Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
NE İDİK, NE OLDUK! - Osmanlı İmparatorluğu -4- - Ömer Öngüt
Osmanlı İmparatorluğu -4-
NE İDİK, NE OLDUK!
Dizi Yazı - Ne İdik, Ne Olduk
1 Eylül 2004

 

NE İDİK, NE OLDUK!

OSMANLI İMPARATORLUĞU -4-
(1299-1924)

 

Fatih Sultan Mehmed:

Muhammed sûre-i şerif’ini okurken oğlunun doğum müjdesini alan Gazi Murad Han, adını Mehmed koydu. Devrinin en değerli âlimlerinin elinde yetişen Sultan Mehmed 19 yaşında hükümdar oldu. Osmanlı hükümdarları içinde hem en dâhi asker, hem en güzide devlet adamı, hem de en büyük âlim olanıdır. Akşemseddin -kuddise sırruh- ve Molla Güranî -kuddise sırruh- gibi zâtların dizinde yetişmiştir. Yaratılıştan sahip olduğu kabiliyet bir yana, babasının yanında büyük meydan muhaberelerine katılmış, tam bir askerlik tecrübesi elde etmişti.

Osmanlı topraklarına saldıran Karaman beyini cezalandırdıktan sonra, ilk iş olarak İstanbul’un fethi hazırlıklarına başladı. Bizans’ı ortadan kaldırmayı kafasına koymuştu. Projesini bizzat kendisi yaptığı Rumelihisarı denilen azametli kale dört ayda bitirildi. Asya kıyısında Yıldırım’ın inşâ ettirdiği Anadolu hisarı vardı, böylece boğaz kesilmiş oldu.

Kışı Edirne’de geçirerek savaş hazırlıkları yaptı. Ortaçağ insanının hafsalasının alamayacağı azamette, iki tonluk gülle savurabilen, iki bin asker tarafından çekilen muazzam toplar döktürdü. 6 Nisan 1453’de muhasara başladı. 22 Nisan gecesi yetmiş parçalık donanma Kasımpaşa sırtlarından kaydırılarak Haliç’e indirildi. Sultan Mehmed’in karadan gemi yürütmesi akıllara durgunluk vermişti. 29 Mayıs günü sabah namazını müteakip yapılan duâdan ve hükümdarın hitabesinden sonra yapılan nihai taarruzda İstanbul fethedildi.

Osmanlı bayrağını Topkapı üzerinde gören ve o andan itibaren “Fatih” ünvanını alan Sultan Mehmed, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in müjdesine mazhar olmanın verdiği sevinçle atından inip yere kapandı ve Allah-u Teâlâ’ya hamd ve senada bulundu. Henüz 21 yaşında idi.

Resulullah Aleyhisselâm Fetih’ten sekiz yüz sene kadar evvel bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuştu:

“Kostantiniyye muhakkak fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır, onu fetheden askerler ne güzel askerlerdir!” (Ahmed bin Hanbel; Müsned, c. 4, s. 335)

İstanbul alındıktan sonra, Edirne-Segedin anlaşması ile Sırbistan’a bırakılan bazı kalelerin iadesini istedi, verilmemesi üzerine birinci Sırbistan seferine çıkıldı, bazı kaleler alındı. Fakat İstanbul’a dönünce Sırplar tekrar hücuma geçtiler. Bunun üzerine Fatih Sırbistan’a sefer düzenleyerek 50.000 kişiyi esir etti (1454).

Mora’ya iki sefer yapılarak Mora’yı Osmanlı topraklarına kattı (1456).

Gelibolu, İzmit, Gemlik ve İstanbul’da tersaneler kurularak Osmanlı donanması son derece genişletildi.

Ege denizindeki, İmroz, Limni, Midilli, Tasoz ve diğer bazı adalar alındı. Osmanlı devleti Ege adalarını alması üzerine Venedik’le yedi yıl süren savaşlar başladı. Enez’i basan Venedikliler 2000 müslüman imam ve kadıyı esir ederek Eğriboz adasına getirdiler. Bu durum karşısında ada teknelerle karadan bağlanarak köprü kurulması yardımıyla feth edildi (1470).

Fatih bu defa donanmayı Karadeniz’den gönderirken kendisi de karadan, Karadeniz bölgesini tamamen ele geçirmek için yola çıktı.

Bolu, Amasra, Sinop, Osmanlı’ya bağlandı (1460-61).

