30 Mayıs tarihinde yazılmış bulunan bir adet iltifat dolu mektubunuza bu defa da nâil oldum. Mahviyeti tamamiyle anlatan, tevazuyu da lâyıkıyla öğreten o gönül açıcı mektubunuza mukabil Cenâb-ı Hakk’a hamd-ü senâ, size de hayır duâda bulundum. Hakk Teâlâ Hazretleri mahviyetinizi mânevi sarhoşluktan sonra kendinize gelme vesilesi kılsın. Alçak gönüllülüğünüzü mutluluk ve yücelmeye sebep kılsın.
“Kim tevazu sahibiyse Allah onu yüceltir.”(Ahmed bin Hanbel) Hadis-i şerif’ine mazhar eylesin, âmin.
Nakşibendiyye tarikatının feyizlerinden biri olarak “ölüm endişesi, mevhum birtakım korkular içinde vücudunuzun her tarafının titremesi ve kuvve-i zihniyyenizin perişanlığı gibi hâllerin külliyen zevâl bulmakta olduğunu” beyan buyurmuştunuz. Allah’a hamdolsun bu hâl kâmil imanın parlayan güneş gibi kalp ufuklarına ziyâlar saçmakta olduğunun işareti ve belki de onun müjdesidir.
Nitekim Nebi (s.a.v): “Müminler ölmezler, ancak bir evden öbür eve naklederler.” buyuruyor. Mümin-i kâmil için ölüm yoktur. Yalnız bir nakl-i mekân vardır.
Yine ayrıca “Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Keşfü’h-hafâ) Hadis-i şerif’ine bakılınca Cenâb-ı Hakk’ın muhabbeti ve tarikat vasıtasıyla tasfiye-i kalb görmüş olan kardeşlerimiz için kabrin cennet olacağı, korku ve endişelerine yer olmadığı açıktır.
Hemen Hakk Teâlâ Hazretleri istikamet buyursun. Himmet ve gayretimizi dünya gösterişinden tamamen çevirip, ahiret huzuruna kemâliyle yöneltsin, âmin.