“Yalancılık” bir insanın sahip olabileceği en adi sıfatlardan birisidir. “Yalancı” bir insana güvenilmez, sevilmez. “Yalancı”ya tiksinti ile bakılır. Böyle bir insan gözünüze baka baka yalan söyledikçe mideniz kalkar, ikrah edersiniz. Gücünüz yetiyorsa kendisini kapı dışarı edersiniz.
Bunun gibi konuştukça tiksinti uyandıran devletler de vardır; İsrail ve ABD gibi.
Hemen bütün icraatları Türkiye’nin menfaatlerine tezat teşkil ediyor, ancak buna rağmen Türkiye ile birlikte hareket ediyormuş, Türkiye de onların yanında imiş görüntüsü vermeye büyük gayret gösteriyorlar. Bu sebeple Türkiye’nin bütün itirazlarına “Merak etme, biz senin dostunuz, senin istemediğin şeyi yapmayız.” diye cevap verdikten sonra el altından kendi bildiklerini yapmaya, Türkiye’nin altını oymaya devam ediyorlar. İşte insanı tiksindiren, ikrah ettiren de bu tavırları.
Türkiye’nin üçte birini kopartıp ikinci bir İsrail kurmaya çalışan sizsiniz. Dünyadaki hemen bütün terör örgütlerini yetiştiren, semirten sizsiniz. PKK’yı 15-20 yıldır destekleyen sizsiniz. “Teröre karşı savaş” sloganı ile gelip Irak’ı işgal ettikten sonra -Irak topraklarından gelip insanlarımızı, askerlerimizi öldüren- bu terör örgütüne ses çıkarmayan sizsiniz. Irak sizden sorulduğuna göre bu cinayetlerin sorumlusu da sizsiniz. Üstelik Türkiye’nin müdahalesine imkân tanımayan yine sizsiniz. Türkiye’de ayrılıkçılık, bölücülük adına ne varsa destekleyen sizsiniz. Misyonerleri dalga dalga ülkemize salan sizsiniz. “Ilımlı İslâm” adı altında F. Gülen’i ve zihniyetini Türkiye’ye empoze etmeye, böylece kendi çıkarlarınıza uygun, misyonerliğe açık sapık bir din anlayışını Türkiye’ye yerleştirmeye çalışan sizsiniz. Fener Patriğini güdümünüz altına alıp hem Türkiye hem de diğer Ortadokslar üzerinde kullanmak isteyen sizsiniz. Kendinize benzettiğiniz yanar-döner Talabani ve Barzani adındaki iki aşiret reisini Türkiye’ye tercih eden de sizsiniz.
Devletlerarası mücadele arenasında gizli işler, hile ve aldatmalar olabilir. Ancak müttefikiz dostuz deyip de gizliden gizliye düşmanlık yapan, icraatları ile söyledikleri taban tabana zıt olan başka bir devlet daha bulamazsınız. İsrail ve ABD’nin KuzeyIrak-Kürt politikası artık tiksinti ve ikrah verici bir hal aldı. Ne zaman Türkiye’yi rahatsız eden bir gelişme, bir haber çıksa İsrail ve ABD cenahından hemen yalanlama geliyor. Yaklaşık 15 yıldır bu böyle devam edip gidiyor. Eski Genel Kurmay Başkanı Doğan Güreş açıkladı. Emekli general Osman Pamukoğlu 1993-1995 yılları arasında komutası altında yürütülen PKK ile mücadelesini anlattığı kitabında yazıyor, bazı emekli subaylar açıkça söyledi: ABD defalarca PKK militanlarına yardım etti, yaralılarını taşıdı, lojistik destek verdi.
Bütün dünyayı uyutmaya çalıştıkları gibi Türkiye’yi de uyutmaya çalışıyorlar. Tabir caizse uyutup zokayı yutturmak istiyorlar. Üstelik bir de Türkiye bu süreçte kendilerini desteklesin, kendilerine yardım etsin diye türlü entrikalar çeviriyorlar.
