Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
GÜNDEM - Amerika'daki Balon Patladı! Biz İse Kendi Balonumuzu Şişirmenin Derdindeyiz! - Ömer Öngüt
Amerika'daki Balon Patladı! Biz İse Kendi Balonumuzu Şişirmenin Derdindeyiz!
GÜNDEM
Uğur Kara
1 Ekim 2008

 

Amerika'daki Balon Patladı!
Biz ise Kendi Balonumuzu Şişirmenin Derdindeyiz!

Öyle bir devirde yaşıyoruz ki, "Kötü"yü ismini değiştirip bize "İyi" olarak yutturuyorlar: İyinin adına kötü, fuhşun adına sanat, çıplaklığın adına cesaret, dinsizliğin adına medeniyet, vahşetin adına demokrasi dedikleri gibi ekonomik ahlâksızları da sahte yaftalarla pazarlıyorlar.

 

Geçtiğimiz Eylül ayında uzun zamandır uzmanların haber verip durduğu Amerikan ekonomik krizi bütün heybetiyle kendisini gösterdi. Kapitalist sistemin adeta simgesi durumundaki 150 yıllık dev finans kuruluşları battı. Batmak üzere olanların bir kısmı devlet desteği ile kurtarıldı. Çok daha büyük batışlar ve sarsıntılar bekleniyor.

Amerika bu yazının yazıldığı güne kadar yaklaşık 1 trilyon dolarlık devletleştirme yaptı, buna rağmen devam eden batışlar üzerine 700 milyar dolarlık bir paketi alelacele devreye sokma kararı aldı. Bu paketin ne kadar işe yarayacağı da şüpheli. Bunlar çok büyük rakamlar.

Amerika'da yaşanan bu ekonomik buhranı iyi takip etmek ve iyi tahlil etmek gerekiyor. Zira bu buhranın bütün dünya üzerinde sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasal yansımalarının da olması bekleniyor.

 

Ekonominin Siyasal Etkileri,
Batı İnsanı İçin Ekonominin Anlamı:

Ekonominin, daha doğrusu ekonomik buhranların ve ekonomik çekişmelerin en büyük siyasal neticesi "Savaş"tır.

Özellikle Batı'nın lügatinde bu böyledir.

Ekonomistler 1929 yılında yaşanan buhran ile başlayan ekonomik kriz yıllarının İkinci Dünya Savaşı'na kadar devam ettiğini, krizin İkinci Dünya Savaşı ile ancak sona erdiğini söylerler. Savaşlar öteden beri Amerikan ekonomisindeki tıkanıklıklara merhem olmuştur. Bu yüzden bu sürecin 3. Dünya Harbi'nin mühim bir habercisi olduğunu düşünenler var.

Zira Batı dünyası için para ve zenginlik araç değil amaçtır. Bu yüzden amaca ulaşmak için her türlü soykırımı, ahlâksızlığı meşru görürler, harp etmekten çekinmezler.

Bu durumun tarihten gelen bir altyapısı vardır. Kutsal(!) haçlı sürüleri "Doğunun zenginlikleri" vaad edilerek motive edilmişti. Bu açgözlü vahşet sürüleri Bizans'ın başkentine girdiklerinde kendi dindaşlarının mallarını yağmalamaktan, Ayasofya'da kadın oynatmaktan çekinmediler. Müslümanlara yaptıkları vahşetler ise tüyler ürpertici idi. Kudüs katliamı yüzyıllar sonra bugün bile bu vahşetin simgesi olarak kaldı. Sokaklarda kandan dereler akıyordu. Bizzat kendi haçlı kaynaklarında yazdığı üzere Antakya'da ve başka yerlerde insan eti yediler, çocukları ızgara yaptılar. (Bakınız; Hakikat Dergisi, Şubat 2006, 149. sayı)

Binaenaleyh Batı dünyasının ekonomiden anladığı ile bizim ekonomiden anladığımız şeyler farklıdır. Bizim ekonomi anlayışımız "İktisat" kelimesinde gerçek anlamını bulur. Batı'nın ekonomi anlayışı ise "Sömürge" kelimesinde gerçek anlamını bulur.

