– Mânâda bizi huzurunuzdan uzaklaştırdınız, sonra tekrar af ettiniz.
– Bizim bazen sıkılma hâlimiz oluyor. Hiç olmayacak yerden sıkılıyoruz. Hatta geçenlerde duâyı biraz uzatmışız, o bile sıkıntı verdi. Bu hâlin ne zaman ve ne şekilde geleceği belli olmuyor. Bunun için uzakta durmakta fayda var. Müridanın edebini muhafaza etmesi lazım. (3 Ağustos 1980)
•
– Efendim! Rüyâmda gusül abdesti alacakmışım, suyum yetmedi, dereye giderek guslümü tamamladım.
– İnsan ibadetlerini kendi başına yaparsa; bir taraftan yapar, bir taraftan bozar. Topluca yapılırsa, orası bir dere veya bir deryâ olur. Daha çok istifade edilir. Tek kişi ile yapılan ibadetlerle, umumi olarak yapılan ibadetler arasındaki fark çok büyüktür. (8 Ağustos 1980)
•
– Efendim, onlar aslında çok zengin!
– Fakir onlar Ömer!.. Hazret-i Allah sehavet ihsan buyurursa, fakir bile zengin olur. Cimri olursa zengin de fakirdir. (8 Ağustos 1980)
•
– Rüyâmda Ebu Bekir Sıddık -radiyallahu anh- Efendimiz’in hâne-i saâdetlerine gittiğimizi gördüm.
– Onların hâne-i saâdetlerine gitmek demek, yoluna girmek demektir. Onun yoluna sokan Cenâb-ı Hakk’a hem şükür etmek, hem de o yolda sabit kalabilmek için Cenâb-ı Hakk’tan yardım dilemek lâzım. (12 Ağustos 1980)
•
– Dün buraya gelmeye niyet etmiştik. Bu gece rüyâmda zât-ı âlinizi kalabalık bir cemaate hitap ederken gördüm.
– Güzel efendim, Allah’ımız lütfundan ayırmasın, lütuf beraberliğinden de ayırmasın. Lütuf dünyaya şâmil, lütuf birliği ahirete şâmil.
•
– Zât-ı âlinizin bir arzusu olur mu efendim?
– Teşekkür ederim. Ben zât-ı âlinizi tanımıyordum. Arkadaşlar beni kahveden çağırdılar. ‘Bir yere gidiyoruz.’ dediler. Nereye gideceğimizi yolda anlattılar. Bir sebep halkoldu, buraya gelmek nasip oldu. Bu mevzularda bilgi sahibi olduk.
– Allah râzı olsun, memnun olduk, tanışmış görüşmüş olduk. Yanımızda kâr olarak bu kalacak. Selâm, kelâm ve kaynaşma... Kur’an-ı kerim’de: “Müminler kardeştirler.” buyuruluyor. Kardeş olduğumuzu bilmemiz için bu gibi görüşmeler faydalı oluyor.
– İnşaallah Allah bizleri de doğru yola getirir.
– Hazret-i Allah’a gitmek için bir şart var. Hazret-i Allah’a yakın olanlarla yakınlık ünsiyet etmek. O vesile olup Hazret-i Allah hidayet ihsan buyurursa artık o O’nunla olur. Onun için illâ Hazret-i Allah’a yakın olan bir dostla dostluk yapmak gerekiyor.
– O lütfu da insana Allah veriyor. Arkadaşlar gelirken ben orada olmayabilirdim. Bu O’nun bir lütfu oluyor.
– Âmennâ... Onu öyle kabul edip, o lütuftan yararlanmaya bakmak lâzımdır. (30 Ağustos 1980)
•
– Rüyâmda gördüm ki bir orman yanıyordu, simsiyah bir duman göklere yükseldi. Hayvanlar ormanın içinden öyle süratle kaçıyorlardı ki, kaçarken sağa-sola çarpa çarpa derileri hep soyuluyordu. Ben kenarda durumu seyrediyordum, bana bir şey olmuyordu.
– O gördüğünüz hayvanlar insandır. Demekki büyük bir hadise olacak ve bu büyük hadisede kurtulan kurtulana, vurulan vurulana olacak. Çok şeye müstehak olduk. Ne ile cezalandıracağını o bilir, nasıl murad ederse öyle olur. (20 Ekim 1980)
•
– Yaramazlık yok inşaallah hacı efendi?
