12 Nisan 320 tarihli mektubunuz bize ulaştı. Geçen mektubunuzun tekrar tekrar okunmasıyla meydana gelen sevincinizi açıklamış bulunmanızdan fakiriniz de çok sevindi. Cenâb-ı Hakk’a şükürler ettim. Nasıl etmeyeyim? Boncuk ayarında olan dervişâne sözlerimizi mücevherden anlayan kişilerin takdir nazarlarına ve değer vermelerine mazhar ediyor. Bu mazhariyete sebep mustakil bir şey varsa o da yalnız kendi acz ve fakirliğimi kabul ve itiraf eylemekten ibarettir.
Allah Tebâreke ve Teâlâ “İlimden size pek az bir nasip verildi.” (İsrâ: 85) buyurmuştur. Gerek zahiri ve gerekse bâtınî ilimlerden olsun, ilim ve irfan iddiasında bulunanların haline acınmalıdır. “Ben âlimim diyen cahildir.” (Taberâni, Keşfü’l-hafâ, II/352) Hadis-i şerif’i bu konuda sağlam bir delildir. İşte kardeş: “Gerçek fakirlik benim övündüğüm bir şeydir.” (Keşfü’l-hafâ, II/113) Hadis-i şerif’ine uyarak hâl, söz, beden, mal ve bütün insanoğluna emanet verilen eşyayı Cenâb-ı Hakk’ın bilip kendimizi fakir ve muhtaç hissettiğimiz zaman “Nefsini bilen Rabb’ini bilir.” Hadis-i şerif’ine göre Cenâb-ı Hakk’ı bilmiş oluruz. Ve bu şekilde meydana gelen fakirliğimizi ve fakrımızı bir övgü ve iftihar vesilesi kabul ederiz.
Mevlâ yardımcımız olsun. Büsbütün cehâlet ve bilgisizlikten korusun, âmin.