Bizim dünyaya bakışımız ile Batı insanının bakışı arasında çok büyük farklar vardır.

Batı insanının gözünde dünya tabaktaki kızarmış hindi gibidir. Meselâ Irak petrolünün ne kadarı ganimet olarak Amerika'ya, İngiltere'ye gidiyor bilen var mı? Yok. Demokrasi falan hikâyelerine inanan ahmaklar hâlâ var mı bilmiyoruz.

Bir Batı insanı, -Amerikan olsun, İngiliz olsun, Fransız olsun, Alman olsun, Belçikalı, Hollandalı, İtalyan kim olursa olsun- bir ülkeye silahı ile askeri ile gittiği zaman gerçek gayesi "Buranın hangi zenginliğini sömürebilirim?"dir. Yerli halk onun bu gayesinin önünde bir engeldir. Köle olarak kullanamadıkları yok edilmelidir. Afrika'da, Amerika kıtasında, Avustralya kıtasında, Asya'da bu zihniyetin izlerini fazlasıyla görürsünüz.

Batı'yı anlamak için bu zihniyet temelinde analiz yapmak lâzımdır.

Kapitalizm denilen sistem, "Paranın ve ticaretin serbest bırakılması" kamuflajı altında Batı'ya servet transferi şeklinde çalışan bir sistemdir.

Dünya genelinde Amerika'ya duyulan öfkenin ve "Kapatilizme duyulan kin"e dayalı ideolojilerin kaynağı bu vahşi sistemdir.

Bu vahşi sistemin sahipleri yıkılmaktan çok korkarlar. En çok korktukları şey İslâm'dır. Zira İslâm bu sistemi çatır çatır yıkacak ilâhi bir adalet sistemidir. İslâm'ı hedef almalarının, "Ilımlı İslâm" projelerine büyük yatırımlar yapmalarının en büyük sebeplerinden birisi budur. Türkiye de hem dini hem de tarihten gelen misyonu sebebiyle bu vahşi sistemin en çok dikkat ettiği, uyanmaması için adeta üzerinde titrediği bir ülkedir. Zira Türkiye uyanırsa (gerçek anlamda) bu vahşi sistem çöker.

Dediğimiz gibi Batı bu "Zenginlik" amacı uğrunda her türlü vahşeti işlemekten çekinmez.

Petrol tröstlerinin paralı askerlerinin vahşetleri hâlâ devam ediyor. Ortadoğu'nun yıllardır içinde boğulduğu kan deryası artık hepimizin malumu.

İlaç şirketleri tedavi yardımı maskesi altında insanları canlı kobaylar olarak kullanırken, bir taraftan da iyilik meleği maskesi sayesinde hıristiyanlığı yaydılar. Bugün bütün bir insanlık bir nevi kobay olarak kullanılmaya devam ediyor. Zira ilaç sanayiinin hedefi kalıcı tedaviler değil, geçici çözümlerdir. Daha çok para kazanabilmek için.

Silah sanayii yine malumunuz.

Aynı şekilde tarım tekelleri yine Türkiye gibi ülkelerdeki çiftçiliği öldürmek için her türlü melâneti güzel bir hediye paketi ile dayatıyorlar.

Bir de finans tekelleri var. Aynı sistemle çalışıyorlar. Ülkelerin merkez bankalarını faiz kıskacına düşürüp sömürdükçe sömürüyorlar.

Bütün bu zokaları bir şekilde güzelce allayıp pullayıp, cafcaflı hediye paketlerine sarıp pazarlıyorlar. Yutanlar yutuyor. Zokayı yutan çok var. Zokayı yutturmada bunlara en büyük desteği medya tekelleri veriyor. İşin hakikatini ortaya koymaya çalışan yazarları ya susturuyorlar, ya satın alıyorlar.

