Rus Jeopolitik İlişkiler Akademisi'nde asbaşkan olan General Leonid Ivashov, Sovyetler Birliği Savunma Bakanlığı'nda genelkurmay başkanı, Bağımsız Devletler Topluluğu Savunma Bakanları Konseyi Sekreteri, Rusya Federasyonu Savunma Bakanlığı'nda askeri işbirliği biriminin başkanı ve Rus orduları ortak genelkurmay başkanıydı.
Ocak ayında "İran, Bir Nükleer Saldırıya Karşı Koyabilmek İçin Hazır Olmalı" başlığı altında yazdığı makalesinde özetle şunlardan bahsetmişti:
"Ortadoğu'dan gelen bilgi akışı içinde, ABD'nin bugünden itibaren birkaç ay içinde İran'a karşı nükleer bir saldırı gerçekleştireceğine dair raporlar sık sık gelmektedir. ....
Irak'taki savaş, bölgesel ülkeleri istikrarsızlaştırma sürecindeki bir dizi adımdan sadece bir tanesidir. Bu savaş ayrıca ABD'nin haydut devlet olarak açıkladığı veya açıklayacağı İran ve diğer ülkelerle mücadele etme sürecinin sadece bir aşamasıdır. Ancak Irak ve Afganistan'ın etkisizleştirilemediği bir zamanda ABD'nin bir başka askeri harekatta bulunması kolay değildir. ABD operasyon için gerekli kaynaklara sahip değildir. Ayrıca ABD'nin neo-muhafazakar politikalarına karşı protestolar dünyanın her yerinde yoğunlaşmaktadır. Bu nedenlerden dolayı ABD, İran'a karşı nükleer silah kullanacaktır. 1945 yılında Japonya'ya yapılan saldırıdan sonra, ikinci kez bir savaşta nükleer silah kullanılacaktır. 2006 Ekiminden beri İsrail ordu ve siyaset çevreleri, İran'a karşı nükleer ve füze saldırısı yapılması olasılığını gündeme getirdiler.
Bu fikir Başkan Bush tarafından da desteklendi. Şu anda bu düşünce nükleer saldırıların gerekliliği şeklinde açıklanmaktadır. Bu tür bir saldırı olasılığının korkunç olmadığına, aksine nükleer saldırının makul olduğuna halk inandırılmaya çalışılmaktadır. İddialara göre İran'ı durdurmanın başka bir yolu bulunmamaktadır. ... İsrail'e gelince; İran'ın füze saldırılarına uğrayacağı kesindir. Muhtemelen Hizbullah'ın ve Filistinlilerin direnişi şiddetlenecektir. İsrailliler kendini kurban gibi göstererek, saldırılarını haklı göstermek için provokasyonlara başvuracak, biraz da zarar göreceklerdir. Bunun üzerine öfkelenen ABD, İran'ı nihai olarak istikrarsızlaştıracak ve bunu soylu bir cezalandırma misyonu gibi gösterecektir.
Bazı kişiler dünyadaki protestolardan kaynaklanan endişelerin ABD'yi durduracağına inanmaktadır. Bu unsurun önemi abartılmamalıdır. ... Amerikalıların ilgilendiği şey, şokun ne kadar büyük olduğu değil, ordu-sanayi komplekslerinin gelirlerinin ne kadar yüksek olduğudur. ... İran'a saldırırken ABD nükleer cephaneliğini havadan boşaltacaktır. ABD uçakları, gemileri ve denizaltıları tarafından taşınan Cruise füzeleri ve muhtemelen balistik füzeler kullanılacaktır.
Nükleer saldırılar uçak gemilerinden yapılacak, bunu hava saldırıları ve diğer saldırı çeşitleri izleyecektir.
....
