Gerek ölüm gerek boşanma gibi sebeplerle çocuğun başka bir anne veya baba ile birlikte yaşamak zorunda kalması hem o anne (veya baba) için hem de çocuk için gerçekten zor bir süreçtir.
Toplumsal bozulmaya paralel olarak aile kurumu da zayıflamakta, boşanma oranları her geçen gün artmaktadır. Birçok çocuk hayatına yeni bir aile ile devam etmek zorunda kalmaktadır.
İslâm dini prensip olarak evliliğin çözülmesini hoş karşılamaz ise de, zaruret zamanında son çare olarak boşanmayı mübah kılmıştır.
Hadis-i şerif’te:
“Allah’ın helâl kıldığı şeyler arasında, boşanma hiç sevmediği helâldir.” (İbn-i Mâce: 2018) buyurulmaktadır.
Bütün toplumlarda üvey anne kötü bir imge olarak tasavvur edilmiştir. Masallar, romanlar bu konuyu sık sık işler. Bu olumsuz yaklaşım deyimlerde de yer bulmuştur. Halk dilinde üvey anneyi uyarıcı sözlere de yer verilmiştir. “Üveye etme özünde bulursun, geline etme kızında bulursun!”
Bunca kötüleme ve ön yargılar arasında üvey annenin annelik yapması kolay olmaz elbet. Peki üvey annenin bu kötü ünü nereden geliyor? Bütün sorunlar genelde bu işe başladıktan sonra çıkar. Çünkü üvey anneden öz annenin yerini tutmak gibi insan üstü bir görevi üstlenmesi beklenir. Üvey anne huyunu suyunu bilmediği, kendi doğurup büyütmediği çocuklarla karşı karşıyadır. Bu çocuklar ya annelerini yitirmişlerdir ya da boşanma sonucu ayrı kalmışlardır. Her iki durumda da güvensiz ve tedirgindirler. Üvey anne öz annenin bıraktığı yerden görevi sürdürecektir. İşe iyi dileklerle başlar. Çocuklara anasız kaldıklarını duyurmamak üzere kolları sıvar. Bunda acıma duygusu kadar, kocasını sevindirmek isteğinin de payı vardır. İlk günler kızmamaya, sabırlı davranmaya çalışır. Çocuğu sevindirecek işler yapar. Çocuktan yakınlaşma bekler. Ancak beklediği olumlu tepkiyi göremeyince biraz burulur. Önceleri yaramazlığını, söz dinlemezliğini hoşgörü ile karşılar. Sevecen bir yaklaşım ile çocuğu uyarır, yine aldırmadığını görünce sinirlenir ama belli etmez. Ceza vermek ister, vaz geçer, yanlış bir çıkış yapmak korkusu ile öfkesini içine atar. Giderek çocuğun kendisini düşman gibi gördüğünü anlar. En yumuşak uyarılar karşısında çocuğun başkaldırması, onu sevindirmek için gösterdiği çabanın boşa gitmesi, üvey anneyi umutsuzluğa düşürür. Arada yetkisini (otoritesini) göstermek ister. Ancak çocuğun beklenmedik tepkisi “Sen bana karışamazsın, sen benim annem değilsin. Babama söyleyeyim de gör!” gibi sözler üvey anneyi çileden çıkarır. İşin içine bir de baba da karıştırılır. Ya çocuk üvey anneyi babaya çekiştirir, ya da usanan üvey ana “Ben senin çocuğunla baş edemiyorum. Ne yaparsam yaranamıyorum” der.
Çocuk açısından bakarsak, onun durumunun da güç olduğu anlaşılır. Çocuk annesinin yerini alan bu yabancı kadına baştan kızgınlık duyar. Annesinden ayrı düşmenin tedirginliği içinde üvey anneye yaklaşmaz. İyi davranışını bile kuşku ile karşılar. Babayı hep yanında görmek ister. Babası ile üvey annesini birbirine düşürdüğü zaman için için sevinir. Çocuk üvey anneyi sevmeye başlarsa bundan da suçluluk duyar. Öz annesine haksızlık ediyormuş gibi gelir, çelişkili duygulara kapılır.
Öte yandan baba da yeni eşinin çocuklarını benimseyip benimsemeyeceği kaygısı içindedir. Kimi baba çocuklarını ezdirmemeye kararlı olarak ikinci evliliğe girmiştir. Çocuğun yakınmalarına soğukkanlı yaklaşamaz. Çocuğunu koruduğu zaman da üvey anne incinecek, ne yapsa boş olduğunu düşünecektir. Evde öz ve üvey bir arada yaşıyorlarsa durum daha karmaşıktır. Çocukların geçimsizlikleri hem üvey anneyi hem de babayı bocalatıp kolayca birbirine düşürebilir.
Görüldüğü gibi kötülük üvey anneden çok durumun çetin oluşundan kaynaklanmaktadır. Bu ortamda üvey annenin kötü kişi olmaktan kurtulması çok zordur. Gerçekten bu sorunun kolay bir çözümü yoktur. Eşler anlaşan kişilerse ve çocukların ruhsal durumunu kavrayabiliyorlarsa umut var demektir. Aksi takdirde ilişkiler evliliği sarsacak boyuta ulaşabilir.
Üvey anne her şeyden önce öz annenin yerini tutamayacağını bilmesi ve öyle davranmaktan vaz geçmesi gerek. Çocuk zamanla üvey annenin yapmacık davranmadığını görerek güven duyar. Aradaki kuşku kalkar. Benimsenen bir üvey çocuğun üvey annesine hep soğuk durması olanaklı değildir. Üvey anne, babanın da anlayış ve desteği ile yerine geçmese de öz anneyi aratmayabilir. Çocuktan da kendisini öz anne gibi sevmesini beklemeyen bir üvey anne daha gerçekçi olur. Daha az düş kırıklığına uğrar. Hiç şüphesiz toplumumuzda üvey annesinden gördüğü iyiliği öz annesinden görmeyen kişiler de az değildir.