Bu medya tekellerinin vahşeti çok daha büyük. Zira bunların saldırısı insan bedenlerine değil belki, ancak insanoğlunun en büyük varlığı olan maneviyatına, ahlâkına saldırıyorlar.

Vahşi kapitalist Batı sürüleri çekirge gibi her yeri talan ettiler. Amerika ve Afrika'yı talan ettikten sonra Osmanlı'yı gözlerine kestirdiler. Ticari imtiyazlar, maden araması, arkeolojik kazı adı altında talana başladılar. Petrol denilen şey ortaya çıkınca da Ortadoğu'ya el koymak için her türlü dalavereyi icra ettiler.

Bu zihniyet ve bu vahşet aynen devam ediyor. Askeri ile girebildiği ülkelere askeri ile giriyor, askeri ile giremediklerinde yerli işbirlikçiler marifeti ile talana devam etmeye çalışıyor. Zira bu vahşi sürüleri talan edemeden rahat edemez.

Küresel finans sistemi denilen şey de böyledir. Bütün dünyayı faiz ve kumar ekonomisinin tatlı kârına alıştırdılar. Üretimin, ticaretin yerini elektronik ortamda dolaşan sanal kâğıtlar aldı. Borsa tam bir kumar düzeni haline geldi. Hisse senetlerinin değeri şirketlerin gerçek değerlerine ve performansına göre değil, borsa kumarcılarının spekülasyonlarına göre alçalıp yükselmeye başladı.

 

Balon Ekonomisi:

Küresel ekonomi denilen bu balon ekonomisinin durumunu ekonomistlerin dilinden okuyalım:

"Sermaye hareketlerinin serbestleşmesi kuralsızlığı da yanında getirdi. Sistem öyle hızlı bir değişim içine girdi ki, bankalara konulan kurallar mali sektöre yetmez oldu. Sektör o kuralların dışına taştı. Ya da belki daha doğru bir ifadeyle sektör bu kuralların dışına taşacak enstrümanları hızla devreye soktu.

Bu gelişme mali sektörün hacminin reel sektöre göre misliyle büyümesine ve doğal olarak da risklerin artmasına yol açtı. 2000'lerin başından bu yana dünya yüzde 40 dolayında büyümüş durumda. Oysa varlıkların değerini ifade eden kâğıtların değeri üç, dört kat artmış. Bu uyumsuzluk büyük ölçüde kuralsızlıktan kaynaklandı. Kurallara bağlı olan bankacılık sektörü kredilerini bu oranda büyütemedi ama onları paketleyip başka enstrümanlara büründürerek inanılmaz bir hacim yaratmayı becerdi.

Sanal dünya ile reel dünya arasında bir uyumsuzluk olması normaldir. Ama bu uyumsuzluk bugünkü anormal boyuta ulaştığında sistem bunu taşıyamıyor.

... Kapitalist dünya bunu 1930'larda yaşadı. Sanayi devriminin ardından gelişen mali sektör öylesine hızlı büyümüştü ki, sanal dünya ile reel dünya arasındaki uçurumun bir düzeltme işleminden geçmesi kaçınılmaz hale gelmişti.

... İçinde bulunduğumuz küresel kriz mali sektörle reel sektör arasındaki uyumsuzluğun artmasından çıktı. Devlet müdahaleleri sonucunda biraz hafifletildi. Tam çözülebilmesi mali sektörün biraz daha değer kaybetmesi ve reel sektöre biraz daha yaklaşmasına bağlı bulunuyor.

