"Terör saldırıları niye çoğaldı?", "Sınır ötesi operasyon yaparsak terörün kökü kazınır mı?", "Amerika Kuzey Irak'a girmemize izin verir mi?", "Amerika stratejik müttefik mi, düşman mı?", "Kuzey Irak'a girersek tuzağa mı düşeriz?"
Hemen her kafadan bir ses çıkıyor. Basın halkı bilgilendirme vazifesini her zaman olduğu gibi "Halkı bilgilendirmeme" başka bir ifade ile "Halkı uyutma" şeklinde icra ediyor. Amerikan Savunma Bakanlığı'nın 100 yıldan fazladır yayınlanan "Armed Forces Journal" isimli dergisinde, yeni bir Ortadoğu haritası yayınlanıyor. Sınırları Karadenize uzanan Kürt devleti fütursuzca sergileniyor, "Türkiye buralarda işgalci kabul edilmelidir.", "Burada kurulacak devlet Bulgaristan'dan Japonya'ya kadar olan bölgede en Batı yanlısı devlet olacaktır." şeklinde -alet olanların yüzünü kızartacak- ifadeler yazılıyor, bunlar hala "1 Mart tezkeresini kabul etmedik, bu hale düştük" teraneleri okuyorlar.
Yıllar yılı bu millet kendi içine kapatılmaya çalışılmıştır. Devamlı bir aşağılık kompkleksi pompalanmıştır. Olaylara ve gelişmelere kapsayıcı bir gözle bakması engellenmek istenmiştir. Son yaşanan terör olaylarının bir gayesi de budur. Türkiye'yi içine kapatmaktır.
Binaenaleyh tartışmaları "Kuzey Irak'a kaç km. gireceğiz?", "Kandil dağında temizlik yaptıktan kaç saat sonra geri döneceğiz?" döngüsünde yapanlar bu tuzağa düşüyorlar.
Her şeyden önce ortaya konulması gereken bir gerçek var. BOP'un en büyük hedefi bölgedeki büyük müslüman devletleri (İran, Suriye, Mısır ve tabii ki Türkiye) küçültmektir, hem toprak, hem fonksiyon olarak. "Büyük Kürdisrailistan" devleti bu hedefin en önemli ayağıdır. Amerikan-İsrail ortak yapımı bu projede Kürtler bir maşa gibi kullanılmaktadır. "Bölgedeki etnik unsurlara iyilik yapacağız, her birisine devlet ihsan edeceğiz(!)" şeklinde özetlenebilecek Amerikan-İsrail propagandası çok büyük bir yalandır.
Aklını kiraya vermiş, vicdanını kaybetmiş, arasatta kalmışlar gözünü açmalıdır. Bunlar amaçlarına ulaşabilirlerse ortaya çıkacak devlet tıpkı Amerika gibi -hatta ondan daha çok- yahudi güdümünde bir devlet olacaktır. Hani hep derler ya "Amerika'yı gerçekte yahudiler yönetiyor" diye. Kuzey Irak'ta aşiret liderlerinin "devletimiz" diye sahip çıktıkları şeyin bankacılık sistemini yahudiler kurmuştur. Askerî sistemi yahudiler tarafından inşa edilmiştir. Eğitim sistemi ona keza. Ve şundan emin olabilirsiniz kilit noktalar bunların elindedir. Hatta PKK'ya bile sızmışlardır. Son zamanda kullanılan teknolojik terörün, yüksek etkili patlayıcıların arkasında bunlar vardır.
En son Amerikan Savunma Bakanlığının dergisinde yayınlanan haritada Kürt devletine Akdeniz yerine Karadenizden çıkış ihsan (!) edilmesinin çok önemli bir sebebi vardır. Türkiye'nin Ortadoğu, Kafkasya ve Uzakdoğu ile bağlarını kopartmak.
