Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
NE İDİK, NE OLDUK! - Osmanlı İmparatorluğu -24- - Ömer Öngüt
Osmanlı İmparatorluğu -24-
NE İDİK, NE OLDUK!
Dizi Yazı - Ne İdik, Ne Olduk
1 Kasım 2006

 

NE İDİK, NE OLDUK!

OSMANLI İMPARATORLUĞU -24-

 

Balkan Savaşı:

Libya savaşını fırsat bilen Balkan ülkeleri topraklarını genişletmek için savaşmak istiyorlardı.

II. Abdülhamid'in üstün siyaseti sayesinde Balkan ülkelerinin birleşmesine mani olunuyor ve Osmanlı'ya karşı tek vücud olmaları engelleniyordu. Ancak ittihatçıların mahareti sayesinde, düşmanların birleşmesine zemin hazırlanmış, adeta ipimizi kendimiz çekmişizdir.

Temmuz 1910'da Meclis-i Mebusan'da "Kiliseler Kânunu" kabul edilince Yunanlılar ile Bulgarlar arasındaki ihtilâf ortadan kalkmış, Bulgaristan, Yunanistan, Karadağ ve Sırbistan aralarında ittifak yaparak Osmanlı devletine karşı fırsat kollamaya başlamışlardır.

Hükümet ise bu ittifaktan habersizce, ikazları dahi dikkate almamıştır. Bu basiretsiz davranışlar ve ham kafalar savaş ihtimalini düşünmedikleri için, Sırbistan'ın Avrupa'dan aldığı ateşli topların, Avusturya kendi topraklarından geçmesine izin vermezken, Osmanlı hükümeti Selanik yoluyla Sırbistan'a gönderilmesine müsade ederek büyük bir gafletle düşmana "silahı al beni vur dercesine" yardım etmiştir.

Ayrıca hükümet, savaş ihtimallerini düşünmeksizin Balkanlar'daki 120 tabur askeri terhis etmiştir. Ekim 1912'de başlayan savaşta Bulgarlar Süloğlu ve Pınarhisar muharebelerini kazandılar. Lüleburgaz savaşını da kazanan Bulgarlar, Çatalca'ya kadar geldiler. Sırplar Priştine'yi aldılar. Kosova'da, Osmanlı ordusu Sırplar'a yenildi. Bulgar, Yunan, Karadağlılar'ın saldırılarıyla batı cephesi çöktü. Üsküp ve Manastır düştü. Bulgarlar Edirne'ye kadar geldiler. Edirne ancak bu kuşatmaya beş ay dayanabildi ve teslim oldu.

Balkan harbi Osmanlıyı tamamen bitirmenin başlangıcı oldu. Balkanlar'daki dört devlet bütün toprakları işgal etmişler, Ege adalarına yerleşmişlerdi. Bu devletler eşine rastlanmayan katliamlara giriştiler. Yüzbinlerce insan asırlarca yaşadıkları topraklardan göç etmek zorunda kaldı. Açlık, sefalet içerisinde binlerce insan telef oldu.

Savaşı Osmanlılar kaybedince, bütün Balkan toprakları bölüşüldü.

Bu acı felâketler yaşanırken, ittihatçılar, Edirne'yi Bulgarlar'a bırakıyor diye propaganda yaptıkları Kamil Paşa hükümetini düşürmek için faaliyete geçtiler. Enver ve arkadaşları hükümet toplantı halinde iken Bab-ı ali basılmış, Harbiye nazırı Nâzım Paşa vurulmuş, Kamil Paşa istifa ettirilmiş ve yerine Mahmud Şevket Paşa'nın sadârete getirilmesini sağlamışlardı. Bu şekilde iktidar ellerine geçmiş oluyordu. (Ocak 1913) Mayıs 1913'de Balkan Devletleri Londra'da toplandılar.

