28 Şubat 1320 tarihli nurlu mektuplarınız kalp şehrimizi aydınlatıp ayrılık yıldırımının çarpması ile meydana gelen kırık ve yıkık kısımlarını bir derece tamir eyledi. Cenâb-ı Hakk -celle ve alâ- Hazretleri kalp evinizi mamûr ve müreffeh kılsın. Sevgi ve aşk şimşeğinin parlak nurlarıyla nurlandırsın. Muhterem Hacı Asım Bey kardeşimizi de yüce zâtınızdan ayırmasın, âmin.
Geçen mektubumda ifade ettiğim hayır duâlarının vaktinize hâl ve zamanınızın uygun düştüğünü açıklamıştınız. Pek çok memnuniyet ve sevincinizi belirtmiştiniz. Fakiriniz de böyle bir tesadüften dolayı büyük haz duydum. İnşallah-u Teâlâ kabule karin olmuştur. Çünkü Cenâb-ı Hakk sevdiği bir kulunu sevindirmek isterse değil duâcınız gibi tek dilli bir kula, iki dilli bir kaleme bile onun için hayır duâlarda bulunmasını ilham eder. İnsan için gerekli olan tek şey her şeye gücü yeten, pek muktedir olan bir Zât-ı Ecell-i Âlâ’ya kendini sevdirmekten ibarettir. Muhabbet devletine erdikten sonra dünyevî ve uhrevî saâdetin kazanılacağı da şüphesizdir. “Rabb’in yüce katından gerçek mânâda korkanlar için iki cennet vardır.” (Rahman: 46)
Hâfız Efendi oğlumuzun rüyaları gerçekten tebrik edilmeye değer. Yüce zâtınızdan giydiği fanila ile duâcınız kıyafetine bürülü olarak gördüğü diğer zât tarafından verilen tâc-ı şerif’in yorumu apaçıktır. Güneşin anahtarına gelince fakirinizin kanaatine göre Allah’ı zikretmek olsa gerektir. Kendisine intisabında emaneten verilmiş olan zikre devam ederse mânevî nurlar ile bahtiyarlığa erer. Aksi hâlde asla.
Allah-u Teâlâ sizleri, bizleri ve diğer ihvanımızı bu nur ile rızıklandırsın.
Bi-hürmeti mürşidinâ Muhammed Seyyidi veled-i Adnân,
âmin yâ Mu’în!