Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde hüküm günü olan kıyametten haber vererek, bu günün belirlenmiş olduğunu, bu sürenin artıp eksilmeyeceğini, o gün geldiği zaman kâinatın düzeninin alt-üst olacağını, insanların mahşer yerinde toplanacaklarını beyan buyurmaktadır:
"Şüphesiz ki o hüküm günü belirlenmiş bir zamandır." (Nebe: 17)
Mahlûkatı bir araya toplayacak, sonra aralarını ayıracak, anlaşmazlık çıkardıkları hususlarda nihaî hükmü verecektir.
"Sur'a üfürüldüğü gün hepiniz bölük bölük gelirsiniz." (Nebe: 18)
Bu hitap bütün insanlaradır. Herkes amelinin karşılığını almak için grup grup, zümre zümre gelirler. Haklarında verilecek hükmü gözetlemekten başka yapacak bir çareleri yoktur. Herkes lâyık oldukları âkıbete erer.
"O gün gökyüzü açılır ve kapı kapı olur." (Nebe: 19)
Meleklerin inmesi için yol ve geçit haline gelir. Parçalanıp dağılan göklerin çevresinde sayısı belirsiz melekler bulunacak, Allah-u Teâlâ'nın emriyle görev yapacaklardır.
"Dağlar yürütülür, bir serap olur." (Nebe: 20)
Bakan onu bir şey zanneder, halbuki o bir şey değildir, bir serap gibidir. Su gibi görünen bir hayal olur. Daha sonra her şey tamamen silinir gider, ne göze görünür ne de izi kalır.
Allah-u Teâlâ kâfirler ve mücrimler için cehennemdeki alçaltıcı azapları açıklamakta, onlar için hazırlamış olduğu yiyecekleri ve içecekleri Âyet-i kerime'lerinde beyan etmektedir:
"Cehennem, yalnız azgınları bekleyen yerdir. Dönecekleri yer orasıdır." (Nebe: 21-22)
Cennet hizmetçileri cennetlikleri bekledikleri gibi, cehennem bekçileri de cehennemlikleri beklerler.
Cennetlikler cennette nasıl ki ebedîleşirlerse, cehennemliklerden küfür ve nifak üzere ölen azgınların cezası da öylece sonsuza kadar uzanıp gidecektir.
"Onlar orada sonsuz çağlar boyunca kalacaklardır." (Nebe: 23)
Ahiretin asırları sonsuzdur, her asır geçtikçe başka bir asır gelir. Bu asırlar ne sona erer, ne de biter.
Cehennem sakinlerine, azabın hararetinden ciğerleri yandıkça; kendilerine kaynar suyun yanında, kan ve irin içirilir. Daha sonra bütün içtiklerini kusarlar.
"Orada ne bir serinlik, ne de içilecek bir şey tatmazlar." (Nebe: 24)
Gönüllerini ferahlatacak, içlerini serinletecek bir şey bulamayacakları gibi, beslenecekleri rahat bir içecek de bulamayacaklar.
"Yalnız kaynar su ve irin içerler." (Nebe: 25)
"Kaynar su" mânâsına gelen "Hamîm" kelimesi, sıcaklığın son noktasına varmış olan sıcak şeydir. "Ğassak" ise, cehennemliklerin vücutlarından dökülen irinleri, yaralarından akan cerahatları ve terleri demektir. Öyle pis öyle mülevves kokar ki yanına yaklaşılmaz. Onlar bundan başka bir su bularak onunla hararetlerini teskin edemezler.
"Yaptıklarına uygun bir karşılık olarak." (Nebe: 26)
Çünkü ahiret gününü inkâr edip, asla böyle bir gün olmayacağını söylemenin ve bir ömür bu iddiada ısrar etmenin tam karşılığı; o günün o şiddetli azabını göstermek ve tattırmaktır. Küfür en büyük isyan olduğundan, onun cezası da en büyük azap olan cehennem azabıdır.
"Çünkü onlar hesaba çekileceklerini beklemiyorlardı." (Nebe: 27)
Öldükten sonra dirilmeye inanmıyorlardı ki, hesaba çekilmeyi umsunlar.
"Âyetlerimizi de tamamen yalan sayıyorlardı." (Nebe: 28)
Onların yapmış oldukları işler, söyledikleri sözler de dahil olmak üzere her şeyi Allah-u Teâlâ zaptetmiş ve muhafaza altına almıştı.
"Oysa biz her şeyi bir kitapta yazıp saymıştık." (Nebe: 29)
Hâl böyle olunca onlara şöyle denilecektir:
"Azabı tadın! Biz sizin azabınıza ancak azap katarız." (Nebe: 30)
Cehennemlikler hakkında bu Âyet-i kerime'den daha ağır bir Âyet-i kerime nazil olmamıştır. Çünkü onlara sürekli olarak azap artırılacak, bir azap türüne karşı yardım istedikçe kendilerine daha şiddetli bir azap ile karşılık verilecektir.
