Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
MAKALE - En Değerli Hazinemiz; “Ömrümüz” - Ömer Öngüt
En Değerli Hazinemiz; “Ömrümüz”
MAKALE
Misafir Yazar
1 Aralık 2005

 

En Değerli Hazinemiz;
“Ömrümüz”

 

Fatma Hazar


İnsan ömrünün en verimli olduğu zaman hiç şüphesiz ki gençlik dönemi ve sıhhatli olduğu vakitlerdir.

Muâz İbn-u Abdullah ibn-i Hudeyb -radiyallahu anh-in amcası anlatıyor:

“Biz bir cemaatte idik. Başında ıslaklık olduğu halde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz çıkageldi. Birimiz ona;

‘Bugün sizi iyi ve ferah görüyoruz.’ dedi.

‘Evet! Elhamdülillah öyledir!’ buyurdular.

Sonra halk zenginlik hususunda sohbete daldılar. Aleyhisselâtü vesselâm;

‘Muttaki için zenginliğin bir zararı yok!’ buyurdular.

Devamla; ‘Ancak’ dediler, ‘Sıhhat, muttakiler için zenginlikten daha hayırlıdır. Gönül hoşluğu da bir nimettir.’” (Buhârî)

Müslüman olmak Allah’a teslim olmak demektir. O halde ömür de imanlı bir insan için Allah’a teslim edilen en önemli sermayedir. Kişinin hayatını Allah’a kullukla, insana yakışır bir şekilde idame ettirmesi hem Allah’a olan şükran borucunu, hem de bir emanet olan bedenini boş işlere vermemesi sebebiyle kişiye fayda sağlar. Hele hele âhir zaman gibi kritik bir zamanda bulunmamız, kıyamet alâmetlerinin bir çoğunun çıkmasıyla kıyamete ramak kalan şu vakitlerde bu önemini daha da artırır.

Yaptığımız isyanların dizboyu, işlediğimiz günahların dağları aştığı şu dünyada, yapılması gereken herşeyden önce tevbe ve istiğfardır.

Lokman Hekim’in oğluna nasihatleri arasında şuna rastlarız; “Oğlum! Tevbesiz gençlik, çatısız ev gibidir.”

Nefsin ve şeytanın verdiği kötülüklerden Allah’a sığınmanın tam zamanı. Çünkü bizim için zaman çok önemlidir. Zamandan ziyade anın çok önemli olduğu dünyanın gidişatını görmek kadar aşikârdır. Öyle ise ne diye dünya denen oyalayıcı metanetlerle dolu faydasız şeyle avunuyor, vakitlerimizi öldürüyoruz.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:

“İki mühim nimet vardır ki, insanlardan çoğu onda aldanıyorlar; sıhhat ve boş vakit.” (Buhârî)

Bir mümine yakışır bir şekilde aklımız, fikrimiz, kalbimiz O’na teslim olmalı. Vücut azalarımız dünyada yaşamak için iş ve icraatlarda bulunurken, aklımız ve kalbimiz O’na kulluk etmeli.

Her şeyde başarılı olmak için azim nasıl mutlak şart ise, Allah-u Teâlâ’ya kullukta da azim şarttır. İbadet ve taatte, iman esaslarında, dünya meşakkatlerinde, ahiret hazırlığında azim olmadan bir adım bile öteye gidemeyiz. Fakat insan bu konuda çok zayıftır.

Hâl böyle olunca insanın en önce azim üzerinde durarak kendindeki azmi kuvvetlendirmesi gerekir. Aslında şeytanın, imansız kâfirlerin ve hiçbir önemli hedefi olmadığı halde hiç durmadan boş hevâ ve hevesler peşinde koşan insanların içindeki azim, Allah-u Teâlâ’ya iman eden, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i tasdik eden ve Rabb’imizin hoşnutluğunu hedefleyen biz inanan kulların içindeki azimden çok olmamalı. Onların bu çabalarını görerek kendimizdeki çabayı daha da artırmalı, dayanağımız Yaratan’ımız olduğu için hiçbir zaman pes etmemeliyiz. Hiç şüphesiz ki gönülden isteyince herşey oluyor. Hazret-i Allah’a gönülden yalvarıp sığınınca, kula hiçbir şey güç gelmez. Her engeli de Allah-u Teâlâ aştırır. Yeter ki kul azmederek, halis bir niyette Yaratan’ına sığınsın.

