Hazret-i Muaviye -radiyallahu anh-ın kurduğu devlet olan Emevi Devleti'nin merkezi Şam idi. Hazret-i Ali -radiyallahu anh- ile yaptığı Sıffin savaşından sonra Amr bin As -radiyallahu anh-ın yardımıyla kurduğu bu devlet Hazret-i Muaviye devrinde büyük muvaffakiyetler elde etti. Hazret-i Ali -radiyallahu anh-in şehid edilmesiyle hilafet oğlu Hazret-i Hasan'a geçmiş, ancak Hazret-i Hasan müslümanların birlik ve uhuvveti için altı ay kaldığı hilafeti bırakmıştır. Böylece halifelik Emeviler'e geçmiş oldu. İlk olarak İstanbul'u muhasara için İslâm ordusu, surlara kadar gelmiş, muhasara tam 6 yıl sürmüştür. İstanbul'un muhasarasına birçok Sahabe-i kiram katılmış, Eba Eyyüb-el Ensari -radiyallahu anh- muhasara esnasında hastalanarak vefat etmiştir.
Hazret-i Muaviye devrinde Cezayir, Kuzey Afrika fethedilmiş, Türkistan, Buhara, Semerkant, üzerine seferler yapılmıştır. Onun vefatı üzerine Kufeliler Hazret-i Hüseyin'i halife seçtiler. Bunun üzerine Hazret-i Muaviye'nin oğlu Yezid ile Hazret-i Hüseyin arasında savaş olmuştur. Yezid devrinde meydana gelen, Hazret-i Hüseyin -radiyallahu anh- Efendimiz'in Kerbela'da şehid edilmesi İslâm âleminde büyük infiale sebep olmuştur.
Daha sonraki devirlerde II. Muaviye, I. Mervan, Abdülmelik, I. Velid, Süleyman gibi Emevi sülâlesinden olan kişiler halife oldular.
Emeviler iç ve dış karışıklıklarla uğraşmışlardır. Bilhassa Halife Abdülmelik'in, Hicaz ve Doğu illeri valisi Haccac'ın müslümanlara yaptığı eza ve cefalar son haddini bulmuştu, Sahabe-i kiram ve tabein de bu zulümden nasiplerini almışlardı.
Bu arada Emevi döneminde birçok fetihler yapılmaya devam edilmiştir. I. Velid zamanında gerek Horasan Valisi Kuteybe, gerek Tarık bin Ziyad büyük fetihler gerçekleştirdiler.
Kuteybe önce Belh'i sonra Çağatay ülkesinin bir kısmını zabtetti. Çinlilerle yapılan savaşı kazandı. Cürcan'ı haraca bağladı. Kaşgar'ı zaptetti. Bunun üzerine Çinliler Emeviler'den çekinerek bir sulh anlaşması yaptılar.
Velid zamanında iç karışıklıkları fırsat bilen Bizans, İslâm şehirlerinden bazılarını ele geçirmişti. Bunlar geri alınmış, hatta birçok Bizans şehri fethedilmiştir. Kafkasya, Azerbaycan, Türkistan ve Hindistan, Emevi Devleti'ne bağlanmıştır.
Birinci Velid döneminin en mühim şahsiyetlerinden olan Tarık bin Ziyad, Kuzey Afrika valisi Musa bin Nusayr'ın komutanıdır.
Emevî halifesi Velid zamanında Endülüs'ü fetheden İslâm kumandanıdır. Kendisine 7 bin kişilik bir ordu ile İspanya'nın fethi görevi verildi. 711 yılının Mayıs ayında, şimdi kendi adını taşıyan Cebelitarık boğazını geçerek birliklerini Cebelitarık'ın eteklerine çıkarttı. Askerlerin gemiye dönüş ümitlerini kırmak için de bütün gemileri yaktırdı.
Sonra ordusuna hitaben tarihi bir konuşma yaptı. "İşte, önümüzde düşman, arkamızda deniz, zaferden başka kurtuluş yolu yoktur." buyurdu.
İlk olarak boğaz bölgesini fethederek İspanya'nın içlerine doğru ilerlemeye başladı. Bu sırada İspanya'ya hükümdar olan Got kralı, ülkesini korumak için 90 bin kişilik bir ordu hazırladı. Bu durum karşısında Tarık bin Ziyad yardım istemiş, Kuzey Afrika valisi Musa, beşbin kişilik bir yardım kuvveti göndermişti. Bu gözüpek ve kararlı İslâm kumandanı, kat kat fazla olan düşman ordusunu bozguna uğrattı, kralı kendi eliyle öldürdü. Onun bu cesareti, gelecek nesiller tarafından hayranlıkla anılmasına sebep olmuştur.
•
Emevi döneminin en mühim, en önemli şahsiyetlerinden biri de Ömer bin Abdülâziz'dir. Adaleti ve cihadı ile meşhur olan bu zât-ı muhterem gelecek nesillere müstesna bir numunedir.
Emevî halifesi Velid, amcasının oğlu Ömer bin Abdülaziz'i Mekke ve Medine'nin vâlisi yapmıştı. Medine'ye gider gitmez ulemadan on kişi seçerek davet etti. Onlara "Sizi istişare yapmak ve yardımcı olmanız için çağırdım. Kendi fikrime göre iş yapmak istemiyorum. Her hususta size danışacağım. Memurlarımdan birinin halka zulmettiğini duyarsanız bana bildiriniz." dedi. Onlar da bu durumdan çok memnun oldular. Zulmü kaldırmak için her türlü yardımı yaptılar.
