Küresel ekonomik kriz derinleşmeye devam ediyor.
Amerika ve hemen bütün büyük ekonomiler tarafından açıklanan ve toplamı trilyon dolarları bulan kurtarma paketlerine rağmen krizi durdurmak mümkün olmadı. (Ancak krizin yayılma ve yıkma şiddetini bir nebze olsun azalttı.)
Finansal kriz denilen hadisenin reel ekonomiyi de etkilemeye başlaması ile beraber endişelerin boyutları da büyümeye başladı. Fabrikalarda üretim durma noktasına geldi, işçiler işlerini kaybetmeye başladı. Önümüzde zorlu bir yıl var. Ekonomi uzmanları ekseriyetle bu durgunluğun 2009 yılı boyunca derinleşerek devam edeceği konusunda hem fikir. Kimisi 2010 yılında da devam edeceğini söylerken en iyimser tahminleri yapanlar 2009'un sonlarına doğru düzelme beklediklerini söylüyor. Ortak yorumu "2009 kayıp ve zor bir yıl olacak." şeklinde özetleyebiliriz.
Bizde krizler daima devalüasyonlarla beraber geldiği için birçokları "kriz" kelimesinden sadece doların-dövizin aşırı değerlenmesini anlıyorlar.
Halbuki ekonomi durduğunda, insanlar işsiz kaldığında, fabrikalar yok pahasına elden çıktığında döviz inmiş-çıkmış ne hükmü var?
GM gibi on yılların otomotiv devini geride bırakarak dünyanın en büyük otomotiv üreticisi ünvanına sahip olan Toyota 71 yıllık tarihinde ilk kez operasyonel zarar edeceğini açıkladı. En zorlu dönemlerde bile kâr etmesiyle ün kazananan Japon devinin CEO'su Katsuaki Watanabe "Maalesef dibin nereye kadar gideceğini göremiyorum. Kendimizi daha kötüsüne hazırlamak zorundayız." dedi. "Eşi benzeri görülmemiş acil bir durumla karşı karşıyayız. Bu daha öncekilerden çok farklı bir kriz." yorumlarında bulundu.
Amerikan Otomotiv devlerinin durumu ise çok daha kötü. Zaten verimlilikte zorlanan ve büyük borçları olan Amerikan firmaları krizle birlikte batma noktasına geldi. Bu firmalara acil yardım öngören planın Amerikan senatosunda reddedilmesi bütün dünyada anında çalkantılara sebep oldu. Bush yönetimi Senato kararına rağmen "Üç büyükler" denilen otomobil gruplarına 17 milyar dolarlık kredi açacağını açıkladı.
Bu otomotiv devlerinin durumu niye bu kadar önemli?
"... General Motors ve Chrysler'in kasaları yıl başından itibaren tamtakır kalacak; Ford ise en çok iki-üç ay daha direnebilecek.
"Üç Dev"in çarklarının durması, ABD'de 1.1 milyon işçi ile yan sanayide, servislerde, acentelerde çalışan yaklaşık 2 milyon kişinin işlerini yitirmeleri anlamına gelecek. Bir anda toplam 3 milyondan fazla işsiz! Böyle bir gelişme ayrıca ABD bankacılık sisteminin açtığı toplam kredinin yüzde 10'unun batmasına, gayrisafi milli hasılanın yüzde 7'sinin buharlaşmasına neden olacak.
"Lehman Brothers'in batması fırtınaydı, Üç Dev'in batması kasırga olur" deniyor. O nedenle hiçbir yönetimin sonuçları böylesine ağır bir riski göze alamayacağı belirtiliyor.
Fırına kürekle para atmak
Ama sorunun bir başka yönü var: 15 milyar dolarlık paket Senato'dan geçseydi bile pek faydası dokunmayacaktı. General Motors, Chrysler ve Ford yalnızca işçilerinin ücretlerini ve yan sanayiye verdikleri siparişlerin bedelini ödeyebilmek için acil 50 milyar dolar istiyorlar.
Bir an için, 50 milyar doların da sağlandığını varsayalım. Çok değil, birkaç ay sonra o deniz de tükenecek. Zira "Üç Dev"in borçları toplamı 1.000 milyar doları, yani 1 trilyon doları aşıyor! Sadece son 3 yılda 100 milyar dolarlık borç yaptılar. Gelin de işin içinden çıkın.
Çok değil 25-30 yıl önce tüm kıtalara yayılmış 127 fabrikasında 640 bin işçi çalıştıran ve yıllık geliri dünya devletlerinin dörtte üçünün bütçelerini aşan General Motors, işçi sayısı 300 bini, yıllık cirosu 100 milyar doları aşan Ford ve 200 binden fazla ailenin doğrudan geçim kaynağı olan Chrysler nasıl iflas noktasına geldiler?... " (Erdal Şafak, 13 Aralık 2008)
Görüldüğü gibi Amerika, ekonomik kara deliklerle dolu.
