Otuz sekiz yıllık hükümdarlığı müddetince kılıncı kuşalı, atı eğerli yaşadı. Babasından devraldığı mirası altı misli genişleterek doksan beş bin kilometre kareye çıkardı, Osmanlı beyliğini teşkilâtlı bir devlet haline getirdi.
İmparatorluğun temellerini adalet üzerine kurmuştu. Yaptırdığı imaretlerde kendi eliyle fakirlere yemek dağıttığı olmuştu. Ulemaya değer verir, onlara hürmet ederdi. Numune bir insan, bahadır bir harpçi, adil ve nizamcı bir mücahid idi.
Onun döneminde Osmanlılar 1321 yılında Trakya’ya geçmiş ve bazı keşif seferlerinde bulunmuşlardır. Bu sıralarda da Bizans’ta uzun süredenberi devam etmekte olan taht kavgalarında Osmanoğulları, Kantakuzenler’e Gelibolu Çimpe kalesi karşılığında yardım etmişlerdir. Daha sonra Süleyman Paşa, Gelibolu yarımadası ile limanını ele geçirmiş, Bolayır, Tekirdağ, Malkara, Keşan alınmış, Çorlu’yu da fethetmek suretiyle Osmanlılar, İstanbul-Edirne karayolunu kesmişlerdir.
İzmit 1337 yılında ele geçirilmiş, etrafına Türkler yerleştirilmiştir. Karesi Beyliği’ndeki karışıklıktan istifade eden Orhan Bey, Balıkesir’i aldığı gibi, oğlu Süleyman Paşa’yı göndererek Ankara’yı da zaptettirdi (1354).
Fethedilen yerlerin halkı kendilerine yapılan adaletli muamele karşısında “Nolaydı, eski zamandan beri bunlar bize bey olalardı.” demekten kendilerini alamadılar.
Babasının vasiyetine tam olarak riâyet etmiş, aynı şeyleri oğlu Sultan Murad’a vasiyet etmiştir.
Yirmi yedi yıllık hükümdarlığı döneminde babasından devraldığı devleti beş katından fazla genişleterek, 291.000 kilometrekaresi Avrupa’da 208.000 kilometrekaresi de Asya’da olmak üzere cem’an 500.000 kilometre kareye çıkarmıştır.
O da babası gibi samimi bir müslüman, dâhi bir asker ve âdil bir devlet adamı idi. Dervişlere ve ulemayâ hizmet etmekle tanınmıştır. “Derviş gazilerin, şeyhlerin sultanı” diye anılır.
Hangi şehirde bulunursa bulunsun, Cuma namazını cemaatle kılar, namazdan sonra fakirlere sadaka dağıtırdı. Fethettiği yerlerde kurduğu adaletli ve âlîcenap idare sayesinde gayr-i müslim halk, bir daha Bizans hakimiyetini aramamışlardır.
1362 yılında Edirne’yi alan I. Murad burayı Rumeli topraklarının merkezi ve ikinci taht şehri yaptı. Ertesi yıl fetihler süratle devam ederek müslüman Türkler Balkanlar’a akın etmeye başladılar. Filibe ve Balkanlar’ın büyük bir bölümü Osmanoğulları’nın eline geçti. Buna karşılık Avrupa’da haçlı birliği oluşturmaya çalışıldı. Papa, hıristiyanları Türkler’e karşı birleşmeye çağırdı. Haçlı birliği kuruldu; Macaristan, Sırbistan, Romanya, Bosna krallıkları birleştiler. Bu muhteşem ordu Edirneye kadar geldi. Komutan Hacı İl Beyi, Sırpsındığı denilen mevkide düşmanı perişan etti. Bu Osmanlılar’a karşı düzenlenmiş ilk haçlı seferi oldu ve mağlubiyetle neticelendi. (1364) Osmanlılar’a Balkan toprakları tamamen açılmış oldu. Dedeağaç, Gümülcine, Kavala, Drama, Samakov gibi merkezler Osmanlı toprakları oldu. Sırbistan, Romanya, Bulgaristan orduları tekrar birleşerek Osmanlılar’ı Balkanlar’dan atmak istediler, ancak bu ordu Çirmen meydan muharebesinde dağıtıldı. (1371) Hazret-i Allah’ın desteğiyle Türkler akınlarına devam etti. Akıncılar, Adriyatik sahillerine ulaştılar. Kareferya, Köstendil, Niş, Sofya, Manastır, Görice, Ohri, Debre, Tırnova, Lofca, Plevne, Ziştovi, Ruscuk, Tutrakan, Silistre gibi önemli merkezler Türkler’in eline geçti. Taselya alındı, Batı’da Bosna’ya kadar ulaşıldı. Doğu’da ise Akşehir, Beyşehir, Seydişehir, Yalvaç gibi yerler Osmanlıya geçti. İlk Osmanlı-Karamanoğulları çatışması bu sayede patlak verdi. Sultan Murad 70 bin kişilik bir ordu ile Karamanoğulları’na karşı hazır duruma geldi. Şehzade Bayezid, kendisine “Yıldırım” lakabının verilmesine sebep olan bir manevra ile Karaman ordusunu dağıttı. Karamanoğulları meselesi halledilerek tekrar batıya yönelindi.