Trabzon’da ise bir Rum devleti mevcuttu ve Giresun’dan Batum’a kadar olan bölgeyi ellerinde bulunduruyorlardı. Bu Rum-Pontus devleti, Papa’dan ve Avrupa’dan yardım alıyordu. Ayrıca Kral David, yıllık vergiyi kesmiş ve elçiler göndererek, daha önce verdikleri vergileri geri istemişti.

Fatih gelen elçilere ise;

“Haydi siz gidiniz, ben kendim gelir borcumu öderim.” cevabını vermişti.

Mahmud Paşa emrindeki donanma 300 gemi ile Trabzon’un önüne geldi. Fatih de karadan şehri muhasaraya aldı. Kurtuluş ümidi kalmayan Rumlar teslim oldu (1461).

Osmanlı sarayında yetişen İskender Bey 1441’de, Arnavutluk’a kaçarak isyan başlatmıştı. Bu isyan II. Murad zamanında da devam etmiş ve bastırılamamıştı. İsyana akıncı birlikleri gönderilmesine rağmen bastırılamıyordu. Osmanlı ordusu gelince dağlara çekilen isyankârlar, ordu döndükten sonra tekrar ele geçen yerleri geri alıyorlardı. İskender ise Napoli Krallığı’na bağlanarak yardım alıyordu. Fatih iki sefer düzenlemiş, ancak üçüncü seferde Arnavutluk’u tamamen itaat altına alabilmişti (1479).

Doğu’dan ise Karamanoğulları Osmanlı Devleti’nin düşmanlarıyla ittifak yapıyorlardı. Karamanoğlu Ahmed’in Osmanlı topraklarına saldırması üzerine bizzat Fatih Karaman seferine çıkarak Konya ile Karaman’ı aldı (1466).

Fatih’in Trabzon seferi sırasında Uzun Hasan annesini göndererek Osmanlılar’la anlaşma yapmıştı. Aradan 12 yıl geçmesiyle Uzun Hasan, kuvvet toplamış ve Karakoyunlular’ı yenerek Asya’nın en büyük devleti olmuştu. Osmanlı Devleti’ni de yeneceğini düşünüyordu. Bu sebeple batıdaki Venedik ve haçlılarla anlaştı. Venedik’ten top istedi. Osmanlı’ya bağlı olan Tokat’ı yağma etti ve Fatih’e elçi göndererek orta Anadolu ve Trabzon çevresinin kendisine terkini istedi.

Fatih bu isteğe karşılık;

“Bâdemâ elçimiz ok ve lâfımız kılınçtır!” diyerek Akkoyunlu hükümdarını savaşa dâvet etti.

Mart 1473’de Otlukbeli’de 100 bin kişi ile Fatih savaşa hazır duruma geldi. Uzun Hasan Osmanlı ordusunu yenip bütün Anadolu’yu alıp İstanbul’u ele geçirmeyi hedefliyordu. İki Türk Devleti savaşa başladılar. Savaş Osmanlılar’ın galibiyeti ile neticelendi (11 Ağustos 1473).

Bu arada Fatih’in Uzun Hasan ile uğraşmasını fırsat bilen Venedik’liler, Papa, Rodos şövalyeleri, Napoli donanmaları; İzmir, Antalya ve Midilli’yi vurup yakmışlardı. Bu sebeple haçlılarla ve Venedikliler’le savaşıldı.

Fatih Sultan Mehmed Cenevizliler’e âit olan Karadeniz’deki Azak ve Kefe’yi alarak Karadeniz’i bir Türk gölü haline getirmek istiyordu. Bu sebeple Gedikli Ahmed Paşa komutasında 70 bin asker ile üç yüz parçalık donanmayı sefere gönderdi. Kefe ve Azak alındı, Kırım Han’lığı Osmanlı Devleti’ne bağlandı ve Karadeniz tamamen bir Türk gölü haline geldi.

Fatih bu fetihlerle yetinmeyerek bütün Avrupa’yı fethetmek ve İslâm’ı egemen kılarak adaleti yaymak istiyordu. Bu nedenle İtalya’ya sefer düzenlenmesini istedi.

Yine Gedikli Ahmed Paşa kumandasında bir sefer düzenlendi. Zanta, Kefalonya, Ayamavra adaları alındı. 1480’de İtalya’nın Otranto ve çevresi alındı. Ancak Fatih’in 1481’de ölümüyle bu seferler durduruldu.

Osmanlı donanması İtalya’ya gönderilirken diğer taraftan da Rodos için bazı hazırlıklar yapılmıştı. Fatih 1479’da Mesih Paşa’yı keşif için Rodos’a göndermişti. Adayı kuşatan Mesih Paşa kuvvetleri surları aşmışlardı. Ancak askerlerin adayı yağmalamasına izin verilmeyince şevkleri kırıldı ve ada alınamadı. Ada daha sonra Kanuni döneminde alınmıştır.