Buradan açıkça görülüyor ki, yapılmak istenen Kürtlerin kara kaşı kara gözü için onlara bir devlet ihsan etmek değil, bizzat Türk'lere Sevr'in değişik bir versiyonunu dayatma planıdır. Bu plana alet olanların Yunan'dan, Ermeni'den bir farkı yoktur. Bu plana alet olanlara Türk'ü, Kürd'ü herkes en şiddetli müdahaleyi yapmakla mükelleftir. Ermeni'lerin kendi kin deryasında boğulduğu gibi, bu piyonlar da kendi kin deryasında boğulacaktır. Herkes aklını başına almalıdır.
Bu plan yeni değildir. Küffar adım adım kendi planını hayata geçirmeye çalışıyor.
"... 1. Körfez Savaşı'nın başlarıydı. ...
Önce İsrail'e gitmiştim. ... bütün erkekler silah altına alındıkları için dünyanın her tarafından gelen Museviler, otel müşterilerine hizmet veriyordu. Faks mesajlarımı getirip götüren 50 yaşlarındaki Musevi, 100 milyon doları aşan bir servete sahip işadamıydı. Garsonlar, asansörcüler, resepsiyon görevlileri, başka ülkelerden yardıma gelmiş profesörler, işadamları, avukatlar, mimarlardı.
.... Sonra... Suudi Arabistan'a geçtim.
... Yaşar Yakış büyükelçiydi. ... ABD'nin Riyad Büyükelçisi'yle konuştu. ... onun aracılığıyla randevular ayarladı. Bu randevulardan biri de ABD'nin Suudi Arabistan'daki güçlerinin komuta merkezi olarak kullandığı lüks oteldeydi. Beni büyük bir salona aldılar.
Duvarda Ortadoğu haritası asılıydı.
Ankara'da askeri misyonda görev yapmış olan ve iyi Türkçe konuşan bir albay, harekât hakkında bilgi verdi.
Albaya göre, "ABD, yakında ... Kara harekâtı başlayacaktı. ...." Buraya kadar bir şey yok...
Ancak... Albay, avucunu haritada Kuzey Irak ve Güneydoğu Anadolu üzerinde gezdirerek şöyle demişti:
"ABD, Irak'tan çekilirken, Kuzey Irak'ta ağır silahlar, cephane, füzeler bırakacak. Kürt grupları, bu silahları ele geçirecek. Bölgede bir Kürt devleti kurmak isteyecekler. Türkiye'den de toprak isteyecekler.
Vermezseniz savaşacaksınız..."
Albaya, "buna nasıl olanak vereceklerini" sormuştum hayretle... "Biz geçiciyiz, çekileceğiz. Bölge sizlerin, problem sizlerin" cevabını vermişti.
Sonra... Bir başka salona alındım.
Bu kez -sanıyorum- bir yarbay, gene düzgün bir Türkçeyle aynı senaryoyu tekrarladı.
.... şimdilerde görüntüler, o albay ve yarbayı doğruluyor. Hele Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün "PKK, ağır silahlarını, patlayıcıları Kuzey Irak yönetiminden sağlıyor" suçlaması, ...
... Haritada gezinen avuçlarını yalasınlar." (Güneri Civaoğlu, Milliyet, 22 Temmuz 2006)
Ey Talabani ve Barzani ahmakları Amerika Türkiye'ye aleni düşmanlık yapamıyor. İnsan bu kadar aptal olur mu? Amerika topyekün saldırsa toprak kopartamaz.
"Aç tavuk kendini darı ambarında görür" derler. Siz kendinizi nerede zannediyorsunuz.
En sonunda olacağı; Kuzey Irak dağlarında, ancak ötecek kadar bir çöplüğünüz kalacak. Bağdat'a gitmek için Türkiye'den izin alacaksınız, çok sevdiğiniz yahudileri görebilmek için Türkiye'den izin alacaksanız.