– Yaramaz nefsimiz var. Allah’ımız şerrinden muhafaza buyursun. (1 Şubat 1981)
•
– Rüyâmda gördüm ki bir mağazanız varmış, ben de orada çalışıyormuşum. Zât-ı âlinize sık sık fiyat soruyordum.
– Alış-veriş güzeldir, çalışmanın birçok faydaları vardır. Dünya ihtiyaçları karşılanır, helâl yemiş olur, kimseye yük olmaz.
Dünya alış-verişleri insanı bu kadar iyiliğe götürürse, menfaatler sağlarsa, ya Hazret-i Allah ile olan alış-veriş ne kadar güzeldir! Allah için yapılan alış-verişte hayat-ı ebediyenin sermayesi vardır. Biz buraya bu sermayeyi toplamak için gelmiş bulunuyoruz, onun da üstünde rızây-ı Bâri’yi kazanmak için gelmiş bulunuyoruz. Dünya malı dünyada kalacak. Ahiret kazancı bizimle beraber gidecek. Bu alış-veriş çok daha kıymetli, çok daha değerlidir, çünkü devamlıdır.
Hazret-i Allah o mağazaya kimi koyarsa, kiminle alış-veriş ettirirse öyle olur. Yoksa yaptım diye zaten bir şey yok. (1 Şubat 1981)
•
– Bir arzunuz var mı?
– Arzumuz zât-ı âlinizin arzusu.
– Allah râzı olsun, Allah’ım sevsin, lütuf rızasından ayırmasın. (1 Şubat 1981)
•
– Efendim, halk vergilerin ağırlığından şikâyet ediyor.
– Mâneviyâtı gittiği zaman kılı kıpırdamıyor da, cebinden madde çıktığı zaman feveran ediyor. Nefis maddede çalışıyor, ruh ölmüş. (4 Şubat 1981)
•
– Mânâda bir denizde yolculuk yapıyoruz. İçinde bulunduğumuz vasıta birden hızlandı. O kadar hızlı gidiyordu ki, dünyada hiçbir vasıta o kadar hızlı gidemez. Uyandığımda denizin hışırtısı hâlâ kulağımda idi.
– İnşaallah mânevî seyirdir. Mânevî seyrin o kadar hızı olacak ki efendim, çünkü gidilecek yer uzun, ömür ise çok kısa. Bir menzile kadar varmak için bu kısa ömür içinde çok süratli seyir lâzım. Bu da şüphesiz ki Allah-u Teâlâ’nın lütfuyla yürütmesiyle olur. Ulaştırmak istediği kullarını çeşitli vasıtalarla dilediği şekilde dilediği yere kadar ulaştırır. Hangi vasıta ile nereye yürüteceğini ancak O bilir.
İnsan Hakk yolunda ne kadar dikkatle ihlâsla çalışırsa, Allah-u Teâlâ ona o kadar yol verir.
‘Ben çalışmayacağım da yürüyeceğim!’ Hayır! Sen oturmayı sevmişsin, oturduğun yerde otur işte. Senin yürüme ile ne işin var? (13 Haziran 1981)
•
– Bazı âlimler İmam-ı Gazâlî -kuddise sırruh- Hazretleri’ni çok takdir etmekle beraber, tasavvufa fazla kaydığını söylemişler.
– Onun o sözü ‘Benim aklım buraya kadar yetiyor, ötesine ermiyor.’ mânâsını taşıyor. Siz bunu böyle bilin. Zâhire aklı eriyor, tasdik ediyor, bâtına aklı ermediği için ‘Fazla kaydı.’ diyor. Halbuki ne kadar kaysa, insan ancak kendisini yok eder. Hakikati de ondan sonra bulmuş olur. (13 Haziran 1981)
•
– Efendim bu arkadaş komşumuz olur. Kendisini çok severiz. Zât-ı âlinizle tanıştırmayı gönlüm arzu etti.
– Allah râzı olsun, tanıştığımıza memnun olduk. Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“Ölülerinizi sâlih kimselerin civarına defnediniz. Zira diriler fenâ komşudan müteessir oldukları gibi ölüler de fenâ komşudan rahatsız olurlar.” (K. İrfan: 676)
Demek ki ihlâslı insan ne kadar güzel ki aranıyor, seviliyor. Kötülük de ne kadar kötü ki, insanı dünyada da ahirette de rahatsız ediyor. (25 Temmuz 1981)
•
– Vâlide nasıl?
– Çok iyi efendim.
