Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
EVLİYÂ-İ KİRAM -kaddesallahu Esrârehüm- Hazerâtı’nın “Hâtemü’l-Evliyâ” Hakkındaki Beyan ve İfşaatları (68) - “Muhammed El-Verrâdî -Kuddise Sırruh-” - Ömer Öngüt
“Muhammed El-Verrâdî -Kuddise Sırruh-”
EVLİYÂ-İ KİRAM -kaddesallahu Esrârehüm- Hazerâtı’nın “Hâtemü’l-Evliyâ” Hakkındaki Beyan ve İfşaatları (68)
Dizi Yazı - "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatlar
1 Nisan 2005

 

EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI’NIN
“HÂTEMÜ’L-EVLİY” HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (69)

Muhammed el-Verrâdî -kuddise sırruh-

HAYÂTI ve ESERLERİ

“Fusûsu’l-Hikem” kitabı’nın ilk dönem şârihleri arasında mühim bir yere sahip olan Muhammed el-Verrâdî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin hangi tarihte ve nerede yaşadığı bilinmemektedir. Müeyyedüddîn el-Cendî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin “Fusûs Şerhi”ne bir hâşiye yazması ve hâşiyesinde Afîfüddîn et-Tlimsânî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin şerhinden nakillerde bulunması, onun muhtemelen mîlâdî on üçüncü asrın sonları ile on dördüncü asrın başları arasında yaşamış olduğunu göstermektedir.

Hazret’in günümüze ulaşan tek eseri, Süleymâniye kütüphanesi’nde kayıtlı birkaç nüshası bulunan “Kitâbu Nusûsu’l-Kilem fî Şerh-i Fusûsu’l-Hikem”dir. Müeyyedüddîn el-Cendî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin “Fusûsu’l-Hikem” kitabı üzerine yazdığı ilk şerh olan “Şerhü’l-Fusûs li-Müeyyedüddîn el-Cendî” kitabına, Afîfüddîn et-Tlimsânî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin beyanlarıyla desteklenerek yazılmış bir hâşiyeden ibaret olan eser; izinde yürüdüğü zâtlar gibi, müellifin de “Ekberiyye” meşrebine mensup bir velî olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir.

 

“HÂTEMÜ’L-VELÂYE” HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI

Muhammed el-Verrâdî -kuddise sırruh- Hazretleri “Kitâbu Nusûsu’l-Kilem fî Şerh-i Fusûsu’l-Hikem” adlı eserinde Hâtemü’l-velâye ile ilgili sırları uzun uzun şerhetmektense; müphem ve karmaşık noktaların özünü ve esasını tespit ederek, karşısındakine mümkün mertebe kısa cümlelerle vermeyi ve kolay anlaşılır bir dille arzetmeyi daha uygun bulmuştur.

Hazret’in bu gaye ve gayretinin bir neticesidir ki; eser Hâtemü’l-velâye mevzusuna ışık tutan kısa fakat son derece mühim beyanlarla doludur.

 

Hâtemü’l-Enbiyâ ve Hâtemü’l-Evliyâ’dan Başkasının Erişemediği Mertebe:

Muhammed el-Verrâdî -kuddise sırruh- Hazretleri “Kitâbu Nusûsu’l-Kilem fî Şerh-i Fusûsu’l-Hikem” isimli eserinde; Hâtemü’l-enbiyâ ile Hâtemü’l-evliyâ’ya ihsan buyrurulan “Hâtemü’l-Velâyeti’l-hâssa” mertebesine diğer peygamberlerin ve velîlerin erişemeyeceğini beyan ederek, herhangi bir kimsenin bu noktadan öteye geçmesinin mümkün olmadığını haber vermiştir:

“Bu kimse, Muhammedî Hatemiyyet kemâlâtını tümüyle toplayıp biraraya getiren ‘Ehadiyyet’; yani ‘Birlik’ hâline bürünmüştür. Zîrâ bu mertebe; ta’ayyün (öz) ile iliştirmenin, Zâtî görünmezlikle kevnî müşâhadenin, Hakkıyyet’le halkıyyet’in arasının kendisiyle ayrıldığı bir berzahtır. Onun sahibi de Hâtemü’l-enbiyâ’dır. Nitekim, belki kendisine dahî hadd kılınan ‘Hâtemü’l-Velâyeti’l-hâssa’ haddi insanlar için onunla ortaya çıkarılmıştır.

İşte bundan ziyâdesine göz dikip de, hudûdunu aşmaya çalışırsan, kendini boşuna yorarsın! Zîrâ bu ancak Hâtemü’l-evliyâ’nın üzerinde toplanmıştır.” (“Kitâbu Nusûsu’l-Kilem fî Şerh-i Fusûsu’l-Hikem”; Hâlet Efendi, nr.: 258, 28a vr.)

