Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
GÜNDEM - Dağdaki Kararlılık, Ovada da Devam Etmezse Bu İş Böyle Devam Eder! - Ömer Öngüt
Dağdaki Kararlılık, Ovada da Devam Etmezse Bu İş Böyle Devam Eder!
GÜNDEM
Uğur Kara
1 Ocak 2008

 

Dağdaki Kararlılık,
Ovada da Devam Etmezse
Bu İş Böyle Devam Eder!

 

PKK İnlerini Tarumar Eden
Hava Operasyonları:

Geçtiğimiz ay Kandil dağına ve diğer terör kamplarına yapılan hava operasyonu PKK teröristlerine ve bu teröristleri manivela olarak kullanmak isteyenlere karşı yürütülen askeri kararlılığın en şiddetli bir göstergesiydi.

Doğrusu bir hava operasyonundan bu seviyede bir netice alınabileceğini herhalde kimse düşünememişti. Ya da kimse bu kadar çok uçakla bu kadar büyük bir baskın yapılabileceğini akıl edemedi -askerlerimiz dışında-.

Üstün bir askeri planlama ve kusursuz bir organizasyon örneğine şahit olduk. Pek bozuntuya vermese de operasyonun şekli ve yapılış tarzı öyle anlaşılıyor ki Irak hava sahasını Türk uçaklarına açan Amerika'yı bile şaşırttı. Onlarca uçakla gece karanlığında bu kadar büyük bir operasyonu, bu kadar kusursuz bir şekilde organize etmek gerçekten çok büyük bir askeri başarı olarak Türk ordusunun hanesine altın harflerle yazıldı. Nitekim Hava Kuvvetleri Komutanı operasyonu şu sözlerle özetledi: "Gücümüzü biz biliyorduk, bilmeyenler de öğrenmiş oldu."

Şu PKK terörü bize çok pahalıya mal oldu, olmaya devam ediyor. Ancak hep söylediğimiz bir gerçek var ki, bu terör; askerimizi bıçak biler gibi biliyor, savaşçılığını artırıyor, teknolojik gelişmelere vesile oluyor.

Düşmanlarımız bir taraftan bize kötülük yaparken diğer taraftan harp tecrübesi en üst düzeyde ve daima tetikte bir ordumuz olmasına da vesile olmuş oluyorlar. Artık öyle bir durumdayız ki Amerika'ya bile kafa tutabilecek cesaret ve donanıma sahibiz.

Bir düşünün; terörün henüz yeni başladığı yıllardaki o vaziyette ve o atalette kalmış olsa idik, bugünkü bu çetrefilli ve tehditlerle dolu dünyada bu küresel güçlere kafa tutmayı hesap ederken bu kadar kendimizden emin olabilir miydik? Eksiklerimiz hala var, (Stratejik silah ve mühimmatların yerli üretimindeki yetersizliğimiz gibi) ancak bu gidişle bu küffar güruhu, bu eksiklerimizi de tamamlamamıza sebep olacaklar.

 

Terör;
Silahlı Teröristten İbaret Değildir:

Bu terör denilen alçak saldırının askeri boyutu bu şekilde gözlerimizin önünde cereyan ediyor. Ancak hepimiz biliyoruz ki bu alçak saldırı tek boyutlu değil. Siyasî, istihbarî, iktisadî boyutu var, medya boyutu var.

Terörle biz savaşıyoruz, Amerika gibi ülkeler kendi şartlarını bize dayatmaya çalışıyor. Kendi siyasi maksatlarını icra etmeye bakıyor. (Meselâ ABD Dışişleri Bakanlığının terörizmle mücadele koordinatörü Büyükelçi Dell Dailey, 13 Aralık'ta terör örgütü PKK'ya karşı "hem Türkiye içinde hem de Irak'ta, askeri değil siyasi çözümden yana olduklarını", 8 Türk askerinin Türkiye'ye geri dönmesinin sağlanmasında, askeri baskının değil siyasi baskının etkili olduğunu açıklamıştı.)

Nitekim son zamanlarda terörle mücadelenin askeri boyutunu ön plana çıkartan haberlerin yanında "Kürt meselesi" adı altında, "Çözüm" adı altında değişik haberlerle karşılaşıyoruz. Meselenin gerçek boyutunu anlamaya yönelik olduğu izlenimini veren yayınlar, yorumlar çoğaldı. Bu haberler ve yayınlar dikkatle incelendiğinde karşımıza şöyle bir şey çıkartmaya çalıştıklarını görüyoruz: "Dağdan insinler siyaset yapsınlar."

