Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde Resulullah Aleyhisselâm’ın ve Ashâb-ı kiram’dan bir zümrenin geceleri kalkarak bir müddet gece ibadeti ile meşgul olduklarını beyan buyurmuştur:
“Resul’üm! Şüphesiz Rabb’in biliyor ki sen, gecenin üçte ikisinden biraz eksik ve yarısında ve üçte birinde kalkıyorsun.” (Müzzemmil: 20)
Kimi zaman böyle kimi zaman öyle kalkıyorsunuz. Hiçbirinizin bu kalkışta farklı bir maksadı yoktur. Şu kadar var ki, ağır geleceği için siz gece kalkma emrini tam olarak yerine getirmeye güç yetiremezsiniz.
“Seninle beraber olanlardan bir tâife de kalkıyorlar.” (Müzzemmil: 20)
Ashâb-ı kirâm -radiyallahu anhüm- Hazerâtından bir kısım müminler de sevgili peygamberlerine uyarak gönülden gelen bir istekle böyle yaparlar, büyük meşakkatlere katlanarak kalkarlardı. İçlerinde gecenin ne kadar zamanında namaz kıldığını, sabaha ne kadar kaldığını bilmeyerek, ihtiyaten bütün geceyi ayakta geçirenler, hatta ayakları şişenler bile vardı.
“Geceyi ve gündüzü (onun vakitlerini) Allah takdir eder.” (Müzzemmil: 20)
Bazen gece ve gündüz eşit olur, bazen gündüz fazla gece eksik, bazen de gece fazla gündüz eksik olur. Gecenin de gündüzün de gerçek miktarını O bilir.
“O, sizin bunu sayamayacağınızı (vakti tam hesap edemeyeceğinizi) bildi de sizi affetti.” (Müzzemmil: 20)
Geceleyin kalkıp belirli vakitlerde teheccüd namazı kılmayı size farz kılmadı, af ve keremi ile tecellî ederek size kolaylık gösterdi. O sizi sıkıntıya sokmak istemez.
Sûre-i şerif’in 2. ve 3. Âyet-i kerime’lerinde gecenin çoğunun veya yarısının, ya da yarısına yakın bir bölümünün ibadetle geçirilmesi emredilmişti. Fakat bu hesaplama Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtına biraz ağır geliyordu. Aynı zamanda müminlerin İslâmiyet’i yayma vazifeleri de ortaya çıkmıştı. Murad-ı ilâhî böyle tecellî etti, Allah-u Teâlâ yüklerini hafifleterek farziyetini düşürdü.
Başlangıçta bu emr-i şerif’in muhatabı Resulullah Aleyhisselâm idi. Fakat zamanla Ashâb-ı kiram’dan bazıları sevap kazanmak için coşkuyla ona uyarak teheccüd namazına önem vermeye başladılar.
Allah-u Teâlâ bu zor ibadetin ağırlığını kaldırıp kolaylaştırdı ve şu emri verdi:
“Artık Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun!” (Müzzemmil: 20)
Geceleri kolayınıza gelen miktarda teheccüd kılın, Kur’an-ı kerim âyetleri okuyun, kendinizi sıkıntıya düşürmeyin. Siz bu hususta muhayyersiniz.
Kur’an-ı kerim okumayı kendisine ders edinen kimse devam üzere okursa, az bile okumuş olsa, üzerine tereddüp eden vazifesini yapmış olur. Çünkü Âyet-i kerime’de geçen “Kolaylık” tâbiri, gayet sühulete işaret ettiği gibi, güçlüğü kaldırmaya da işarettir.
Ebu Ümâme -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuştur:
“Kur’an’ı okuyunuz. Çünkü Allah Kur’an’ı kavrayarak ezberlemiş bir kalbe azap vermez.” (Câmiu’s-sağîr: 1340)
Allah-u Teâlâ bu ümmetten gece ibadetini terketmeyi gerektiren mazeret sahiplerinin bulunacağını ezelî ilmi ile bilmiş, üç grubun bunu yerine getirmelerinin mümkün olmadığını bildirmiş, bu hafifletmenin hikmetini şöyle açıklamıştır:
“Allah bildi ki içinizden hastalar olacaktır.” (Müzzemmil: 20)
Vücut düzenleri bozulduğu için, gece kalkıp tehecüd namazı kılamayacaklarıdır.
“Diğerleri Allah’ın lütfunu arayarak yeryüzünde seyahat edecekler.” (Müzzemmil: 20)
Ticaret yapmak, helâl rızık kazanmak üzere başka memleketlere yapacakları yolculuk zahmetine katlanacaklar.