– Mâşaallah, o yaşta sapasağlam. Şimdi ihtiyarların kıymeti kalmadı. Bilinmediği için kalmadı. Halbuki onlar evin bereketidir. Onlar gittikten sonra evin bereketi de gidiyor.
Eskiler yedireyim sevdasında idiler, yeniler yiyeyim sevdasında, yaşama sevdasında. Bunun için de bereketten mahrum kalıyorlar. (1 Ağustos 1981)
•
– O zâtın fakire nedense çok muhabbeti var.
– Efendim: “Ben dersli değilim amma, onu dersli olanlardan çok seviyorum.” diyor.
– Öyle almış. İş muhabbette efendim. Ders sınıf geçirir, muhabbet ise birlik husule getirir. (21 Ağustos 1981)
•
– Efendim! İhvan olan anneannemi vefatından sonra rüyâda görmüşlar. ‘Bana bir şey sormayın, bana yardım ettiler.’ diyormuş.
– İnşaallah iyi olarak göçmüştür, endişe edilecek bir durum yok. Bugün imanla göçene sevinmek lâzım, acımamak lâzım. Genç olsun, ihtiyar olsun, imanla göçtü mü bitti. Çünkü kurtuldu. (21 Ağustos 1981)
•
– Yedek subay olarak askerlik yaptığım halde, rüyâmda er olarak askere alındığımı gördüm.
– Tenezzüle doğru gidiyorsunuz inşaallah. Hamdolsun bir iniş var. (21 Ağustos 1981)
•
– Mânâda gördüm ki bir başka okula tayin olmuşum. Müdür bana: ‘Numaran altı’ dedi.
– Güzel efendim, Allah’ımız dilerse altıncı mektebe kadar ulaştırır. Allah’ımız ulaştırsın cümlemizi, ulaştırdıklarının yüzü suyu hürmetine. (21 Ağustos 1981)
•
– Hâliniz nasıl?
– Elhamdülillâh efendim.
– Hâl, Hazret-i Allah’ın ihsanıdır, kâl ile ifade edilmez. Hâlik ile merbudiyet kurmak, Hakk’ı halka tercih edip yalnız Hakk’a rağbet etmek gerekiyor. İşte o zaman hâl husule gelir ve Hazret-i Allah o kulunu kendi maiyetine alır. (20 Haziran 1982)
•
– Efendim Râbıta’yı tam alamıyorum.
– Alıp alamamanız mühim değil efendim. Yeter ki huzurda durun, almaya gayret edin. Gözünüzü kapatın, başınızı hafif sağa bükün, karşınızda imiş gibi tefekkür edin. Göğsünüze açılan pençereden mânevî oluk vasıtası ile feyz-i ilâhînin gelmesini bekleyin. Tâ ki kalbiniz sakin sâlim oluncaya kadar.
Meme emen çocuk gibi, kalp o mânevî feyzi alır. Hakk’tan geldiği için çok kıymetli, çok tesirlidir. Her zaman gelmez, fakat geldiği zaman da kalbi ihyâ eder. Onun için Râbıta üzerinde çok durun inşaallah. (20 Haziran 1982)
•
– Günlük dersi yapmadığım zaman ikinci günü kaza ediyorum.
– Kaza yapmayın. Yalnız o gün mümkün olduğu kadar işleri yaparken, yolda yürürken dahi olsa yapmaya gayret edin. Ders yapmak saat kurmak gibidir, kalp kurulmuş olur. (20 Haziran 1982)
•
– Rüyâmda: “Hakk ehlinin eteğine sarıl!” diye bir levha okudum. Gerçekte böyle bir yazıyı okuduğumu sanıyordum. Uyanınca rüyâ olduğunu anladım.
– Hazret-i Allah çok açık olarak ayn’el-yakîn size bu hakikati duyurmuş. Şöyle ki: Allah-u Teâlâ kendisine ulaştırmak için rehber salıvermiştir, Hakk ve hakikat ancak onun eteğine yapışmakla bulunur. O bir vesiledir. Nizamı böyle kurduğu için, aksi halde bulunmaz. Onu buldun Hakk’ı buldun, onu bulamazsan Hakk’ı nasıl bulacaksın? (20 Haziran 1982)
•
– Efendim müsaade buyurursanız, hayatımda derin izler bırakan bir rüyâmı anlatmak istiyorum.
– Buyrun efendim, memnun olurum.
