Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
TARİHTEN SAYFALAR - Sultan II. Bâyezîd Devrinde Yazılan "Feth-nâme"ler ve Lâmi'î Çelebi'nin Bilinmeyen Bir "Fetih-nâme"si - Ömer Öngüt
Sultan II. Bâyezîd Devrinde Yazılan "Feth-nâme"ler ve Lâmi'î Çelebi'nin Bilinmeyen Bir "Fetih-nâme"si
TARİHTEN SAYFALAR
Hakan Yılmaz
1 Ocak 2009

 

Sultan II. Bâyezîd Devrinde Yazılan "Fetih-nâme"ler
ve Lâmi'î Çelebi'nin
Bilinmeyen Bir "Fetih-nâme"si

 

Osmanlı târihini pâdişahların tertip sırasına göre, kuruluştan kendi zamanlarına kadar getirerek yazan Osmanlı müverrihleri, daha çok "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân" diye adlandırdıkları bu eserlerinde geniş bir zamânı ele aldıkları için, en büyük Osmanlı savaşlarını ve fetihlerini bile kısaltarak anlatma yoluna gitmişlerdir.

Eski Osmanlı müverrihleri arasında bu türün müstakil ilk örneğini kaleme alan Âşık Paşa-zâde, İkinci Murad'ın bâzı seferlerine bizzat iştirâk ettiği hâlde, "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân" adlı eserinde bu gazâların ancak özetini zikretmiş ve hattâ buna kendisi de işâret ederek: "Bu Sultân Murâd Gâzî'nüñ gazâları çok olmışdur ve her gazâsını ve fi'lini zamânında kim olmışdur, fakîr ihtisâr (özet) idübdürürin. Ke-enne çâçdan (sanki elekten geçirip) bir avuç çaşni (tat) virdüm. Ânuñ-çün kim cümleyi (hepsini) beyânda èakıllar hayrân kalur!" demiştir.(1)

Osmanlı ordusunun kazandığı bir veyâ birkaç zaferi, kimi zaman manzum, kimi zaman mensur olarak ayrıntılı bir biçimde işleyen ve görgü şâhidlerinin rivâyetlerine dayanan esaslı bilgilere yer veren "fetih-nâme" ve "gazavât-nâme"ler, savaşların bilinmeyen yönleri hakkında verdikleri güvenilir mâlûmât ve içerdikleri geniş tafsilât nedeniyle, târih kaynakları arasında önemli bir yere sâhiptir.

 

"Fetih-nâme" ve "Gazavât-nâme"ler
Ne Zaman Ortaya Çıkmıştır?

Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarından fetret devrine kadar yazılmış olan târih kaynaklarından maalesef hiçbiri günümüze ulaşamamıştır. Osman Gâzî devrinden Yıldırım Bâyezîd dönemine kadarki vak'aları içeren, Orhan Gâzî'nin imamı İshak Fakih'in oğlu Yahşi Fakih'in "Menâkıb-nâme"si; yine bu dönemi ve muhtemelen Çelebi Mehmed devrinin bir kısmını da ihtivâ eden Edebâlî-oğlu Mahmud Paşa'nın "Menâkıb-nâme"si ve kuruluş devri vak'alarını içerdiği anlaşılan Baba Ahmed bin Şeyh Sinân'ın adını bilmediğimiz eseri bu dönemleri anlatan, ancak bugüne kadar herhangi bir nüshasına rastlanmayan kaynakların başında gelmektedir.

Şimdiye kadar dünyanın hiçbir yerinde izine rastlanmayan bu üç eserden sonra günümüze ulaşabilmiş en eski Osmanlı târih kaynağı; Yıldırım Bâyezîd'in büyük oğlu Emir Süleymân'ın musâhiblerinden Ahmedî'nin "İskender-nâme"sinin sonuna eklediği "Dâsitân ve Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i 'Osmân" adlı manzûmeden ibârettir. Bu manzum metne, eserin ana konusundan tamâmen farklı bir içeriğe sâhip olduğu için, "İskender-nâme"den ayrı bir eser gözüyle de bakılabilir.

Her ne kadar Ahmedî sözkonusu eserinde, "Osmanlı târihi"ne giriş yaptığı kısmın hemen başında:

"Bir gazavât-nâme düzayim saña

İşit illâ i'tirâz itme baña."(2)

Diyerek, bu manzûmenin bir "gazavât-nâme" olduğuna işâret etmişse de; belli bir gazâya tahsis edilmediği, aksine Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarından Süleyman Çelebi'nin hükümdarlığını îlân ettiği döneme kadarki vak'aları içerdiği için, bu kısım bir "gazavât-nâme"den ziyâde "Osmanlı târihini anlatan en eski yazılı metin" olarak nitelendirilebilir.