Balkan Devletleri Londra'da toplanan ikinci konferansta anlaşmaya vardılar. Buna göre: Osmanlılar bütün Balkanlar'ı elinden çıkarmış oldu. (30 Mayıs 1913) Bu durumda Balkanlar'da denge bozulmuştu. İşte bu durum, I. Dünya Harbi'nin baş sebebi oldu. Balkan savaşındaki mağlubiyet, Türk tarihinin en acı olaylarından birisidir. 550 yıllık Balkanlar artık elden çıkmıştı. Halen pek çok yerde Türkler ezici bir çoğunlukta idi. Adalar, Trakya ve Makedonya da elden çıktı. Mahmud Şevket Paşa, muhalefeti örfi idare ile baskı altında tutmaya çalışıyordu. Kendisine muhalif olanları Divanyolu'nda suikast tertip edip öldürttü.

Bunu fırsat bilen İttihatçılar, bütün muhaliflerini ortadan kaldırdılar. (11 Haziran 1913) Böylece Talat, Enver ve Cemal üçlüsü iktidara geldi.

Bu sırada Bulgarlar ve Yunanlılar'ın Osmanlı mirasını paylaşamayıp birbirleriyle savaşa başlamasından istifade eden devlet, Edirne'yi kurtardı. (21 Temmuz 1913)

 

Osmanlı Devleti'nin Son Yılları:

Osmanlı İmparatarloğu'nun yıkılış sebeplerinin başında, baştaki idarecilerin münafıkları teşhis edememeleri ve bu tip şahısların devletin en yüksek makamlarına kadar yükselmeleri ve darbeyi içten vurmaları olmuştur.

Padişahlar liyakatlı idarecilik yapamıyor, dizginleri elinde tutamıyor, devlet; tecrübesiz, bilgisiz, batı hayranı, nefsinin oyunlarına gelen idareci ve paşaların ellerine teslim ediliyordu. Bu paşalar o kadar ileri gittiler ki padişahları tahttan indiriyor, çocukları tahta geçirebiliyorlardı. Bu keşmekeşlik II. Abdülhamid Han'ın İttihad ve Terakkiciler tarafından tahttan indirilmesine sebep olmuştur.

II. Abdülhamid gibi dâhi bir sultanın maceraperest, ileriyi göremeyen, siyaset ve idareden anlamayan kimselerce tahttan indirilmesi koskoca cihan imparatorluğunu parçalamakla kalmamış, müslümanların başsız, devletin gerçek idareciden yoksun kalışına, dağılışına ve dünyanın büyük bir savaşla perişan oluşuna sebep olmuştur.

Sultan Abdülhamid Han; dünyada büyük bir cihan harbinin başlayacağını biliyor, memleketin halini görüyor, idare ve siyasetini ona göre belirliyordu. Aslında II. Abdülhamid'in siyaseti İslâm Birliği siyaseti idi. Sultan Abdülhamid bu siyasetini şöyle tarif ediyor:

"Eğer minarelerde ezanın devamını, İstanbul'un ebedî başkent kalmasını, devletin ilelebet bekâsını arzu ediyorsak, efkar-ı umumiyyeyi bu noktada cem etmek zaruridir."

Batı sömürgecilerine ve azınlıkların ihanetlerine karşı uyguladığı siyasi tavır bu idi. Yerli ve yabancı şer güçler en çok bu siyasetten ürktüler. Elbirliği yaparak Sultan Abdülhamid'i tahttan indirdiler. Abdülhamid'in bu siyaseti sayesinde imparatorluk uzun zaman ayakta kalmış, bölünmekten, parçalanmaktan kurtulmuştu.

II. Abdülhamid Han'ın dehası ile Balkanlar'da hıristiyan kiliselerinin aleyhimize ittifak yapmaları önlenmiş, birbirlerine düşmüşlerdi. Dışarda sağlanan rahatlık nispetinde siyaset ve iktisat da İslâm'a daha fazla değer verilerek sanayileşme yoluna gidilmiş, yeni okullar açılmış, tersaneler kurulmuş, tren yolları yapılmış, haberleşmeye ağırlık verilmişti. Memleket baştan başa imar edilmeye başlanmıştı. Bilhassa meşhur; "Hicaz Demir yolu" projesi özellikle İngilizleri ve Yahudileri ürkütmüştü.

Abdülhamid Sultan, Japonya, Afganistan, Afrika gibi diyarlara İslâm'ı yaymak üzere ehil kişilerden seçtiği irşad heyetleri göndermiş, bir çok kimsenin müslüman olmasına vesile olmuştu.