Bugün ABD'nin İran'a saldırması ihtimali oldukça yüksektir. Ancak ABD Kongresi'nin savaş için yetki verip vermeyeceği belirsiz bir konudur. Bu engeli ortadan kaldırmak için bir kışkırtma girişimi yapabilir. İsrail'e veya askeri üsler dahil ABD'li hedeflere bir saldırı gibi. Bu kışkırtmanın boyutları New York'taki 11 Eylül saldırılarına benzeyebilir. Böylece Kongre, ABD başkanına kesinlikle "Evet" diyecektir."(dünyagundemi.com)
Ocak ayında bunlar konuşuluyordu. Mayıs ayında Zülfü Livaneli bakın neler yazdı:
"Çantalar içinde 404 atom bombası dolaşıyor.
Harvard Üniversitesi'nden aldığım bir konferans daveti üzerine üç günlüğüne Boston'a gidip geldim ve tahmin edeceğiniz gibi, konuşma yapmanın yanı sıra bu bilim kurumunda çok ilginç kişilerle konuşma ve onları dinleme olanağı buldum.
....
Önce en çarpıcı olanından başlayayım:
Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle, sistemin tekrar kontrol altına alınması arasında geçen otorite boşluğu döneminde bu ülkeden 400 atom bombası çalınmış.
Bunlar birer evrak çantasına sığacak büyüklükte bombalar ama her birinin Nagazaki'ye atılandan yüz kat daha fazla tahrip gücü var.
Uzmanlar, bu bombaların gümrüklerdeki x ışını cihazları tarafından da görülemediğini söylüyor.
Harvard çapındaki bir üniversitede yapılan resmi bir konuşma olmasa insanın inanası gelmiyor ama Amerika'dan da dört bomba çalınmış durumda.
Yani dünyada şehirleri yok edebilecek 404 adet bomba birilerinin elinde.
Bir kısmının Bin Ladin'in elinde olduğundan kuşkulanılıyor.
Çünkü hazret birkaç yıl önce yaptığı bir açıklamada 'Elimizde İslam bombası var!' demişti.
Hükümete de danışmanlık yapan uzman profesörler diyor ki: 'Bu konuda ne yazık ki elimiz kolumuz bağlı. Birisi Washington'u uçurmayı aklına koyarsa eline bir çanta alıp gelerek bunu yapabilir.'
Sonra bu çaresizliği şu sözlerle daha da vahim hale getiriyorlar:
'Bu durumda, bomba patladıktan sonra neler yapabilecekleri konusunda halkı aydınlatmaktan başka çare yok. Böyle bir durumda herkesin aklına kaçmak gelir. Sakın bunu yapmayın. Evin bodrumu gibi bir yerlere girin, kapıları sıkıca kapatın. Yeme içme derdine düşmeden en az üç gün orada bekleyin. Sonra da kaçabildiğiniz kadar uzağa kaçın. Belki üç ay yaşama şansınız olur.'
... bu bomba işi sahiden ciddi. Bilim adamlarının sunuşlarını dinlerken sırtınız ürperiyor.
Diyeceksiniz ki bizim o kadar çok sırtımızı ürperten konu var ki, varsın bir de bu olsun.
Ama benim anladığım kadarıyla dünya diken üstünde." (Zülfü Livaneli, 9 Mayıs 2007)
"Küresel kraliyetçiler"in gözü kararmış durumda. Gerekirse bütün dünyayı ateşe atmaya kararlılar. Binaenaleyh bu bombalar patlayacak; ama bugün ama yarın. Şunu unutmayın ki, Amerika'nın İran saldırısını durdurtan, ertelettiren tek bir şey varsa o da Türkiye'nin Kuzey Irak'ın tepesinde iki senedir bekleyen kılıcıdır.
Şimdi başka bir konuya geçelim:
Fransa'da bir cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. "Sarkozy Türkiye'yi AB'de istemiyor?"dan başka hatırınızda kalan bir şey var mı?
Bu tipsiz adam nasıl oldu da bu seçimi kazanabilidi? Veyahut Türkiye'de hiçbir siyasi parti "AB'yi istemiyoruz." diye propaganda yapma cesaretini gösteremezken Fransa'da faşizm kokan bir "Türkiye'yi istemiyorum!" propagandası en üst düzeyde nasıl yapılabildi?