Osmanlı târihi alanında yazılmış ilk "gazavât-nâme" örneği, II. Murâd devri şâirlerinin önde gelenlerinden ve pâdişâhın has musâhiblerinden olan Gelibolu'lu Za'îfî Mehmed'in kaleme aldığı "Gazavât-ı Sultân Murâd İbn-i Muhammed Hân" adlı manzum mesnevîdir. Afyon Gedik Ahmed Paşa Kütüphanesi'nde tek bir yazma nüshası(3) bulunan, transkripsiyon ve kaynak tenkidi çalışmalarını tamamlamak üzre olduğumuz bu önemli kaynak; 1444 Karaman Seferi, Varna Savaşı ve Mora Seferi'ni tasvir etmek üzre, Sultan II. Murâd henüz hayatta iken kaleme alınmış en eski gazavât-nâme örneğini teşkil etmektedir.

II. Murâd'ın gazâlarını konu edinen diğer iki "gazavât-nâme"den biri olan anonim "Gazavât-ı Sultân Murâd bin Muhammed Hân" adlı eser(4) II. Murâd'ın ölümünden sonra; Kâşifî'nin "Gazâ-nâme'-i Rûm"adlı şeh-nâmesi(5) ise Fâtih'in saltanatının ilk yıllarında kaleme alınmıştır. Fâtih Sultan Mehmed'in fetihlerini konu alan ve doğrudan doğruya o dönemde yazılmış olan "fetih-nâme"ler ise; Fâtih'in bütün seferlerine katıldığı bilinen Tursun Beg'in "Târîh-i Ebû'l-Feth"iyle,(6) yine bu devri görmüş olan Kıvâmî'nin yazdığı "Fetih-nâme"den ibârettir.(7)

 

Sultan II. Bâyezîd Devrinde
Yazılmış Olan "Fetih-nâme" ve "Gazavât-nâme"ler:

Osmanlı târihçiliğinin gözle görülür bir biçimde gelişmeye ve yavaş yavaş sistemleşmeye başladığı Sultan II. Bâyezîd devrinde, pâdişâhın Osmanlı târihinin müstakil birer eser hâlinde yazılmasını istemesi üzerine, saraya yakın olan şâir ve müellifler eski Osmanlı rivâyetlerini derleme ve birer Osmanlı târihi meydana getirme gayretine girişmişlerdi. Pâdişâha takdim edilen, ancak çok muhtasar görülen bu eserlerin te'lifini, bizzat Sultan Bâyezîd'in emriyle, en mufassal Osmanlı târihleri olan İdrîs-i Bitlisî'nin "Heşt Behişt"inin ve İbn-i Kemâl'in "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân"ının neşirleri tâkip etmiştir.

Kuruluştan zamânın pâdişâhı II. Bâyezîd dönemine kadar gelen ve her biri "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân" diye isimlendirilen bu eserler vâsıtasıyla, müstakil Osmanlı târihlerinin ilk örneklerinin verildiği bu dönemde, pâdişâhın seferlerini tasvir etmek amacıyla kaleme alınan "fetih-nâme" ve "gazavât-nâme"lerin sayısında da dikkate değer bir artış gözlenmiştir.

Osmanlı târihçiliğinin dönüm noktası sayılabilecek olan bu devirde, Sultan II. Bâyezîd'in sefer ve zaferlerini anlatmak için yazılan bu "fetih-nâme"ler şu başlıklar altında toplanabilir:

1. "Feth-nâme'-i İnebahtı ve Motôn": II. Bâyezîd'in İnebahtı ve Modon seferlerine katılmış olan Sinop'lu Safâî'nin, bu seferleri tasvir etmek gâyesiyle kaleme aldığı manzum fetih-nâmedir. Müellif bu eserde İnebahtı ve Modon seferlerini ayrıntılı olarak işlediği gibi; Navarin ve Koron muhâsarasından ve bu arada adına diğer Osmanlı kaynaklarında rastlanmayan ünlü Türk coğrafyacısı Pîrî Reîs'in yaptığı bir çıkartmadan da sözetmiştir. Bilinen tek nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphânesi'nde(8) kayıtlı olan bu fetih-nâmeyi Türk kültürüne bir an önce kazandırılabilmek amacıyla yaptığımız çalışmalar devâm etmektedir.

