği hikâyeyi anlatmaya başladı:

"Kurtuluş savaşı zamanlarıydı. Emirdağ kaymakamına bir telgraf gelmişti. Cephede çarpışan Mehmetçiğe yardım amacı ile hazırlanmış on emir vardı. Örneğin: patiska, pamuk, yün, semer, urganın yüzde kırkı. Çay, şeker, gaz, sabun, yağ, tuz, mum gibi benzer şeylerin de yüzde kırkı. Ayrıca deve, at, öküz, merkep gibi yük hayvanlarının da yüzde yirmisi ve buna benzer fakir ve yoksul halkın elinde ne varsa vergi kuruluna teslim edilecekti. Bu emirlerden biri de: "Şehir, kasaba ve köylerdeki her ev, birer kat çamaşır, bir çift çorap ve bir çift çarık hazırlayıp kurula makbuz karşılığı teslim edilecek ve ileride bedeli devlet tarafından ödenecekti. İşte tam da bu noktada kaymakamın endişeleri vardı. Acaba halk buna inanır mıydı. Kurul heyeti ile tam bunları konuşurken birden odanın kapısı küt diye ardına kadar açıldı. Kapının çerçevesi içinde Emirdağ'ın Delisi Battal belirdi bağırdı: 'Selamünaleyküm!' Kaymakam öfkelendi: 'Ulan deli, baksana çalışıyoruz. Çık dışarı!' 'Kızma beyim, biliyorum onun için geldim. Duydum ki cephedeki Mehmetçik çıplakmış. Allah şahidimdir üzerimdekinden başka çamaşır yok. Çoraplarımı getirdim. Şimdi yıkadım temizdir.' Yaklaşıp masanın üzerine bir çift ıslak yün çorap koydu. Çarıklarını da sıyırıp odanın ortasına bıraktı: 'Aha bunlar da çarıklarım haydi kolay gelsin!'

Çıplak ayak, huzur içinde yürüyüp çıktı, kapıyı gümleterek kapattı. Üyelerin dilleri tutulmuştu sanki. Kaymakam 'Halktan kuşkulandığımız için tövbe edelim beyler…' dedi, 'Deli Battal gibi bir garibanın bile yüreği köpürdediyse bu vatan düşmanın eline geçmeyecek inşallah!' dedi."

Mehmed Bey'i seneler önce oğluna anlattığı hikâyeyi aynı günkü heyecanla, kelimesi kelimesine oğlunun ağzından duymaktan ziyade oğlunun bu hikâyeden kendisine çıkarttığı ders duygulandırmıştı.

Memleketin başındaki dertleri hatırladı ve bugün oğlunu ve onun gibi olan öğrencilerini düşündü. Islak çorap hikâyesi yüreğini ısıttı. Ümitlerini yeşertti. Sanki yeniden "Büyük Türkiye"yi görür gibi oldu.

Fatih dedesi ve babasındaki bu heyecanı onlarla paylaşmıştı. Şimdi içinde bulunduğu rahatlığı kimlere borçlu olduğunu düşündü. Dedesi "Bu hikâyenin vesilesi ile yüreği ellerinde, kefeni sırtlarında olan, şehitlik şanını alan yiğitlerimizi rahmetle analım!" dedi.

Hep birlikte fatiha okudular, şehidlerimizin ruhlarına hediye ettiler!


  Önceki Sonraki