– Lâpa lâpa kar yağıyordu. Her taraf bembeyaz oldu. Ben simsiyah bir leke şeklinde, belime kadar batmış olarak karların üzerinde kalmışım.
– Bugün insanlar üzerinde cidden büyük bir musibet yağıyor. Ve siz bu musibetin bir kısmına giriftar olmuşsunuz, diğer tarafınız kurtulmuş durumda.
Binaenaleyh Hazret-i Allah’ın rahmetine kavuşabilmeniz için bulunduğunuz o muhitten çıkmanız gerekiyor.
Artık siz anlarsınız ne demek istediğimizi. (20 Haziran 1982)
(Not: Bu kişi önceleri istikamet üzere idi, maalesef yıllar sonra particilik batağına battı gitti.)
•
– Efendim bir kuş her sabah pencereye geliyor, sanki bir şeyler söyleyecekmiş gibi hareketler yapıp gidiyor.
– İnsan hayat boyunca böyle âdeta uçan kuştan, hatta rüzgardan bile ibret alacak kadar hassas olacak. Her şeyden bir haber bekler gibi olacak. Yalnız bunun için söylemiyorum, hangi hadise olursa olsun böyle olacak. (23 Temmuz 1982)
•
– Efendim! Tanıdığımız bir hanıma ders tarif etmiştik. Derse başladıktan sonra bir rüyâ görmüş. Kıblenin ters istikametine dönmüş, tek ayakla namaz kılıyormuş. Ben gelmişim, ona kıbleyi gösterivermişim.
– Bu kardeşin kalbi güzel, bir hakikat bir istikamet arıyor. Tabii ki yetmiş üç fırkadan o bir fırkayı bulmak cidden güç. Cenâb-ı Hakk sizi vesile kılmış, ona Hakk ve hakikat yolunu göstermiş, istikameti buldurmuş.
Bu kardeş tek ayaklı olduğuna göre bekâr mıdır?
– Evlidir efendim.
– Eşi onun bu hâline uygun mudur?
– O da buraya gelmeyi arzu ediyordu.
– Güzel o zaman efendim, o zaman çok güzel. Efendisi de yola girdiği zaman, çift ayaklı olacak inşaallah. Yolları çok daha kolaylaşacak. (25 Eylül 1982)
•
– Efendim! “Kurban bayramına kadar borçlanmayın!” buyurmuşsunuz.
– Yok!.. Hiç böyle bir söz bizden çıkmadı. Hayır efendim, aslâ... Bizden çıkmayan bir sözü sakın kabul etmeyin. Buna çok dikkat edin.
– Ev inşaatına başlayacaktık, vazgeçtik.
– Yapın efendim. Gönül kardeşlerin daima tedbirli olmasını ister. Yoksa dünyanın birçok mübrem ihtiyaçları var. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz dahi borç para aldılar.
Yalnız insan borcunu ödemek niyetinde ve azminde olacak. Lüzumsuz borç yapmamak, kanaatle hareket etmek, iktisatlı olmak tabii ki güzel şeydir.
Hayırlı olsun inşaallah. Allah’ımız cennet hanelerinden hane eylesin. (25 Eylül 1982)
•
– Rüyâmda kol saatim yere düştü. Kolum onu bir keramet olarak yerden çekecekmiş. Kolumu uzatmama rağmen çekmedi. Bir ses duydum. “Sen kimsin ki o saati oradan çekebileceksin. Gel gücünü sana gösterelim.” dediler. Parmağımı uzattırdılar. Baktım ki yerden çok küçük tozlar, parmağımın ucuna doğru gelmeye başladı.
– Bizi bize bildiriyorlar efendim. Bu gibi hallerden kaçınmayı sakınmayı zât-ı âlinize ihsas ettiriyorlar.
Her zaman söyleriz, sakın siz keramet ehli olayım demeyin. Çünkü birçok kimseler bu vâdide soyulmuştur. Bu yoldaki keramet istikamettir.
Biz Hazret-i Allah’a sığınacağız, âcizliğimizi itiraf edeceğiz, O’nun lütuf tecellîsine bakacağız. Hiçbir zaman kast-ı mahsusa olmayacak. O dilerse lütfu ile tecellî eder ve bize yardım eder. (25 Eylül 1982)
•
– Efendim bir yakınımız zât-ı âlinizden ders almıştı. Harama helâle çok dikkat ediyor.
– Peki o ediyor da biz etmeyelim mi? (28 Eylül 1982)