Amerika ve Rusya arasındaki didişme sebebiyle içten içe yükselen hararet sonunda Gürcistan'dan patlak verdi. Ateş bir kez daha Kafkaslarda boy gösterdi.
Rusya'nın tereddütsüz bir şekilde silahlarını kullanması ve Gürcistan'ı cezalandırmakta pervasız davranması gerilimin küresel boyutunu yükseltti.
Yaşanan savaş Amerika-Rusya geriliminin adeta 11 Eylül'ü oldu. Kılıç kınından çıktı.
Amerika'nın sinsi sinsi Rusya'yı kuşatma projesine Rusya sıfatına yakışır bir şekilde cevap verdi. Hani "Rus ayısı" derler ya, işte öyle. Nitekim Rusya'nın NATO nezdindeki Büyükelçisi Dmitry Rogozin ilginç bir açıklama yaptı: "Bizi eleştirenler, bir ineğe, 'seni parçalayıp yutacağız, çünkü açız.' diyen bir kurda benziyor. İyi, ama biz inek değil, Rus ayısıyız!"
Rogozin "Rusya'nın Gürcistan'a müdahalesinin, Batı'ya Moskova'yı hafife almamaları gerektiğini gösterdiğini" söylemekten de çekinmedi.
Rusya'nın "ayı"lığından pek bir şey kaybetmediğinin ortaya çıkması, daha önce Rus işgalini yaşamış ülkeleri telaşlandırdı. Avrupa'nın eski doğu bloku ülkeleri Avrupa Birliği'ni Rusya'ya daha sert bir tavır koyması yönünde sıkıştırdılar. Polonya ateşin dumanı sönmeden Amerikan talepleri doğrultusunda füze kalkanı projesine kendisini dahil eden anlaşmayı hemen imzaladı.
Rusya parlak bir zafer kazandı ancak başka bir bakış açısıyla tuzağa düştüğü de söylenebilir. Zira "İmaj" bazen gerçeklerden çok daha etkili olabiliyor. Rusya birden bire "saldırgan" bir imaja büründü. Karşı cephedeki safların sıklaşmasına sebep oldu.
Savaşın sebepleri, getirdikleri, götürdükleri hakkında ayrıntılara girmeden önce önemli bir hususa değinmekte fayda var:
Bizler ekranlarda birkaç günlük küçük bir savaş seyrettik. Gürcistan Güney Osetya'ya girdi, Rusya Gürcistan'a girdi falan. Ancak binlerce sivil öldü. Çok daha fazlası evsiz kaldı. Yani bu ufak savaş bile arkasında büyük bir felaket bıraktı. Savaş demek felaket demektir.
Peki böyle bir felakete küçük Gürcistan neye dayanarak zemin hazırladı, neyine güvendi?
"Gürcü limanlarını artık Amerikalılar koruyacak!" diye sevindirik olacak kadar "iliştirilmiş" bir devlet başkanı Amerika'dan yahut gerçek ağababası İsrail'den habersizce kafasına göre böyle bir savaşı başlatmış olabilir mi?
Gürcistan ordusunun damarlarında dolaşan İsrail ve Amerika'nın Gürcistan'ın Güney Osetya'ya saldıracağından habersiz olduğunu düşünmek biraz zor. Nitekim Anadolu Ajansının geçtiği şu haber bu şüpheyi doğruluyor:
"Rus istihbaratından adının açıklanmasını istemeyen üst düzeydeki bir yetkili, 'Amerikalı askeri yetkililer, Gürcü birliklerinin Güney Osetya'ya düzenleyeceği askeri operasyonun tarihini ve başlama saatini biliyordu.' dedi. 10-14 Ağustos 2008 tarihlerinde Amerikalı üst düzey askerlerden oluşan bir heyetin Rusya'ya gelmesinin beklendiğini, ancak 1 Ağustosta heyetin aniden ziyareti iptal ettiğini söyledi."
Şimdi "Amerika haberdar ise böyle bir ateşin yanmasına niye izin verdi?" diye sormak gerekiyor.
Gerçi Amerika'nın NATO nezdindeki büyükelçisi "Biz Gürcistan'ı Osetya probleminin askerî çözümü yok diye uyardık!" şeklinde açıklama yaptı. Ancak velev ki bu iddia doğru bile olsa küçük Gürcistan'ın "Cesaretlendirme", "Yönlendirme" telkinleri olmadan Rusya'ya kafa tutması pek olası görülmüyor. Bildiğiniz gibi Amerika Saddam'a Kuveyt'i işgal ederse pek sesini çıkartmayacağını ihsas ettirmiş, ancak daha sonra bütün dünyayı arkasına toplayıp tepesine binmişti.