Allah-u Teâlâ kâfirlerin ve günahkârların cehennemdeki alçaltıcı azaplarını anlattıktan sonra, Âyet-i kerime'lerinde müttakiler için hazırlamış olduğu çeşitli nimetleri ve saâdetleri şöyle beyan buyurmaktadır:
"Şüphesiz ki müttakiler için kurtulma yeri vardır." (Nebe: 31)
Nimetlere garkolmakla kalmazlar, büyük bir azaptan da korunmuş olurlar.
"Bahçeler ve bağlar." (Nebe: 32)
O bahçelerde meyveli-meyvesiz ağaçlar, asmalar, her mevsim yetişen ve yeme yasağı bulunmayan en güzel meyveler bulunur.
"Göğüsleri tomurcuklanmış ve hepsi bir yaşta nâzeninler vardır." (Nebe: 33)
Aynı yaşta aynı gençliktedirler.
"Ve dolu dolu kadehler vardır." (Nebe: 34)
İnsanların bağ ve bahçelerde oturmaktan, pınar başlarında gezmekten lezzet alması tabii bir haldir.
"Orada ne boş bir lâf işitirler, ne de bir yalan." (Nebe: 35)
Cennetteki her söz eksiklikten uzaktır.
"Rabb'inden bir karşılık, yeterli bir bağış olarak." (Nebe: 36)
Kulların Allah-u Teâlâ üzerinde alacak bir hakkının olması söz konusu olmadığına göre, cennet nimetleri sırf lütuf ve bağıştan başka bir şey değildir. Arzuladıkları her şey Allah-u Teâlâ tarafından kendilerine bir ikram olarak verilecektir.
"O, göklerin yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabb'idir. O Rahman'dır." (Nebe: 37)
Vasıfları bu olan, hikmeti gereğince her bir varlığa cömertçe iyilik ve ihsanda bulunandır.
"O gün (O izin vermeden) O'na hitapta bulunmaya aslâ muktedir olamazlar." (Nebe: 37)
Azabına karşı hiç kimse O'nun izni olmadan şefaat edemez.
Mütebâki Âyet-i kerime'lerde Allah-u Teâlâ insanlar arasında hüküm verdiği kıyamet gününün dehşetinden ve o gün karşılaşılacak belâ ve sıkıntılardan haber vermek suretiyle şöyle buyurmaktadır:
"O gün ruh (Cebrâil) ve melekler saf saf olup dizilirler." (Nebe: 38)
Yedi göğün melekleri insan ve cinleri çepeçevre kuşatırlar, içiçe yedi saf halinde halkalar meydana getirirler. Hepsi de edep, saygı ve rahmet makamında kemâl-i tâzimle ilâhî emri beklerler.
"Rahman'ın izin verdiklerinden başka hiç kimse konuşamaz." (Nebe: 38)
Konuşmaya güçlerinin yetmeyeceği gibi, özür dilemeleri için kendilerine izin de verilmez. Özür dileme zamanı çoktan geçmiştir.
"Konuşanlar da ancak doğruyu söylerler." (Nebe: 38)
Allah-u Teâlâ'ya yakın kullar bu şekilde şefaat edeceklerdir. O'na yakın makamlar elde etmiş olanların, O'nun huzurunda doğrudan başka bir şey söyleme ihtimalleri zaten düşünülemez.
"İşte bu hak olan gündür." (Nebe: 39)
Gerçekleşmesi kesin ve mutlaktır.
"Artık dileyen Rabb'ine varan bir yol tutar." (Nebe: 39)
Allah yoluna koyularak, o sayede mânen kurbiyete nâil olur.
"Biz sizi pek yakında gelecek bir azap ile uyardık." (Nebe: 40)
Gelecekteki her şey, bir gün olup gelecektir.
"Kişi o gün kendi elleriyle işlediklerine bakar." (Nebe: 40)
Hayırlı amellerine göre mükâfata erer, şerli amellerinden dolayı da cezaya çarptırılır. O gün kendi amelinden başka hiçbir şeyi göremez.
"O gün kâfir: 'Ah ne olurdu, ben de toprak olaydım!' der." (Nebe: 40)
Bu durum, Allah-u Teâlâ'nın azabını gözüyle gördüğü gündür. Karşılaştığı manzaranın şiddetinden ötürü böyle söyler. Cansız bir varlık olmasını veya mükellef olmayan bir hayvan olarak yaratılmış olmasını arzu eder, fakat bu arzu ve temenninin hiçbir hükmü yoktur.