Bu tür altı boş, kimilerinin kulağına hoş gelen sözler ortalığı işgal ediyor. Halbuki "Bunun önü, arkası, sonrası ne olur?" diye hesap edilmesi gerekir. Meseleyi bir defa temelinden kavramak gerekir. Halbuki adamlar uyutuyor, biz de uyuyoruz.

 

PKK Bir Şeylere Benzetilecekse
Hınçak ya da Taşnak Partilerine Benzetilebilir:

Geçen ayki yazımızda ayrıntılı olarak izah etmeye çalıştığımız bir gerçek var. PKK denilen "Zihniyet", Osmanlı'nın son zamanlarında ortaya çıkan "Hınçak", "Taşnak" zihniyetinin hemen hemen birebir aynısıdır. Şovendir, faşisttir, kin deryasına garkedilmişlerin partisidir. Getirin Ermeni Hınçak, Taşnak partisini, "Gelin Türkiye'de siyaset yapın!" deyin. Veyahut aynı şeyi PKK'ya söyleyin!... İkisi de aynı şeydir. PKK'nın yönetici kadrosunda, militan kadrosunda Ermeni kökenliler var, biliyoruz, ancak burada izah etmeye çalıştığımız mesele daha derin.

Kökeni Ermeni olmuş, Kürt olmuş, Türk olmuş... Aradığımız köken meselesi değil. Terörize edilmiş, gönlü kinle dolmuş, canlı organizma silahlarından bahsediyoruz. Bunların değil siyaset yapmaları, herhangi bir legal veya ilegal örgütlenme içinde olmalarına bile kesinlikle izin verilmemelidir. Nereye giderse gitsin, ne iş yaparsa yapsın, ancak dünyanın hiçbir yerinde organize örgüt halinde bulunmasın, Türkiye aleyhinde silahlı, silahsız hiçbir faaliyette bulunmalarına izin verilmesin. Yoksa durum şu an zaten çok kötü. Terör zihniyeti belediyelerde iş başında. Dağda teröristi bulunan ailelere yardım ediyor, iş veriyor.

Bu durumu daha da kötü hale getirmeye kimsenin hakkı yok. Neymiş? "Efendim Amerika'ya söz verilmiş"miş. Böyle şeyler varsa, çok büyük vebaldir. İleride bize çok büyük zararı olur.

"Devletin şefkatli eli uzatılırsa imana gelirler!" zihniyeti boştur, koftur. Bu gibi zihniyet sahiplerinin düzelmesi mümkün değildir. (Zorla, ölüm korkusu ile örgütten ayrılamayanlar da var elbet. Ancak bu genel durumu değiştirmiyor.)

Dünyadaki örneklerle kıyas yapmak da yanlış sonuçlara götürür. Zira bugüne kadar son birkaç yüzyılın hakim küresel güçleri -Batı ülkeleri- kendi aralarında mücadele ve savaş yaparken "Paylaşım savaşı" vermişlerdir. Oysa dünyanın geri kalanları ile -hususiyetle İslâm dünyası ve müslüman Türk milleti ile- verdikleri savaş çok daha farklıdır. Bizim gibi ülkelerle yürüttükleri savaşta soykırımın her türlüsünü icra etmek isterler. Sadece insan neslini kırmakla kalmazlar, kültür soykırımı, ahlak soykırımı, vicdan soykırımı yapmak için -ne gerekiyorsa- ellerinden geleni arkalarına koymazlar.

Ermeniler Türk düşmanlığı ile yatıp kalkacaklarına kendi vicdanlarını soykırımdan geçiren, koskoca bir milleti terörize eden Amerika ve Avrupa'dan hesap sormalıdır.

Bugün aynı vicdan soykırımı Kürt kardeşlerimiz üzerinde uygulanmaktadır. Koskoca bir halkı terörize etmeye, kin deryasına garkolmuş ucubelere dönüştürmeye çalışmaktadırlar. Türkiye'deki bazı vekil müsveddeleri ve Barzani gibiler çoktan birer ucubeye dönüştüler bile.

Bir örnek: DTP'li Mahmut Alınak (eski Kars DEP milletvekili), Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ı Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterliği'ne şikayet etti."Dünya barışından başka hiçbir isteği olmayan bu halk, en ufak bir hak ileri sürdüğünde Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde soykırım uygulanarak yok edilmektedir. Asimilasyon tüm acımasızlığıyla sürüyor"dedi. Görüyorsunuz değil mi adam kendini teröristlerle nasıl özdeşleştirmiş. Terörist dağa çıkmış, ölmeyi göze almış, öldürmeyi meslek edinmiş. Üzerine bomba gönderiyorsun.