Fransa nasıl bir ülkedir? Ne anası ne babası Fransız olmayan bir adam nasıl oldu da milliyetçi söylemlerle iktidar oldu? Nasıl oldu da Fransa'nın faşist partisi bu adamı destekledi? Fransa'nın Türkiye'ye garezi ve düşmanlığı nedir? Bu medeniyet (!) beşiğinde, eğitim sisteminden, devlet yönetimine ve hatta felsefesine kadar örnek aldığımız bu ülkede Ermeni meselesinde olsun benzer konularda olsun niçin agresif, itici, düşmanca taarruzlar geliyor bize karşı?
Başka sorular da soralım: Fransa'da, İngiltere'de, Almanya'da iktidar değişiklikleri oluyor. İktidarları halk mı değiştiriyor? Adayları kim belirliyor, sonuçlar üzerinde kimlerin etkisi var? Ortada dönen bir şeyler mi var yoksa?
Bakalım şu Fransa nasıl bir yermiş:
Fransa'da yaşayan Sultan 5. Murad'ın kızı Kenize Murad, yıllar yılı Ortadoğu'da gazetecilik yaptı. Ortadoğu'da yaşanan siyonist işgali anlatan kitabı hakkında bilgi verirken Fransa ve Batı medyası hakkında da ilginç bilgiler veriyor:
"Sarayda doğup Lübnan'da sürgünde 29 yaşında ölen 'yamalı çoraplı prenses' Selma Sultan'ın kızıdır Kenize Murad.
15 yıl boyunca Ortadoğu'da muhabirlik yaptı. Haber, yorum ve izlenimleri daha çok Fransız basınında yayınlandı.
Gün geldi aktif gazeteciliği bıraktı. …
Filistin bir kere daha feryat ettiğinde Murad, kaleme yeniden sarıldı ve 'Toprağımızın Kokusu: Filistin ve İsrail'in Sesleri'ni yazdı, sekiz dilde yayınlandı bir süre önce.
.....
'Herkes oradaki ölümler, eziyetler hakkında çok şey duyuyor, fakat bir yerden sonra acı sadece yaşayanlarda kalıyor, duyanlarda etkisini yitiriyor. Bu durumu değiştirmek için sıradan insanlarla konuşarak gerçeğe ayna tutmak istedim. ... O büyük acıyı yaşayan çocuklarla, kadınlarla ve erkeklerle konuşarak, yaşanan trajedinin okuyanları da ciddi olarak acıtmasını diledim. Biliyorum ki, ötekinin acısını gerçekten hissetmeyenler, o acının dinmesi için çaba harcamıyorlar. ... Onları anladığınızı görünce ve size alıştıklarında konuşuyorlar, ki bunun için de çok emek vermeniz, onlara yakın olduğunuzu göstermeniz şart. Ben onları anladım ve sesleri olmaya çalıştım. Kitabım İngilizce, İspanyolca, Portekizce, Yunanca, Flamanca ve Almanca başta olmak üzere sekiz dile çevrildi ama pek çok ülkede boykot da edildi. Özellikle de Fransa'da. Sanılanın aksine Fransa'da özgür bir basın yok, çok fazla sansür var.'
- Fransa'da basın neden Filistinlilerin dramına ilgisiz?
'Nedeni, Fransız basınının da kısmen Siyonist lobinin yönetiminde olması. Belki Amerika'da olduğu kadar değil ama ona yaklaşmış durumda. Bu Siyonist etki Amerika'da bilinirken, Fransa'da pek kimse tarafından bilinmiyor. (Fransız hükümeti bunu eleştiriyor ama baskı yüzünden pek bir şey yapamıyor.)'
- Fakat orada Müslüman azınlığın sayısı oldukça fazla. Bunun bir anlamı yok mu?
'Fransa en büyük Yahudi ve Arap azınlığına sahip Avrupa ülkesidir. Yalnız bu iki azınlığın şöyle bir farkı var; sayıları 5 milyonu bulan Müslüman azınlığın kayda değer bir gücü söz konusu değil. Genelde önemsiz işlerde çalışıyorlar. Buna karşın Yahudiler, eğitimliler ve güçlerini kullanmayı iyi biliyorlar. Üniversitelerde çalışıyorlar, medyayı ve toplumu ve hatta siyaseti kontrol eden güç durumundalar. Dolayısıyla bu boykota ben şaşırmıyorum.'