2. "Gazavât-ı Mora": Seyyid Mehmed el-Münşî'nin, II. Bâyezîd'in Mora'nın güney yakasındaki liman kentlerini fethini konu edinen manzum ve mensur eseridir. Yegâne nüshası Bibliotheque Nationale'de(9)bulunan ve 6 varaktan ibâret olan bu kısa fetih-nâmenin dili Farsça'dır ve büyük bir kısmı hamdeleye, zamânın pâdişâhının medhine ve Mora'nın tasvîrine ayrılmış olup, içinde fetihle alâkalı kayda değer bir bilgi bulunmamaktadır.

3. "Kutb-nâme" veyâ "Kıssa'-i Midilli": "Uzun Firdevsî" lâkabıyla da anılan Firdevsî-i Rûmî'nin hicrî 907 (m. 1501)'de Midilli adasına saldıran kâfir ordusuna karşı verilen mücâdeleyi nazmettiği 2500 beyitlik manzum fetih-nâmedir. Eserin tek nüshası Süleymâniye Kütüphânesi'nde(10) yer almakta olup, yirmi dokuz yıl önce İbrâhim Olgun ve İsmet Parmaksızoğlu tarafından neşredilmiştir.(11)

4. "Gazavât-ı Midilli": Derviş Gubârî'nin Midilli baskınını ve Osmanlı birliklerinin çetin şartlar altında yaptığı savunmayı manzum olarak işlediği, toplam 1428 beyitten meydana gelen bu eserin; biri Süleymâniye Kütüphanesi'nde(12) diğeri Cambridge Üniversitesi Kütüphanesi'nde(13) kayıtlı iki nüshası vardır. Bu "gazavât-nâme"nin yegâne nüshasının Süleymâniye Kütüphânesi'ndeki eksik nüshadan ibâret olduğunu zanneden Dr. Ömer Özkan, kısa bir süre önce eseri bu nüshaya dayanarak neşretmişse de;(14) bu neşir sağlıklı bir neşir sayılamayacağı için, diğer nüsha ile karşılaştırılarak yeniden neşredilmesi gerekir.

 

Lâmi'î Çelebi'nin Bilinmeyen Bir Eseri:
"Feth-nâme'-i Kal'a'-i Motôn":

1472-1532 yılları arasında yaşayan, te'lif ve tercümeleriyle meşhur Türk şâir ve mutasavvıflarının önde gelenlerinden olan Bursa'lı Lâmi'î Çelebi, Fâtih Sultan Mehmed, II. Bâyezîd, Yavuz Sultan Selim ve Kânûni Sultan Süleymân gibi dört büyük Osmanlı pâdişâhının saltanat devirlerini idrâk etmiş ve Molla Abdurrahmân Câmî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "Şevâhidü'n-Nübüvve"sini ve "Nefehâtü'l-Üns" adlı eserini Türkçe'ye tercüme ettiği için, yaşadığı asırda "Câmî-i Rûm" lâkabıyla taltif edilmiştir. Daha çok Tasavvufî ve edebî mâhiyetteki eserleri ve otuzu aşkın tercümesiyle tanınan müellifin, şimdiye kadar Sultan II. Bâyezîd'in herhangi bir seferine katıldığına, veyâ târih alanında bir eser kaleme aldığına dâir kaynaklarda herhangi bir bilgi verilmemiştir.(15)

Hâlbuki Sultan II. Bâyezîd devrinde, yukarıda saydığımız fetih-nâmelerin kaleme alındığı târihlerde Lâmi'î Çelebi de bir fetih-nâme te'lif etmiş ve bu fetih-nâmeyi Molla Câmî'nin "Şevâhidü'n-Nübüvve"sine yazdığı Türkçe tercümenin sonuna ilâve etmişti. Bahsettiğimiz eser; 906 (m. 1500) yılında, Mora'daki liman şehirlerinden Modon'un fethine katıldığı anlaşılan müellifin, bu seferde kendi gözüyle gördüğü şeyleri anlattığı "Feth-nâme'-i Kal'a'-i Motôn" adlı eseridir.

