Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ - Beled Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (2) - Ömer Öngüt
Beled Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (2)
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ
Dizi Yazı - Tefsir
1 Aralık 2008

 

Beled Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (2)

 

Sarp Geçit:

"Geçen aydan kaldığımız yerden devam ediyoruz."

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:

"Sarp geçidin ne olduğunu bilir misin?" (Beled: 12)

Allah-u Teâlâ bu sarp geçidin ne olduğunu sormakla engelin büyüklüğünü ve o engeli aşmanın güçlüğünü beyan buyurmuş oluyor.

"Köle azad etmektir." (Beled: 13)

Bakara sure-i şerif'inin 177. Âyet-i kerime'sinde de köle azad edenler övülmektedir.

Nitekim Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- Efendimiz'in, İslâmiyet'in ilk yıllarında köle satın alarak azad etmesi ile Allah-u Teâlâ'ın ve Resulullah Aleyhisselâm'ın hoşnutluğunu kazanması malumdur.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde; herhangi bir kimse köle azad ettiğinde Allah-u Teâlâ'nın, o kölenin her uzvuna karşılık o kimsenin bir uzvunu cehennemden koruyacağını beyan buyurmuştur. (Buhârî - Müslim)

Burada bir insan hürriyete kavuşturulmuş oluyor. İki türlü kölelik vardır; zâhiren kölelik, bâtınen kölelik. Bir köleyi azad etmekle, bir insan zâhiren bağdan kurtulmuş oluyor. Fakat nefsin köleliğinden bir kimseyi kurtarmak ise bundan çok daha mühimdir.

Cenâb-ı Hakk'ın lütuf hidayetine eren, hakikati bulan bir insanın; Hakk ve hakikatten gafil, ahiret yolculuğunu düşünmekten habersiz olanları ikaz edip uyandırmaya, kalplerini nurlandırmaya gayret etmesi lâzımdır.

Çünkü nefis iradeyi emer. Yuları bir kere taktı mı, bilse de bilmese de çeker götürür.

"Veya (kıtlık gibi) açlık duyulan bir günde yemek yedirmektir." (Beled: 14)

Böyle çetin bir açlık zamanında yemek yedirebilmek, bir can kurtarabilmek kadar büyük bir fedâkârlıktır ve imanın bir mihenk taşı gibidir.

"Hısım sayılan bir yetime." (Beled: 15)

Çünkü yetimler şefkat ve merhamete daha çok lâyıktır. Bunda da hâliyle nesep ve din yakınlığının tercih edilmesi gerekir.

"Yahut da yere serilmiş (bitkin, kimsesiz) bir yoksula." (Beled: 16)

Miskinler, günlük yiyecekleri olmayacak kadar aşırı derecede sıkıntı içinde bulunan, yoksul ve düşkün kimselerdir. Miskinlik, fakirlikten daha aşağı bir durumda olmak mânâsına gelir. Dışarıdan bakıldığı zaman da belli olan kişi demektir.

Nitekim bir Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:

"Onlar yüzsuyu dökmediklerinden, durumlarını bilmeyen onları zengin sanır. Onları simâlarından tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler."(Bakara: 273)

Nice yoksullar vardır ki zengin görünümündedirler, muhtaç durumda olduklarını gizlerler. Bunları tanımak müminlerin ferasetine bırakılmıştır.

İnsanla cennete varan yol üzerinde bulunan bu sarp geçit, ancak Allah-u Teâlâ'nın bahşedeceği imanla aşılabilir. Kullarına karşı engin merhamet sahibi olan Allah-u Teâlâ bu geçiti katetme yolunu da göstermiş oluyor.

Kişinin bu sarp geçidi geçmesi, yokuşu aşması için Allah yolunda cömertlik yapması, bu uğurda gayret sarfetmesi; köle azad etmesi, önce akrabasından başlamak üzere kıtlık zamanlarında yetimleri doyurması veya hiçbir azık bulamayan düşkün kimselere ihsanda bulunması gerekmektedir.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Ey Ebu Zerr! Gemiyi yenile, çünkü deniz derindir. Tekmil azığını al, çünkü sefer uzaktır.

Yükünü hafiflet, çünkü dağlar arasındaki yol sarp ve meşakkatlidir.

