Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
TARİHTEN SAYFALAR - “Karaca Rahmân-oğlu Hamza Beg” ve “Has Ahmed”in Zaferleri - Ömer Öngüt
“Karaca Rahmân-oğlu Hamza Beg” ve “Has Ahmed”in Zaferleri
TARİHTEN SAYFALAR
Hakan Yılmaz
1 Mart 2008

 

Çanakkale Savaşı’ndan Beş Asır Önce, Gelibolu’da Haçlıları Bozguna Uğratan
“Karaca Rahmân-oğlu Hamza Beg” ve “Has Ahmed”in Zaferleri

 

Târihe damgasını vuracak, önemli işlere zemin hazırlayacak çok büyük fedâkârlıklar yaptıkları hâlde, bugün ne yazık ki adları bile anılmayan ve yaptıklarıyla birlikte târihe karışan nice meçhul kahramânımız vardır. Osmanlı târihine ışık tutacak yeni eserler bulunmadıkça, üzerinde durulmayan kaynaklar açığa çıkarılmadıkça, bu büyük şahsiyetlerin ve yüksek meziyetlerinin bilinmesi imkânsızdır.

Çanakkale Savaşı’ndan neredeyse beş asır önce, Varna Savaşı’na az bir zaman kala Gelibolu önlerinde toplanan haçlı donanmasını dağıtan, Sultan İkinci Murad’ın Rumeli yakasına geçmesinde en önemli rolü oynayan ve bu fedâkârlığıyla Osmanlı Devleti’ni yıkımın eşiğinden kurtaran “Karaca Rahmân-oğlu Hamza Beg” adlı Osmanlı reisinin ve kabri bugün Gelibolu’da bulunduğu hâlde, hakkında herhangi bir malûmât bulunmayan Gelibolu beyi “Has Ahmed”in hikâyesini, şimdiye kadar kayıp sanılan ya da üzerinde hiç durulmayan üç Osmanlı kaynağına dayanarak ortaya çıkarmaya çalışacağız.

 

Edirne-Segedin Andlaşması’nı İhlâl Eden Küffârın,
Osmanlı Topraklarını İstilâya Yeltenmesi:

Savaş meydanlarında yedikleri ağır darbelerle topyekün kuyruk acısına düşen küffâr devletleri, Macar kralı Ladislas’ın öncülüğünde Sultan II. Murad’a bir elçi göndererek Osmanlı Devleti ile 10 yıl süreyle sulh yapmak istediklerini bildirmişlerdi. 1444 yılı yazında yapılan Edirne-Segedin antlaşmasıyla istenilen sulh gerçekleşmiş, Tuna ırmağı Osmanlı Devleti ile Avrupa devletleri arasında sınır olarak kabul edilmiş ve her iki taraf da 10 yıl boyunca bu sınırı ihlâl etmeyeceğine dâir söz vermişti.(1)

İmzalanan antlaşmanın ardından, etrafın tamâmen sükûnet altına girdiğini düşünen pâdişah, tahtı oğlu Şehzâde Mehmed’e bırakarak Manisa’ya çekilmiş ve devlet işlerinden elini-eteğini çekmekte herhangi bir sakınca görmemişti. Ancak aradan uzun bir zaman geçmemişti ki: “Sen kendileriyle andlaşma yaptığın hâlde, onlar her defâsında hiç çekinmeden andlaşmalarını bozarlar.”(2) Âyet-i kerîme’si tecellî ederek, iki yüzlü ve dönek kâfirler yaptıkları anlaşmayı yüzsüzce ihlâl etmekten çekinmedi; yüz binlerce kâfir sürüsü beklenmedik bir anda Tuna sınırını geçerek, Rumeli’deki bâzı Türk beldelerini istilâ edip, bölge halkını acımasızca katletti.

Bu beklenmedik taarruz üzerine, Manisa’ya çekilen Sultan Murad Hân, oğlu Şehzâde Mehmed tarafından gönderilen bir mektupla derhâl Edirne’ye dâvet edildi ve kendisinden yeniden ordusunun başına geçmesi istendi. Çünkü, tükürdüğünü yalamaktan ar etmeyen bu kâfirler gürûhunun hakkından, ömrünü savaş meydanlarında geçirmiş olan eski ve tecrübeli Sultan’dan başkası gelemezdi!..