Müellifin, "Şevâhidü'n-Nübüvve"ye yazdığı Türkçe tercümenin sonunda, oldukça belirsiz bir metin hâlinde kalan bu fetih-nâmesinin yegâne müstakil nüshası, Konya Mevlânâ Müzesi İhtisas Kütüphânesi'nde kayıtlı olan, Lâmi'î'ye ait beş eserin yerleşik bulunduğu bir mecmuânın içinde yer alır.(16) Hacmi küçük, ancak kaynak değeri büyük olan bu fetih-nâmenin, müellifin vefâtından 32 yıl sonra müstakil bir istinsahının yapılması, "Fetih-nâme"nin o yıllarda iken taşıdığı değeri ve başlı başına bir eser olarak değerlendirildiğini ortaya koymaktadır.

Şimdiye kadar Modon, Koron ve Navarin'in fethiyle ilgili hiçbir çalışma ve araştırmada kullanılmayan, günümüz araştırmacılarına tamâmen meçhûl kalan bu fetih-nâme, 1500 (h. 906)'da yirmi sekiz yaşında olan Lâmi'î Çelebi'nin de bu sefere katıldığını göstermekte ve muhâsaranın ve fethin mâhiyeti hakkında diğer kaynaklarda rastlanmayan önemli ayrıntılardan bizleri haberdâr etmektedir.

Müellif sözkonusu "Fetih-nâme"nin başında, seferde gördüğü olayların Resulullah -'aleyhisselâm-ın nübüvvetine şehâdet eden deliller arasında yer aldığını söyledikten sonra: "Ol cümleden biri; bu za'îf-i bî-mikdâr mu'âyine (gördüğüm), müşâhade itdügüm âsârdur ki, ânda mecâl-i inkâr (inkâra imkân) ve ihtimâl-i izmâr (ört-basa ihtimâl) yokdur!" diyerek, anlattığı şeylerin doğruluğunda şüphe olmadığını açıkça ifâde etmiştir.(17)

Lâmi'î Çelebi'nin, anlattığı olayların içinde yer aldığını gösteren delillere "Fetih-nâme"nin satır aralarında da rastlamak mümkündür. Meselâ o, sarplığı ve sağlamlığı diğer Osmanlı kaynaklarında da anlatılan, ancak sebebi üzerinde pek durulmayan Modon kalesinin metânetinin nedenini de yine kendi müşâhadesi doğrultusunda izâh ederek: "Bu fakîr-ü hakîr bi-nefsihî (bizzat kendim) saydum; Anatolı tarafından bir burgazuñ altına yigirmi yidi azîm (büyük) top urdılar, eser ve zafer itmedi. Nice itsün ki, ol sûruñ kurudan cânibi (kara tarafı) yara yapulub üstüvâr (sapasağlam) olmışıdı ve iç yüzi tamâmet toprâğıla tolmışıdı."der.(18)

Yine onun, "Fetih-nâme"sindeki: "Gördük ki ol kavm-i hâkisâr (yere batasıca kavim) nicesi suya gark ve bir nicesi ôdla (ateşle) helâk-ı hark olub…"(19) ve: "…ânı gördük ki gâzîler ol înâb-ı kelâb gibi olmış dîvâruñ ahcârına (deliklerine) himmet-i ezfârla (tırnaklarının yardımıyla) teşebbet idüb (tırmanıp), bir-biri ardınca murçe-veş hurûca (karınca gibi çıkmaya) başladılar."(20) şeklindeki ifâdeleri de, eserine doğrudan doğruya müşâhade ettiği olayları kaydettiğine ayrı birer delil teşkil etmektedir.