Fatih her sene en son keşiflere göre ordunun silâhlarını yeniletmiş, ikinci derecede bir deniz kuvveti olarak teslim aldığı donanmayı, dünyanın birinci deniz kuvveti haline getirmiştir.

Ortaçağ’ı kapatarak Yeniçağ’ı açan Fatih Sultan Mehmed Han, güya ihtida edip Yakup Paşa adını alan Venedik’li bir yahudi tarafından zehirlenerek şehid edilmiştir. Vefat ettiğinde 51 yaşında idi.

Bu dönemde, Molla Gürani, Molla Hüsrev, Hocazade, Çelebi, Ali Kuşçu gibi ilim ve irfan ehli kimseler yetişmiştir.

30 yıllık hükümdarlığı sırasında yirmiden fazla devleti ve bu arada iki imparatorluğu tarih sahnesinden silmiş, topraklar kendisinden bir asır sonra 20 milyon kilometrekareye ulaşmıştır.

Devrinde 308 cami yapılmış, büyük âlimler yetişmiş, mühim eserler yazılmıştır.

 

Fâtih’in Bizans’ı Yoketme Yönündeki
Azîm ve Kararlılığı

Fâtih Sultan Mehmed Hân 1451’de Osmanlı tahtına oturduğunda, İslâm fütûhâtı Anadolu’nun ve Rumeli’nin her tarafına yayılmış; buna rağmen etrâfı yüksek surlarla çevrili olan Bizans, bir kâfir yatağı ve fitne ve fesat ocağı olarak, devletin tam ortasında kalakalmıştı.

Tâcîzâde Ca’fer Çelebi’nin “Fetihnâme”sinde naklettiğine göre; bu durumdan son derece rahatsızlık duyan Fâtih Sultan Mehmed Hân, devlet adamlarının önde gelenleri ile yaptığı fetih toplantısında şöyle demekten kendini alamamıştı:

“Belde-i Tayyîbe-i Kostantîniyye ki; ismi ve resmi ile illerde meşhûr ve dillerde mezkûr ve kütüb-i tevârîh’te mestûrdur (târih kitaplarında kayıtlıdır). Ne vech (taraf) vardır ki, ânın gibi bir menzîl-i şerîf ve makâm-ı lâtîf vasat-ı memleketümde (memleketimin ortasında) ve arsa-i vilâyetümde olub, dahî eyyâm-ı devletümde (hükümdarlık günlerimde) kefere ocağı ve bâğîler (taşkınlar) yatağı ve tâğîler (tuğyâncılar) durağı ola!?.. Elhâsıl niyyetüm ve himmetüm ânın üzerine mukarrer ve musammâm olmuşdur!..” (Tâcîzâde Ca’fer Çelebi; “Fetihnâme-i Mahrûse-i Kostantîniyye”, TOEM ilâvesi: 1331, 7.)

 

Kostantîniyye Surlarını Yerle Bir Eden Toplar

Hoca Sa’deddîn Efendi “Tâcü’t-Tevârîh” adlı eserinde, muhâsaranın iyiden iyiye şiddetlendiği son anlarında, Fâtih Sultan Mehmed Hân’ın döktürdüğü toplarla burçların birer birer yıkıldığını ve netîcede “Nasrun minallâh” Âyet’i okunurken fethin müyesser kılındığını haber vererek, bu husûsu bir şiirle şöyle tasvîr etmiştir:

“Her sâyhâ ve sadâ ki; top âteş-i ğıdâdan peydâ olur idi, nehîb-i hevl-i mehîb-i ferdâ esmaha-i a’dâyı edâ idüb (düşmanların kulaklarının yarınki korkuyla ürpermesini sağlayıp), hisâra zelzele ve hisârîlere velvele bırağub, sebeb-i tesâkıt-ı burûc ve mûcib-i infirâc-ı fürûc (burçların düşmesine ve yarıkların açılmasına sebeb) olur idi.

li-Müellif (Müellif’indir):

Şo denlü virdiler topu hisâre,
Ki düştü burc ve yâr pâre pâre.

Mesâ’id oldu bahtı Şehriyâr’ın,
Müşebbik oldu deyû ora hisârın.

Göründü rahfelerden sûret-i feth,
Okundı her tarafdan Âyet-i feth!..”

(“Tâcü’t-Tevârîh”; Süleymâniye ktp. Basma Bağışlar, nr.: 11061, s.422)


  Önceki Sonraki