 

Karaca Rahmân-oğlu Hamza Beg,
Gelibolu Boğazı’nı Saran Haçlı Donanmasını
Büyük Bir Bozguna Uğratmıştı!..

Edirne-Segedin Andlaşması’nı bozan haçlı birlikleri Osmanlı sınırını yalnız karadan ihlâl etmekle kalmamış; Behiştî’nin ifâdesine göre, Türk gemilerinin geçmesini ve Sultan Murad’ın Edirne’ye hareketini önlemek maksadıyla “deryâ yüzinden altmış biş pâre kadırga gelüb Geli-bolı bogâzın” sarmış,(3) haçlı gürûhu “bir kadırgada biñ kadar âdem”le, yani toplam altmış beş bin kâfirle deniz tarafını tamâmen kuşatmıştı!..(4)

Sultan Murad Hân Gelibolu önlerine gelince, haçlı donanmasının deniz yüzünü baştanbaşa kaplamış olduğunu gördü ve ne yapacağını şaşırdı. Geçmek istese, kâfirler bu durumun farkına varacak ve hemen kendisini hedef alacaktı. Rumeli yakasına geçmek için başka bir yol bulması da imkânsızdı. Durumun vehâmeti karşısında pâdişah, kâfirlere sezdirmeden karşı yakaya geçecek bir çâre aramaya başladı.

“Oruç Beg Târîhi”nin şimdiye kadar bilinmeyen mufassal bir nüshasında yer alan rivâyete göre, bu sırada “Karaca Rahmân-oğlu Hamza Beg” adlı bir donanma reisi, Gelibolu önlerinde haçlı kadırgalarına karşı büyük bir taarruz başlattı ve onları oyalayarak Sultan Murad’ın Gelibolu ma‘berinden geçmesini sağlayıp, Osmanlı Devleti’ni büyük ve ciddî bir tehlikeden kurtardı. Oruç Beg, “Tevârîh-i Âl-i ‘Osmân”ında Hamza Beg’in bu strateji savaşını şöyle anlatır: “Ol vakt Geli-bolı’da Efrenc-i la‘în (mel‘un Frenk) ittifâkı bile olub gemiler gönderdi, Geli-bolı Boğâzı’nı dutub, kimseye geçmege yol virmedi. Ve ‘Karaca Rahmân-oğlu Hamza Beg’ dirlerdi, bir re’îs vâr-idi, ol Hamza Beg İznikmüd’den ağır, bahalı kadırga tonatdı, tonanma getürdi, gelüb boğâzda olan gemilerle gâyet cenk eyledi. Bu cenk arâsında Galata tekvurı Galata’dan gemiler gönderüb, bir Frenk gemisiyle Sultân Murâd’ı Rûm-ili’ne geçürdi.”(5) Onun yaptığı bu tehlikeli savaş, aslında bir oyalama tekniğinden ve dikkati başka yöne çekme taktiğinden ibâretti!...

Prof. Dr. Halil İnalcık’ın belirttiği üzere; Karaca Rahmân-oğlu Hamza Beg, Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında büyük yararlılıklar gösteren, Orhan Gâzî dönemi gâzî reislerinden “Karaca Abdurrahmân”ın soyundan gelmekteydi.(6)

Son asır Osmanlı târihçilerinden Mehmed Ârif’in, “Yeni Mecmû‘a”nın “Çanakkale Nüsha’-i Fevkalâdesi”nde neşrettiği makaleye(7) kadar, Karaca Rahmân-oğlu Hamza Beg’in şahsiyeti ve Gelibolu önlerinde kazandığı parlak zaferi neredeyse unutulmaya yüz tutmuştu. Ancak, Mehmed Ârif de sözkonusu makâlesinde, bu cesur Osmanlı reisi ve mücâdelesi hakkında neredeyse yok denecek kadar az bilgi veriyor, üstelik topladığı bu bilgi kırıntılarını hangi kaynaklardan derlediğini bile bildirmiyordu. O, bilinen meşhur kaynaklarda rastlanmayan bu bilgiyi, öyle tahmin ediyoruz ki, “Oruç Beg Târîhi”nin burada kullandığımız mufassal nüshasından(8), ya da Kemâl Paşa-zâde’nin “Tevârîh-i Âl-i ‘Osmân”ının “VI. Defter”ine âit nüsha parçasından almıştır.(9)