Sultan II. Bâyezîd'in 904 (m. 1498-99) yılında İnebahtı üzerine sefere çıkıp, kaleyi kolaylıkla zaptettiğini söyleyen Lâmi'î Çelebi , "Fetih-nâme"sinde pâdişâhın bu zaferden sonra, 905 (m. 1499) yılında Mora çevresindeki kaleleri de fethe niyetlenerek Modon Seferi'ne çıktığını söyler.(21) Müellifin ifâdesine göre; dağlar gibi "bir nice yüz" gemiyle yola çıkan Osmanlı ordusu, 14 Zilhicce (11 Temmuz) Cumâ günü Modon kalesi üzerine düşer;(22) tekbir sesleriyle, tüfek ve oklarla kaleye hücûm eden gâzîler altı gün sonra dış surları yıkarak, 20 Zilhicce (17 Temmuz) günü iç kaleye doğru yürürler.(23) Aynı ayın 28. günü Osmanlı donanması, kâfirlere yardıma gelen büyük bir donanma ile çarpışır ve gâlip gelerek bütün düşman gemilerini batırır.(24) Kâfirlerin iki mavnasını alıp, "yitmiş yidi nefer" zorba kâfiri hasta hâlde tutup pâdişâha getirirler ve "yüz on biş saçlu kâfir bâşlarını birer birer gönderlere diküb", bu şevkle tekrar kaleye doğru hücûm ederler.(25) Ancak, hisarı büyük toplarla defâlarca kez dövdükleri hâlde bir taşını bile yerinden oynatamazlar ve bu durum 15 Muharrem 906 (11 Ağustos 1500) Pazartesi gününe kadar devâm eder. O gün beş pâre Frenk kadırgası hisardaki kâfirlere yardıma gelir, gâzîler bunlardan bir tanesini surlara yanaştırmazsa da, kalan dördü kalenin içine girmeye muvaffak olur. Bu durum Osmanlı askerlerini büyük bir üzüntüye sevkeder; hattâ tecrübe sâhibi bâzı kişiler kalenin alınmasının artık hayâl olduğunu söylerler.(26) Bu sırada bâzı gâzîler, kaleye son bir defâ hücûm etmek için izin isterler; İslâm sancağını kaldırarak icâzet almaksızın kaleye doğru yürürler. Surlara tırmanarak kale deliklerinden içeri giren Türk askerleri, nihâyet burçlara kementler atıp merdivenler dayayarak, kalenin üstüne çıkmayı ve her kuleye İslâm sancağını dikmeyi başarırlar. Surların üzerine henüz on-on beş gâzî çıkmadan kâfirler korkularından dağılıp kaçmaya başlarlar ve gittikçe sayıları artan Osmanlı askerleri nihâyet kaleyi teslim alırlar. Türk askerleri, çok sayıda esirler ve ganîmetler elde ederek şehri sabaha kadar yağmalar.(27)Ertesi gün, Modon'un başına gelenleri işiten "Avârîn" (Navarin) kalesinin ve sonraki gün "Koron" kalesinin beyleri, hisarlarının anahtarlarını kendi elleriyle pâdişâha teslim ederler.(28) Mora'nın en muhkem kaleleri olan Modon, Koron ve Navarin böylece Osmanlı topraklarına katılmış olur.

Modon kalesinin fethini mükemmel bir üslûp ve tasvir gücü ile, mânevî bir iklim içinde işleyen Lâmi'î Çelebi, "Fetih-nâme"sinin sonunda esir alınan bâzı kâfirlerin: ""Ol atlarıyla deñiz yüzinden geçüb kal'a üzerine çıkan ve kanâdlarıyla uçub burclar üstine konan Türkler'i bize gösterüñ!""dediklerinden de bizleri haberdâr eder.(29)

Nihâyet müellif: "Hakîr, ol vakt bu kıt'ayı ol feth-i mübîn'üñ târîhinde dimişdüm" dedikten sonra, fethe târih düşürdüğü şu kısa manzûme ile "Fetih-nâme"sine son verir:

"Çün Şeh-i 'âlî-'alem, Husrev-i gerdûn-haşem
'Azm idüben Mora'ya itdi Freng-ile ceng

Aldı Motôn kal'asın cebr-ile-vü kahr-ile
Kıldı zemîn safhasın hûn-ı 'adû lâle-reng

Virdi Avârîn boyun, bildi bu ahvâli çün
İtdi itâ'at Korôn işidicek bî-direng

Mülhem olub Lâmi'î [Hakk] kıbelinden hemân
Dil didi târîhini: 'Feth-i bilâdi'l-Frenk' 
= [906]."(30)

 

(1) Âşık Paşa-zâde, "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân", s. 187-188. nşr.: H: N. Atsız, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1949.

(2) Ahmedî, "İskender-nâme: 'Dâsitân ve Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i 'Osmân'", Bibliotheque Nationale, Supp. Turc, nr.: 309, vr. 289a.

(3) Gelibolu'lu Za'îfî Mehmed, "Gazavât-ı Sultân Murâd İbn-i Muhammed Hân", Afyon Gedik Ahmed Paşa İl Halk Ktp. nr.: 18349/1, vr. 1b-100b.

(4) Halil İnalcık - Mevlüd Oğuz, "Gazavât-ı Sultân Murâd bin Muhammed Hân", TTK yayını, bas.: Ankara, 1978.

