Hâlik-ı Azîmüşan’ın zâtını idrak etmek, bir mahlûkun takati dışındadır. Biz Allah-u Teâlâ’yı ancak sıfatları ile tanıyabiliriz. O’nun yüce sıfatları; kemâlini, kuvvet ve kudretini, azamet ve ululuğunu, lütuf ve inayetlerini ifade eder. Bu ilâhi sıfatlar Âyet-i kerime’lerden ve Hadis-i şerif’lerden öğrenilmektedir.
Bu sıfatların bir kısmı yalnız Zât-ı akdes’ine mahsus olduğu ve yaratılmış olan varlıklara geçişi bulunmadığı için “Zâtî sıfatlar” denilmiştir. Allah-u Teâlâ’nın her türlü noksanlıklardan tenzih ve takdis edildiği için bu sıfatlara “Selbî” ve “Tenzihî” sıfatlar da denir.
Allah-u Teâlâ’nın zâtından gayrı varlıklarla ilgili olan sıfatlarına ise “Sübûtî sıfatlar” denir. Bu sıfatlar kâinatla alâkalı ve Allah-u Teâlâ’ya isnad olunan sıfatlardır.
Meselâ “Var olmak” zâtî sıfatlarındandır, ezelden sonsuza kadar vardır. Bu sıfatın yaratılmış varlıklarla hiçbir ilgisi yoktur. “İlim” sıfatı sübutî sıfattır, çünkü diğer varlıklarla ilgisi vardır. İnsanların ilimleri ise cüz’îdir, sınırlıdır.
Bir insanın bir iş yapmazdan önce, o işe âit “Usta” gibi bir sıfat alması düşünülemez. Allah-u Teâlâ’nın sıfatları böyle değildir. O’nun hiçbir sıfatı sonradan olmamıştır. Mahlûkatını yaratmazdan önce de yaratıcı idi, rızıklandırmadan önce de rızıklandırıcı idi. Hiçbir sıfatı, mahlûkatın hiçbir sıfatına benzetilemez.
Allah-u Teâlâ’nın var olması demektir. O’nun varlığı diğer varlıklar gibi başkası vasıtasıyla olmayıp, zâtının icabıdır.
Âyet-i kerime’sinde:
“Şüphesiz ki ben Allah’ım.” buyuruyor. (Tâhâ: 14)
Allah-u Teâlâ’nın varlığı ezelîdir, öncesi ve başlangıcı yoktur.
Âyet-i kerime’de:
“O hem Evvel’dir, hem Âhir’dir.” buyuruluyor. (Hâdîd: 3)
Geçmişe doğru ne kadar gidilirse gidilsin, O’nun olmadığı bir an düşünülemez.
Allah-u Teâlâ’nın varlığı ebedîdir, sonsuzdur. Sonradan yok olmaktan münezzehtir. Varlığında hiçbir değişme olamaz.
Âyet-i kerime’lerinde buyuruyor:
“O’nun zâtından başka her şey yok olacaktır.” (Kasas: 88)
“Yeryüzünde bulunan her şey yok olacak, ancak azamet ve ikram sahibi olan Rabb’inin vechi bâki kalacak.” (Rahman: 26-27)
Allah-u Teâlâ’nın bir olması demektir, her cihetten tektir.
Âyet-i kerime’de:
“De ki: O Allah bir tektir.” buyuruluyor. (İhlâs: 1)
Zâtında, sıfatlarında, fiillerinde eşi, dengi ve benzeri bulunmayan birdir.
Bir Âyet-i kerime’de de şöyle buyuruluyor:
“Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, yer ve gök bozulup giderdi.” (Enbiyâ: 22)
Allah-u Teâlâ zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde yarattıklarından hiçbirine benzemez.
Âyet-i kerime’de:
“O’nun benzeri bir şey yoktur.” buyuruluyor. (Şûrâ: 11)
Hiçbir varlığa benzemediği gibi, hiçbir varlık da kendisine benzetilemez.
Allah-u Teâlâ’nın varlığı da varlığının devamı da kendi zâtındandır. Varlığı için başka bir şeye muhtaç değildir. Ezelde nasıl ise, ebedî hep öyledir.
Âyet-i kerime’sinde:
“Şüphesiz ki Allah bütün âlemlerden müstağnidir.” buyuruyor. (Ankebût: 6)
Allah-u Teâlâ hakiki bir hayat ile diridir. Öyle bir hayat sahibidir ki hiç ölmez.
Âyet-i kerime’sinde:
“Ezelî ve ebedî hayat ile bâki olan ölümsüz Allah’a tevekkül et!” buyuruyor. (Furkan: 58)
Canlılara hayat veren O’dur, bütün hayatların kaynağı O’dur.
