Ankara savaşından sonra Anadolu’da Osmanlı birliği dağıldı. Şehzade Süleyman Bursa’ya hızla gelerek kardeşlerini aldı ve taht şehrini terketti. Peşinde 30 bin Timur askeri vardı. Hazine, Timur askerleri tarafından yağmalandı ve arşivler yakıldı. Süleyman Edirne’ye ulaşarak padişahlığını ilân etti. Ancak Timur Anadolu’da eski beylikleri yeniden canlandırdı. Osmanlı’ya bağlı olan bu beylikler tekrar bağımsız oldular. Aydın, Karaman, Saruhan, Menteşe, Germiyan, Candar beylikleri ihya edildi. Bu arada Yıldırım Bayezid’in oğulları arasında taht mücadelesi başladı. Şehzade Süleyman Edirne’de, Şehzade Mehmed Amasya’da, Şehzade İsâ ise Bursa’da hakim idi. Şehzade Musa Çelebi, Süleyman ile mücadelesinde galip gelerek Edirne’ye yerleşti ve Bizans’ı kuşattı. Ancak abisi Mehmed Çelebi Amasya, Sivas, Tokat bölgesini elinde tutuyordu. Bizans Musa Çelebiye karşı Mehmed Çelebi’yi destekledi. Fakat Mehmed Çelebi Çatalca’da Musa’ya yenildi ve Bizans’a sığındı. Mehmed Çelebi, 30.000 kişilik ordu ile tekrar yola çıktı. Sırplar ve Romenler onu desteklediler ve Musa Çelebi öldürüldü. Kısa zamanda Mehmed Çelebi Anadolu’da elden çıkan toprakları toparladı ve tekrar Osmanlı birliğini kurdu.
Bursa’daki Yeşil Türbe’de medfundur.
İmparatorluğun iç durumunun son derece karışık olduğu bir dönemde, 17 yaşında hükümdar oldu. “Derviş Gazi” diye anılan, kahramanlığı yanında bir gönül adamı olan Sultan Murad; Varna ve Kosova gibi iki büyük meydan savaşı kazanmış, İstanbul’u muhasara etmiş, Fatih Sultan Mehmed gibi bir evlât yetiştirmiştir. Osmanlılar onun zamanında dünyanın birinci devleti haline geldiler.
Haçlı orduları Türkleri tamamen Rumeli’den, Balkanlar’dan çıkarabilmek için 5. defa toplandılar. Macaristan, Almanya, Polonya, Bizans, Venedik, Papalık... gibi devletlerin orduları bir araya geldiler. Bu sırada Edirne’de Osmanlı tahtında Sultan Mehmed (Fatih) vardı. Babası II. Murad 12 yaşında tahtı ona bırakmış, kendisi Manisa’ya çekilmişti. Veziri Âzam Çandarlızâde Halil Paşa, Sultan Mehmed’e, babasını çağırması yolunda telkinlerde bulundu. Ancak Manisa’da bulunan II. Murad, oğlunun otoritesini sarsmamak için bu teklifi kabul etmedi. Düşman’ın 12 yaşındaki çocuğun tahtta olduğunu gördükçe iştahı kabarıyordu.
Bunun üzerine, II. Mehmed babasına şu mektubu gönderdi:
“Eğer padişah biz isek, size emrediyoruz gelip ordunuzun başına geçiniz, yok siz iseniz; gelip devletinizi idare edin!”
Bunun üzerine II. Murad Edirne’ye gelip, seçkin 40 bin askeri alıp Varna’ya gitti. Demir zırhlarla kaplı haçlı ordusunu gören II. Murad ellerini kaldırarak niyazda bulundu:
“İlâhî! Mümin kullarını benim günahımın çokluğundan ötürü küffar elinde zebun etme. İlâhî! Habib’in hürmeti için, ümmetini sen sakla ve sen mansur ve muzaffer eyle!”
Bu içli duâdan sonra mücahidler “Âmin... Âmin...” sesleriyle düşmanın üzerine atıldılar, çembere alınan haçlılar imha edildiler. Başkumandanları öldürüldü. Bir gün süren savaşta şehid olanların sayısı 150’yi geçmezken, bir çok düşman askeri esir alınmış, kalanı öldürülmüştü. (1444)
Zaferin akisleri Avrupa kadar İslâm âleminde de büyük oldu. Kahire’de haberi duyan Sultan Çakmak “Allah yardımcın olsun Osmanoğlu!” diyerek sevincini dile getirdi.
