Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
SÖZLER ve NOTLAR - Allah Deyip Gidelim! - Ömer Öngüt
Allah Deyip Gidelim!
SÖZLER ve NOTLAR
Dizi Yazı - Sözler ve Notlar
1 Mayıs 2006

 

SÖZLER ve NOTLAR - 29

 

Allah Deyip Gidelim!

Efendim benim ders almadan önce yıllarca çektiğim tesbihlerim vardı, onlara devam edeyim mi?

– Hayır! Onları bırakacaksınız, siz tesbihi buradan alacaksınız. Farz-ı muhal ki, mektebe kaydolmamış bir çocuk ne kadar kitap okursa okusun sınıf geçmez. Buna ilim-irfan mektebi denir. Mektebe dahil olması, dersleri yavaş yavaş tekâmül etmesi; Nefs-i emmâre’den Levvâme’ye, Levvâme’den Mühlime’ye, Mülhime’den Mutmainne’ye... geçmesi gerekiyor.

Şu kadar var ki; bu ders yarım saatte süzme biter. Meşgalen Hazret-i Allah’ı kalben zikretmek olacak. İşte güçte, yatarken kalkarken daima Allah... Allah... Allah... dersen, kalp alışır, uyurken de Allah der, ölürken de Allah der, imanla göçmene vesile olur. Onun için biz Allah deyip gidelim. Bu ders saat kurma mesabesindedir. (19 Mart 2006)

 

Mülâkatların En Güzeli:

Bir sohbetlerinden:

“Yıllar önce bir defasında Hacc’dan dönüyorduk. Bolu Dağı’ndan iniyoruz, hava çok soğuk. O anda gönlüme bir gariplik çöktü. ‘Şimdi herkes evine çoluk-çocuğunun yanına gidecek, sobası yanıyor, sıcak çorbası var. Bizim evde ne soba yanıyor, ne sıcak çorba var, ne de âile var.’ diye hafif bir garipseme durumu oldu.

O anda:

‘Amma senin evinde Allah ve Resul’ü var.’ buyurdular.

Bunu o anda yanımızdaki kardeşlere söylemişiz, fakat söylediğimi hatırlamıyorum, bize daha sonraları bir kardeş hatırlattı. ‘Böyle söylemiştiniz.’ dedi.

Rabb’ime sonsuz şükürler olsun ki bana o hayatı yaşatıyor, hiçbir şeyle meşgul ettirmiyor. O’nunla olmak hepsinden güzel.

‘O’nunla mülâkat mülâkatların en güzelidir. O’nunla nefes, nefeslerin en güzelidir.’ dememizdeki sır, O’nunla beraber yaşanan hayatın hâlâtıdır, gizli bir hâldir.”

 

Azamet-i İlâhî’nin Tecelliyâtı:

Bir sohbetlerinden:

“İnsan dediğin şey resimden ibaret. Bunu bilemediği için, O’ndan O’na yakın olduğunu da bilemedi. Vaktâki Allah-u Teâlâ lütfeder, bir mahlûk kendisini ifnâ eder, zerre kadar bir pislik olduğunu gözü ile görürse, o zaman azâmet-i ilâhî kendiliğinden husule gelir. İnsan bunu görmezse kendisinde ne kadar varlık bulursa bulsun, Allah-u Teâlâ’ya o kadar perde vardır. Ne kadar perde olup, aslını bulursa azâmet-i ilâhî’ye o kadar meydana çıkar.

Şimdi mühim bir hususu arzedeceğiz. Aslımız bir hayal, vehim. Üzerimizdeki bütün âsâr ve emanetler Sahibimiz’indir. Biz bunu söylerken yalnız ağızla söylüyoruz.

Kim ki Allah-u Teâlâ’nın ihsan ve emanetini nefse benimserse, o Allah-u Teâlâ’nın ihsan ve emaneti ile Allah-u Teâlâ’ya satış yapmaya çalışıyor demektir.

İnsan’ın bütün beşeri sıfatlardan soyunması, kendi hılkiyeti olan bir damla kerih suya inmesi, bunu kendi gözü ile görmesi demek; azâmet-i ilâhî’nin tecelliyâtı ile hemhâl olması demektir. Bunu milyonda bir kişi okuyabilir.

İlim odur ki Allah-u Teâlâ’nın öğrettiği ilim ilimdir. Allah-u Teâlâ kime öğretti ise o bilir ve bunu da bildiremez. Binaenaleyh budur hakikat! Nedir hakikat? İnsan kendi varlığının bir pislik olduğunu görmedikçe bu esrâr-ı ilâhiye vâkıf olamaz.

Evet, insan bir resimden ibarettir. Allah-u Teâlâ tecellî edince o resimi hareket ettirir. Bütün bu anlattıklarımız zâhirî mânâda anlatılıyor, bunun bâtınî mânâsını size anlatmama imkân yok.” (4 Nisan 1987)

 

Suçta Kasıt:

“Yol o kadar ince ki, kalp döndü mü iş değişiyor.

Suç var, kasıt yok, af var. Kasıt var, suç yok, af yok. Bu gizli bir kelimedir.

Camı kır bir şey yok, parmağını kasten dokundur ceza var. Çünkü camı kırarken sehven oldu, niyetin yoktu, büyük suç var amma kasıt yok.

Hani bir zâta herkes taş atıyor, birisi de gül atıyor, ona üzülüyor. ‘Herkes atıyor, sen de mi atıyorsun?’ Gül atıyor amma, o atma da kabahat.” (4 Nisan 1987)

 

Kuru Ağacın Meyvesi:

“Meselâ Allah-u Teâlâ’ya yemin ederim ki ben zerre kadar suyu olmayan kupkuru bir ağacım. ‘Amma çok meyve var!’ diyeceksiniz. O meyveler o ağaca âit değil. Allah-u Teâlâ ağacı dikmiştir, meyveyi vermiştir. Herkes ağacı görüyor. ‘Ne güzel meyvesi var!’ diyor. Halbuki ağacın kendisi kuru. Kuru ağaçtan meyve çıkar mı? Yaş olsa verecek amma, kuruduktan sonra bir ağacın meyve vermesi imkânsızdır, kuru ağacın meyvesi ağaca âit değildir.” (4 Nisan 1987)


  Önceki Sonraki