Amelini hâlis kıl, çünkü iyiyi kötüden ayırt eden Allah her şeyi, her yapılanı görür." (İbn-i Hâcer, Münebbihât)

Allah-u Teâlâ daha sonra bu sarp geçidi aşmada imanın en büyük âmil olduğunu, müminlerin birbirlerine Allah yolundaki zahmet ve güçlüklere tahammül etmeleri için sabrı tavsiye etmelerini, mahlûkata merhamet hususunda birbirlerine tavsiyede bulunmalarını beyan buyuruyor:

"Sonra iman edenlerden olmak; birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden, merhametlilerden olmayı tavsiye edenlerden olmaktır." (Beled: 17)

Sabır mücadele ile nefsin arzu ve lezzetlerine muhalefet etmek, Hakk'ın arzu ve isteklerini yapmakta azim ve sebat göstermek, ibtilâlar karşısında kurtuluşu Allah-u Teâlâ'dan beklemek demektir.

İslâm ahlâkının şâhikalarından birisi de sabırdır. Kur'an-ı kerim'de takriben yetmiş yerde sabırdan bahsedilmiş, sabırla süslenenler meth-ü senâ edilmiştir. Allah-u Teâlâ kendisine ümit ve samimiyetle yönelen, arz-ı hâl eden kullarını sever ve merhamet eder, onlara yardım ederek derecelerini yükseltir. Ücret ve mükâfat alan herkesin mükâfatı sınırlı olacağı halde, sabredenlerin ecri sınırsız ve hesapsız olur. İmanın aslı sabırdır. İmandan sonra takip edilecek yolun başı sabırdır, iman yolunun başlangıcından itibaren sabır imtihanı başlar. Ahlâkın da, ilmin de, amelin de başı sabırdır. Nefis terbiyesinin en mühim bir merhalesidir, insanın saâdet sırrıdır. İmtihan sabırla verilir, ibtilâlar sabır sayesinde küçülür. Sabır bütün hayırların başı ve anahtarıdır, cennet hazinelerinden bir hazinedir. Mümin sabrı nispetinde derece alır ve terakki eder. Rızâ makamına sabırla kavuşulur, kalp de sâfileşir.

Sabır bu derece önemli olduğu gibi, mümin kardeşlerine sabrı ve merhameti tavsiye etmek de o kadar önemlidir.

Nitekim bir Âyet-i kerime'de müminlere duâlarında şöyle söylemeleri beyan buyurulmaktadır:

"De ki: Ey Rabb'im! Bağışla, merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın." (Müminûn: 118)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in müslümanlar arasında en çok yerleştirmeye çalıştığı ve üzerinde durduğu yüksek ahlâkî meziyet, hiç şüphesiz ki merhamettir.

Bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:

"İnsanlara merhamet etmeyenlere Allah merhamet buyurmaz." (Buhârî)

Merhamet, acıyıp esirgemek demektir. Büyüklere hürmet, küçüklere şefkat ve merhamet göstermek, emsallere karşı da müsamahalı davranmak dinimizin üzerinde durduğu ahlâki faziletlerdendir.

Müslümanların herhangi bir işe başlamak istemeleri hâlinde ilk önce "Besmele-i şerif" ile, yani Allah-u Teâlâ'nın sonsuz merhamet sahibi olduğunu bildiren "Rahman" ve "Rahîm" ism-i şerif'leri ile başlamaları emredilmiştir. Her şey ilâhî rahmetin bir tecellîsidir.

Bu Âyet-i kerime'lerde yapılan iyiliklerin, amel ve ibadetlerin ancak imanla birlikte yapıldığı takdirde menfaat vereceği belirtilmektedir.

"İşte bunlar, sağ tarafta yerlerini alan sağın adamlarıdır." (Beled: 18)

Kitapları sağ tarafından verilecek olan Ashâb-ı yemin, amel-i sâlih işlemekte en ileri giden, hem kendilerine hem de başkalarına huzur ve menfaat veren uğurlu kimselerdir.

Allah-u Teâlâ itaatkârlarla isyankârların durumlarını birlikte açıklamış, bahtiyarlarla bedbahtların arasındaki farkı beşeriyete duyurmuştur.

"Âyetlerimizi inkâr edenler ise; işte onlar, sol tarafta yerlerini alan solun adamlarıdır." (Beled: 19)

Kitapları sol tarafından verilecek olan uğursuz Ashâb-ı şimal ise, küfür ve isyanda en ileri giden, hem kendilerine hem başkalarına uğursuzluk veren kimselerdir.

"Ve üzerlerine kapıları kapanmış bir ateş vardır." (Beled: 20)

Cehennem kapıları bir daha açılmamak üzere sımsıkı kapatıldığı için, artık kaçıp kurtulmaları mümkün değildir. Hiçbir baca ve delik yoktur ki, oradan kendilerini rahatlatacak bir serinleme gelsin. O ateşin içinde sonsuza kadar azaplarla başbaşa kalacaklardır.


  Önceki Sonraki