Hadi anladık be adam, için eriyor, kalbin sıkışıyor! Peki bu silahlı eşkiyaya bomba göndermek ne zaman soykırım oldu. Bu kadar mı gözün döndü? Bu kadar mı ihanete düçar oldun? Üstelik kendisini özdeşleştirdiği gibi bütün Kürtleri de teröristlerle özdeşleştirmeye çalışıyor. Adamın işi artık zehir akıtmak olmuş.

Ona keza Barzani de öyle. Kendisini teröristle özdeşleştirdiği yetmiyormuş gibi bütün Kürtleri de teröristlerle aynı kefeye koyuyor: "Kandil'deki köylerde yaşayan yurtsever insanlarımız, Kürt halk kurtuluş mücadelesi sırasında ve sonrasında diktatör Baas rejiminin saldırılarına defalarca maruz kaldı ve acılar çekti. Baas rejimi devrildikten sonra bölge halkının çektiği acıların son bulacağını düşündük. Ancak ne yazık ki bunda yanıldık. Bu saldırıların hedefi Kürtlerdir. Sizler yalnız değilsiniz, bu Kürt halkı ile ilişkisi olan bir sorundur. Burasının bombalanması, Erbil, Süleymaniye ve Kürt Bölgesinin diğer bölgelerin bombardıman edilmesinden farksızdır."

Görüldüğü gibi Barzani'nin durumu budur. Bu da zehir akıtıcı sınıfından. Meselâ Kuzey bölgesinin başbakanı sıfatını taşıyan Neçirvan Barzani daha aklı başında konuşuyor. Talabani de yeri geldikçe frene basıyor. Ancak Mesut Barzani zıvanadan çıkmış gibi. Devamlı kin ve düşmanlık kusuyor. Bir insan -doğrudur ya da yanlıştır- davasını müdafa edebilir. Ancak kin ve düşmanlık bütün benliğini sarmışsa artık o insanla bir yere varmanız mümkün değildir. İşin kötüsü, bu kin ve düşmanlık yüzünden, bir kişi yüzünden, bu Barzani yüzünden bir harp çıkarsa hiç şaşırmamak lâzımdır.

Türkiye'nin operasyonundan sonra bir araya gelen Barzani ve Talabani ikilisi gazetecilerin sorularını yanıtladılar. Gazetecilerin düşmanlığı körükleyen soruları üzerine Talabani'nin sinirlenerek "Yani ne istiyorsunuz, savaş mı ilan edelim!" demesini Barzani'nin durumunu ortaya koyan bir durum olarak görmek lâzımdır. Muhataplarımızı tanıyalım.

 

Kürt Raporları:

Bir defa bölgedeki feodal yapı iyi analiz edilmeden yapılan tahliller de eksiktir, nakıstır. 1937 yılına kadar yaşanan isyanlardan bahsedip, yazıyor, çiziyorlar. Bazı çok bilmiş Kürt entellektüeli geçinen tipler de bu isyanları Kürt kimliğine dayandırmaya çalışıyor. Peki kaç kişiden duydunuz, cumhuriyeti kuranlar "Toprak reformu" yapmaya çalıştılar. Toprakları sahiplerine dağıtmak istediler. Bir şekilde (o günlerdeki devrimci zihniyetin verdiği cesaret ve biraz da şiddetle) aşiret yapısını değiştirmeye çalıştılar. 1950 yılına kadar "Toprak reformu" 27 kez gündeme geldi. Yeri geldi direnenler sürgüne gönderildi. Ancak devlet arazileri dağıtılabildi. Onlar da nihayetinde aşiret toprağı oldu. Zira eğitim olmadan, zihniyet değişmeden zorla değişim bu kadar olur. Bugün dizilere bile konu oluyor. Şu yaşadığımız asırda bile aşiret lideri "Öldür!" diyor öldürüyor. Aşiretin mollası "Bu dinimizde vardır!" veya "Yoktur!" diyor, iş orada bitiyor. Bakıyorsunuz aşiret reisi uyuşturucu kaçakçısı bütün aşiret de çete üyesi. Hem de sağ bir partinin milletvekili.