 

Zâhirî ve Bâtınî Müşâhadenin Yapıldığı Ana Kaynak:

“Hâtemü’l-velâye” makamının yalnız iki zâta tahsis edildiğini ortaya koyan Hazret, buna bağlı olarak peygamberlikle ilgili zâhirî müşâhadenin ancak “Hâtemü’n-nübüvve” mertebesinden, velîlikle ilgili bâtınî müşâhadenin de ancak “Hâtemü’l-velâye” kandilinden yapılabileceğini beyan buyurmuştur:

“Bâtın mertebesi, ‘ayn (öz) ve melekût hakkındaki bu müşâhade ancak, insânî kemâlin hakîkatinden meydana gelebilir. Onun zâhiri nübüvvet, bâtını ise velâyet’tir; peygamberler ‘Hâtemü’n-nübüvve’ mişkâtından elde ettikleri gibi, aynı şekilde velîler de ancak ‘Hâtemü’l-velâye’ mişkâtından elde ederler.” (“Kitâbu Nusûsu’l-Kilem fî Şerh-i Fusûsu’l-Hikem”; Hâlet Efendi, nr.: 258, 32b vr.)

 

A’yân-ı Sâbite ile “Hatmiyyet Mertebesi”nden Yapılan Müşâhade:

“Kitâbu Nusûsu’l-Kilem” adlı eserinde ilâhî ilim ve sırların “Hâtemü’l-velâye” mertebesinden alındığına dikkati çeken Muhammed el-Verrâdî -kuddise sırruh- Hazretleri, “a’yân-ı sâbite” ile müşâhadenin de ancak bu mertebeden gerçekleşebileceğini ifâde ederek şöyle buyurmuşlardır:

“Allah, peygamberlere Hatmiyyet velâyetine tahsis edilen ilimleri ve sırları müşâhade ettirince, ancak Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-e tahsis edilen velâyet cihetinden müşâhade ettirir.”

“Velîler tarafından müşâhadesi onun (Hâtemü’l-evliyâ’nın) mişkât maddesinden cârî olduğu için, ‘ayn-ı sâbite ile müşâhadeye dâir zikredilen bu sırrın resuller için de müşâhadesi ancak Hâtemü’l-velî mişkâtından meydana gelebilir. İyi anla!..” (“Kitâbu Nusûsu’l-Kilem fî Şerh-i Fusûsu’l-Hikem”; Hâlet Efendi, nr.: 258, 32b-33a vr.)

 

Hâtemü’l-Evliyâ’nın İlâhî Emrin Bâtınına Vâris Oluşu:

Muhammed el-Verrâdî -kuddise sırruh- Hazretleri “Kitâbu Nusûsu’l-Kilem” adlı eserinin başka bir noktasında, Hâtemü’l-evliyâ’nın zâhirde tâbî olduğu ilâhî hükmün hakîkatini bizzat kendi bâtınında da müşâhade edeceğini beyan ederek, oldukça mühim bir noktaya temas etmiştir:

“Bil ki Hâtemü’l-velâye, insânî neş’eti (yaratılışı) ikâme etmeksizin, zâhirî şerîatla nâzil olan ilâhî emrin zâhirine tâbî olarak zuhûr eder. Gerek gümüşe nisbet edilen şerîatın zâhirinin kendi zâhirine sığdırılması bakımından, gerekse vâsıtasızlık sırrıyla ilgili mânâ nedeniyle, ilâhî emirlerin hakîkati bâtın itibâriyle ona verilir.” (“Kitâbu Nusûsu’l-Kilem fî Şerh-i Fusûsu’l-Hikem”; Hâlet Efendi, nr.: 258, 34a vr.)

 

Hâtemü’l-Enbiyâ ile Hâtemü’l-Evliyâ Arasındaki Tâbî-Metbû’ İlişkisi:

Hazret, eserinde Şeyhü’l-ekber -kuddise sırruh- Hazretleri’nin beyanları hakkında en çok tartışmalara sebebiyet veren hususlardan biri olan Hâtemü’l-enbiyâ ile Hâtemü’l-evliyâ arasındaki tâbî-metbû’ ilişkisine de dikkati çekerek, bu müphem nokta hakkındaki şüpheleri de şu sözleriyle izâle etmiştir:

“O (Hâtemü’l-evliyâ), meydana gelen tâbîliği ve metbû’luğu (tâbî olunurluğu) biraraya toplayışı yüklenmesi hususunda, ancak vâcipliği gerçekleştiren sırr ile bilmeye me’zundur. ‘Velî vahiy meleğinin aldığı kaynaktan alır, peygamber ise melekten alır.’ diyen kimsenin söylediği sahih olursa, Hâtemü’l-velî’nin Hâteme’n-nebiyyîn’den daha üstün olması lâzım gelir. Hâlbuki bu tâbîliğe aykırıdır. Onun (Hâtemü’l-evliyâ’nın) bu yönden kuşatması altında iken ona (Hâtemü’r-rüsul’e) dâhil olması da böyledir; dolayısıyla Peygamber Aleyhisselâm’ın Hâtemü’l-velî’ye tâbî olması da buna muhâliftir.” (“Kitâbu Nusûsu’l-Kilem fî Şerh-i Fusûsu’l-Hikem”; Hâlet Efendi, nr.: 258, 34a vr.)


  Önceki Sonraki