Soros'un paralarıyla, turuncu devrimle iktidara gelen Gürcistan Devlet Başkanı Saakaşvili de "piyon"luğunun gereğini yapmış oldu.
Olan Gürcistan halkına oldu. Üstelik Gürcistan Güney Osetya ve Abhazya üzerindeki hak iddialarını neredeyse tamamen kaybetti. Nitekim Rus dışişleri bakanı "Gürcistan'ın toprak bütünlüğü hikâye!" diye açıklamada bulundu, postayı koydu. Gürcistan artık bu iki cumhuriyeti unutabilir.
Abhazya, Güney Osetya ve Acaristan, Gürcistan'a bağlı özerk cumhuriyetler. Abhazya ve Güney Osetya 90'lı yılların başında başlayan savaşlarla Gürcistan'dan kopmuş durumda. Bu iki cumhuriyet yaklaşık 15 yıldır fiili olarak bağımsız hareket ediyorlar. Buralarda "Barış Gücü askeri" adı altında Rus askerleri var. Halklarının yaklaşık %90'ı Rus vatandaşı. Rusya Gürcistan'ın Batı blokuna iyice yamanmasından sonra bu cumhuriyetlere desteğini artırdı. Gürcistan Devlet Başkanı Saakaşvili Soros desteğiyle iktidara geldiğinden beri "Gürcistan'ın toprak bütünlüğü" adı altında gergin bir politika izliyor. Nihayetinde işi savaşa kadar götürdü. Bu duruma Rusların seyirci kalmasını kimse beklemiyordu.
Kafkasyadaki Rus zulmünden kaçan milyonlarca müslüman Türkiye'de yaşıyor. Türkiye'nin Acaristan üzerinde garantörlük hakkı var. Gürcistan özellikle müslümanları sindirmek için en az Rusya kadar acımasız politikalar izliyor. Türkiye hukuki hakkı olduğu halde Acaristan'la ilgilenmiyor. Amerika ve İsrail ile birlikte Gürcistan'a sınırsız destek veriyor. Tiflis'ten geçen Bakü-Ceyhan boru hattı için verilmiş taviz midir bilmiyoruz, ancak lüzumlu yerde lüzumlu müdahaleyi yapmakta öteden beri bir acziyet içerisindeyiz.
Rusya Amerika'nın Polonya ile füze kalkanı anlaşması yapmasına öteden beri karşı çıkıyordu. Savaşın arasında Amerika ile Polonya arasında anlaşma yapılmış olması Rusya'yı adeta çıldırttı.
"Rusya Genelkurmay Başkan Yardımcısı Anatoliy Nogovitsin, ABD'nin Polonya'ya füze kalkanı yerleştirmesi konusundaki anlaşmasının 'cezasız kalamayacağını' söyledi. Ve ilk kez nükleer silah kullanabileceklerini telafuz etti. Rus general, "Polonya topraklarına füze kalkanı yerleştirerek kendini yüzde 100 hedef haline getirmiştir." dedi."
Rusya'nın nükleer tehditleri bununla sınırlı kalmadı.
"İngiltere'nin Sunday Times gazetesi, Moskova'nın soğuk savaşın sona ermesinden bu yana ilk kez Baltık denizindeki filosunu nükleer başlıklı silahlarla takviye edebileceğini yazdı. Gazetenin üst düzey askerî kaynaklara dayandırdığı haberde nükleer başlıkların Baltık filosu bünyesindeki denizaltılar ve kruvazörlerin yanı sıra bombardıman uçaklarına da yerleştirebileceğini öne sürdü. ABD'nin NATO nezdindeki Büyükelçisi Kurt Volker ise Rusya'nın farklı bölgelere nükleer başlıklar yerleştirmesini, 'gerçekten talihsiz bir gelişme' olarak nitelendirdi."
Rusya'nın Gürcistan'ı ağır bir şekilde cezalandırmış olması bu pervasız tehditlerin etkisini daha da artırıyor.