Bütün müslümanların Osmanlı'ya ve Halife Sultan'a itaat ve güvenleri artmıştı. İslâm Birliği siyaseti uzun zaman etkisini göstermiş, Kurtuluş savaşı yıllarında müslümanların maddi ve manevî pek çok yardımda bulunmalarını sağlamıştı. Osmanlı ve halife'ye bağlılık müslüman memleketlerin, İngiliz sömürgeciliğine baş kaldırmasında da en büyük âmil olmuştur.

Sultan Abdülhamid'in yapmak istediği; çıkacak olan bu savaşa girmemek, tarafların güçsüz durumundan istifade ederek, Osmanlı'nın kaybettiği toprakları geri almaktı. Ne yazık ki tahttan indirilmesi ile İttihat ve Terrakiciler ülkeyi savaşa sürüklemiş, memleketin çok küçük bir toprak parçası haline gelmesine, çok büyük maddi-manevi kayıplar verilmesine sebep olmuşlardır.

Sanayileşen Avrupa ülkeleri, ürettikleri malları pazarlayacak yeni ülkeler arıyordu. Almanya, İngiltere arasındaki ekonomik ve ticari rekabet büyümüştü. Almanya Rusların Avrupa'da ilerlemesine engel olmak, İngilterenin Hindistan'la karayolu bağlantısını kesmek istiyor, Fransa ise Almanlardan Alsan Loren'i geri almak istiyordu. Avusturya ise Rusların Panislavist hareketlerinden rahatsızdı.

28 Haziran 1914'te Saraybosna'yı ziyaret eden Avusturya veliahtı Ferdinant bir Sırplı tarafından öldürülünce, Avusturya Sırbistan'a savaş ilan etti. Fransa ve Rusya Sırbistan'ın yanında yer aldılar. Almanlar da bu iki ülkeye savaş ilan edince İngiltere'de Almanlara savaş ilan etti. Böylece I. Cihan Harbi patlamış oldu.

Aslında Osmanlı Devleti de, yönetimde İttihad ve Terakkicilerin etkili olduğu, başlarında Enver, Talat ve Cemal Paşa gibi kendilerine göre iyi niyetli ancak siyasi ve askeri tecrübesi olmayan batı hayranı kimseler yüzünden I. Cihan harbine katıldı. (Kasım 1914)

"Goben ve Breslav" adlı iki Alman gemisi İngiliz donanmasından kaçarak Çanakkale'ye sığındı. Enver Paşa gemileri içeri aldı ve gemilere Yavuz ve Midilli isimlerini verdi. Osmanlı donanması Almaya'nın isteği ile Karadeniz'e açıldı ve 29 Ekim'de Rus limanlarını topa tuttu. Bunun üzerine önce Rusya sonra İngiltere, Fransa Osmanlıya savaş ilan ettiler.

Gâye Osmanlı'yı ihyâ etmek ve kaybedilen toprakları geri almak, kapitülasyonlardan kurtulmaktı. Böylece kuvvetinin üstünlüğü ve gelişmişliği düşünülerek Almanya'nın yanında savaşa girildi, Osmanlı 23 Kasım'da Cihad-ı Ekber ilan etti.

 

Sultan Abdülhamid Hân, Saltanatı Boyunca
Aklı Başında İnsan Bulamamıştı!..

Sultan İkinci Abdülhamid'in "Hâtırât"ına kaydettiği şu sözleri, pâdişâh olduktan sonra devleti ne yapıdaki insanlarla yürütmeye gayret ettiğini açıkça göstermekte, şuurlu ve aklı başında devlet adamının o devirde âdetâ mumla arandığını gözler önüne sermektedir:

"Ben akıllı insanların düşmanıymışım! Bunu utanmadan yazabiliyorlar. Eğer 'akıllı' dedikleri kendileri gibiyse, ben öyle akla hayâtımın hiçbir döneminde i'tibâr etmedim. Yok, eğer gerçekten akıllı insanlara düşman olduğumu söylemek istiyorlarsa, bir tek örnek versinler, hepsini kabul edeyim! Ben hayâtım boyunca hep akıllı insan aradım, fakat ne yazık ki bulamadım!.." ("Sultan Abdülhamid'in Hâtırâ Defteri", s. 84, trc.: İsmet Bozdağ.)


  Önceki Sonraki