Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Eğitim - Reçel - Ömer Öngüt
Reçel
Eğitim
Canan Büşra Kara
1 Şubat 2009

 

-Çocuklarımıza Hikâyeler-

Reçel

 

Çocuklar hikâye dinlemeyi severler. Bu sebeple çocuklarımıza vermek istediğimiz mesajları çeşitli hikâyelerin arasına yerleştirdiğimizde tesiri daha kalıcı olur. Tarih boyu masallarımız, hatta Nasreddin Hoca fıkraları içerdikleri olumlu mesajlar sayesinde bir eğitim aracı olmuşlardır. (Ancak günümüzde hemen her şeyimiz gibi bu değerlerimiz de yozlaştırılmış, kültürümüzle ve inançlarımızla hiçbir alakası olmayan fıkralar, masallar uydurulmaya başlanmıştır.)

Bu maksatla, küçük çocuklarımıza okuyabileceğimiz hikâyeler sunmaya gayret edeceğiz. Aşağıdaki hikâye yaşanmış bir olaydan uyarlanmıştır:

Handan Hanım telaşlı bir hazırlık içindeydi. Çocukları ise büyük bir heyecanla yataklarından kalkmışlardı. Heyecan, akşam yapılacak olan yolculuktan kaynaklanıyordu. Çünkü iki sene aradan sonra tatilde dedelerinin yanına, köylerine gideceklerdi. Handan Hanım uyanan çocuklarına: "Hayırlı sabahlar güzellerim!" dedi, iki kızı ve bir oğlunu ayrı ayrı öptü ve "Hemen elinizi yüzünüzü yıkayın, üşümeden üstünüzü giyinin ve kahvaltıya gelin." dedi. Handan Hanım hafta sonları kahvaltıda, krep, omlet gibi özel ekler yapardı. Sağlığa zararlı olduğu için kızartma yapmazdı. Kahvaltıda süt bulundurmaya çalışır, bazen de faydalı bir bitkinin şifalı çayından kaynatırdı. Yine bir hafta sonu idi, ancak yolculuk için hazırlık telaşındaydı, özel ekler yapmaya ayıracak vakit yoktu. 10 dakikada kuşburnu çayı kaynamış ve kahvaltılıklar masaya yerleştirilmişti bile.

"Bismillahirrahmanirrahim" diyerek sofraya oturdular. En büyükleri olan oğlu: "Sofrada hiçbir şey yok!" demesin mi? Diğer ikisi de: "Evet" diyerek ağabeylerini tasdik etmişlerdi. Handan hanım bu cümle karşısında çok üzülmüştü. "Hiçbir şey yok!" denilen sofraya baktı ve: "Sofrada; bal, tereyağı, zeytin, peynir, reçel, çeşit çeşit kahvaltılık, kuşburnu çayı ve her şeyden önemlisi herkese yetecek kadar taze 'ekmek' var. Tam on farklı nimet. Buna rağmen sofrada hiçbir şey göremeyenler sofradan kalkabilir." dedi.

Çocuklarının biri çatalı aldı, diğeri çayına şekeri koydu, öbürü de ekmeğe uzandı. Handan hanım ise derin düşüncelere daldı gitti… Kendini suçlu hissetti. Bir şeyler yanlış yapılmıştı. "Şükretmeyi çocuklarıma öğretememişim" diye üzüldü. Sesli bir şekilde: "Sofrada bu kadar nimet varken, bu nankörlüğümüzü affet Allah'ım!" dedi.

Hatalarını yemek duası ile telafi etmeye çalışan çocuklar dualarını bitirdikten sonra kahvaltıdan kalktılar.

Handan hanım bundan sonra sofraya konulan hemen her yiyeceğin birçok insan tarafından geçmişte de günümüzde de bulunamayan birer nimet olduğunu öğretmeye karar verdi. Örneğin; Çanakkale savaşında atalarımız bir zeytini üç ayrı lokmada ekmeğe katık ederek yemişlerdi. Bazı öğünlerde ise hiçbir yiyecek yoktu. Yine günümüzde Filistin'de, Afganistan'da insanlar büyük yokluklar içinde yaşıyordu. Afrika'da insanlar açlıktan ölüyordu. Afrika'daki bazı yerlerde annelerin çocuklarına yiyecek bir şeyler bulmak için her gün sabah erkenden kalkıp kilometrelerce yürüdüğünü okumuştu. En içten dilekleri ile sessizce: "Sen bu çocuklarımı terbiye et Allah'ım!" diye dua etti.

Ertesi gün köye varmışlardı. Çocuklar büyük bir mutluluk yaşıyordu.

Polis memuru olan Bahtiyar Amcaları da köye gelmişti. Bahtiyar Amca üç ay önce Afganistan'a görevli gitmiş, daha yeni gelmişti. Babaları Kemal Bey, kardeşinden Afganistan hatıralarını anlatmasını istemişti. Bahtiyar Amca'nın anlattıkları çocukların da ilgisini çekmişti, pür dikkat dinliyorlardı. "Devletimiz, dış ülkelerdeki görevli personeline çok iyi bakıyor" dedi ve devam etti:

"Örneğin; bize her gün çorbasından, ana yemeğine, salatasından mezesine kadar on beş çeşit yemek çıkıyor. Fakat dışarıda halkın içinde görev yapıp geldikten sonra; o fakir, yoksul, sefil ve aç olan insanları görüp gelince, siz hiçbir şey yiyemiyorsunuz. Bu nedenle hiçbir görevde vermediğim kadar kilo verdim Afganistan'da. Bir keresinde hiç unutmuyorum, bir arkadaşım kahvaltı tabağındaki reçel paketini cebine koymuştu. Görev esnasında rastladığı Afganlı bir kadına cebinden o küçük reçel paketini çıkartarak verdi. Kadın bir sevinçle reçeli alıp çocuklarını çağırdı. Gelen üç çocuğunun avucuna reçeli paylaştırdı. Çocuklar da büyük bir sevinçle dilleri ile reçeli yalamaya başladılar. Annelerine reçelin nereden geldiğini sordular, anneleri de bizi işaret etti. Reçellerini yalayarak sevinç dolu gözlerle bize teşekkür etmeye çalışmalarını hiç unutamıyorum." dedi.

Handan hanım bir an üç çocuğu ile göz göze geldi. Reçeli yalayarak yemeye çalışan Afganlı çocukların da üç kardeş olmaları kesinlikle bir tesadüf değildi.

Bu hadise Handan Hanım ve çocukları için hayatlarında çok değerli bir hatıra olarak kalacaktı. En içten gelen duygular ile şöyle dedi:

"Teşekkür ederim Allah'ım!"


  Önceki Sonraki