- İsrail'in 33 gün süren katliamına dünyanın seyirci kalması sizi nasıl etkiledi?
'Bu çok korkunç bir şey ama İsrail'den de beklenen buydu. Çok üzücü ama Amerika'dan da beklenen tavır daha farklı değildi. Benim için İsrail ve Amerika'nın tavrından daha ürkütücü olanı Avrupa'nın yapılan katliama karşı çıkmaya korkması oldu.. Çünkü Avrupa da Siyonist etki altında ve artık gerçekleri göremiyor. Filistinlilere yapılanların ne denli korkunç olduğunu bir çocuğun bile anlayabileceği bu vahşeti Avrupalılar, medya yüzünden en az yirmi yıldır göremiyorlar. Buna rağmen gerçeği gören ve üzülen insanlar da var Avrupa'da. Ama onlar da ne yapacaklarını bilemiyorlar. Çünkü hükümetleri onlardan farklı hareket ediyor.'
- Barışı imkansızlaştıran ne?
'Barış için Avrupa'nın bir rolü olabilir ama İsrail yanlısı medya tarafından yanlış yönlendiriliyor.'....
- İsraillilerden duyduğunuz bir barış sesi olmadı mı?
'Filistinlilere yardım eden İsrailli küçük bir grup var. 30 yıldır Filistinlilere yardım eden kadınlara İsrailliler 'Arapların hayat kadını' olarak bakıyorlar. İsrail'de zulüm ve işgalin farkında olanların işi çok zor. ... Bir İsrailli avukat bana şöyle dedi: 'Filistinliler nefretin ne olduğunu bilmezdi, biz onlara nefreti öğrettik.'
Çocuklar rüyalarını anlattılar bana. O kadar umutsuzlar ki, 'ne istersin' dediğimde 'portakal yemek' diye cevap veriyorlar. Evlerinin defalarca yıkıldığını, ailelerinin götürüldüğünü ve arkadaşlarına işkence edildiğini görmüşler.'...
- 15 yıl Ortadoğu muhabirliği yaptınız. Bu sürede Ortadoğu'nun sizde bıraktığı iz nedir?
'Muhabirlerin olanları doğru aktarmayışı beni rahatsız ediyor. Haber aktarımı çok çarpıtılabilir bir şey ve bunu yapan çok gazeteci var. Tüm dünyadaki ekonomik menfaatler yüzünden gazeteler bağımlı vaziyetteler, özgürce yazamıyorlar. Ben gazeteciyken daha farklıydı, daha özgürdük, gördüğümüzü yansıtabiliyorduk, şimdi böyle değil. O yüzden artık gazeteci değilim.' ..." (21.08.2006, Y. Şafak, M. Gündem)
Görüyorsunuz, Fransa bu, siyonizm bu, medya bu, demokrasi bu...
Dahası da var. Bir alıntı da Radikal yazarı Haluk Şahin'in "Yolsuzlukla küresel savaş ve Fransa" başlıklı yazısından yapalım:
"Fransa'da bir kitap yasaklandı. Kitabın adı 'Böyle Bir Dünyada Yaşamak İstiyor muyuz?' Yazarının adı Eva Joly. Büyük bir yolsuzluk skandalının perde arkasını anlatıyor...
Eva Joly, bir soruşturmacı gazeteci değil, bir yargıç. Petrolden silaha, hükümetten büyük şirketlere uzanan Elf skandalını iğneyle kuyu kazarcasına ortaya çıkaran bir yargıç. Fransız derin devletinin alarm zillerini çaldıran, sayısız tehdit alan cesur bir kadın.
Soruşturması sırasında yüksek düzeyde bir bürokrat aramış kendisini ve şöyle demiş:
"Madam, Fransa'da olup bitenlerin yüzde 98'i yargılanabilir, geri kalan yüzde 2'siyse yargılanamaz."
"Yargılanırsa ne olur?"
"Çok kötü olur. Hem de kısa zamanda..."
