Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ - Mutaffifin Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (1) - Ömer Öngüt
Mutaffifin Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (1)
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ
Dizi Yazı - Tefsir
1 Ekim 2007

 

Mutaffifin Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (1)

 

Sûre-i Şerif'in Takdimi:

Mekke-i mükerreme döneminde nâzil olmuştur. Otuz altı Âyet-i kerime, yüz altmış dokuz kelime ve yedi yüz otuz harften müteşekkildir.

Adını ilk Âyet-i kerime'de geçen "Mutaffifîn" kelimesinden alır.

 

Muhtevâsı:

Bu mübârek Sûre-i celîle'de, umumiyetle insanların zihinlerine ahiret düşüncesinin yerleştirilmesi mevzu edilmektedir.

Yedinci Âyet-i kerime'ye kadar ölçü ve tartıda hile yapanların ne büyük bir suç işledikleri anlatılmakta, bunları yapanların kötü âkıbetleri beyan edilmektedir.

On sekizinci Âyet-i kerime'ye kadar kötülerin amel defterlerinin durumu ve ahirette karşılaşacakları cezâlar gözler önüne serilmektedir.

Yirmi dokuzuncu Âyet-i kerime'ye kadar, iyilerin amel defterlerinin durumu ve ahirette kendilerini bekleyen mükâfatlar tasvir edilmektedir.

Mütebâki Âyet-i kerime'lerde ise, bugün inananları hor ve hakir görenlerin yarın da ahirette hor ve hakir görülecekleri, müminlerin onların bu hazin âkıbetlerini gördükçe gülecekleri beşeriyete ilân edilmektedir.

 

Ölçü ve Tartıda Hile Yapanlar:

İslâm dininde ölçü ve tartıyı tam tutmak farzdır, doğru terazi ile tutmak ilâhî bir emirdir.

Aldatma, haksızlık, yalan gibi kötü davranışlar yasaklanmış ve böylece alış-verişin dinî ve ahlâkî temelleri ortaya konulmuştur.

Ticaretin temeli doğruluk ve iyiliktir. Alıcı ve satıcının gönül rızâları, fiyat hususunda insaf ve itidalden ayrılmamaları, karaborsacılık yapılmaması, haram ve helâl hudutlarına riâyet olunması; fâizcilikten, ölçü ve tartıda hile yapmaktan, aldatmaktan, yalan söylemekten, yemin etmekten, haddinden fazla pahalıya satmaktan kaçınılması... gibi kaideler, ticaret hayatının mühim şartlarındandır.

Allah-u Teâlâ'nın helâl kıldığı meşru kâr, az da olsa çok da olsa elbette daha hayırlı ve feyizlidir.

Ticari hayatta, aynı zamanda kul hakkı da bahis mevzuudur. Bu ise şirkten sonra günahların en ağırı, ödenmediği taktirde affedilmeyenidir.

Helâl kazanç temin etmek için çalışıp kazanmak farz olduğu gibi, alışverişle uğraşan her müslümanın ticâri muamelelerle alâkalı lüzumlu bilgileri de öğrenmesi farzdır.

Allah-u Teâlâ ölçü ve tartıda hile yapanların ahirette şiddetli azap göreceklerini Âyet-i kerime'lerinde beyan buyurmaktadır:

"Ölçü ve tartıda hile yapanların vay hâline!" (Mutaffifîn: 1)

Yazıklar olsun onlara, defalarca yazıklar olsun! Allah'ın rahmetinden uzak olsunlar!

"Onlar, insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman ölçüyü tam yaparlar." (Mutaffifîn: 2)

Alırken daha çok kendi menfatlerini düşünürler, hile yaparak malı fazlasıyla alırlar.

"Kendileri, onlara bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik yaparlar." (Mutaffifîn: 3)

Alıcı oldukları zaman tam aldıkları gibi, satıcı olduklarında ise noksanına vererek, haksız kazanç elde ederler.

Fazla kâr elde etmek için alırken fazla almak, satarken ölçü ve tartıda eksik ölçüp tartmak, haram kazanç yollarındandır ve bir nevi hırsızlıktır.

"Onlar, büyük bir günde tekrar diriltileceklerini sanmıyorlar mı?" (Mutaffifîn: 1-5)

Yaptıklarından dolayı insanların hesaba çekileceği o "Büyük gün"ün ve o gündeki korkuların büyüklüğünü ve dehşetini tasavvur etmek mümkün değildir. Onlar, orada hardal tanesi, hatta zerre kadar olan şeylerden bile hesaba çekileceklerdir.

