Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Allah-u Teâlâ'nın Sevgililerinin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (35) - Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- (24) - Ömer Öngüt
Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- (24)
Allah-u Teâlâ'nın Sevgililerinin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (35)
Dizi Yazı - Hatm'ül Evliya Hakkında İzah ve Açıklamalar
1 Temmuz 2008

 

Allah-u Teâlâ’nın Sevgilileri’nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (35)

Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- (24)

 

Mustafa Aleyhisselâm'ın Devriyle Birleşen Devir ve Bu Karanlık Devrin İmamı (2):

Allah-u Teâlâ İslâm dinini parçalayanların içyüzlerini Âyet-i kerime'lerinde beşeriyete duyuruyordu. Meselâ:

"Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiçbir ilgin yoktur. Onların iş Allah'a kalmıştır. Sonra O, yaptıklarını kendilerine haber verecektir." (En'âm: 159)

Buyuruyordu, emir veriyordu. Fakat halk Âyet-i kerime'yi okuyamıyordu, okusa bile anlamıyor, anlasa da nefsi dinlemiyordu. Fakat biz anlasa da anlamasa da, yılmadan-yıkılmadan Allah-u Teâlâ'nın "Nûr"unu yaymaya memurduk, mecburduk!..

Onlarla ilgi kuranlar bu emr-i İlâhî'yi dinlemez oldu ve hiçbir fert Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'le cevap veremedikleri için, kendilerine isnad ettiğimiz her şeyi ister istemez kabullendiler. Böylece bu saptırıcı imamlar Deccal'den daha beter oldular. Bunlar papazdan da, hahamdan da, mecûsîden de daha tehlikeli idiler. Zira onların cephesi var; fakat bunların cephesi yok!..

İşte Allah-u Teâlâ bu "Nûr"u indirdikten sonra bu din kurucuların putları kırıldı, putları kırılınca da ortada kaldılar! Bu firavunlar bir bir yok oldular, birer birer biçildiler, hükümsüz hâle geldiler. Bu saptırıcı imamların ve diğer zümrelerin nifakları ortada kaldı; zulümât dağıldı, ortalıkta "Nûr" kaldı! Böyle olmadı mı?

Bu neye benzer? Bir eve bir hırsız girdiği zaman evin çocuğu: "Baba!" dediği zaman hırsız hemen kaçar. Hırsız pür-silâh, amma o evin sâhibi değil!.. Bunlar da bu dinin sâhibi değildi, hırsızı idi, Allah-u Teâlâ bunları yok etti!..

Bunlar yalnız kendilerini İslâm olarak tanıyorlardı. Kendilerine o kadar güveniyorlardı ki; etraflarında insanlar vardı, kasaları dolu idi, kafaları da dolu idi; fakat Allah-u Teâlâ'nın lütfu erişince hepsini eritti gitti. Ne kasa kaldı, ne de masa kaldı!..

Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh-Hazretleri:

"İnatçı zorbaların ve dalâlete düşüren şeytanın iyice azgınlaşacağı devir, gündüzün geceden çıktığı şekilde onların karşısına çıkar." buyuruyor.

Bu din kurucuların, bu âhir zaman imamlarının her biri her ne kadar mahkemelere mürâcaat etmişlerse de, mahkemeler de onların durumunu ortaya koyan beyanlarımızı tasdik etti.

Güneş çıkınca karların eridiği gibi eridiler, hepsi yerlere serildiler! Ne din kurucuları kaldı, ne de türemeleri kaldı, hepside sukût-u hayâle uğradılar. Bu "Nûr" ile müminler maddî-mânevî şifâ buldular, İlâhî rahmete kavuştular, imanlarını muhâfaza ederek küfre düşmekten kurtuldular; fakat onları ilâh edinenler ise hüsrâna uğradılar!..

İşte böyle karanlık bir devir içinde bu gibi zümrelerle çatışmanın, bu türemelerle mücâdele etmenin; bu siyah bayraklıların çekinmeden halkın üzerine yürümelerinin ve bu "Nûr"u yaymalarının sebebi, bu İlâhî lütfa mazhar olmalarıdır. Bu devrin kıymeti buradan geliyor.

Allah-u Teâlâ bu bayraklıları bu lütufla nasiptar etti, bu çığırı onlara sirâyet ettirdi. Bu çığırı onlar açtılar, bu hakikati bunlar yaydılar, bu berzahı bunlar kurdular. Bunun içinde bi'l-hakkın Allah-u Teâlâ'nın bu lütuf fazîletine erdiler.