1388’de Kula Şahin Paşa 20 bin askerle Bosna’ya girdi. Ploşnik’de yenilerek 15 bin şehid verildi. Vezir-i Âzam Çandarlızade Ali Paşa 30 bin askerle Tuna boyuna çıkıp, Bulgaristan topraklarının son kısımlarını elde etti. Sırbistan, Bosna, Macaristan, Polonya, Romanya, Moldavya, Arnavut, Bulgar Prensleri birleşerek hıristiyan ordusunu kurdular. 1389’da Sultan Murad, iki oğlu ile düşmanı Kosova’da karşıladı. Yanında şehzadesi Yıldırım Bayezid olduğu halde yüksekçe bir tepeden düşmanı gözledi. Kosova sahasını dolduran demir zırhlarla kaplı, kendi ordusuna nispetle kat kat fazla olan düşmanını üzüntü içinde seyretti. Müteessir bir halde ordugâha döndü. Kumandanları ile istişare yapıp savaş nizamını tesbit ettikten sonra çadırına çekildi ve Rabb’ine tam bir teslimiyetle şöyle niyazda bulundu:
“Yâ Rabb’i! Bunca kere duâmı kabul edip beni mahrum bırakmadın. Yine benim duâmı kabul eyle. Mülk ve kul senindir. Sen kime dilersen ona verirsin. Ben nâçiz bir kulunum. Sen benim fikrimi ve sırlarımı bilirsin. Benim maksadım mal ve mülk değildir. Ben yalnız senin hâlis rızânı isterim. Bu müminleri küffar elinde mağlup edip helâk eyleme. Yâ Rabbi! Bunca nüfusun katline beni sebep eyleme. Onları mansur ve muzaffer eyle. Bu müminlerden bir tekinin ölümünü bana gösterme. Askerim için ruhumu teslim etmeye râzıyım. Onlar için ben canımı kurban ederim. Tek sen kabul eyle. Yâ Rabb’i! Müminlerin uğruna beni fedâ kıl. Evvelce beni gazi kıldın, şimdi şehâdet nasip eyle.”
Haçlı ordusu başkumandanları dahil sekiz saat içerisinde imha edildi. I. Murad yaralı bir Sırp tarafından, harp sahasını gezerken şehid edildi. 27 yıl süren hükümdarlığı hep başarılarla doludur.
Birinci Kosova zaferi ile Balkanlar İslâm topraklarına dahil edildi. Osmanoğulları artık adım adım büyük bir imparatorluk olmuş ve dünyanın en büyük devleti haline gelmeye başlamıştı. Anadolu’nun büyük bir bölümü, tüm Rumeli, Balkanlar, Osmanlı topraklarına katılmıştı.
Otuz yedi muharebeye bizzat katılan I. Murad hepsini de kazanmıştır. Çok cesur, soğukkanlı, çalışkan, sert, disiplinli, çok tedbirli, herşeyi çok iyi plânlayan, düşmana aman tanımayan iradeli bir hükümdar idi.
Ayrıca Orhan Bey zamanında kurulan yaya ve müsellem askerî teşkîlâtı yetmediği için, Kazasker Cendereli Kara Halil Hayreddin Efendi’nin tavsiyesi ile harpte esir edilen hıristiyan çocuklarından istifade edilerek, onun zamanında Yeniçeri Ocağı kuruldu.
Babası Murad Hüdavendigâr ile birlikte bütün savaşlara katılan Yıldırım Beyazid Han, babasından devraldığı 500 bin kilometre karelik ülkeyi on üç yıl gibi kısa bir zamanda 942 bin kilometre kareye çıkartmıştır. Anadolu beyliklerini birer ikişer ortadan kaldırarak, dağılan milli birliği yeniden kurdu.
Ülkesinde demir gibi bir disiplin ve mükemmel bir âsâyiş kurdu. İlmi ve ulemayı sever, şikâyeti olan şikâyetini bizzat kendisine duyurabilir, haklıysa isteği hemen yerine getirilirdi. Bir kimse tek başına eşya yükü ile, hiç rahatsız edilmeksizin memleketi bir baştan öbür başa geçebilirdi.
Babası I. Murad Kosova savaşı’nda şehid olduğundan, 29 yaşında padişah olmuştu.
