Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
EVLİYÂ-İ KİRAM -kaddesallahu Esrârehüm- Hazerâtı'nın "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatları (83) - "Seyyid Ali el-Hemedânî" -Kuddise Sırruh- (1) - Ömer Öngüt
"Seyyid Ali el-Hemedânî" -Kuddise Sırruh- (1)
EVLİYÂ-İ KİRAM -kaddesallahu Esrârehüm- Hazerâtı'nın "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatları (83)
Dizi Yazı - "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatlar
1 Kasım 2006

 

EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI’NIN
“HÂTEMÜ’L-EVLİY” HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (83)

Seyyid Ali el-Hemedânî -kuddise sırruh- (1)

HAYATI ve ESERLERİ

Asıl ismi Ali bin Şehâbeddîn bin Muhammed olan Seyyid Ali el-Hemedânî -kuddise sırruh- Hazretleri, Horasan da yetişen mutasavvıfların önde gelenlerinden olup, doğum tarihi hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Doğum yeri Hemedan'dır.

Hayatının önemli bir kısmını zâhirî ilimleri tahsil etmekle geçiren Hazret, kısa zamanda bu ilimlerde büyük bir kudret kazanmış ve ardından kendisini Tasavvuf'taki nihâî gâyeye eriştirecek kâmil bir mürşid aramaya başlamıştır. Bu maksatla devrin önde gelen mutasavvıflarından Mahmûd el-Mezdekânî -kuddise sırruh- Hazretleri'ne intisab eden Seyyid Ali el-Hemedânî -kuddise sırruh- Hazretleri, Şeyh Mahmûd el-Adkânî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin irfan meclislerine katılıp her iki zâttan da feyz almıştır. "Menâkıbnâme"sinde bizzat kendi dilinden nakledildiğine göre; Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin eserleri üzerinde zaman zaman mütalâalarda bulunmuş olan Hazret, Şeyhü'l-ekber'in bir eserinde yetmiş gün boyunca riyâzet yaptığını okuyunca kendisini yüz yetmiş gün boyunca yiyip-içmekten alıkoyup, nefsini uzun müddet riyâzetle ıslâh yolunu tutmuştur. Ayrıca zamanındaki diğer velîlerle Tasavvufî bazı ıstılahlar hakkında münâzarada bulunmuş, kısa zamanda büyük bir kemâlâta kavuşmuştur. Hayatının bundan sonraki kısmını irşad vazifesini ifâ etmekle geçiren Hazret, talebeleri ve sevenleri yetiştirmek için Keşmir yakınlarında bir dergâh kurup ölümüne kadar hep bu yolda olmuştur.

Mîlâdî 1384 (H. 786) senesinde ebedî âleme göç eden Seyyid Ali el-Hemedânî -kuddise sırruh- Hazretleri, Hıtlân yakınlarına defnolunmuştur.

Seyyid Ali el-Hemedânî -kuddise sırruh- Hazretleri Tasavvuf alanında birbirinden kıymetli pek çok eser te'lif etmiş olup, "Zaharâtu'l-Mülûk" bunların başında gelmektedir. "Şerh-i Fusûsu'l-Hikem", "Şerh-i Esmâ'i'llâh", "Şerh-i Kasîde-i Hemziyye" adlarındaki şerhleri ve "Esrâr-ı Vahy" ile "Risâle fî Seyrü't-Tâlibîn"ismini taşıyan diğer eserleri de Tasavvufî kaynaklar arasında önemli bir yere sahiptir.

Eserleri vefâtından sonra, talebelerinden Nûreddîn Ca'fer el-Bedahşânî tarafından biraraya toplanıp geniş hacimli bir mecmuâ hâline getirilmiş; ayrıca söz ve menkîbelerinin bir kısmı da "Hülâsatü'l-Menâkıb" adı altında bu mecmuânın içine dâhil edilmiştir.

