Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Hakikat Dergisi 179.SAYI - Ömer Öngüt
179.SAYI, Ağustos 2008
Hakikat 179. Sayı

Bismillahirrahmanirrahim

"Allah-u zül-celâl vel-kemâl Hazretleri'ne; O'nun sevdiği ve beğendiği şekilde bitmez-tükenmez hamd-ü senâlar olsun.

Peygamberimiz Efendimiz'e, onun diğer peygamber kardeşlerine, hepsinin Âl ve Ashâb-ı kiram'ına, etbâına, ihsan duygusuyla kıyamete kadar onlara tâbi olup izinden gidenlere; sonsuzların sonsuzuna kadar salât-ü selâmlar olsun."

 

Muhterem Okuyucularımız;

Zâhidlerin zannı ayrıdır,

Âriflerin zannı ayrıdır,

Vâkıfların da zannı ayrıdır, o dahi derece derecedir.

Bunların "Nefis dereceleri" itibariyle Allah-u Teâlâ'ya kurbiyet nispetinde dereceleri artar.

İlim içinde ilimler mevcuttur. "Zâhirî, Bâtınî, Ledünî ilimler" olduğu gibi, "İlm'el-yakîn, Ayn'el-yakîn ve Hakk'al-yakîn ilimler" de vardır.

Bütün Peygamber Aleyhimüsselâm Efendilerimiz Hakk'al-yakîn mertebesindedirler.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde:

"Ümmetimin âlimleri benî İsrail'in peygamberleri gibidir." buyurdu. (K. Hafâ)

Allah-u Teâlâ onları Hakk'al-yakîn'e erdirdiği gibi, bunları da Hakk'al yakîn'e erdirdiği için seviyeleri aynıdır.

"Onlar sıdk makamında, kudret ve kuvvet sahibi hükümdarın huzurundadırlar." (Kamer: 55)

Âyet-i kerime'sinde beyan buyurulduğu üzere; bu lütuflar ancak Allah-u Teâlâ'nın kendisi için seçtiği ve çektiği kullarına mahsustur, umuma şâmil değildir. Onu kendisi için yaratmıştır, öyle murad ettiği için yaratmıştır, yaratılış sebebi odur. Sevdiği için de huzuruna almıştır.

Allah-u Teâlâ dilediği zaman dilediği kadar bu gizlenmiş ilimden nasipdar eder. Bu ilim bir esrardan ibarettir.

"Onlar o kimselerdir ki, Allah imanı kalplerine yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir." (Mücâdele: 22)

Âyet-i kerime'sinde buyurulduğu üzere bunlar Kudsî ruh'la desteklediği, kendi ilminden ilim ihsan ettiği kullara âittir, başkasına şâmil değildir.

Meselâ bir Âyet-i kerime'sinde Hızır Aleyhisselâm hakkında:

"Biz ona tarafımızdan has bir ilim öğrettik." buyuruyor. (Kehf: 65)

Allah-u Teâlâ bu Sultânî zikre mazhar ettiği kimseleri, bu mücevherat gibi gizli ilme sahip ettiği gibi; bu gibi kimseler Hakk'ı görür, Hakk'tan görür. Yani Hakk'tan gördüğü için yaratılanların ayrı olduğunu görebilir. Aslında hepsinin nur olduğunu hem görür hem bilir.

Hakk Celle ve Alâ Hazretleri bir Hadis-i kudsî'de şöyle buyurmaktadır:

"Sonra ben yüzümle onlara yönelirim. Yüzümle yöneldiğim bir kimseye neyi vermek istediğimi, herhangi bir kimsenin bileceğini mi sanırsınız?" (Hâkim)

Aslında O'nun bir kuluna yüzü ile yönelmesi kâfidir. Ona yüzü ile yöneldiği zaman onu huzuruna almıştır. Huzurda durmak ne büyük saâdet!

Hani bir tabir var: "Üzüm üzüme baka baka kararır." Nura bakar nurlanır, o tecelliyat onu mest eder.

Allah-u Teâlâ bir kulunu karşısına alırsa onun hâli ne olur? O Allah-u Teâlâ'nın nuru ile nurlanır, ona dilediğini akıtır, bildireceğini bildirir. Sonra o, içinde o akıntıyı çözer. O nur onu ihya eder.

Bir peygamberin huzurunda bulunmak da, bir velinin huzurunda bulunmak da böyledir. Bir insan nurlu bir insanın karşısına oturduğu zaman, o nur ona akseder.

Bunun delili:

Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtı'ndan bir zâtın:

"Yâ Resulellah! Huzur-u saâdetinizde bulunurken, bizi cennet ve cehennemle öğütlüyorsunuz ki, gözümüzle görür gibi oluyoruz. Yanınızdan ayrılıp da çoluk-çocuk, iş-güç ile meşgul olmaya başlayınca çoğunu unutuyoruz." demesi üzerine Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdular ki:

"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer siz huzurumda bulunduğunuz o hâl üzere zikre devam edebilseydiniz, yataklarınızda ve yollarınızda melekler sizinle musafaha ederdi." (Müslim)

Allah-u Teâlâ Hadis-i kudsî'nin devamında şöyle buyurmaktadır:

"Onlara ilk vereceğim şey nûru kalplerine akıtmaktır." (Hâkim)

Çünkü nuru O akıttı. O akıttığı için O'nun nuru ile O'nu görüyor, O'nu biliyor. Allah-u Teâlâ kendi nurunu akıttığı için, kendi nurundan O'nu tanıyor. Hem Allah-u Teâlâ'yı biliyor, hem de bildirdiği her şeyi o nurla biliyor. Onlardan başkası da bunu bilemez. O nurunu akıtacak ki bilinsin. Başka türlü tanınmaz.

Bâki esselamü aleyküm ve rahmetullah...


Başyazı ve Makaleler
Başyazı - İlim Ve İmanın Dereceleri Has İlmullah - Ömer Öngüt
Başyazı
İsmail Yavuz
İlim Ve İmanın Dereceleri Has İlmullah