İsrail'in duvar çekmesini, Gazze'de, Batı Şeria'da dışarıda kalan yerleşimcilerini zorla söküp içeriye almasını bize türlü şekillerde "Barışçı İsrail" reklamlarıyla servis ettiler. Halbuki bütün bu hazırlıklar, şu anda Lübnan'da yaptıkları da İsrail'in büyük saldırı öncesi kendi etrafında bir güvenlik çemberi oluşturma planının parçalarıdır. İran, Suriye, hatta Arabistan gibi ülkelere yapılacak saldırı ve işgallerden önce yerel tehlikelere karşı bir güvenlik kalkanı oluşturuyorlar. Lübnan'da güneydeki şehirleri ve mahalleleri taş taş üstünde kalmayacak şekilde yıkıyorlar. Hamas ve Hizbullah da oyuna geldi, yahudinin yemini yuttu... Adamlar uyanık, tampon bölgeye bir de Türk askeri yerleştirecekler. Lübnan'da iç savaş yok ki. İsrail'in bekçiliğini mi yapacağız?
Binaenelayh küffar adım adım planlarını icra ediyor.
Kuzey Irak meselesi de böyle. Adım adım, bizi uyuta uyuta gidiyorlar.
Bağdat'a gitmek için bu aşiret reislerinden izin almak zorunda kalıyoruz. İkinci bir sınır kapısı açmak istiyoruz izin vermiyorlar. Türkmen kentlerini, Telafer başta yerle bir ediyorlar. PKK'yı sinsice destekliyorlar. Bu yetmezmiş gibi bizim hayat damarlarımızı, "Doğu" ile bağlarımızı koparmaya çalışıyor. Bu kadar hainlik olur mu?
Yapılması gereken; planlarını başlarına geçirmek, şer odaklarına akıtılan fitnenin önünü kesmek, yolunu kapatmaktır.
Irak'ın en büyük ilçesi Telafer'den itibaren şerit halinde güneydoğuya -Bağdatın 120 km. doğusuna kadar- Musul, Erbil, Altınköprü, Kerkük, Dakuk (Tavuk), Tuzhurmatu, Tazehurmatu, Kifri, Bedre ve Mendeli'ye kadar yüzlerce köy ve kasaba Türkmen bölgeleridir. Burada "hilal" şeklinde bir derinlik kazanmak ve buralara yerleşmek lazımdır. Gerek Türkiye'yi parçalama planları, gerek Türkmenlere yapılan zulümler sebebiyle küffar bizi bunu yapmaya mecbur bırakmıştır.
Medyanın Amiral gemisinin kaptanı ve donanmanın diğer üyeleri şimdiden yaygaraya başladılar: "Türkiye artık şu bölgesel gerçeği bilip ona göre davranmalı. Biz 1 Mart Tezkeresi'ni reddetmekle, Kuzey Irak üzerindeki söz hakkımızdan fiilen vazgeçtik." (Ertuğrul Özkök, 22 Temmuz 2006)
"Gerek Kuzey Irak terörü, gerekse Kerkük meselesi bizi savaşa çekmek isteyenlerin bir tuzağıdır" şeklindeki söylemlere de bir cevap vermek gerekiyor.
Amerika Türk'leri BOP'de kullanmak istedi. Sırtımızı sıvazlayarak; "Sen iyisin, hoşsun, büyük devletler kurdun. Gel şu Osmanlı'yı canlandıralım. Bir "Türk-Kürt" federasyonu kuralım, sen de başında otur."dediler. Nitekim PKK'nın söylemlerinde de dikkat edilirse bir ara ortak devletten, Konfederasyon'a kadar söylemler peydah oldu. Bize biçilen kefenlerden birisi bu idi. Önce Kuzey Irak ve Türkiye'nin güneydoğusunu çaktırmadan bir çatı altında birleştirecekler. Sonra bunlar ayrılmak istiyor diye arkamızdan tekmeyi vuracaklardı.
