– Üç buçuk yıldır sizin kitaplarınızla yatıyorum, sizin kitaplarınızla kalkıyorum. Çok mutlu oldum. Fakir olduğumu öğrendim. Yalnız taştan daha sert, şeytandan daha kötü bir nefsim var, ölmesini istiyorum onun. Yardımınıza ihtiyacım var. Kabul ederseniz evlâdınız olmak istiyorum.
– Allah'ım ezelden kabul ettiklerinden etsin. Nefis korkunç bir mahlûktur. Şeytanın şerrinden de Allah'ıma sığınırım.
– Üç buçuk yıldır bu ânı bekliyordum, bu kitapların yazarına kavuştum elhamdülillâh.
– Allah'ım ahirette de kavuştursun. Hayat bir hayâlâttır, bir sahnedir, tanışmadan ibarettir. Allah'ım ahirette iman ile selâmetle kavuşturmayı nasip etsin.
– On sene kadar önce bir rüyâmda, ölüler sofrasında tahta kaşıkla yemek yediğimi gördüm. Bu arada bana: "Azrâil gelince hiç korkma!" dediler. Sırt üstü yatırdılar, Azrâil Aleyhisselâm'ın geldiğini hissediyorum. Üzerime gelinlikten daha güzel bir kıyafet giydim, aynada kendime baktığımda kendimi tanıyamadım.
– Ölüler sofrası deyince; "Ruhu canlı nefsi ölü kimselerle hemhâl olacaksınız!" diyorlar size. Binaenaleyh bir nefis öldükten sonra, hayat-ı ebediyenin namzeti başlar. Allah'ım ruhu ölenlerden etmesin. Ruhu öldü mü sıfat-ı hayvâniye olur. Binaenaleyh onların sohbeti, onların yemeği nasip olmuş. Azrâil Aleyhisselâm Allah-u Teâlâ'nın sevgili bir meleğidir. Ölüm mahlûkunu Hâlik'ına kavuşturan en güzel bir vasıtadır. Değil korkmak, insan sevgilisine kavuşacağı için sevinmesi ve hiç telâş etmemek lâzım.
– Rüyâlarımda Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'i görüyorum. Bana önem veriyor, amma yüzünü göremiyorum.
– Bu birden olmaz, görmene de lüzum yok. Yeter ki yolundu bulun, bu esastır. Onun yolunda bulunman, ona kavuşman demektir. (29 Temmuz 2005)
– Rüyâmda evimize beş-on kadar, yeni gelin olmuş kadın misafirlerin geldiğini gördüm. Elbiselerinin alt tarafı siyah, üstü yeşil idi. Birisi ise biraz yaşlı ve elbisesi hep yeşildi.
– Şüphesiz ki, tekâmüliyet herkesde bir değildir. Binâenaleyh o gördüğünüz yeşillik, ruhun hayatıdır. O gördüğünüz siyahlık ise, nefsin karanlığıdır.
Binâenaleyh insanların ekserisi, nefsinin arzuları veçhile hareket ediyor. Yine bu gördükleriniz hep müslümandır. Fakat ekserisi nefsinin arzusuna göre hareket ediyor, az kişi ruh ile hareket ediyor. Ve ruhun canlı olanlardan pek az kişi de var." (25 Ağustos 1973)
– Kabirde sorulacak sualleri önceden ezberlemek lâzım mıdır?
– Hareket ve davranışlarımızda aşağıdaki hususlara dikkat etmemiz gereklidir:
1. Himmet-i veçhallah: Yapacağımız bir işe bakacağız. Hazret-i Allah'ın rızâsı var mı? Varsa gir, yoksa girme.
2. Şevk-i billâh: Kalp daima yoklanacak. Benim muhabbetim nerede? Mâsivâda ise istiğfar edilecek. Muhabbette ise şükredilecek.
3. Firâr-ı ilâllah: Hazret-i Allah'a doğru koşmak. Başına gelen her şeyde Allah'a sığınır. Kimseye istinad etmez.
Hazret-i Allah bu durumda olan kullara bilmediğini öğretir. Bütün gaye rızâ-i Bâri'ye nâil olabilmekte. (22 Nisan 1973)
Bir sohbetlerinden:
"İtimat edin, bu yolun sermayesi ihlâs ile muhabbettir. Kimde ne kadar varsa ona o kadar verilir.
Çok büyük zannedilen bir kimse eğer Allah-u Teâlâ'nın nazarından düşmüşse, onunla her konuşan kimse batmış gibi zarar görür. Tıptı kirece batmış gibi yanar, hiç kimse de bilmez. Çünkü o nazardan düşmüş. Bir mürşidin nazarından düşmektense gökten düşmek daha hayırlıdır. Gökten düşerse belki imanla gider, fakat onun imanından şüphe edilir. Eğer mürşidin kalbi nazargâh-ı ilâhî ise, onda Hazret-i Allah hükmeder. Onun rızâsı Hakk'ın rızâsıdır. Zamanın mürşidi Resulullah Aleyhisselâm'da fânî olmuşsa aynıdır. Fakat bunu bilmediği için kayar?
Fakat nazar ise iksir gibidir. Bir bakışı kalbindeki bakırı altına çevirir. Onun için bu yolun sermayesi ihlâs ve muhabbettir. Ne kadar ihlâs ve muhabbet varsa o kadar mânevî ücret verilir. O ücret saâdet-i ebediyenin kazanılmasına vesile olur. Yani sevilmek bu kadar mühimdir, düşmek de bu kadar acıdır!" (31 Ağustos 1986)