 

"HÂTEMÜ'L-VELÂYE" HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI

Şeyhü'l-ekber Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri'ne ve eserlerine karşı büyük bir alâka duyan Seyyîd Ali el-Hemedânî -kuddise sırruh- Hazretleri, Hazret'in "Hâtemü'l-velâye" ile ilgili hem en mühim, hem de çözümü en müşkil sırlarını içeren "Fusûsu'l-Hikem" adlı eserini şerhetmiş; eserde zikri geçen gizli ve kapalı noktaları, kendisine has muhteşem üslûbuyla açık bir biçimde ifşâ etmiştir.

 

İsm-i A'zam'ın Sırrına Mazhar Olup, "Hatm-i Velâyet"le Nîmetlendirilen Velî:

Seyyîd Ali el-Hemedânî -kuddise sırruh- Hazretleri "Şerh-i Fusûsu'l-Hikem" adlı eserinde, peygamberlerin ve velîlerin Hakk'ı ancak arada "Hâtemü'l-velâye" kandili bulunduğu taktirde görebildiklerine dikkati çekerek; "Hatm-i velâyet"e vâris olan velînin "İsm-i A'zam"ın yegâne mazharı olan Hâtemü'r-rüsul'ün bâtınına vâris olduğunu haber vermiştir:

"Hâtem-i rusül'ün rûhundan istimdâd etmedikçe, peygamberlerden hiç kimse Hakk'ı göremez, bilemez ve Hakk'a erişemez. Resullerin bile Hakk'ı ancak arada Hâtem-i evliyâ'nın kandili bulunduğu taktirde görebilmesi nedeniyle, aynı şekilde velîler de O'nu veliyy-i Hâtem'in kandilinden başka bir yerden göremezler. Şu hâlde Hakk'ın isimlerinin mazharları olan Enbiyâ -'aleyhimüsselâm-ın cümlesini (ona) muhtaç kılan öne geçme nerede olur?

Hâtem-i rusül -'aleyhi efdalü's-salâvâtü ve's-selâm- zâhir veyâ risâlet, bâtın veyâ velâyetle ilgili hakikatleri biraraya toplayan 'İsm-i a'zam'ın mazharıdır ve onun ismi bütün ilâhî isimleri kendi dâhiliyyeti altında bulunduran isimdir. Peygamberler Muhammedî nübüvvet makâmından alınan bir 'nübüvvet'le tesmiyye edilir, nübüvvet ise erişme ve tespit etmenin kemâlini gerekli kılanla Hatm olur. Öyleyse nübüvvetin bâtını da velâyet olur. İlim kesilmiştir ve velî olan kimsenin velâyetten herhangi bir şeye isti'dâdı, herhangi bir yol ile zuhûru gerektirir. Tâ ki erişmenin zuhûrunu kemâle erdirenin daha öteye geçmesiyle, görülecek olanın tamamı görülsün ve velâyetin ihtiyaç duyulan hissesi Hatm olup, bir kişi Hatm-i velâyet'le nîmetlendirilsin!" ("Şerh-i Fusûsu'l-Hikem", Süleymâniye Ktp. Şehid Ali Paşa, nr.: 2794/37, vr. 533a)

 

Hâtemü'r-Rüsul'ün Hâtemü'l-Evliyâ'ya Teslim Ettiği Üç Hazîne:

Seyyid Ali el-Hemedânî -kuddise sırruh- Hazretleri "Fusûsu'l-Hikem Şerhi"nde, peygamberlerin ve velilerin kendisine intisab ettiği, Hâtemü'r-rüsul'ün has velâyetinin sahibi olan Hâtemü'l-evliyâ'yı, Sultân'ın hazînesinin başına tayin edilmiş güvenilir bir hazînedara benzeterek, Sultân'ın bu hazînedâra birisini herkese, birisini kendisine bağlı olan seçkin kimselere, birisini de yalnızca kendisine ayırdığı üç hazînesini birden teslim ettiğini haber vermiş ve Sultân'ın kendisine mahsus olan hazînesini bu hazînedardan almasının, saltanatına hiçbir şekilde gölge düşürmeyeceğini ifşâ etmiştir:

"Bil ki Rûh-ı Muhammedî, nübüvvetin ve velâyetin asliyyetine sâhip ve her âlemin tümüyle zuhûrunu sağlayan ismin bütününe mazhardır. Gayb âlemi için de durum aynıdır. Nübüvvet feyzi, peygamberlerin ve velîlerin tümüne 'nübüvvet' ve 'velâyet' şeklinde paylaştırılmış iki hazînedir. (Bunun) temsîli ve mâhiyetini bildiren en büyük misâl ise; Sultân'ın herhangi bir malı, eline teslim edilmiş seçkin ve güvenilir bir hazînedardan almasıdır ki; kimi zaman malın bir kısmını hizmetçi ve bendelere, bir kısmını husûsî işlere sarf eder ve bir kısmını da gözetir ki, sağlam bir güvenilirlikle senden talep edebilsin. Şu hâle göre, talep vaktinde malı Sultân'a gizli bir hâlde, yalnız talep ediliş yönünden üstün olan bir kişi eriştirir ve (bu) talep ediş nedeniyle de, saltanatta hiçbir noksanlık meydana gelmez. İşte mutlak Muhammedî velâyetin hazînesi olan Hâtem-i evliyâ da böyledir; peygamberler de, velîler de onun tâbî ve müntesibleridir. 'Âdem benim bayrağım altındadır.' Şu hâlde velîler ve resuller Hakk'ı ancak Hâtem-i evliyâ mişkâtından görebilirler, her iki görüş de has velâyetten ve Hâtem-i evliyâ'lığa tahsis edilenlerin tümünün sâhibinden gelir." ("Şerh-i Fusûsu'l-Hikem", Süleymâniye Ktp. Şehid Ali Paşa, nr.: 2794/37, vr. 533a-533b)

 

Hâtemü'l-Evliyâ'ya Tevdî Edilen "Öz Velâyet"in Mâhiyeti:

Seyyid Ali el-Hemedânî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "Fusûsu'l-Hikem" kitabına yazdığı şerhte yer alan en mühim ve esrârlı noktalardan birisi de; "Nübüvvet"le "Velâyet"in, Hâtemü'l-evliyâ'nın has velâyeti ile, peygamberlerin ve diğer velîlerin velâyetleri arasındaki farkı izâh ettiği noktadır.

Hazret bu noktada; Hâtemü'l-evliyâ olan zâta Hâtemü'r-rüsul'ün bâtın verâsetiyle intikâl eden bu velâyet'in, vâsıtasız bir biçimde yalnızca Hakk'a dayanan, araya herhangi bir vâsıtanın karışmadığı, yalnızca ona tahsis edilmiş olan "Öz velâyet" olduğunu dile getirerek şöyle buyurmaktadır:

"Altın kerpiç, zâhirlerden ibâret olan Nübüvvet; gümüş kerpiç ise bâtından ibâret olan Velâyet'tir. Vücûduyla her iki kerpiç yerini de dolduran Hâtem-i evliyâ, Muhammedî Şerî'at'ın tâbîlerinin ve onların dışındaki tâbîlerin sağlayabildiği faydanın tamamına; yine Muhammedî Şerî'ata tâbi' olup ondan daha sonra gelen kimseler ise yalnızca bir parçasına ulaşmıştır. Nübüvvetin gümüş kerpiçle, velâyetin altın kerpiçle temsil edilmesine gelince; gümüşün üzerinde, karartıların üstüne yansımış bir beyazlık vardır. Beyaz Hakk'ın nûrunun misâli, karartılar ise halkıyyetin (yaratılışın) karanlığıdır. Nübüvvet'in bir tarafı Hakk'a, bir tarafı halka dönüktür. Şu kadar var ki altının Nûr'u pekişmiştir, muhkemdir ve özü tertemiz kılınmıştır. Tıpkı bunun gibi, (bu) velî de Hakk'a dayanmış ve yapışmış olup Öz'le meşguldür." ("Şerh-i Fusûsu'l-Hikem", Süleymâniye Ktp. Şehid Ali Paşa, nr.: 2794/37, vr. 534a)

 

Seyyid Ali el-Hemedânî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "Hâtemü'l-velâye" hakkında son derece mühim ifşaatlarda bulunduğu "Şerh-i Fusûsu'l-Hikem" adlı eserinden iki yaprak. Süleymâniye Ktp. Şehid Ali Paşa, nr.: 2794/37, vr. 533b-534a


  Önceki Sonraki