Sayılı nefeslerimiz bizi giderek sonumuza götürmekte. Her müminin dünyadaki tek endişesi iman ile Rabb’ine göç etmektir. İmanımızı muhafaza etmek bizi ebedî saâdete ulaştıracaktır. Bu yüzden hiç bereketli olmayan âhir zamanın anının kıymetini bilip değerlendirmeliyiz. Bu değerlendirmede kısayol olarak gündüzleri daima abdestli bulunup geceye de abdestli olarak hazırlanmak kişiye büyük fayda sağlayacaktır.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:

“İstikamet üzere olun. Bunun sevabını sayamazsınız. Şunu bilin ki en hayırlı ameliniz namazdır. Zâhirî ve bâtınî temizliği koruyarak abdestli olmaya ancak mümin riâyet eder.” (İbn-i Mâce)

Kişi her daim abdestli olursa namazlarını vaktinde edâ eder. Abdestli olarak yaptığı tüm işleri onun için feyz ve bereketli olur. Vücut abdest ile hem zâhiren, hem bâtınen nurlanınca kalp Hazret-i Allah’a yönelik taatlerde bulunmaya başlar.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:

“Sizden bir kimse daima abdestli bulunmak niyetiyle abdest alırsa, abdesti bozulmadıkça namazda imiş gibi ecir alır.” (Münâvî)

Sınava giren bir öğrencinin zamanı altın değerinde bilip, bütün ihtiyaçlarını erteleyerek önündeki soruları bir an evvel yapması nasıl bize mantıklı ve isabetli geliyorsa, bir müminin de dünyadaki imtihanını vermek için ömrünü uyuyarak geçirmesi bir o kadar mantıksız ve çok büyük bir kayıp olarak görülmelidir.

İnsana yeterli olan uyku saati ortalama gençlerde sekiz, yaşlılarda altı saat olarak belirlenmiş. Bu zaman günün yaklaşık üçte birini teşkil ediyor. Yani insan ömrünün içte birini zaten uyuyarak, yarı ölüm halinde geçiriyor. Yeteri kadar uyku insan vücuduna dinlenme sağlar. Buna mecburuz. Fakat fazlası ise insana tembellik, günboyu rehavet ve bedende bir takım arızalar meydana getiriyor. Ayrıca zaman kaybı da cabası!

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:

“Rabb’imiz Tebareke ve Teâlâ gecenin son üçte biri kaldığında dünya semâsına inerek; ‘Bana kim duâ ederse, duâsına icabet ederim. Kim benden isterse dileğini veririm. Kim günahlarının bağışlanmasını isterse mağfiret ederim.’ buyuruyor.” (Buhârî)

Allah-u Teâlâ biz günahkâr kullarını unutmayıp bize böyle bir fırsat verdiği için geceyi uykuyla geçirmek yerine başımızı secdeden kaldırmadan geceyi bitirmemiz icab eder. O öyle bir Allah ki; merhametlilerin en merhametlisi, bizi günah ve isyanımızdan dolayı kulluğundan silmeden, gerçek kulluğa dâvet ediyor. O’nun bize merhameti bizim kendi nefsimize olan merhametimizden kat kat fazladır. Sultanlar sultanı böyle bir dâvette bulunursa bize geceleri hakkıyla ibadet ve taatte bulunarak geçirmek düşer. Günahkâr, ihtiyaçlı ve aciz olan biz olmamıza rağmen büyük bir gamsızlıkla gaflet içinde uyuyan yine biz oluyoruz.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:

“Farzlardan sonra namazların efdali geceleri kılınan teheccüd namazıdır.” (Müslim)

Gece namazı sâlih kulların adetidir. Kişinin herşeyden uzak gece sessizliğinde bir tek Rabb-i Teâlâ ile başbaşa kalacağı an gece vaktidir. Gece yapılan ibadet daha feyizli ve bereketlidir. Gece ibadetinde kimse görmediği için riyâ olasılığı en azdır. Kişi Rabb’ine bütün kalbini arzederek, tamamıyla arzu halini bütün samimiyetiyle döker. Mümin böyle bir feyz-i deryayı bir yakaladı mı bir daha yakalamak için geceleri iple çeker.