Bu türden gizli ve açık tehditlere rağmen soruşturmayı sürdürmüş Joly. Ama sonunda tıkanmış ve yargıçlığı bırakarak Norveç'e gitmiş.
Joly, Fransa'yı yöneten kadronun çok çürük ve güçlü olduğunu, birbirine sımsıkı bağlı öğelerden oluşan, partilerüstü bir şebeke halinde çalıştığını söylüyor. ...
Joly, birkaç gün önce, yolsuzluklarla mücadele çağrısı yapan bir deklarasyonu Paris'te imzaya açtı.....
Şöyle diyor:
"En fazla yolsuzluk yapılan sektörleri biliyoruz: Büyük inşaat işleri, savunma endüstrisi, havacılık, petrol, doğalgaz ve madencilik. Az sayıda büyük şirket, hükümetlerinin ve iş yaptıkları ülkelerin kendilerini sağladığı korumanın arkasına sığınarak kamusal ihalelere fesat karıştırıyorlar. Bunun sonucunda, dünyanın pek çok yerinde pek çok insan, çok para ödeyip karşılığında çok az şey alıyor. Bu yetmiyormuş gibi, yolsuzluklara karışmış yöneticilerin ve onların şirketlerdeki ortaklarının arkalarında bıraktıkları borçları ödemek zorunda kalıyor."..." (25 Haziran 2003)
Şaşırdınız mı? Şaşırmayın!
Annesi Selanik yahudisi olan Sarkozy seçimi kazanır kazanmaz ayağının tozuyla önde gelen bir işadamı(!) arkadaşının süper lüks yatı ile Malta'da tatile gitti.
Şimdi Nükleer Silah meselesi ile Fransa arasında ne alaka var diyebilirsiniz?
Ortak nokta, "Siyonizm"dir. Dünya çatışma ortamına doğru hızla sürüklenmektedir.
"Şu Fransa Türkiye'ye ne kadar da benziyormuş!" mu diyeceksiniz?
Şu bir gerçek ki, Türkiye'de de benzer bir yapı var. Hususiyetle medya siyonist tesir altındadır. Yahudi ideallerine biat etmeyen kimselerin genel yayın yönetmeni olması çok zordur. Bu genel yayın yönetmen taifesi bazen hususi toplantılar yaparlar, başka kimsenin olmadığı.
Meselâ Ertuğrul Özkök kızmasın, ancak şu kadar senedir yazılarını okuyoruz. Yeri geliyor Amerika'ya posta koyuyor. Ancak daha bir kere İsrail'i eleştirdiğini göremedik. Hatta çok zaman can siperane İsrail müdafiliği yaptığına şahit olduk.
Mevzuyu fazla dağıtmadan şunu söyleyelim. Bir kişinin bu medyanın açık ya da zımni desteğini alması o kişinin Yahudilerle anlaştığının, Yahudiler tarafından desteklendiğinin en büyük ve kati delilidir. İsmi müslümanmış, milliyetçiymiş, solcuymuş fark etmez. Onların baktıkları kriterler farklıdır.
Şimdi bu hakikatlerin büyük ve hakim medyada neşredildiğini göremezsiniz. Nerede görürsünüz? Bazı küçük tirajlı gazetelerde. Bu küçük tirajlı gazetelerin bazılarının medya tekelleri bünyesinde yayınlanması sizi şaşırtmasın. Bu tür fikirlerin kendi kontrollerindeki küçük gazetelerde yayınlanması işlerine gelir. Hem az-çok bir kontrol kesbetmiş olurlar, hem de gerçekleri ve gerçek gündemi "Marjinal gazete haberi" kıskacına sıkıştırmış olurlar. Meselâ öyle gazete var ki, siyaseten milliyetçi, ancak ahlâken milliyetsiz yayın yapar. Böyle böyle dejenerasyon devam eder.
Türkiye'de pompalanan gündem başkadır. Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Kuzey Irak, Ermenistan gibi ülkelerin medyasında pompalanan gündem farklıdır. Bu ülkelerde aşırı ve irrasyonel bir faşist zihniyet altında Türk düşmanlığı propagandası yapılır. Adeta, Türk kesmeye hazır robotlar yetiştirilir. Acı ama gerçek.