İsrail ve ABD’nin Kuzey Irak-PKK-Kürt politikası sebebiyle özellikle 1990 yılından sonra Türk-İsrail, Türk-ABD ilişkileri büyük güven bunalımlarına, krizlerine sahne oldu. Türkiye’nin haklı tepkileri çok zaman farklı sahalarda asimetrik saldırılarla cevap buldu. Bütün bu alt yapıya rağmen özellikle İsrail, Türkiye ile ilişkilerinin çok derin ve köklü olduğu, Türkiye’nin tepkilerinin göstermelik tepkiler olduğu izlenimi vermeye çalıştı ve çalışıyor. En son Türkiye’nin adayı İslâm Konferansı Teşkilatı Genel Sekreterliği’ne seçildiği günlerde, bir İsrail gazetesi “Bir savaş durumunda mühimmat depolarımızı karşılıklı kullanma anlaşması yapmak için Türkiye ile görüşme yapıyoruz.” diye haber geçti. Ortada bir anlaşma yok, fol yok, yumurta yok. Anlaşıldığı kadarıyla bir İsrail girişimi var. Bu da büyük ihtimal sonuç alınamayacağı bilindiği halde görüntü dizayn etmek için yapılmış planlı bir girişim. İsrail kendisi ikili oynadığı halde, “Türkiye ikili oynuyor, aslında bize karşı değil.” görüntüsü vermek için hep aynı oyunu oynuyor.
Yine “25 Mayıs’ta Meclis Irak’taki işkenceler ve İsrail’in Filistin’de yaptığı katliamları görüşmek üzere toplanacak” haberlerinin yanına hemen bir dost-müttefik (!) İsrail haberi eklendi. İsrail’in Zorlu holding’e verdiği 800 milyon dolarlık enerji ihalesinin imza töreni tesadüfe bakın ki meclis görüşmesinin yapılacağı güne denk gelmişti. Gerçi meclis beklendiği gibi ağır bir karar almadı, ancak İsrail işi şansa bırakmak istememişti.
Türkiye İsrail büyükelçisini istişare için Türkiye’ye çağırdı. Başbakan Erdoğan İsrail hükümetine çok ağır eleştiriler yöneltti. Savunma ihaleleri iptal edildi. Bütün bu ağır gelişmelere rağmen İsrail alttan almaya devam ediyor ve hâlâ “Türkiye görüntüye oynuyor, ikili oynuyor”görüntüsü vermeye gayret ediyor.
Daha önce de buna benzer şeyler yaşandı. Yılan hikâyesine dönen Manavgat suyu meselesi bu gaye için birkaç defa kullanıldı. Yaşanan gerilimler su yüzüne çıktığı, basına yansıdığı günlerde hemen paralel haberler beraberinde geliyor: “Türkiye ile ilişkilerimiz iyi, Manavgat suyu satışında anlaşmaya vardık!”
2000 yılında İsrail’in barış görüşmelerini sabote edip süreci çıkmaza soktuğu günlerde Cumhurbaşkanı Sezer’in İstanbul’daki İSEDAKtoplantısında İsrail’i kınaması Reuters haber ajansına “Türkiye İsrail’i ilk defa kınadı” diye yansımış, Türkiye bir dizi insiyatif almaya, Kudüs’ün statüsü hakkında kararlı adımlar atmaya başlamıştı. İsrail’le 1 milyar dolarlık bir askeri anlaşma iptal edildi. İsrail Genel Kurmay Başkanının Türkiye’yi ziyaret isteği iki sefer geri çevrildi. Amerika’nın ısrarlarına rağmen BM’de İsrail’i kınayan tasarıya Türkiye evet oyu verdi. MGK kararları doğrultusunda icra edilen bu politikalar o günlerde Ertuğrul Özkök ve Sedat Sertoğlu gibi yazarların sütunlarında ilginç karşılıklar bulmuştu. (Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz: Hakikat Aralık 2000, sh: 42)
Nihayetinde -2000 Kasım krizimizi yaşamamızın yanında- yine “İlişkiler iyi” propagandası devreye girdi. Barak Türkiye’ye geldi. ABD Filistin’de arabulucuk yapsın diye 5 kişilik bir heyet dizayn etti. Bu heyetin bir üyesi de o günlerde yeğeninin yolsuzluk skandalları ile başı bunalan sabık cumhurbaşkanı Demirel’di. Alon Liel gibi İsrail bürokratları Türkiye’ye gelip bazı dışişleri yetkilileriyle, Demirel’le görüşüp, Türk-İsrail ilişkilerinde bir bozulma yok mesajları vermeye çalıştı.