Varna savaşından dört yıl sonra haçlılar şanslarını yeniden denemek istediler ve 100 bin asker topladılar. Sultan Murad savaşın vicdanî mesuliyetini üzerinden atmak için sulh teklifinde bulundu ise de kabul etmediler. Harp kaçınılmaz olmuştu. Sultan Murad Han düşmanla Kosova sahrasında, 59 yıl önce dedesinin babası Murad Hüdavendigâr’ın düşmanı yok ettikten sonra şehid düştüğü aynı yerde karşılaştı. Yanında on altı yaşlarındaki şehzade Sultan Mehmed (Fatih) de bulunuyordu.
Sultan Murad Han diz üstü gelerek kıbleye döndü, gönlünü Allah-u Teâlâ’ya bağladı ve;
“Yâ Rabbî! Benim de adım Murad. Dedem Hüdavendigâr’a lütfettiğin zaferi bana da nasip eyle! İslâm askeri zafer şenliği yaparken benim de ruhumu kabzeyle!” diyerek duâ etti. Sabahın erken saatinde 40 bin kişilik ordusunun başına geçerek 100 bin kişilik haçlı ordusunun üzerine hücum etti. Savaş üç gün üç gece sürdü. Üçüncü gün Sultan Murad Han düşmanı çevirmeye başladı. Sonunda da 4 bin şehide karşılık 17 bin düşman askeri imha edilmiş, binlercesi de esir alınmıştı. Bu İkinci Kosova, haçlıların Türkler’i Balkanlar’dan sürüp atmak için yaptığı sonuncu teşebbüs oldu.
Sultan Murad şahsına ait bütün esirleri azad etti. Bu âhiret hazırlığı mahiyetinde idi. 30 yıllık hükümdarlığı müddetince büyük işler başaran Murad Han, 47 yaşında olduğu halde, İstanbul’un fethinden iki yıl önce şan ve şeref hâlesi ile çevrili olarak vefat etti. Devleti, dedesi Yıldırım devrindeki düzenine sokmak için gayret göstermişti.
Sultan Murad müstesna dehâda devlet adamı ve kumandan idi. Halk tarafından en çok sevilip sayılan bir hükümdar olarak bilinir. Halka karşı daima teveccühkâr, fakirlere karşı cömertti. Bu lütuflarını hırıstiyanlara da gösterirdi. İnce ruhlu hassas bir insandı. İlmî sohbetleri sever, ulemayı himaye eder, onlara muayyen tahsisat verirdi.
Hacı Bayram-ı Velî -kuddise sırruh- Hazretleri’ni Edirne’ye davet etmiş, günlerce başbaşa sohbet etmişlerdi. Kendisini müridliğe kabul buyurması için ricada bulunduğunda bu isteği reddedilerek şu cevabı almıştı:
“Hünkârım! Sizin işiniz başka, bizim işimiz başkadır. Her işte Allah’ın rızâsı vardır. Senin bir günlük adaletle hükmetmen, altmış yıllık nafile ibadetten hayırlıdır.”
Yine bir gün sohbet esnasında İstanbul’u almayı murad ettiğini söylemişti. Hacı Bayram-ı Velî -kuddise sırruh- Hazretleri bir müddet sükût etmiş, onun İstanbul’u alamayacağını, bu işin şehzadesi Mehmed’e ve Akşemseddin’e nasip olacağını beyan buyurmuştu.
Fâtih Sultan Mehmed Hân’ın dedesi olan Çelebi Sultan Mehmed Hân, Tezkîre kitaplarında zikredildiğine göre; yazdığı şiirlerden birinde, Hakk’ın desteği ve evliyânın himmeti vâr oldukça, İslâm’ın küfre gâlip gelmesinin hiç de zor olmadığını ifâde ederek şöyle söylemiştir:
Cihân hasm olsa Hakk’dan nusret iste,
Erenlerden duâ-vü himmet iste!