PKK'nın bu aşiret düzeninin yerini alması, ağa zulmünün devlet zulmü ile bir tutulması... Buna mümasil uzaktan göründüğü gibi olmayan öyle sosyolojik gerçeklikler var ki.. Bunları analiz etmeyen, günübirlik söylemlerle bir şeyler yapılmaya, politika üretilmeye çalışılıyor. Devlet ne doğuda ne de batıda "Devlet baba" olamadı. Halbuki elin gâvuru bundan 50-60 yıl önce barış gönüllüleri adı altında ajanlarını gönderdi. Türkiye'nin karış karış, köy köy haritasını çıkarttı. Ona göre icraatını ince ince dokumaya çalışıyor.

Diyeceğimiz; oturduğu yerden, "Şu şöyledir, bu böyledir!" diye ahkâm kesmek kolaydır.

 

Ekonomik Tedbir Nasıl Olur?

Her işimizde olduğu gibi bu meselede de her şey içi boş, temelsiz konuşuluyor. Herkesin ağzında bir sakız: "Ekonomik yatırım terörü bitirir."

Bu sözün dayandığı mantığa göre halkın ekonomik durumu bozuk olduğu için terör örgütü maddi vaadlerle gençleri kandırıyor.

Tamam biraz doğruluk payı var. Ancak bunun çözümü nedir? Teşvik yasası diyorsunuz, adamlar organize olmuş, fabrika kuracağım diye göstermelik bir baraka yapıyor, milyarları cebe indiriyor. Sıfıra sıfır elde var sıfır. Sonra; Diyarbakır'da kaçak elektrik hattı olan daireler diğerlerinden daha pahalı. Şehrin dörtte üçü belki daha fazlası kaçak elektrik kullanıyor. Hem illegal yaşamaya adamı alıştırıyorsun, adamı devlet hırsızı yapıyorsun, hem de bir rüşvet verir gibi buna göz yumuyorsun. Bu mudur siyaset? "Vermek lâzım, vermek lazım!" diye diye halkın kafasına şu yerleşti: "Devlet benim her ihtiyacımı karşılamak zorunda. Karşılamıyorsa düşmanlığından karşılamıyor.", "Devletin her imkânını sömürmek en tabii hakkım!"... Sonuç: Hırsızlık ve nankörlük sıradan bir vakıa...

Adam, -herhangi bir vatandaş- Yüksekova'dan bir kilo toz alıyor, mesela 10 milyara, sonra getiriyor İstanbul'a taşıyor, aldığı adamlara teslim ediyor, alıyor 60 milyar. Ne oldu? Sıradan, dürüstçe yaşamaya çalışan bir vatandaş gün geldi uyuşturucu taşıyıcısı oldu. Oldu mu? Olmadı! Dağdaki silah çekiyor, ovadaki organize olmuş mafya gibi her işi çeviriyor.

Dağdaki kararlılık ovada da sürdürülmeli derken kastedilen işte budur! Hiçbir illegal örgütlenmeye izin vermemek lâzımdır. Bunun için kararlı ve azimli insanlar lâzım. Var mı? Arıyoruz!

Bir defa insanının legal yaşaması için uğraşman lazım. Adam devletten çalmayı bir hak olarak görmeye başladıktan sonra sen ne yaparsan yap, çalmaya çalışır. İnsanın doğası budur.

Seneler senesi yüz yıldır sınır ticareti yapıyor diye jandarma korkusu ile yaşamış, hapis yatmış. Aynı sistem devam ediyor.

Mafyavari örgütlenmek maharet olmuş. Kolay para kazanmanın yolları çoğalmış. "Uyuyan yılan bin yaşasın." mı diyeceğiz? Böyle söyleyip sonra "Uyusun da büyüsün, büyüsün de ejderha olsun!" diye bekleyecek miyiz?

Devletin yapacağı yatırım, altyapı yatırımıdır. Yolunu, otobanını, tren yolunu yaparsın. Enerjini, ulaşımını, haberleşmeni kolaylaştırır, rekabet edilebilir düzeyde fiyatlandırırsın. Gerisi kendiliğinden gelir.

Ancak sen faiz düzenine batmışsın, enerjide boğazına kadar dışa bağımlısın, küresel spekülatörler paranı haketmediğin şekilde değerlendirmiş. Batıdaki esnafın, tüccarın, çiftçin nefes alamıyor ki, doğudaki ne yapsın? Hayvancılığı öldürmüşsün, ziraatı öldürmüşsün. Adam dağın başında ne iş yapacak?

"Teşvik vereceğiz, yatırım yapacağız!"... Sonra?..

Halkın önünü açarsın, her türlü yasadışı örgütlenmenin tepesine binersin. Bu iş böyle olur. Lafla olmaz.


  Önceki Sonraki