Osmanlı Devleti, Balkanlar’da haçlılarla uğraşırken, Karamanoğulları tekrar ayaklanarak, Kütahya’yı işgal etmiş, Osmanlı Devleti’ne bağlı beylikleri ayaklandırmıştı. Balkanlardan süratle dönen Yıldırım Bayezid, güneye doğru hareket ederek isyan eden beylikleri tekrar Osmanlı’ya bağladı. Manisa, İzmir, Aydın, Menteşe, Uşak, Denizli, Osmanlı’ya tekrar bağlandı. Bizans’ın elindeki Alaşehir de alınmış oldu. Antalya ve Konya’yı Osmanlı topraklarına bağladı. Menteşe ve Aydın’ın alınmasıyla Osmanlı devleti Akdeniz’e açılma imkânı buldu. Donanma Ege adalarını vurmaya başladı. İstanbul muhasara edildi.
Sultan Bayezid, 1391’de Balkanlar’a yöneldi. Romanya ordusunu dağıttı. Eflak Osmanlı himayesine girdi. Bu gelişmeler devam ederken Karamanlar tekrar aleyhte faaliyete geçtiler ve Karaman-Candarlı-Kadı Burhaneddin ittifakı kuruldu. Bayezıd Bursa’dan Kastamonu’ya geldi, Candaroğlu yenildi, Çorum, Çankırı, Sinop, Kastamonu, Zonguldak, alındı. (1392) Kadı Burhaneddin ile savaşıldı.
Makedonya’da fetihler devam etti, Sırplar’ın eline geçen Üsküp, kesin şekilde feth edildi. 1397’de Karamanoğulları’na son verdi ve eniştesi Karamanoğlu Alaaddin Ali Bey’i öldürttü. Zira her seferinde Osmanlı’nın aleyhine faaliyet gösteriyor ve Osmanlı’nın Balkanlar’da ilerlediği zamanlarda, arkadan Osmanlı topraklarını işgal ediyordu. Yapılan seferler ile Konya, Niğde, Aksaray, Karaman, Osmanlı’ya geçti.
1398’de Samsun’a gelerek Karadeniz sahillerini Osmanlı topraklarına kattı. Kadı Burhaneddin ile savaşıldı ve Sivas Osmanlı’ya kaldı.
Padişah 1399’da Malatya’yı bizzat kendisi teslim aldı. Adıyaman, Kahta, Besni, Darende, Divriği, Elbistan Osmanlı topraklarına dahil oldu. Maraş’daki Dulkadiroğulları beyliği Osmanlı’ya bağlandı. Anadolu’da tam bir birlik kurulmuş oldu.
Osmanlı’nın Balkanlar’da ilerlemesi ve Bizans’ın bu ilerleme karşısında haçlı birliğini oluşturmaya çalışması yeni bir savaşın doğmasına neden oldu.
1395’te Bizans Osmanlılar tarafından ikinci defa muhasara edilince Avrupalılar tek vücud haline geldiler. Çok iyi techiz edilmiş 130 bin kişilik haçlı ordusu hazırlandı. Macaristan, İngiltere, Fransa, Norveç, İskoçya, Polonya, İspanya, Aragon krallıkları, Almanya İmparatorluğu, Venedik Cumhuriyeti, Papalık, Rodos ve Ceneviz kuvvetleri ile büyük bir ordu hazırlandı.
Avrupalı devletler Türkler’i Balkanlar’dan kesin bir şekilde atmak için hazırlanmıştı. Hatta haçlı ordusu Kudüs’ü hedefliyor, Memlüklüler’in elinden Kudüs’ü almayı plânlıyordu.
Yıldırım Bayezid kıskacı daraltarak Tuna boylarını tuttu. Haçlı ordusu dağıldı, kaçanlar Tuna nehrinde boğuldu. 100 binin üzerinde zayiat verdiler ve 10 bin esir alındı. (1396) Bu büyük haçlı ordusu yok edilmiş oldu.
Bu yıllarda, Doğu Türkistan hükümdarı Timur, dünyanın en büyük ve en güçlü devleti idi. Muazzam bir ordusu ve kuvveti vardı. Çin’den Mısır’a kadar büyük bir İmparatorluk kurmuştu. Yıldırım Bayezid de Niğbolu savaşı’ndan sonra gücünü tüm dünyaya ispatlamıştı.
İki Türk devleti, aynı dinden aynı dilden olmasına rağmen sınırdaş oldular ve savaş kaçınılmaz bir hale geldi. 1400 yılında Timur I. Anadolu seferini yaparak Sivas’a geldi. Malkoçoğlu Mustafa Bey 4 bin kişi ile 200 bin kişi olan Timur ordusuna karşı uzun ve korkunç bir savunma yaptı. Timur şehre girerek bütün Sivas halkını ve askerleri öldürttü. Ancak kalenin geç ele geçirilmesi Timur’u endişelendirdi ve bu şekilde Anadolu’yu ele geçiremeyeceğini anladı. Meydan muharebesi yaparak Osmanlı Ordusu’nu imha etmek istiyordu. Malatya’yı da ele geçirerek Kafkasya’ya geçti. Bu sırada Yıldırım Bayezid Kayseri’ye geldi. Timur’un beyleri ve hatta oğulları Bayezid ile savaşmak istemiyordu. İki Müslüman-Türk milletinin savaşmasının doğru olmadığını düşünüyorlardı. Ancak Timur Çin seferine çıkacaktı ve ardından Yıldırım Bayezid ve ordusunun kendisini vuracağı düşüncesinde idi.