Allah-u Teâlâ Mürselât sûre-i şerif'inin ikinci Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:

"Estikçe eserek, (zararları) savurup atanlara andolsun ki!" (Mürselât: 2)

Estikleri zaman ağaçları kökünden söken, izleri değiştiren rüzgârlar gibi, Dîn-i mübîn'e gönül veren mücâhidler de şiddetle eserler, zararları ve zararlıları savurup atarlar. İşte bunlar da gönderilenlerdir, vazifeleri budur. Bunlar da Âyet-i kerime'deki bu tebşirâta girmektedirler.

İşte böyle bir zamanda Allah-u Teâlâ bu ilmi indirdi, bu bölücülerin nifaklarını yüzlerine vurdu, maskelerini de kaldırdı!.. Kendi katında dinin İslâm dini olduğunu ve onların kurdukları dinlerin mûteber olmadığını Âyet-i kerime'leri ile beşeriyete duyurdu.

"Allah katında din İslâm'dır." (Âl-i imrân: 19)

Âyet-i kerime'si mûcibince; Allah-u Teâlâ'nın izni ve desteğiyle bunların üzerine öyle bir yüründü ki; dalâlet batağına düştüklerini bildiren Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'ler yüzlerine karşı okundu, bâtıl oldukları bir bir anlatıldı. Ne geriye dönebildiler, ne de dinlerini yürütebildiler. Bâriz bir şekilde görüldü ki, maskeleri inince hepsi de ortada kaldı. "Hakk" gelince, "İlâhî Nûr" gelince "bâtıl" gitti, bunlar da bâtıl olup gittiler!

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:

"De ki: Hakk geldi, bâtıl gitti, çünkü bâtıl yok olmaya mahkûmdur." (İsrâ: 81)

Binâenaleyh hakk gelince bunların sahte dinleri söndü, bâtıl dinleri battı, putları kırıldı, maskeleri düştü, ortalık selâmet buldu. "Eyvah!.." denildi, amma ömür gitti, paralar da gitti… Din de gitti, iman da gitti, hepsi gitti!..

Kitaplarda bir beyânımız vardı: "Bu 'Nûr' yayılınca sizde ne keş kalır, ne de keşâne, hepsi olur vîrâne!.." Bunlar söylenmişti. Şimdi ne keş kaldı, ne de keşâne! Binâlar vîrâne oldu, isimleri kaldı, cisimleri gitti. Amma o binâlar da halkın parası ile yapılmıştı!

Halk işte bu koyun postuna bürünmüş kurtlardan bi-İzni'llâhi Teâlâ kurtuldu. Hem imanları kurtuldu, hem de maddeleri kurtuldu! Şimdi artık ne gasp yapabiliyorlar, ne de istilâ plânları kurabiliyorlar!

Allah-u Teâlâ bunlara daha dünyada iken gadab etti, rezil ve rüsvay oldular. Nûr-i İlâhî hâkim olunca ne allahlık dâvâsı kaldı, ne de onları ilâh edinen türemelerde bir bağlılık kaldı. Hepsi de hükümsüz kaldı, hepsi de sükût-u hayâle uğradılar. Âhiretteki durumları ise Allah'a kalmış!..

Dolayısıyla yeni bir devir açıldı. Başla son birleşti, aynı seviyeye geldi. Hadis-i şerîf'te bildirildiği üzere; garip olarak başlayan müslümanlık, başladığı gibi garip olarak avdet etti… Öyle olmadı mı? Bunu Allah-u Teâlâ yapar, mahlûk bunu yapamaz. Lütfeden, ihsân eden Sâhibim'e sonsuz şükürler olsun!..

İşte bu putlar bu şekilde kırıldı. O'nun desteği olmasaydı, bu karın dağılması mümkün değildi!

Bunlar gök kubbe altındakilerin en şerlileridir. Bunların yaptığını papaz yapamaz, çünkü onun hedefi var. Bunlar ise "İslâm" gibi göründü, cemaati topladı, kendine benimsedi, sonra kâfire teslim etti ve küfrü ilân etti! "Ben küfrü hoş gördüm, siz de görün!" dedi. Sonra biz maskesini indirince uyananlar uyandı, uyanmayan zaten gitti!..

Size bu anlatılanlar işin zâhirî kısmıdır, iç kısmı daha da vahimdir. "Dış yüzü" ne demek, "iç yüzü" ne demek? Bütün bu anlatılanlar işin dış yüzüdür! İç yüzü ise ayrıdır, bugün size ancak bunların bir kısmını açıyorum…


  Önceki Sonraki