Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ - Nebe Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (1) - Ömer Öngüt
Nebe Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (1)
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ
Dizi Yazı - Tefsir
1 Temmuz 2006

 

Nebe Sûre-i Şerif’inin Tefsiri (1)

Büyük Haber

 

Sûre-i Şerif'in Takdimi:

Mekke-i mükerreme'de nâzil olmuştur. Kırk Âyet-i kerime, yüz yetmiş üç kelime ve dokuz yüz yetmiş harften müteşekkildir.

Kıyamet ve öldükten sonra dirilme hakkında önemli haberler verildiği için bu mübarek Sûre-i celîle'ye "Nebe sûresi" adı verilir. Adını, ikinci Âyet-i kerime'de geçen "Büyük haber" deyiminden alır. "Amme sûresi" adlarıyla da anılmaktadır.

 

Muhtevâsı:

Bu mübarek Sûre-i celîle muhtevâsı bakımından; "Mürselât" Sûre-i şerif'inde olduğu gibi kıyametin kopacağını, yeniden dirilişin mutlaka gerçekleşeceğini ve ahiret hayatının başlayacağını haber vermektedir. Bu husus Sûre-i şerif'in ilk beş Âyet-i kerime'sinde bir tehdit olarak ortaya konulmakta, bu en mühim haber karşısında insanların "Tasdik edenler" ve "Yalanlayanlar" olarak iki kısma ayrıldığı belirtilmektedir.

Altıncı Âyet-i kerime'den on yedinci Âyet-i kerime'ye kadar; kıyametin kopacağına ve yeniden dirilişe işaret eden belgeler gözler önüne serilmektedir.

On yedinci Âyet-i kerime'den yirmi birinci Âyet-i kerime'ye kadar; ahiretin bir hüküm verme günü olduğu, kıyametin kopması ile meydana gelecek hadiselerin bazıları anlatılmaktadır.

Yirmi birinci Âyet-i kerime'den otuz birinci Âyet-i kerime'ye kadar; cehennemin tuzak kurmuş olarak hazır beklediği, müşriklerin karşılaşacakları alçaltıcı azaplar ihtar edilmektedir.

Otuz birinci Âyet-i kerime'den otuz sekizinci Âyet-i kerime'ye kadar; takvâ sahibi bahtiyar kullarına Allah-u Teâlâ'nın hazırladığı nimetler müjdelenmektedir.

Mütebâki Âyet-i kerime'lerde ise, kıyamet gününün dehşeti, o gün karşılaşılacak belâ ve sıkıntılar tasvir edilmekte, o günün uzak olmadığı hatırlatılmaktadır.

 

"Büyük Haber":

Allah-u Teâlâ kıyamet gününün gerçekleşmesini inkâr eden, inkârlarını dışa vurmak için alay yollu soru sormak cüretini gösteren kıt akıllı müşriklerin başlarına gelecek felâketleri haber vererek Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurmaktadır:

"Onlar birbirlerine hangi şeyden soruyorlar?" (Nebe: 1)

Kıyametin durumunu mu sorup duruyorlar?

"O büyük haberden mi?" (Nebe: 2)

Onu size bildireyim mi? O çok korkunç bir haberdir.

"Ki onlar, bunun üzerinde anlaşmazlığa düşüyorlar." (Nebe: 3)

İnanan gönülden inanıyor, inanmayan her fırsatta inkârını ortaya koyuyor.

"Hayır! İleride bilecekler." (Nebe: 4)

Gerçek ortaya çıkacak, o büyük haberin doğru olduğunu anlayacaklar.

"Hayır hayır! Onlar ileride bilecekler." (Nebe: 5)

Fakat iş işten geçmiş olacak, inkârlarına karşılık neyi bulacaklarını orada görecekler.

 

İlâhî Azametin Dokuz Delili:

Allah-u Teâlâ gerek öldükten sonra dirilme hususunda, gerekse yeryüzünde ve bitkilerde, dağlarda ve vâdilerde, güneş ve yıldızlarda, gece ve gündüzde, bulutlarda ve yağmurlarda ululuk ve azametine işaret eden bir kısım delilleri Âyet-i kerime'lerinde beyan buyurmaktadır:

"Biz yeryüzünü bir döşek yapmadık mı?" (Nebe: 6)

İnsanlar hep bu döşekte doğmuşlar ve bu döşekte hayatlarını sürdürmektedirler.

"Dağları da birer kazık yapmadık mı?" (Nebe: 7)

Eğer yeryüzü döşenmemiş, üzerinde dağlar oturtulmamış olsaydı; görülmekte olan hayat şartları meydana gelmeyecek, üzerinde durabilme imkânı olmayacaktı.

"Sizi çift çift yarattık." (Nebe: 8)

Ki çoğalma işi düzgün olsun ve belli bir süreye kadar hayat devam etsin.

"Uykunuzu bir dinlenme yaptık." (Nebe: 9)

Uyku sayesinde rahatlar, gündüz yaptığınız işlerin yorgunluğundan kurtulursunuz.

"Geceyi bir bürgü yaptık." (Nebe: 10)

Elbise, giyeni örttüğü gibi, gecenin karanlığı da sizi örter. Geceleri rahata dalar, vücudunuzu dinlendirmiş olursunuz.

"Gündüzü ise geçiminize elverişli kıldık." (Nebe: 11)

İnsanlar gündüz olunca uykudan uyanırlar, yeniden hayata kavuşmuş gibi olurlar. Geçimlerini temin etmeye çalışırlar.

Bunların hepsi Allah-u Teâlâ tarafından insana tahsis edilmiştir.

"Üstünüzde yedi sağlam gök bina ettik." (Nebe: 12)

İnsanların yaptıkları binalar gibi zamanla yıpranmazlar. Binlerce asırlardan beri bozulmaktan korunmuşlardır. Sayısız yıldızlar dolaşıyor, her biri kendi yolunu takip ediyor, buna rağmen birbirleriyle çarpışmıyorlar.

"(Göğe) ışık saçan bir kandil astık." (Nebe: 13)

Allah-u Teâlâ'nın güneşi yegâne enerji kaynağı olarak yaratması sebebiyledir ki, bütün yeryüzündekiler için parlar ve onları ısıtır.

"Sıkışan bulutlardan şarıl şarıl su indirdik." (Nebe: 14)

Ne zaman, nereye, ne kadar ve ne şekilde yağdıracağını tam olarak O bilir.

"Ki o su ile taneler ve bitkiler çıkaralım." (Nebe: 15)

Buğday ve arpa gibi gıda maddelerini, ağaç ve meyve gibi bitkileri insanların istifadelerine sunmak için bitirdik.

"Ve dalları birbirine geçmiş bahçeler." (Nebe: 16)

Âfâkı kaplayan, gözlerimize çarpıp duran bu derece muazzam güzellikler, kudret-i ilâhî'nin azametine işaret ve şehâdet etmektedirler.


  Önceki Sonraki