Bildiğiniz gibi Otomotiv Türkiye ihracatının da lider sektörü durumunda. İhracatımızın yaklaşık %15'i otomotiv sektörüne ait. Buna 4-5 milyar doları bulan otomotiv yan sanayiini de eklemek lâzımdır. Otomotiv yan sanayii rakamsal olarak küçük görünmesine rağmen sağladığı istihdam oranı ile dikkat çekmektedir. 150 bini aşkın kişinin direkt istihdam edildiği sektörün indirek olarak 750 bin kişiye istihdam sağladığı söylenmektir.
Milyar dolarların leblebi çekirdek parası gibi telaffuz edildiği, trilyon dolarların rahatça kurtarma paketi olarak açıklanabildiği bir ortamdayız. 1 milyar dolar demek (doları 1.5 YTL, asgari ücreti bürüt 640 YTL olarak aldığınızda) yaklaşık 200 bin işçinin bir yıllık maaşı demektir.
IMF başkanı geçtiğimiz günlerde "büyük bir kriz yaşandığını" söyledi ve bütün dünya devletlerine "piyasaya para pompalayın" mealinde tavsiyelerde bulundu.
Fakat gelin görün ki aynı IMF Türkiye'ye gelince "Harcamaları kısın, vergileri artırın." diye dayatmalarda bulunuyor.
Niye?
IMF küresel ekonomilerin "Borç tahsildarı"dır. Osmanlı zamanındaki Düyun-u umumi'nin modern şeklidir. Borcunu ödeme güçlüğü çeken ülkelere borç verir, alacaklı alacağını alır, sömürgeci devletlerin ortak baskısını arkasına alan IMF de o ülkenin ensesinde boza pişirir.
Paçayı kaptırmışız bir kere, borç bulamazsak durumumuz ne olacak kestiremiyoruz. Bu yüzden ele-güne avuç açıyoruz, ne dayatırlarsa "Başüstüne" diyoruz.
Dünyadaki genel gidişat yüzünden bu yıl zaten büyük bir durgunluk yaşanması bekleniyor. Fabrika kapatma, üretim durdurma, işten çıkarma gibi haberler vaka-i adiye haline gelebilir.
Bu sıkıntılarla beraber döviz sıkıntısı, borç sıkıntısı da eklenirse ortalık yangın yerine dönebilir..
Yani önümüzdeki yılda bir devalüasyon tehlikesi de var. Hesaplarımızı buna göre yapmamız lazım. Ancak IMF'nin, Amerikan hazinesinin borç vermek için can attığını da söyleyebiliriz. Zira iflaslar Türkiye gibi nispeten büyük ülkeler düzeyine ulaşırsa küresel krizin boyutu da haliyle ona göre büyüyecektir. Böyle bir tehlike yani devalüasyon olmasa dahi ekonomide yaşanan durgunluk sebebiyle halkımızın büyük sıkıntılar yaşama ihtimali bulunuyor. İşsizlik zaten büyük bir dert idi. Çalışan bir işçinin işini kaybetmesi ise çok daha büyük bir dert. Zira işsiz bir şekilde kendisini bu hayata göre ayarlıyor. Ancak çalışan kimsenin çoluğu-çocuğu var, aylık sabit gideri var, kirası var.
İşte büyük devletler kendi ekonomisini ve halkını kurtarmak için akla hayale sığmayan boyutlardaki paralarla, "Serbest piyasa putu"nu yerle bir eden devlet müdahaleleri ile krize müdahale ediyor.
Türkiye gibi kunta kintelere de "Harcamaları kıs, vergileri yükselt, yeter ki borcunu ödemeye devam et! Vatandaşın gebermiş umurumda değil!" diye baskı yapıyorlar.
Amerikan ekonomisi zaten büyük cari açıklar veren, borçla dönen bir ekonomi idi. (Amerikan ekonomisindeki veriler herhangi bir ülkede ortaya çıktığı zaman IMF hemen müdahale ediyor.)
Durum böyle iken yaşanan krizle beraber Amerikan ekonomisine olan güven iyice yerlebir oldu.
Bildiğiniz gibi dünyada ekonomik çark dolar üzerinde dönüyor.
1920'lere kadar ülke paraları altına endeksli idi. Daha doğrusu para altın karşılığı verilen senet hükmündeydi. Birinci Dünya Savaşı ülkelerin ellerindeki altın stoklarını eritmişti. Dünya ekonomisinin lideri İngiltere idi ancak, 1929 buhranı İngiliz Sterlini'nin tahtını sarstı. 1931 yılında zor durumda kalan Fransa elindeki Sterlinleri altına döndürmek isteyince İngiltere gerekli ödemeyi yapamadı ve altın alım-satım standardından vazgeçtiğini açıkladı. Bütün ülkeler aynı yolu izledi. Amerika ise 2 yıl daha standarda devam etti. Amerikan doları Sterlin'in tahtına oturmaya başladı. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika dolarların altın karşılığının olduğunu dünyaya ilan etti. Artık dünyanın patronu Amerikan İmparatorluğu idi. Dolar rezerv para haline geldi. Tâ ki De Gaulle bir uçak dolusu doları Amerika'ya götürüp altınlarını istediğinde bu hikâye de sona erdi. Arkasından dolar karşılığı altın istekleri devam edince Amerika 1971'de bunu yapamayacağını ilan etti. Aslında bu bir tür iflas durumu idi. Ancak dünyanın buna verecek cevabı yoktu.