Amerika şemsiyesi altında yapılacak bir işten Türkiye'ye hayır gelmesi mümkün değildir.
Ancak bu zokayı yutturamadılar, iş değişti. Artık değil Kerkük, sınırdaki kuş uçmaz, kervan geçmez dağlara girmemize bile tahammül edemiyorlar. Amerika'nın Milliyet özel temsilcisi Yasemin Çongar Afganistan'dan şöyle bir yazı yazdı: "20 Temmuz'da istisnai bir zirve gerçekleşti; De Hoop Scheffer (NATO genel sekreteri), Jones (ABD Avrupa Kuvvetleri Komutanı) ve ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Orgeneral John Abizaid, Kâbil'de buluşup sadece Afganistan'ı değil, bizi de konuştular. NATO'nun tepesi ile ABD'nin iki önemli komutanının gündemindeki sorular, "Türkiye, K. Irak'a operasyon tehdidinde ciddi mi? Bunu nasıl engelleriz?" diye özetlenebilir. Brüksel'den gelen üst düzey bir NATO yetkilisi, toplantının ardından, şöyle diyordu: "Böyle bir operasyon, PKK tehdidini bitirmez ve bölgede katmerli sorun yaratır. ABD gibi, diğer NATO müttefiklerinizin de buna sıcak bakmadığından emin olabilirsiniz."
Binaenaleyh bizi çekmek istedikleri bir şey yok. Bizi itmek istiyorlar. Belki şu olabilir. Her zamanki gibi Kuzey Irak'a gireriz, birkaç kampı temizleriz. Bu arada Amerika'yı, Avrupa'yı karşımıza almış bir şekilde geri çekiliriz. Sonra da tepemize binerler. Belki yahudi bunun hesabını yapıyor olabilir.
Bütün hesapları Türkiye'nin hiçbir şey yapamayacağı varsayımına dayanıyor. Bir örnek:
Iraklı Kürt liderlerin danışmanlığını yapan eski ABD diplomatı Peter Galbraith yeni yayınlanan kitabında "Ankara'nın birkaç nedenden dolayı bağımsız Kürt devletini kabullenmek zorunda kalacağını, Kuzey Irak'a müdahale durumunda Türkiye'nin AB üyeliği sürecinin sona ereceğini, yaptırımlarla karşılaşabileceğini, Türk ordusunun, müdahale durumunda 100 bin Peşmerge ile savaşmak zorunda kalacağını"yazdı.
Ancak hesap edemedikleri şeyler var.
"Deviren, kırıp döken, silip süpüren yaman bir kasırgayı seher yeli gibi yumuşaklaştırmak mümkün müdür? Korkunç dalgalarını kabarta kabarta yürüyen bir denizi birden sakinleştirmek kabil midir? Yıldırımı güle çevirmek imkânı var mıdır? İnsanlar ve hatta tabiat bu sorulara: 'Hayır, hayır, hayır' demekte tereddüt etmez, değil mi?.. Halbuki ben kasırganın seher yeline, coşmuş denizin sevimli bir göle, yaldırımın güle inkılâb ettiğini gördüm!
Türk'ten bahsediyorum. Düşmanına saldırırken amansız bir kasırgaya, korkunç bir denize ve insafsız bir yıldırıma benziyen Türk, dost yanında ve silahsız kalmış düşman karşısında bir seher yelidir, berrak bir göldür. Gönül açan bu yeli kasırgaya, göz kamaştıran bu gölü coşkun bir denize, ıtrında asalet uçan bu gülü yıldırıma çevirmek tabiatı da inciten bir gaflet olur!" (16. yy. İtalyan Şairi Tasse'nin dizeleri)
Ey tabiatı inciten gafil ve ahmak sürüsü! Akıbetinize hazır olun!
Yâ Rabbi! Vatanımızı muhafaza eyle, ordumuzu muzaffer eyle!
Korkunuz olmasın! "Akşemseddin"ler aramızda.