Kemâl Paşa-zâde “Tevârîh-i Âl-i ‘Osmân” adlı eserinin, Sultan II. Murad dönemini anlatan “VI. Defter”inin günümüze ulaşan yegâne kısmında, “Karaca Rahmân-oğlu Hamza Beg”in Gelibolu’yu saran haçlı donanmasını nasıl dağıttığını, kendisine has muhteşem üslûbuyla ayrıntılı olarak tasvir etmiştir. Müellifin ifâdesine göre; Sultan Murad Gelibolu ma‘berinden Edirne’ye geçmek isteyince “kâfir gemileri deñiz yüzin tutub berû geçmege yol vermemişdi.”(10) Devlet erkânı ve askerler Osmanlı ordusunu harekete geçirmek için, varlığına muhtaç oldukları pâdişâhı Gelibolu’daki haçlı filosuna sezdirmeden, selâmet içinde karşı yakaya geçirmenin telâşı içindeydi. Düşmanın dikkatini dağıtacak bir taktiğe ihtiyaç duyulan böylesine nâzik bir anda “İznikmüd diyârındaki re’îslerinden ‘Kara Rahmân-oğlu Hamza’ nâm bir gâzî yigit ortaya gelüb, deryâ kenârında nidâ etdürüb, gazâdan safâsı olan dilâverlere salâ-yı ‘âmm etdi”,(11) Gelibolu sâhilini dolduran küffâr sürüsünü şaşırtmayı ve icâbettiğinde dağıtmayı göze alacak tüm yiğitlerin derhâl etrâfına toplanmasını istedi.

O devirde, Gelibolu’nun ünlü şâirleri ve Sultan İkinci Murad’ın yakın musâhibleri arasında yer alan ve hâdiselerin bizzat görgü şâhidi olan Gelibolu’lu Za‘îfî Mehmed, bugüne kadar kayıp sanılan manzum “Gazavât-nâme”sinde; “Ol dem Geli-bolı’da Sultân Murâd Hân”ın gözcü olarak, “kürek çekmek”, “ok atmağ ve suda yüzmek” işlerinde çok mahâretli “İki biñ kul” bulundurduğunu,(12) limana cephane yüklü “kadırga”lar koydurduğunu ve bu kadırgaların içini “tüfekler” ve “süñüler”le doldurup, “bişer yirinde büyük toplar” kurdurduğunu söyler.(13)

İşte “Kara Rahmân-oğlu Hamza Beg” adlı bu “dilâver” de, gâzîler ocağı Gelibolu diyârının “meşhûr dilîrlerinden idi, ol iklîmde bahâdır adına kim vâr-ise yanına cem‘ oldı”,(14) Dînin bekâsı ve vatanın muhâfazası için koşup gelen bu gâzî yiğitlerden “‘azîm (büyük) tonanma” meydana getirip “Geli-bolı boğazında olan Fireng-ile cenge ikdâm etdi, nusret yelinüñ öñine düşüb getdi.”(15) İslâm diyârına kasteden kâfirler gürûhunu karşısına alıp, sırtını yalnız Allah’a dayadı; O’na tevekkül edip elinden ne ki geldiyse yaptı, yapılan şiddetli çarpışmada “Tañrı fursat virüb ol cem‘iyyeti tağıtdı.”(16) İlâhî yardımın ayan-beyan tecellî etmesiyle “küffâr-ı bed-girdâruñ kimin kaçurdı, kovdı, kimin kılıçdan geçürdi, kırdı; reh-güzâr-ı gazâdan ol hârı ayırdı.”(17) Bu sayede kâfirlerin rûhu bile duymadan, Sultan Murad Marmara sularına doğru ilerledi, Anadolu askeriyle ilerleye ilerleye “Göksu” denilen yere “geldi irdi.”(18) Nihâyetinde “Anatolı’nuñ ve Rûm-ili’nüñ ‘asâkir”i birbiriyle buluşup, “ordû-yı hümâyûn” savaşa hazır oldu;(19) Rumeli toprakları küffârın hakkından gelmeye davranan nice keskin pençeli “aslânlar ile toldı.”(20)

Karaca Rahmân-oğlu Hamza Beg’in bu şaşırtma taktiği sayesinde hem küffâr ordusu büyük bir bozguna uğramış oldu, hem de eski Pâdişah sağ-sâlim ordusunun başına geçerek, düşmanı Varna’da karşılamaya hazır oldu.