Bütün bu gayretler neticesinde gerek iç gerek dış kamuoyunda Türkiye’nin İsrail zulümlerine karşı takındığı tavırlar hep geçici ve kamuoyuna dönük eleştiriler olarak algılandı. Nitekim son zamanlarda İsrail hükümetine yöneltilen Türk eleştirileri özellikle Arap basınında coşkulu karşılıklar bulmasına rağmen bu durum hükümete malediliyor, fakat askerin İsrail’le iyi ilişkileri olduğu yorumları yapılıyor. Halbuki Türkiye’nin İsrail ve ABD’ye tepkileri bir devlet tepkisi haline gelmiştir. TSK’nın Küreselleşme ve Büyük Ortadoğu Projesi’ne karşı geliştirdiği söylemler iyi takip edilirse büyük bir kuşku ve hatta olumsuz kanaat taşındığı görülecektir. Geçen yıl Mayıs sonunda düzenlenen Harp Akademeleri toplantısında dönemin G.Kurmay 2. Başkanı’nın yaptığı konuşmada; Küreselleşme adı altında ortaya konulan güvenlik tercihlerinin gelişmekte olan ülkelerin (Türkiye’nin) çıkarları ve güvenlik kaygılarını hiçe saydığı, hatta asimetrik tehditlerin sadece terör örgütlerinin kullandığı bir yöntem olmadığı, güçlü devletlerin (ABD’nin) de güçsüz devletlere karşı asimetrik tehditler yönelttiği açıkça dile getirildi. Türkiye’den İran ve Suriye’ye karşı destek talep edildiği -hatta dayatıldığı- günlerde yapılan bu konuşma büyük yankı buldu. (Bizim basında değil tabii) Akabinde Temmuz ayında askerlerimizin başına çuval geçirdiler. Geçtiğimiz yılda G.Kurmay Başkanının değişik vesilelerle basına yaptığı açıklamalarda da Küreselleşme hep negatif bir perspektifle takdim edildi.
Görüldüğü gibi İsrail özellikle Türkiye’yi kendi yanında gibi göstermek için büyük bir gayret sarfetmektedir. ABD bile Türkiye’yi yanında göstermeye çalışmakta, hatta Afganistan ve Irak’ta kullanmak için sonu gelmez dayatmalarda bulunmaktadır.
Dünyanın en güçlü ülkesi ABD ile Ortadoğu’nun en modern ordusuna sahip, nükleer güç İsrail Türkiye’ye böyle göstermek için adeta yırtınırken Türkiye’nin görüntüye, olumlu algıya (imaja) hiç mi ihtiyacı yok? İslâm Konferansı Teşkilatı uygulamada fazla bir etkisi yok diye küçümsenmeli mi? Türkiye’nin bu teşkilat için aday gösterdiği ismin büyük bir oy oranıyla genel sekreter seçilmesinin hiç mi uluslararası karşılığı yok? NATO’nun İslâm tehlikesi(!)ne karşı dizayn edilmeye çalışılacağı, Büyük Ortadoğu ve Afganistan meselelerinin görüşüleceği zirvenin İstanbul’da düzenlenmesinin hiç mi bir sembolik anlamı yok?
Kan, gözyaşı, zulüm, işkence, tecavüz ile birlikte anılır hale gelen ABD ve İsrail devletleri ile beraber görünmek iyi bir şey mi? Öyle ya da böyle Türkiye’ye karşı sinsi planları olan bu devletlerin zararlarından korunmak için bütün beklentileri ve ahlâki değerleri hiçe sayıp yine bu devletlerle birlikte hareket etmemizi tavsiye edenler hangi akla hizmet ediyorlar?
ABD ile birlikte hareket etmez, savunma pozisyonuna geçersek kaybedeceklerimiz neler? ABD’nin yanında ahlaksız bir savaşın piyonu olursak kaybedeceklerimiz neler? Bu hesabı iyi yapmamız lazım.
Türk milletinin tarihinde bu kadar alenî zülüm ve haksızlık yapan bir güce destek olmanın bir örneği yoktur.
Eğer hükümet ABD’nin ahlaksız savaşına destek verirse tarihimizde örneği bulunmayan ve sonu öngörülemeyecek kadar tehlikeli bir ilk yaşamış olacağız.