Peygamber’imiz -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Gece namazını sakın bırakmayın! Çünkü o sizden önceki sâlih kişilerin adetidir. Gece namazı Allah’a yaklaştırcı bir ibadettir. Günahlara kefaret, bedendeki hastalıkların kovulmasına ve günahların bitmesine vesile olur.” (Tirmizî)

Gece namazına kalkan bir kişi huzur ile sabahlarken o gün içinde işlediği küçük günahları da affa mazhar olur. Aynı zamanda o günün bir muhafızıdır gece namazı.

Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Ebu Zerr -radiyallahu anh-e; “Yolculuğa çıkmak istesen, yol hazırlığı yapar mısın?” diye sormuş ve o da; “Evet!” diye cevap vermiştir. Peygamberimiz; “Kıyamet yolunun yolculuğu nasıldır bilir misin ey Ebu Zerr? Bu günde sana neyin yarar sağlayacağını haber vereyim mi?” der. Ebu Zerr -radiyallahu anh-; “Evet, haber ver! Anam, babam sana feda olsun.” deyince, Efendimiz şöyle buyurur: “Yeniden dirileceğin gün için çok sıcak bir günde oruç tut, kabir yalnızlığı için çok karanlık bir gecede iki rekât namaz kıl, kıyametin büyük olayları için de Hacc yap, miskin birine sadaka ver veya hak söz söyle, ya da kötü sözden dilini tut.” (İbn Ebi’d-Dünya)

Aynı zamanda Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ümmetine kendini zorlayarak takati dışında namaz kılmalarını menetmiştir. Yapılan ibadetin uykudan tamamen ayık, zihnin açık olduğu bir anda yapılması gerekir.

Ömer bin el-Hattab -radiyallahu anh-in rivayetine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Kim zikrini yapmadan uyuyakalır da onu sabah namazı ile öğle namazı arasında yaparsa, sanki onu gece yapmış gibi ecir yazılır.” (Ebu Dâvud)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde:

“Gençliklerinde ibadet eden gençlerin, ihtiyarlıktan sonra ibadete başlayanlar üzerine olan fazileti, peygamberlerin diğer insanlar üzerine olan fazileti gibidir.” buyurarak gençlik döneminin kıymetini bizlere ifade etmektedir. (C. Sağir)

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in beyanı karşısında günümüz gençliğinin durumu içler acısı! O güzelim sıhhat dolu boş anları boş ve faydasız hevâ ve hevesler peşinde koşmakta sarfediliyor. Futbol, sinema, bilgisayar oyunları, internet aracılığı ile gençlerin eline hiçbir şey geçmeden, Yaratan’a kulluktan bihaber bir şekilde vakitler adeta öldürülüyor.

Şeyh Sadi-i Şirazî “Bostan” isimli eserinde bizlere şöyle sesleniyor:

“Yaşlılardan gençlikteki çevikliği bekleme! Akan su ırmağa geri dönmez. Gençliğin günahlarla dolu ise, yaşlılıkta aklını başına topla. Artık benliğin isteklerine elveda! O arzuların zamanı geçti. Eğlene oynaya çoklarının yattığı toprağı çiğnedik. Bir gün bizim de toprağımız çiğnenecek. Gençliğim gelip geçti, hayatım oyun ve eğlenceyle yitip gitti. Yazık! Canı besleyen zaman, Yemen şimşeği gibi görünüp kayboldu. Boş işlerle uğraştım. Gerçekten habersiz yaşadım.

Ey gençlik sarhoşluğuyla kendinden geçen kişi, kulluk ve erdem yolunu genç iken seçmeli ve bu yolda yürümelisin. Yarın yaşlanacaksın, gençlik elden gidecek. Gönlün huzur içinde, gücün yerinde ve saha genişken topu çeliver. Ben o günlerin kıymetini bilemedim. Şimdi aklım başıma geldi, fakat gençlik geri gelmiyor. Kadir gecesinden daha değerli günlerim birer birer elimden alındı.

Yaşlı merkep yük altında ne yapabilir? Rüzgâr kanatlı bir ata binmişsin sen, sür atını. Kâdeh kırılınca artık onu eski haline döndürmek imkânsızdır. Fakat kırılan kâdehi yapıştırmaktan da geri durmamalı.”

Yâ Rabbi! Biz Sen’den, Sen’in bize verdiklerinden dünya da ve ahirette de her daim râzıyız. Sen de râzı olduğun sevdiklerin hürmetine bizden râzı ol!