 

Gelibolu Beyi “Hâs Ahmed”in,
Rus Harâmilerle Yaptığı Deniz Savaşı:

Gelibolu’lu Za‘îfî Mehmed’in “Gazavât-ı Sultân Murâd Hân” adlı eserinde naklettiğine göre, Karaca Rahmân-oğlu Hamza Beg’in düşman kadırgalarını batırdığı târihte Gelibolu’nun beyi, “Gâzî Hân’uñ” yakın kullarından olan “Hâs Ahmed idi.”(21) Haçlı donanması deniz tarafını kuşatma altına aldığında, iki Rus korsan reisi de “Midillü’den Sakız”a kadar uzanan bölgeyi tutarak, buraya yaklaşan “müsülmânlaruñ gemileri”ni basmaya kalkışıyor;(22) hem Türk’lerin mallarını yağmalıyor, hem de haçlıların istilâ plânına bir bakıma destek vermiş oluyordu. Gelibolu açıklarında “bişer gemiyle dâyim yürü”yen bu iki Rus korsanı, fırsat buldukça “denizde ve karada il ur”maktan da geri kalmıyordu.(23)

Bu çirkin durum Sultan Murad’a iletildiğinde, derhâl bir fermân-ı hümâyûn yazdırıp “Ahmed Beg”e gönderdi.(24) Za‘îfî’nin ifâdesine göre Sultan Murâd, yazdığı fermanda Hâs Ahmed’e:

“Ki, tiz gemilerüñ kaydını görgil,

Yarâğıla (cephâneyle) demür üstinde durgıl!..” emrini vermekteydi.(25)

Has Ahmed Beg, pâdişâhın buyruğunu okur okumaz hemen ellerini göğe kaldırdı ve kendisine zafer bahşetmesi için Rabb’ine cân-ü gönülden yalvardı:

“Didi: İy cümle mahlûkuñ İlâh’ı!

Ki, sensin Pâdişâhlar pâdişâhı

Eger şerh itse ihsânuñı diller

Diyemez biñde birin ây-u yıllar

Bu dem oldur murâdum Hazret’üñden

Çû Nâsır’sın, ‘atâ kıl nusretüñden

Kim, ele gire ol kâfir harâmî

Emîn ola deñüz yüzi tamâmı.”(26)

Sonra da gece karanlığında altı kadırgayla yola çıkıp, Rus harâmîlerinin istilâ ettiği bölgeye vardı.(27) Has Ahmed Beg ve yiğit erleri “çû yakîn vardılar Bozcaada’ya, salâvât virdiler çok Mustafâ’ya.”(28) Yiğit Gelibolu beyini ve mâiyyetindeki Türk erlerini karşılarında gören Rus korsanları korkudan resmen tir tir titredi ve telâşla ne tarafa kaçacağını bilemedi.(29) Osmanlı erleri “İki göke ve bir kadırga”yı ganîmet, harâmîlerden “İki yüz kırk kişi”yi esîr aldılar.(30) Kadırganın içinden, korsanların esâreti altında bulunan “biş müsülmân” Türk çıkageldi ve Has Ahmed’e meramlarını arzetmek istedi.(31)

Gelibolu’lu Mehmed Za‘îfî, Ahmed Beg’le müslüman esirler arasında geçen konuşmayı şöyle naklediyor:

“Didi Ahmed Beg ânlara kim: İy yâr!

Niçe yıldur kim olmışsız giriftâr?