Kapitalizm şimdiye kadar irili ufaklı birçok kriz yaşadı. Bu kriz de son kriz olmayacak kuşkusuz. Bu krizlerin ortak olan ve olmayan birçok yönü var. Ama tuhaf biçimde çözüm hep aynı yolla oluyor:

Krizin üstünü parayla örtmek. Çinlilerin dediği gibi 'para her türlü ayıbı örter.' İçinde bulunduğumuz küresel krizden çıkış için geliştirilen yol da yine devletin para saçması. Düne kadar devleti ahmaklık ve özel sektöre engel olmakla suçlayanlar bugün devletin kendilerini ve şirketlerini kurtarmasını ve piyasaya para saçmasını talep ediyorlar. Ne var ki para saçılarak atılan çözüm adımları ahlaki değerleri zedelemekten, kamu maliyesinin disiplinini düşürmeye, enflasyondan rekabeti bozmaya kadar ileride doğabilecek yeni krizlerin altyapısını oluşturuyor." (Mahfi Eğilmez, 23 Eylül 2008)

Evet dediğimiz gibi, balonun belli bir şişme kapasitesi var, bir noktada patlıyor. Şimdi yine patladı.

Amerika batar mı?

Amerika hemen batmaz. Japonya, Çin gibi ülkeler Amerika'yı finanse etmeye devam ettikçe bu düzen biraz daha devam eder. Petrol, silah, tarım, ilaç tekellerinin elindeki korkunç paralar hâlâ duruyor. Sermaye el değiştiriyor.

 

Sahtekâr, Kirli Düzen:

Öyle bir devirde yaşıyoruz ki, "Kötü"yü ismini değiştirip bize "İyi" olarak yutturuyorlar: İyinin adına kötü, fuhşun adına sanat, çıplaklığın adına cesaret, dinsizliğin adına medeniyet, vahşetin adına demokrasi dedikleri gibi ekonomik ahlâksızları da sahte yaftalarla pazarlıyorlar. Çekirge sürüleri gibi talan edecek yer arayan "Sıcak para"nın adına "Yabancı sermaye", "Paradan para kazanma düzeneği olarak çalışan kuruluşlar"a "Yatırım bankası" ismini veriyorlar. Sonra da bizim gibi garibanları pohpohlayıp elinde ne var ne yok alıyorlar. Bu garibanlar da "İyi bir şey yaptık!" diye sevindirik oluyorlar.

Amerika'daki sallantıya bakıp dalgalar Türkiye'ye gelmedi diye sevinenler "Bu krizi fırsata çevirmek"ten bahsediyorlar. Hepsi fırsat olsa olacağı şu: Türk bankaları veyahut para babaları faizle borç verecek, paralarına para katacak. Yani önümüze koydukları fırsat şu: Çatır çatır çatırdayan "Paradan para kazanma" sisteminin, çarkının bir dişlisi olmaya çalışmak, "Biz sağlam bir dişliyiz!" diye hava atmak.

Bizim yapmaya çalıştığımız nedir?

Kendi balonumuzu şişirmeye nasıl devam ederiz? Bunun derdindeyiz.

Adamlar bize yutturmuşlar: Serbest piyasa diye...

Neyimiz var neyimiz yok sattık.

 

Ders:

Bu yaşananlardan çıkarılması gereken dersler var. Biraz klasik bir söylem olacak ama maalesef aynı tas aynı hamam devam ediyoruz, yine her zamanki gibi "Türk insanı olarak uyumaya devam ediyoruz. Gerekli dersleri çıkarmaktan aciz bir vaziyetteyiz."

Daha düne kadar puanımızı acaba düşürecek mi diye tir tir titrediğimiz "Yatırım bankası" yaftalı küresel kumar ve faiz kurumları gümbür gümbür battı. 3 tanesi iflâs etti. Geriye kalan iki tanesi de kurtarılarak normal banka haline getirildi.

Şimdi bize kim not verecek? Ne güzel de alışmıştık! Notumuz bir puan yükselince iyi not almış talebeler gibi bir hoş oluyorduk.

Bizim gibilere "Devlet de neymiş!" diye akıl verenler şimdi kendi devletinin kapısında kuyruğa dizildiler.

Serbest piyasa diye akıl verenler daha yakın zamanda bir petrol şirketini Çin'e sattırmadılar.

Bunlar yalancı, üçkâğıtçı, düzenbaz soygunculardır.

Gözümüzü açalım!


  Önceki Sonraki