Türkiye'deki vatandaşın bu medyadan, bu zihniyetten hiç haberi olmaz. Zira Türkiye'de tam tersi "Dostluk, kardeşlik" teraneleri neşredilir. Bu saydığımız ülkelerde tabir caizse suratımıza tükürürler, bizimkiler "Yağmur yağıyor." diye yazarlar. Acı ama gerçek bu. En çok üzücü olan, Müslüman Kürtlerin bu oyunun yeni piyonu haline gelmesi. Hadi Ermeni olsun, Yunan olsun bunlarla tarihten gelen bir husumet var. Ancak Kuzey Irak Kürdünü hatta bizim vatandaşlarımızı bile aynı Osmanlı devrinin kin deryasına garkolmuş Ermenilerine benzetmeye başladılar. İnsanın içi parçalanıyor. Bu durum çok büyük bir tehlikedir. Bugünün kin ve düşmanlık batağında yetişen zavallı gençler, yarın iş başına geldiğinde durum çok daha büyük tehlike arzeder duruma gelecektir. Bize de büyük tehlike, en büyüğü de kendilerine çok büyük tehlike.
Şimdi şöyle bazı fikirler ortaya çıkıyor: "İşte dış güçler, Amerika İsrail bizi "Kuzey Irak"a çekmeye çalışıyor, başımıza çorap örmeye çalışıyor, oyuna gelmeyelim."
Bazıları başımıza çorap örmeye çalışıyor, doğru. Ancak sen çorabı örmelerine mani olamadın diye çorabın başına geçirilmesine ses çıkartmayacak mısın? Böyle mantıksızlık olur mu? "Adamlar bizi yıpratmak için terör icat etti. Dış güçlerin oyununa gelmeyelim, bu terörle mücadele etmeyelim mi?" diyeceğiz.
Barzani sadece Kuzey Irak'ta Kürt devleti kuracağım, komşularımla iyi geçinip, doğru işler yapacağım demiyor ki. Sadece açık açık "Benim Türkiye'nin yarısında gözüm var." demediği kaldı. Kuzey Irak'ta her tarafta Türkiye'nin yarısını içine alan Kürdistan haritaları asılı. Haberlerde Kuzey Irak'tan bahsederken "Güney Kürdistan" diye bahsediliyor, Kürdistan'da hava durumu deyip Malatya'nın hava durumunu okuyorlar. Yahudinin kılıcını almış eline her fırsatta sallıyor. PKK'yı alenen kolluyor. Ondan sonra da "Türkiye PKK'yı bize saldırmak için bahane yapmak istiyor." diye konuşuyor.
Başka hiçbir sebep olmasa sırf PKK için bile harbedilir. Üstelik bunlar alenen topraklarımız üzerinde oynuyor. Sonra da Türkiye'yi saldırgan bir devlet gibi göstermeye çalışıyor.
Şu bir gerçek ki; biz şartları lehimize çevirebilecek derecede bir "Büyük devlet" rolü oynayamadık! Ancak bunu beceremedik diye vatandan taviz verecek değiliz. Bunlar bize ders olması lâzım. Yıllar yılı bu ülkenin medyası vatan hainlerine sinsi sinsi destek verdi, bu fitnenin yeşermesine zemin hazırladı. Basiretsiz ve satılmış yöneticiler bu fitnelerin üzerine tuz biber ekti.
Adamlar yüz yıl uğraştılar başımıza Ermeni meselesi çıkarttılar. Ermeniler, Türkleri Kürtleri kıtır kıtır keserken oturup bekleyecek miydik? "Barzani canı ne istiyorsa yapsın", "İsrail kılıcını istediği gibi sallasın" diye oturup bekleyecek miyiz? Tabii ki hayır!
Kâfirin bir planı var, ancak Allah-u Teâlâ her şeyi onlara bırakacak değil.
"(Yahudiler gizlice) tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarına karşılık verdi. Allah tuzak kuranlara karşılık vermekte en güçlü olandır." (Âl-i imrân: 54)