Didiler: Yidi yıldur kim bu mel‘ûn

Bizi itmişdürür ‘âlemde mağbûn

Cezâlar eyledi çok cânumıza

Niçe kez kasd kıldı kanumıza”(32)

Ahmed Beg Müslüman Türk esirlerinden bu sözleri işitince, “alup kâfirleri Hünkâr’a getdi.”(33) Sultan Murad esirlerin anlattıkları şeyleri dinledi, bunların müslümanlara yaptıkları çirkin işleri işitince, “‘Kıruñ!’ diyû buyurdı cümlesini.”(34) Pâdişâhın emriyle gâzîler, o harâmî reisinin derisini yüzdüler, kalan kâfirlerin de hepsinin başını kestiler.(35)

Bu hâdiseden bizleri haberdar eden Za‘îfî, olay ânında orada bizzat kendisinin de hazır bulunduğunu haber vererek:

“Ve-lî gördüm gözüm-ile re’îsin

Diriyiken çıkardılar derisin.” demiştir.(36)

Bu iki Osmanlı yiğidinin, bilhassâ Karaca Rahmân-oğlu Hamza Beg’in gösterdiği büyük şecaat ve cesâret sâyesinde, Osmanlı Devleti büyük bâdirelerin eşiğinden dönmüş, küffârın yaktığı fitne ateşi daha alevlenmeden sönmüştü!..

Fakat ne yazık ki, bugün ne “Karaca Rahmân-oğlu Hamza Beg”in; ne de kabri Gelibolu’da, binâlar arasında sıkışıp kalan “Hâs Ahmed”in kimler oldukları ve vatan için ne gibi fedâkârlıklarda bulundukları bilinmemektedir. Karaca Rahmân-oğlu Hamza Beg’in haçlılarla yaptığı deniz savaşı aslâ basit ve sıradan bir savaş olarak görülmemelidir. Çünkü onun bu şaşırtma taktiği olmasaydı, Sultan Murâd ne Edirne’ye ulaşıp Türk ordusunun başına geçebilir, ne de yurdu istilâya kalkışan haçlı sürülerinin hakkından gelebilirdi!..

 

(1) Ducas, “Historia Byzantina”, s. 218-219. bas.: Bonn, 1834.

(2) Enfâl (8): 56.

(3-4) Behiştî Ahmed Sinân Çelebi, “Tevârîh-i Âl-i ‘Osmân”, c. 6, British Museum, Add. Gr. Mr.: 7869, vr. 128b.

(5) Oruç bin Âdil el-Edirnevî, “Tevârîh-i Âl-i ‘Osmân”, Yapı Kredi Sermet Çifter Arş. Ktp. nr.: 773, vr. 67a-67b.

(6) Halil İnalcık, “Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesîkalar”, s. 73, dipnot: 21. TTK yayını, Ankara, 1954.

(7) Mehmed Ârif, “Sultân Murâd Hân-ı Sânî’niñ Varna Gazâsına ‘Azîmetinde Boğazdan Sûret-i Mürûrı ve Karaca Rahmân-oğlı Hamza Beg’in Fedâkârlığı”, Yeni Mecmû‘a (Çanakkale “Nüsha’-i Fevkalâde”si), 5-18 Mart 1331 (1915)

(8) Oruç bin Âdil el-Edirnevî, “Tevârîh-i Âl-i ‘Osmân”, Yapı Kredi Sermet Çifter Arş. Ktp. nr.: 773.

(9) İbn-i Kemâl (Kemâl Paşa-zâde), “Tevârîh-i Âl-i ‘Osmân”, VI. Defter, Paris Bibiliotheque Nationale, Supp. Turc. nr.: 157/1, vr. 6a.

(10-11) İbn-i Kemâl, a.g.e., VI. Defter, vr. 6a.

(12-13) Gelibolu’lu Za‘îfî Mehmed, “Gazavât-ı Sultân Murâd İbn-i Muhammed Hân”, nr.: 18349/1, vr. 58b-59a.

(14-20) İbn-i Kemâl, “Tevârîh-i Âl-i ‘Osmân”, VI. Defter, Bibiliotheque Nationale, Supp. Turc. nr.: 157/1, vr. 6a.

(21) Gelibolu’lu Za‘îfî Mehmed, a.g.e., vr. 57a.

(22-23) Gelibolu’lu Za‘îfî Mehmed, a.g.e., vr. 58a.

(24-25) Gelibolu’lu Za‘îfî Mehmed, a.g.e., vr. 58b.

(26) Gelibolu’lu Za‘îfî Mehmed, a.g.e., vr. 59b.

(27-32) Gelibolu’lu Za‘îfî Mehmed, a.g.e., vr. 60a.

(33-36) Gelibolu’lu Za‘îfî Mehmed, a.g.e., vr. 60b.


  Önceki Sonraki  

Diğer Yazıları
TÜM YAZILAR