"Gürcistan'ın Rusya tarafından işgal edilmesinin büyük tedirginliğe neden olduğu İsveç'te hükümet ordunun daha hızlı hale getirilmesi gerektiğinin farkına vardı. Düzenlediği basın toplantısında Rus Ordusu'nun Gürcistan'ı aşağıladığını belirten İsveç Savunma bakanı Sten Tolgfors, Rusya'nın birkaç gün içinde askerlerini savaş bölgesine sevk ettiğine dikkat çekti. Savunma stratejilerini değiştireceklerini kaydeden Tolgfors, 10 bin kişilik hızlı bir ordu oluşturmak için en az 1 yıla ihtiyaç duyduklarını söyledi."
İsveç küreselci şebekenin pek bilinmeyen önemli bir ülkesi. Yaklaşık 150 yıldır savaş yapmamış bir ülke olmasına rağmen kendi savaş uçağını üretecek kadar teknolojik askeri alt yapısı olan bir ülke.
Bütün bu hengâme arasında Amerika'nın tepkilerinin biraz alttan geldiğini farketmişsinizdir. Amerika'nın halihazırda Rusya'yı hemen cezalandırabilecek bir mekanizması bulunmuyor. Ancak gizli bir harbin başladığı da bir gerçek.
"ABD Başkanı Bush, CIA merkezini ziyaret etti. ... bazı strateji uzmanları, dünyanın başka ülkelerinde liderlerin gizli istihbarat servislerinin merkezlerine bu tür ziyaretlerde bulunmadıklarına, bulunsalar da bunu gizli tutmayı tercih ettiklerine, ancak Bush'un bunu medyaya adeta haber vererek yaptığına dikkat çektiler. Bunun anlamını da yorumlayan uzmanlar "Amerikan yönetimi, bu durumda Rusya'ya 'ortalığı daha da karıştırırız!' mesajını veriyor" ifadesini kullandı.
Rusya Başbakanı Vladimir Putin'in ise, soluğu Kuzey Osetya'nın Vladikavkaz kentinde almasının da bir anlamı vardı. ABD yönetimi de bu mesajı o gün doğru algılamıştı. Vladikafkas, Rus İmparatorları'nın Kafkas stratejileini belirledikleri tarihi bir yer. Putin'in, bu kente gidip ilk açıklamasını buradan yaparak ABD'ye, Rusya'nın halen imparatorluk gibi bir güç olduğu, imparatorlukların savaştan çekinmeyeceği mesajını verdiği belirtiliyor."
Ancak Rusya çok tehlikeli bir strateji benimsemiş durumda. Zira Amerika nükleer saldırı dahil her türlü savaş durumu için paranoyaklık derecesine varan tedbirler alıyor, hazırlıklar yapıyor.
Nükleer bir harp çıktığında Rusya Amerika'ya büyük zarar verir ancak kendisi yok olur. Zira dünyanın en geniş topraklarına sahip olan koskoca Rusya Moskova'dan ibaret gibidir. Moskova yıkıldığı, yok olduğu zaman Rusya'nın işi biter. Bu durumda Kafkas cumhuriyetleri olsun, Sibirya'daki cumhuriyetler olsun hepsine bağımsızlık yolu açılmış olur. Bütün bunların hesabını bir kenara yazmamız lâzım. (Özet olarak; "Nükleer bir harpte Rusya çöker, dağılır, Amerika zayıflar.")
Enerji ve maden kaynaklarının kontrolü yakın tarihin en önemli savaş sebeplerinden olmuştur. Dikkat edilirse Amerika öteden beri enerji nakil hatları olsun, bizzat enerji hammaddesinin üretimi olsun daima kontrolü elinde tutmaya dönük politikalar izlemiştir. Meselâ; Bakü-Ceyhan boru hattı proje aşamasında iken hattın korumasının NATO'ya verilmesini istemişti. Türkiye kabul etmediği için proje uzun zaman sürüncemede kaldı. Ne zaman ki, Rusya enerji tekeli kurmaya başladı, Amerika Türkiye'yi enerji köprüsü yapacak projelere ancak o zaman hız verdi. Yoksa bizim kara kaşımıza, kara gözümüze hayran olduğundan değil.
Rusya da elindeki imkânları profesyonelce kullanarak büyük bir enerji tekeli olma yolunda hızla ilerliyor. Rusya da Amerika kadar agresif bir enerji politikası izliyor. Alternatif hatların önünü kesmek için elinden geleni arkasına koymuyor.