“Diğer bir kısmı da Allah yolunda savaşacaklar.” (Müzzemmil: 20)
Allah-u Teâlâ’nın dinini yüceltmek ve yaymak için O’nun yolunda cihad edecekler. Hâliyle bahsi geçen gece ibadetini kolaylıkla yerine getiremeyecekler.
Bu ifade Allah-u Teâlâ’nın lütfundan kazanç elde etmek ve ticaret yapmak için yolculuğa çıkanlarla, Allah yolunda çarpışacak mücahitlerin yan yana zikredilmiş olmalarında, bunların ikisinin de mükâfatta birbirine yakın olmalarına işaret vardır.
Kolaylığın; hastalar, yolcular ve mücahidlerin durumu göz önüne alınarak sadece bu üç gruba tanınmasında, bu durumda olmayanların gece ibadeti için gayret sarfatmelerinin lüzumuna işaret vardır. Teheccüd namazının farziyeti düşmüşse de mendup oluşu devam etmektedir.
“O halde Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun!” (Müzzemmil: 20)
Kolayınıza gelen miktarda Kur’an-ı kerim âyetleri okuyun. Geceleri müsait olduğunuz şekilde gece ibadetine koyulun. Kendinizi zora koşmayın.
Allah-u Teâlâ gece namazını çoğaltmanın ve farz olan beş vakit namazı kılmanın başka başka ibadetler olduğunu belirtmek için şöyle buyurmaktadır:
“Namazı kılın, zekâtı verin.” (Müzzemmil: 20)
Zekât ibadeti Kur’an-ı kerim’de birçok Âyet-i kerime’lerde namaz ibadeti ile birlikte emredilmiştir. Namaz emredilip de hemen akabinde zekâtın emredilmediği yer pek yok gibidir. Bunun da sebebi namaz ile zekât arasında kuvvetli bir bağlılığın oluşudur. Namaz İslâm’ın direğidir, namazı terkeden dinini yıkmış olur. Zekât ise İslâm’ın köprüsüdür. Bu köprüden geçmeyen kurtuluşa eremez.
Zekâtın dışında bir de nafile olarak verilen sadakalar vardır.
Allah-u Teâlâ’nın kendisine verdiği malı, kişinin Rızâ-î Bâr-î yolunda sarfetmesi, Kur’an-ı kerim’inde “Güzel Bir Borç” mânâsına gelen “Karz-ı hasen” olarak vasıflandırılmaktadır:
“Allah’a güzel ödünç takdiminde bulunun.” (Müzzemmil: 20)
Ahirette sevabını almak üzere, ödünç verir gibi hayır yolunda harcamalar yapın. Allah-u Teâlâ’nın hoşnutluğunu kazanmak için hayrat ve hasenatta bulunun, fakirlere sadaka verin, yoksulları araştırın, zaruri ihtiyaçlarını görün.
Önceden kendiniz için takdim ettiğiniz her şey, o gün yine size takdim edilecektir. Dünyada iken sakladığınız şeylerin en hayırlısı bunlardır.
Allah-u Teâlâ ihtiyaçtan münezzeh olduğu halde “Borç istemek” Zât-ı akdes’ine izâfe edilmiştir. Allah-u Teâlâ kullarını infaka teşvik için, Allah yolunda vermeye tahrik için, sarfettikleri şeylerin Zât-ı akdes’ine verilmiş bir borç olduğunu belirtmektedir.
“Kendiniz için önden ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu hem de daha üstün ve mükâfâtça daha büyük olmak üzere bulursunuz.” (Müzzemmil: 20)
İnfakın karz-ı hasen olabilmesi için; gönül hoşnutluğu ile verilmesi, mümkün oldukça gizli verilmesi, riyâ karıştırılmaması, verdiği her ne kadar çok olsa da az kabul edilmesi, verilirken başa kakılmaması şarttır.
Hâlis bir niyetle Allah yolunda infak edilen her şey bu Âyet-i kerime’nin şümulüne girer.
Allah-u Teâlâ kuluna verdiği rızkın fazlasını ödünç olarak istemekte, sonra da bu borcun karşılığını kat kat iâde edeceğini vâdetmektedir. Dünyada malına bereket, kendisine saâdet ve selamet verir. Ahirette ise mükâfât olarak birçok sevaplar ihsan buyurur.
“Allah’tan mağfiret dileyin. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir.” (Müzzemmil: 20)
Çünkü insanlar bu hususta kusur etmiş olabilirler. Allah-u Teâlâ’ya yönelmeleri, niyetlerini düzeltmeleri, tevbe ve istiğfarda bulunmaları için müracaat kapısı her zaman için açıktır. Çünkü O kullarının tevbe ve istiğfârından çok hoşlanır, onlara azap etmek istemez, rahmeti gadabından önce gelir.