11 Nisan 320 tarihli dostluk ve sevgi dolu mektubunuzla birlikte, gönderme lütfunda bulunduğunuz gözlük, fakirin gözlerini nurlandırdı. Cenâb-ı Hakk da sizin bâtınî gözlerinizi nurlandırsın. Gül yaprağının her noktasında mevcut olan gülsuyu gibi, sizin de değerli vücudunuzun her zerresini muhabbet ve huzurun doyumsuz kokusuyla kokulanmayı nasib buyursun, âmin.
Sizin de bildiğiniz gibi seyr-ü sulûkten gaye muhabbet ve huzur devletine nâil olmaktır. Bu şerefe erişenler için, bundan daha aşağı bir derece olan zikre ihtiyaç hissedilmez. Çünkü zikir bir noktadadır. Huzur ise bütün vücudun her zerresini kuşatıp ihya ediyor. Huzurun başlangıcı Yâd demektir. Yâd’da bulunan sâlikin vücudu ma’mûr ve müreffeh olur. Hakk -celle ve alâ- Hazretleri bir an bile kullarından gafil ve habersiz olmadığı gibi, Yaratanını bir an bile hatırından çıkarmayan ve O’ndan gafil olmayan bir kulun haline de Yâd adı verilir. Şeriatın şerefli çizgisinde hareket edip Yâd’ını koruyan kulunu Cenâb-ı Hakk çok sever. İşte bu yüzden fakirâne ricam budur ki, bu yüce şereften mahrum olmayalım. Mâsiva sevgisi ile felç olan bir kalp ile hakiki Sevgilinin huzuruna varmayalım. Rabb’im kolaylaştır, güçleştirme! Rabb’im hayır ile tamamına erdir, âmin.
Muhterem Yektâ Efendi Hazretleri’ne yaptığınız ziyareti tebrik ederim. Cenâb-ı Resûl-i Kibriyâ Efendimiz:
“Bildiklerini yaşayan âlimlerin söz ve davranışlarına uyunuz. Çünkü onlar dünya ve ahiretin yol gösterici kandilleridir.” buyurmuştur. İnsanların bilgisizlik ve cehalet karanlığından ve kötülüklerin tehlikelerinden kurtulması için âlimlerin ilim ve marifetlerine nasıl ihtiyaç duyuluyorsa, ahirette de Cenâb-ı Hakk’ın ihsan buyuracağı nimetleri istirham edebilmek için âlimlerin ilim ve irfanına baş vurulacağı rivayet edilmiştir. Cenâb-ı Hakk beni ve sizleri doğru yola iletsin, âmin. Bizim dava ve iddiamızın gayesi âlemlerin Rabb’i olan Yüce Allah’a hamd ve senâda bulunmaktır.