Çalub dîn ışkına udvâne şemşîr,
Anuban Çâr-ı yâr’i hidmet iste!
Eğer leb-teşne isen, ey bed-endîş;
Bu deşne çeşmesinden şerbet iste!
Geçenden geç, demür taşdan sakınma,
Demüri mahv îdenden kuvvet iste!
Çevürme yüz muhâlifden Mehemmed!
A’dâ’yı arsadan sür, vüs’at iste!..
İkinci Murad Hân, Osmanlı’ya kafa tutan haçlı ordularını bozguna uğrattığı Varna muhârebesi’nden önce, askerleri için yazdırdığı “Fetihnâme”de; ordusuna i’lâ-yı Kelimetullâh’ın ehemmiyetini bildiriyor ve imân-küfür mücâdelesinin, yeryüzünde tek bir kâfir dahî kalmayıncaya kadar sürdürülmesi gerektiğini ifâde ediyordu:
“İnsanlığın gerek dünyevî, gerekse uhrevî huzur ve saâdeti yalnız İslâm dînine uymakla tahakkuk edeceği içindir ki; biz bütün ömrümüzü ve her şeyimizi Muhammed Mustafâ Aleyhisselâm’ın dînini ve sancağını yüceltmeye, O’nun dînini bütün insanlara ulaştırıp, O’nun sünnet-i seniyye’sini yaymaya ve canlandırmaya hasreyledik. İşte bizim hâlisâne, dünyâdaki yegâne gâye ve maksadımız budur.
Bu hâlis niyyet ile beldeler zaptedip, Allah-u Teâlâ’nın kullarının dertlerine çâre, yaralarına merhem ulaştırdık. Allah yolunda cihâd için gerekli her türlü âlet, edavât ve silâhın her türlüsünü hazır kılıp, yeryüzünde fitne ve fesad çıkaranlar ile harp eylememiz için lâzım gelen şeyleri te’mînde bir an dahî gecikmedik. İdâremiz ve mesûliyetimiz altında bulunan her nev’î millet ve insana adâlet ile muâmelede aslâ kusur eylemedik. Bu devlet-i mübârekenin kuruluşundan şu âna kadar bizim niyyetimiz ve hâlimiz hep böyle olmuştur.
Bizim hükümranlığımızın altında milyonlarca insan saâdete kavuştu; huzur ve refah, adâlet ve şefkat ile muâmele gördü. Mübârek kılıncımızı ve türlü türlü silâhı; inatçı, hâin ve ahmak din düşmanları ile, yere batasıca küffârın üzerine sevkettik! Hakk Teâlâ onların muvaffakiyyetini yerle bir ede, mağlûbiyyeti ve her çöküntüyü onların başlarına yıka! Öyle ki, şu yeryüzünde o mel’unlardan tek bir tânesi dahî kalmayıp, izleriyle birlikte yok olup gideler!..” (“Gazavât-ı Sultan Murâd Hân”dan naklen.)
Sultan İkinci Murad Hân, devrinin en büyük mutasavvıflarından olan Hacı Bayrâm-ı Velî -kuddise sırruh- Hazretleri’ne karşı büyük bir sevgi ve hayranlık duyar; dünyevî ve uhrevî pek çok mesele hakkında, kendisine zaman zaman bâzı sorular sorardı.
Sultan Murad Hân bir gün Hazret’e yine böyle sorular sormuş ve aldığı cevaplardan büyük bir memnûniyet duymuştu. Bu ruh hâli ile ayağa kalkarak, Hazret’in mübârek ellerine sarılıp öpmek isteyince, Hazret derhâl ellerini geriye çekti ve pâdişâha şöyle dedi:
“Siz, müslümanların dünyâ işlerini çekip çeviren devletlü bir sultânsınız! Sizin işiniz devlete ve millete nizâm vermektir. Bizim dahî işimiz, ahâlîyi bu devlete lâyık kılmaktır. Sizlere duâcıyız! Biz halka hizmeti büyük bir ibâdet sayarız. Size gelince; büyük dedenizin buyurduğu ‘Cihâdı terketmeyiniz!’ düsturuna uyduğunuz taktirde fütûhâtınız genişleyecek, bir gün Roma topraklarını dahî tamâmen ele geçireceksiniz!..”