Bir Âyet-i kerime’sinde ise şöyle buyuruyor:
“Allah o Allah’tır ki, kendinden başka hiçbir ilâh yoktur. Ezelî ve ebedî hayat ile bâkidir. Zât ve kemâl sıfatları ile her şeye hâkim olup, bütün varlıklar O’nunla kâimdir.” (Bakara: 255)
Allah-u Teâlâ ilim sahibidir, her şeyi bilir. O’nun bilmediği, bilmeyeceği hiçbir şey düşünülemez.
Âyet-i kerime’sinde:
“Yaratan bilmez olur mu hiç?” buyuruyor. (Mülk: 14)
Denizleri damla damla, kumları tane tane bilir. O’nun ilmine göre gizli de âşikâr da birdir. Bilgisinde artma eksilme olmaz.
Bir Âyet-i kerime’sinde ise şöyle buyurur:
“Gaybın anahtarları O’nun yanındadır. Onları O’ndan başkası bilmez. Karada ve denizde ne varsa hepsini bilir. O’nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içindeki tek bir dane, yaş ve kuru her şey Allah’ın ilmindedir.” (En’am: 59)
Allah-u Teâlâ her şeyi işitir.
Âyet-i kerime’sinde:
“Duâ edenin duâsını, bana duâ ettiği anda işitir, ona karşılık veririm.” buyuruyor. (Bakara: 186)
Bütün sesleri aynı anda duyar. Bir sesi duyması, diğerini duymasına mâni olmaz. İşitmesi için sese, havaya, kulağa ihtiyacı yoktur.
Allah-u Teâlâ her şeyi görür.
Âyet-i kerime’sinde:
“Şüphesiz ki O, kullarının her halinden haberdardır, her hâlini görür.” buyuruyor. (İsrâ: 30)
O’nun görme gücünün bir sınırı yoktur. Bir şeyi görmesi, diğerini görmemeyi gerektirmez. Görmesi için göze, ışığa, mesafeye ihtiyacı yoktur.
Allah-u Teâlâ her istediğini dilediği gibi yapar.
Âyet-i kerime’sinde:
“Allah ne dilerse yaratır. Bir işin olmasını dilerse, ona sadece ‘Ol’ der, o da hemen oluverir.” buyuruyor. (Âl-i imrân: 47)
O’nun iradesinin önüne geçecek, değiştirmeye zorlayacak bir irade düşünülemez. Hükmünü kimse bozamaz. Olmasını dilediği şey olur, O dilemezse hiçbir şey olmaz.
Diğer bir Âyet-i kerime’sinde ise:
“Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.” buyuruyor. (İnsan: 30)
Allah-u Teâlâ’nın her şeye gücü yeter.
Âyet-i kerime’sinde:
“Ne göklerde ne de yerde Allah’ı âciz bırakacak bir güç yoktur. O her şeyi bilir ve güçlüdür.” buyuruyor. (Fâtır: 44)
Kudretinin karşısında duracak hiçbir kuvvet ve kudret yoktur.
İradesini yerleştirmek ve kuvvetini göstermek için her şeyi sonradan ve yoktan var etmiştir.
Allah-u Teâlâ konuşur.
Âyet-i kerime’de:
“Allah Musa ile de konuşmuştu.” buyuruluyor. (Nisâ: 164)
Kitabımız Kur’an-ı kerim ve diğer indirilen kitaplar Allah kelâmıdır. Kullarına emir ve nehiylerini bildirmiş, müjdelemiş ve korkutmuştur.
O’nun kelâmı zâtına mahsustur. Konuşması için lisana, sese, havaya, harf ve kelimelere ihtiyacı yoktur.
Bir Âyet-i kerime’de de şöyle buyuruluyor:
“Rabb’inin sözü doğruluk bakımından da adalet bakımından da tamamlanmıştır, tam kemâlindedir. O’nun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O işitendir, bilendir.” (En’am: 115)
Allah-u Teâlâ yaratıcıdır, O’ndan başka yaratıcı yoktur.
Âyet-i kerime’sinde:
“Allah her şeyin yaratıcısıdır, O her şeye Vekil’dir.” buyuruyor. (Zümer: 62)
Bir şeyi yaratmak istediğinde, onu düşünüp tasarlamaya, zamana, mekâna ve numuneye muhtaç değildir. Onu istemesiyle o şeyin meydana gelmesi bir olur.
Bir Âyet-i kerime’de de:
“Bu O’nun için pek kolaydır.” buyuruluyor. (Rum: 27)