Timur 1402’de Anadolu’ya 2. defa girerek Ankara’ya geldi. Uzun süre Anadolu’da dolaşarak Yıldırım’ı hayli yormuştu, Yıldırımın gerilla harbi yapmayarak meydan muharebesini kabul etmesi en büyük hatası oldu. 300 bin kişilik Timur ordusuna karşılık 120 bin kişilik Osmanlı ordusu mevcuttu. Timur’un ordusu çok disiplinli olup, 32 zırhlı fil ön saflarda bulunuyordu. Savaş esnasında Osmanlı ordusundaki Timur yanlıları ordu’dan ayrılınca, yıkıldı ve geri çekildi. Padişah merkezde gece esir edilinceye kadar savaştı.
Timur 40 bin zayiat vermişti. Bu rakam onun için bir hayli fazla idi. O döneme kadar hiç bu kadar zayiat verilmemişti.
Bu savaş, ortaçağın dünya üzerinde gerçekleşen en büyük savaşı oldu. İki Müslüman ve Türk ordusunun savaştığı Ankara Muharebesi, Türk tarihi’nin en büyük felâketi olmuştur. Bu savaş neticesinde Avrupa’daki fetihler durdu, Osmanlı’nın genişlemesi yavaşladı, Bizans can buldu, Haçlılar zaman elde ederek güçlendi, Anadolu birliği dağıldı. Hatta Ankara savaşı’ndan önce Yıldırım’ın aldığı bazı yerler 115 yıl sonra Yavuz Sultan Selim tarafından tekrar alınabildi.
Timur’a esir olan Bayezid 7 ay yaşayabildi ve 1403’de 43 yaşında öldü.
Osmanoğulları Beyliği’ni kısa sürede beylikten hânlığa dönüştüren, Osmanlı Devleti’nin ikinci hükümdârı Orhan Gâzî Hân; vefâtı yaklaşınca, yerine geçecek olan oğlu Murad Hüdâvendigâr’a şöyle vasiyette bulunmuştu:
“Oğul!.. Saltanatının ihtişâmına mağrur olma... Unutma ki dünya, Süleyman Aleyhisselâm’a dahî kalmamıştır; onun bile tahtı âkıbet-vîrân olmuştur. Dünya saltanatı zaten hep fânîdîr. Şunu da unutmayasın ki; dünya saltanatı geçicidir, lâkin büyük bir fırsattır. Allah yolunda hizmet ve Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz’in şefâatine mazhariyyet için, bu fırsatı iyi değerlendiresin! Dünyaya âhiret ölçüsüyle baktıkda, ebedî saâdeti fedâ etmeye değmediğini göreceksin!..
Ey Oğul!.. Rumeli hıristiyanları rahat durmayacaktır! Öyleyse sen o cânibe doğru yürü!.. Kostantîniyye’yi ya fethet, yâhud fethe hazırla! Anadolu’da gâile çıkmaz ise, Rumeli işini çok rahat halledersin...
Cennet-mekân babam gâzî Osman Hân, Söğüt ve Domaniç’ten ibaret bulunan bir avuç toprağı, iş bu siyâset ile az zamanda kudretli bir beylik kıldı; biz ise bi-izni’llâh, beyliği hânlığa ikmâl eyledik. Sen daha da öteye götürmelisin!..
Osmanlı’ya iki kıt’a üzerinde hükmetmek yetmez!.. Zîrâ i’lâ-yı Kelimetullâh dâvâsı, iki kıt’aya sığmayacak kadar ulu bir dâvâdır! Selçuklu’nun vârisi biz olduğumuz gibi, Roma’nın vârisi de biziz!..
Oğul!.. Kur’ân-ı Kerîm’in hükmünden ayrılma! Adâletle hükmet!.. Gâzîleri gözet... Dîne hizmet edenlere hizmet etmeyi kendin için şeref bil!.. Zâlimleri cezalandırmakta sakın ola tereddüt göstermeyesin! Adâletin en kötüsü geç tecellî edenidir. Sonunda hüküm isâbetli dahî olsa, geciken adâlet de bir bakıma zulümdür!
Oğul!.. Biz yolun sonuna geldik, sen daha başındasın! Cenâb-ı Mevlâ saltanatını mübârek kılsın!..”