(5) Kâşifî, "Gazâ-nâme'-i Rûm", İ.Ü Ktp. FY, nr.: 1388.

(6) Tursun Beg, "Târîh-i Ebû'l-Feth", nşr. Mertol Tulum; bas.: İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul, 1977.

(7) Kıvâmî, "Feth-nâme", Berlin Staatsbibliothek, MS, Or. nr.: 40 1975.

(8) Safâ'î, "Feth-nâme'-i İnebahtı ve Motôn", TSMK, Revan, nr.: 1271.

(9) Seyyid Mehmed Münşî, "Gazavât-ı Mora", Bibliotheque Nationale, Supp. Turc, nr.: 1170.

(10) Firdevsî-i Rûmî, "Kutb-nâme", Süleymâniye Ktp. Hâlet Efendi, nr.: 643.

(11) Firdevsî-i Rûmî, "Kutb-nâme", İ. Olgun - İ. Parmaksızoğlu, TTK, Ankara, 1980.

(12) Derviş Gubârî, "Gazavât-ı Midlli", Süleymâniye Ktp. Yazma Bağışlar, nr.: 1285.

(13) "Gazavât-ı Midilli", Cambridge University Library, MS. nr.: 706.

(14) Derviş Gubârî, "Gazavât-nâme-i Midilli" (Midilli Kıssası), haz.: Dr. Ömer Özkan. Alp Yayınevi, Ankara, 2007.

(15) Âgâh Sırrı Levend, Lâmi'î Çelebi'nin Belgrad ve Rodos seferiyle ilgili bir kaydına dayanarak, bu iki seferle ilgili birer fetih-nâme yazmış olabileceğine işâret etmişse de (Krş. a. mlf., "Gazavât-nâneler ve Mihaloğlu Ali Bey'in Gazavât-nâmesi", s. 39-40, 43), müellifin şimdiye kadar bu iki fetihle ilgili herhangi bir eserine rastlanmış değildir. Dolayısıyla bu iddiâ bir ihtimâlden öteye geçmez. Bununla birlikte onun, Yapı Kredi Sermet Çifter Arş. Ktp.'de kayıtlı olan (nr.: 803/2, vr. 138a-164b) "Vak'a-nâme" adlı eserinin bir târih kaynağı olması mümkündür, bu eserin incelenmesi gerekir.

(16) Lâmi'î Çelebi, "Feth-nâmeé-i İnebahtı ve Motôn", Konya Mevlânâ Müzesi İhtisas Ktp. Mecmuâ, nr.: 2465/2. Mecmuânın genel tavsîfi için, bk. A. Gölpınarlı, "Mevlânâ Müzesi Yazmalar Kataloğu", II, 378-380. TTK, Ankara, 1971.

(17) Lâmi'î Çelebi, "Feth-nâmeé-i İnebahtı ve Motôn", Konya Mevlânâ Müzesi İhtisas Ktp. Mecmuâ, nr.: 2465/2, vr. 78b.

(18) Lâmi'î Çelebi, a.g.e., vr. 82a-82b.

(19) Lâmi'î Çelebi, a.g.e., vr. 81b.

(20) Lâmi'î Çelebi, a.g.e., vr. 83b.

(21) Lâmi'î Çelebi, a.g.e., vr. 78b-79b.

(22) Lâmi'î Çelebi, a.g.e., vr. 79b.

(23) Lâmi'î Çelebi, a.g.e., vr. 80b.

(24) Lâmi'î Çelebi, a.g.e., vr. 80b-81b.

(25) Lâmi'î Çelebi, a.g.e., vr. 81b.

(26) Lâmi'î Çelebi, a.g.e., vr. 82a-83b.

(27) Lâmi'î Çelebi, a.g.e., vr. 83b-85a.

(28) Lâmi'î Çelebi, a.g.e., vr. 85a-85b.

(29) Lâmi'î Çelebi, a.g.e., vr. 85b-86a.

(30) Lâmi'î Çelebi, a.g.e., vr. 86a. "Fetih-nâme'-i Kal'a'-i Motôn", Konya Mevlânâ Müzesi İhtisas Kütüphânesi'ndeki müstakil nüshası "Şevâhidü'n-Nübüvve Tercümesi"nin sonunda yer alan dört nüsha metniyle karşılaştırılarak, geniş kaynak tenkidiyle neşre hazır hâle getirilmiştir.


  Önceki Sonraki  

Diğer Yazıları
TÜM YAZILAR