"O gün insanlar, âlemlerin Rabb'inin huzurunda divan dururlar." (Mutaffifîn: 6)

O gün suçlular için çok sıkıcı ve sıkıntılı bir gündür. Artık gaflet perdesi ile kapanmış olan gözler açılmış, gizli kalan hakikatler zuhur etmiş, bütün açıklığı ile ortaya dökülmüş, bütün anlaşmazlıklar çözümlenip karara bağlanmıştır.

Hiçbir kimsenin kaçacak bir yeri yoktur ve hiçbir fert unutulmaz.

Öyle bir gün ki; inananla inanmayanı, itaatkârla isyankârı, şükredenle nankörü, zulmedenle zulme uğrayanı orada ayıracak, iyileri mükâfatlandırıp kötüleri cezalandıracak, dilediğini de bağışlayacaktır.

 

Kötülerin Amel Defterleri:

Amel defterlerinin önemini ifade etmek üzere Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurmaktadır:

"Gerçek şu ki, kötülük yapanların yazısı Siccîn'dedir." (Mutaffifîn: 7)

Aşağıların aşağısında, kötülerin amel divanında kayıtlıdır. Yaptıkları kötülüklerin cezâsı olarak buna müstehak olmuşlardır.

"Siccîn'in ne olduğunu bilir misin?" (Mutaffifîn: 8)

Siccîn'in ne olduğunu bir kimsenin tam kavraması mümkün değildir. Şu kadar var ki; bu kitabı görenler, onda hiçbir hayır olmadığını, sahibinin de büyük bir felâkete uğrayacağını anlarlar.

"O, amellerin sayılıp yazıldığı bir kitaptır." (Mutaffifîn: 9)

Hiçbir şey unutulmaz, hiçbir şey noksan bırakılmaz.

"O gün yalanlayanların vay hâline!" (Mutaffifîn: 10)

Onlar ne korkunç azaplara maruz kalacaklardır.

"Onlar, din gününü yalanlarlar." (Mutaffifîn: 11)

İmansızlıklarından ve yaptıkları kötülüklerden dolayı hiçbir ceza görmeyeceklerini sanırlar.

"Onu ancak haddi aşan (hükümleri çiğneyen) ve günaha dalan kimseler yalanlar." (Mutaffifîn: 12)

Şehvetlerine ve keyiflerine düşkün olmalarından dolayı cezaya ve ceza gününe inanmak hoşlarına gitmez.

"Ona âyetlerimiz okunduğu zaman: 'Eskilerin masalları!' der." (Mutaffifîn: 13)

Böyle câhilce bir iddiâya cüret gösterir. Çünkü o, nefsini ilâh edinmiştir ve dizginleri de şeytanın elindedir.

"Hayır! Onların kazanmakta oldukları kötülükler kalplerini paslandırıp körletmiştir." (Mutaffifîn: 14)

Yaptıkları isyan ve azgınlıklar, aynayı kaplayan pas gibi kalplerini karartmıştır.

Nitekim bu hususta Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

"Kul bir hata işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer tevbe ve istiğfar edip vazgeçerse kalbi cilâlanır. Şayet günahı artırırsa siyah nokta da artar ve bütün kalbi kaplar.

İşte bu Âyet'teki paslanma budur." (Tirmizî)

Günah sebebiyle kalplerin üzerine bir perde çekilir. Günahlarda ısrar edildikçe bu perde kalınlaşır ve kalbin her tarafını kaplar, kalp giderek hassasiyetini kaybeder; iyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı ayırdedemez hale gelir.

Cehennemlikler için en acı şey cennet saâdetinden ve Allah-u Teâlâ'yı görmekten mahrum kalmaktır.

"Hayır! Muhakkak ki onlar, o gün Rabb'lerini görmekten mahrum kalacaklardır." (Mutaffifîn: 15)

Dünyada marifetullahtan mahrum kaldıkları gibi, ahirette de Cemâlullah'tan mahrum olmakla da kalmazlar, cehennem azabı ile cezalandırılırlar.

Allah-u Teâlâ onları cemâlinden mahrum bıraktığı gibi, onlarla lütufla konuşmayacak, rahmet nazarı ile bakmayacak, hiçbir şekilde iltifat etmeyecek. Onların rahmet-i ilâhiden payları ve kısmetleri yoktur.

"Sonra onlar, muhakkak cehenneme gireceklerdir." (Mutaffifîn: 16)

O ateşe girmekle kalmayıp, onun elem verici azabını tadacaklardır. Artık kurtuluş bulmalarına imkân ve ihtimal kalmaz.

"Sonra da onlara: 'İşte yalanlayıp durduğunuz şey budur!' denilecektir." (Mutaffifîn: 17)

Siz dünyada bu azabı yalanlıyor ve onun meydana gelmesini inkâr ediyordunuz.


  Önceki Sonraki