Rus milliyetçisi Putin önce içeride dizginleri eline aldı. "İliştirilmiş" işadamlarının enerji ve medya sektöründeki tekellerini başlarına geçirdi. Devlet kontrolünü en üst seviyeye çıkardı. İçişlerine müdahalenin önünü kesti.
Sonra enerji tekeli kurma yönünde emin adımlarla ilerlemeye başladı. Orta Asya Cumhuriyetlerini kendisine bağlayan anlaşmalara imza attı. Avrupa, Türkiye gibi ülkelerin bir numaralı tedarikçisi durumuna geldi.
Dikkat ederseniz, Türkiye olsun Avrupa olsun Rusya ile didişmeyi istemediler. Rusya bunu bildiği için enerji kozunu pervasızca kullanıyor. Dünyayı tedirgin etmekten çekinmiyor.
Buna karşılık bütün boğazları tutmaya çalışan Amerika'nın gittikçe boğazı sıkılıyor. "Tek" olmak için didindikçe ayağı çukura batıyor.
Sovyetler Birliği uzmanı Profesör Stephen Cohen'in dediği gibi "Rusya, tek başına ABD'yi yok edebileceği silahlara, ihracatta neredeyse Amerika'nın muadili bir silah sanayisine, teröristlerin edinmek için can attıkları nükleer materyallere ve gezegenin en büyük petrol ve doğal gaz rezervlerine sahiptir. Doğu ve batı eksenine yayılmış dünyanın en geniş topraklara sahip bir ülkesidir; Medeniyet fay hatlarının kavşağındadır ve Avrupa, İran ve Orta doğudan K.Kore, Çin, Hint, Afganistan ve hatta Latin Amerika'ya kadar stratejik yeteneklere sahiptir. Her şeyi hesaba katarak düşündüğümüzde, ulusal güvenliğimiz, Rusya'nın ulusal güvenliğinin bize bağlı olmasından çok daha fazla bağlıdır Rusya'ya."
Amerika'ya kıytırık kıytırık muhalefet etmeye çalışan bazı Avrupa ülkeleri Rusya ile ilişkilerini geliştirmek suretiyle bir şekilde Amerika'nın altını oymuş oluyorlar. Meselâ; Almanya'nın Rusya ile çok büyük ilişkileri var. Almanya'nın Rusya'ya ihracatı çok hızlı artıyor. (Almanya'nın Rusya'ya ihracatı 2008 yılında % 50 oranında artış kaydetti.)
Almanya gibi ülkeler, ABD'nin Amerikan yandaşı ülkeleri NATO ittifakına çekerek nüfuzunu Baltıklara ve Kafkasya'ya genişletmeyi amaçlayan stratejisine Avrupa'yı da itelemeye çalışmasından rahatsızlar.
Ancak Amerika Polonya'ya nüfuz etmekle mühim bir kale kazanmış oldu. Almanya ile Rusya arasına yerleşmiş oldu. "Proje İran gibi ülkelere karşı" şeklindeki Amerikan tezi ise gerilimin ortasında Polonya ile anlaşma imzalanmış olması ile çökmüş oldu.
Petrol ve gaz kolay alev alan hammaddeler. Ateş kolay çıkıyor.
"Küresel kaosçular"ın Rusya'yı bir harbe sürüklediklerini söyleyebiliriz. Benzer bir sürüklemeyi Kerkük üzerinden Türkiye'ye yapabilirler.
Bu tür durumlarda sürüklenen ülkenin seçeneği de kalmıyor. Rusya Gürcistan işgaline sessiz kalamazdı. Türkiye de Kerkük'teki oldu-bittilere sessiz kalamaz.
Uluslararası krizlerden kararlı bir şekilde uzak duran Çin'in Devlet Başkanı Hu Jintao, 9 Ağustos'ta Putin'le yaptığı görüşmede Çin-Rus stratejik işbirliğinin üç yönünden bahsederken ilginç bir tanımlamada bulundu: "Çok kutupluluğun teşviki ve uluslararası ilişkilerin demokratikleştirilmesi..."
Dikkat ederseniz "demokrasi ihraç etmek"ten bahseden ve bununla gurur duyan Amerika uluslararası ilişkilerde despotça hareket ediyor.
Amerika çirkefçe bir dış politika izliyor. Kural-kaide tanımadan, ikrah ettirircesine kibirli hareket ediyor. Çıkarlarını çiğnediği ülkeleri hiç umursamıyor. Boynunu bükenlerin boynuna bindikçe biniyor.