O gün bugündür Amerika karşılıksız dolar basıp ihtiyaçlarını finanse etmek gibi bir ayrıcalığa sahip. Nitekim en son açıkladığı 800 milyar dolarlık paketin karşılığı yok.
Aslında durum 1930'larda İngiliz Sterlini'nin düştüğü durumdan çok daha kötü. Ancak Amerika'nın yerini alacak bir güç henüz ortada yok. Zira ticaret ve ekonomi sadece para ile dönmüyor, siyasetle, silahla birlikte dönüyor.
Amerikan dolarının tahtı çoktan sarsıldı. Ancak ne Euro'nun doların tahtına çıkacak takati var, ne de halihazırda Amerika'nın karşısına çıkabilecek bir askeri güç var.
Ancak dolardan kaçış ve çeşitli alternatif arayışları hız kazanacaktır. Belki altın tekrar eski günlerine geri dönecek.
Sonuç olarak bu dönüşüm büyük savaşların da habercisi. Saddam'ın en büyük kabahati petrol ticaretinde Euro'ya dönmesi idi. Aynı kabahati İran da işledi. Petrol ticaretinde doları terketti. Muhtemelen Rusya bu iki ülkenin izinden gidecek.
Dünyada ekonomik olarak Amerika'nın karşısına çıkabilecek tek ülke Çin. Ancak Çin istikrarlı fakat diklenmeden yoluna devam etmekte kararlı. Amerikanın karşısına çıkmasını beklemek hayalcilik olur.
Dolar bu boşluk yüzünden tahtını korumaya devam ediyor. Ancak bu saltanatın ömrü çok kısa. Belki bir, belki birkaç on yıl. En fazla bu kadar.
Ancak savaş başladı. Nitekim büyük krizin ilk domino taşı diyebileceğimiz; batmasına izin verilen 600 milyar dolarlık Lehman Brothers'te batan paraların 150 milyar dolarının Rus sermayesi, 150 milyar dolarının Arap sermayesi olduğu söyleniyor. (Erhan Göksel, Haber Türk) Yine bu paranın 400 milyarının İsrail'e gittiğine dair kuvvetli rivayetler var. Diğer bir ayrıntı ise her ne kadar yahudi şirketi olsa da Lehman'ın Rockefeller saltanatına dahil olmadığı.
Lehman'ın CEO'su Richard Fuld Ekim ayının ilk haftasında Temsilciler Meclisi'nde sorgulandı. Fuld, "Bear Stearns, Fannie Mae, Freddie Mac ve AIG devlet tarafından kurtarıldı, peki bize neden yardım yapılmadı? Toprağa gireceğim güne kadar bunu hep merak edeceğim" diyerek iflasın ardındaki soru işaretlerini daha da arttırmış oldu.
"(Amerikan) Merkez Bankası'nın bağımsızlığı tartışılırken hep hükümetten özerk olması tartışılmıştır ancak tekellerden bağımsızlığı tartışılmamıştır. Bunun nedeni FED'i bizzat tekellerin kurmuş olmasıdır. Citibank, Amerikan Merkez Bankası'nı kuran altı bankadan birisidir ve tıpkı Exxon-Mobil, Chevron, JP Morgan-Chase gibi meşhur Rockefeller ailesine aittir. Devletin Citibank'a ortak olması aslında ortaklığın pekiştirilmesidir; çünkü ortaklık FED'in kuruluş tarihi olan 1913 yılına kadar uzanmaktadır. Bu anlamda Amerikan Hazinesi, FED'i kurtarmıştır. Tekellerin devletin fonksiyonlarını üstlenmesi bu krizle birlikte tartışılacağa benziyor." (Sait Çakır, Odatv.com, 11 Aralık 2008)
Yahudi yine bir oyun oynadı. Ancak bu kez oyun hepsinin boyunu aşıyor.
Herkesi borçlandırarak büyük bir balon şişirdiler. (Türk vatandaşlarının toplam borcu bile son beş yılda 5 milyardan 120 milyara çıktı.) Sonra da çöküntüyü Amerikan devleti başta olmak üzere devletlerin başına yıktılar. Yani halkların başına yıktılar. Zira bu devlet borçları veya paraları sonuçta halkın parası. 2001 krizinde bizim başımıza geldiği gibi bunları yine halk ödüyor.
Tabii herkes Türkiye gibi kuzu kuzu borç boyunduruğunu kabul edecek, bu küresel tekelcilere pabuç bırakacak değil.
Dün Bush'un suratına fırlatılan pabuç gibi bu hırsız ve düzenbazların suratına pabuç fırlatanlar çoğalacak.
Çadır karışacak.