Velid'den sonra yerine geçen kardeşi Süleyman da ölünce, Ömer bin Abdülaziz hicri 99 yılında (717) halife seçildi. Bu ağır yükün altına girmekten çekindiği için kabul etmek istemedi ise de halk biat etti, o da ister istemez halktan biat aldı.
Halka hitaben yaptığı ilk konuşması çok manidardı.
"Ben Cenâb-ı Hakk'a itaat ettikçe siz de bana itaat ediniz. Ben Cenâb-ı Hakk'a isyan edersem siz de bana isyan ediniz."
Hilâfete geçer geçmez ilk yaptığı icraattan biri, Cuma ve bayram hutbelerinde Hazret-i Ali -radiyallahu anh- ve ahfâdı aleyhine yapılan konuşmaları ve lânetlemeleri yasaklamak oldu.
Çok âlim, fâzıl, zâhid, âdil bir insandı. Müctehid derecesinde geniş ilme sahipti. İki sene beş ay olan halifeliği döneminde Resulullah Aleyhisselâm'ın nice sünnetlerini tekrar yaşatmış ve yıllardır kökleşmiş olan kötü âdetleri ortadan kaldırmıştı. Zâlim olan vâlileri ve memurları azletti. Yerlerine o makamlara en lâyık olan kişileri seçti. Bütün vâlilere adaletle hareket etmelerini tavsiye etti.
İcraata getirdiği adalet, vergi sistemindeki ıslahât halkta öyle bir memnuniyet hasıl etmişti ki, kendisini Mehdi sananlar bile olmuştu.
Halife seçildiği vakit dağ başlarındaki çobanlar:
"Halkın başına geçen bu salih kul kimdir?" diye sormaya başladılar.
Kendilerine:
"Bu zâtın salih olduğunu nereden bildiniz?" denilince şu cevabı verdiler:
"Çünkü ne zaman başa âdil birisi geçerse, o vakit kurtlar koyunlarımıza saldırmazlar."
İki buçuk sene gibi kısa bir zamanda memleketin iktisadi hayatı her taraftan öylesine düzelmişti ki, Mısır gibi bazı yerlerde zekât verecek fakir kalmamıştı.
Halife olmazdan önceki hayatı ile, halife olduktan, devlet mesuliyetini üzerine aldıktan sonraki hayat ve yaşayışı arasında çok büyük değişmeler olmuştur.
Halife olmazdan önce dörtyüz dirheme alınan elbiseyi beğenmez, kaba bulurdu. Halife olduktan sonra on dört dirhemlik elbise için "Sübhânellah! Ne güzel, ne hoş, ne zarif elbise!" diyerek takdirle karşılamıştı.
İhtilâlle başa geçen Abbâsîler zamanında, hınçla, öfke ve kinle dolmuş olan halk, bütün Emevî halifelerinin mezarlarına bile saldırıp ortadan kaldırdığı halde onun mezarına dokunmamıştır.
Halife olur olmaz kağıt tahsisatını kısmıştı. Medine vâlisi Ebu Bekir bin Hazm, bir mektup yazarak tahsisatın arttırılmasını talep edince şu cevabı aldı:
"Kaleminin ucunu incelt, satırları sık tut, ihtiyaçlarını ayrı ayrı değil toptan yaz. Ben müslümanların malından, lüzumsuz sarfiyata tahsisat ayıramam."
Zulme ve birçok kötü alışkanlıklara saplanmış olan Emevî kumandanları onun adaletinden sıkılarak canına kastetmek derecesine kadar vardılar. Ondan sonra halife olan Abdülmelik'in oğlu Yezid onun adlî usullerinin hepsini bir hamlede değiştirmiştir.
Devletin sınırları, Çin hududundan Endülüs'e, Kafkaslar'dan Habeşistan'a kadar uzanıyordu.
Süfyan-ı Sevri, onun dört halifeden sonra beşinci olduğunu söyler. İmam-ı Şafiî de aynı görüştedir. Halifelik zamanı dört halifenin hilafet günlerine eklenmiş, kendisi de Hulafâ-i râşidin’den sayılmıştır.
Bidat ve hurafeler kök salmaya başladığı için Hadis-i şerif'leri toplatarak, Sünnet-i seniyye'yi ihya etmiştir. Ömer bin Abdülaziz'in adaleti, gayet güzel işler yapması, İslâm memleketlerini huzura erdirmesi neticesinde Hind ve Berberi'lerden altı milyon kişinin iki yıl içinde müslüman olmaları tarihte görülmemiş bir hadisedir. Hatta Türklerin müslüman olmalarında çok büyük amil olmuştur.
Daima üzüntülü ve düşünceli görünürdü. Sebebini soran azatlı kölesine "Doğudan batıya kadar Ümmet-i Muhammed'in hukukunu korumak bana vazife oldu. Bundan büyük üzüntü mü olur?" diye cevap verdi.
Birçok geliri vardı, halife olunca hepsini dağıttı. Hanımı da ondan geri kalmadı, nesi varsa Beytül-mâl'e bağışladı.
Ömer bin Abdülaziz Hazretleri zehirlenerek şehid edildiğinde 41 yaşında bulunuyordu.
İslâm Devleti Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-in Medine'ye hicretinden sonra kurulmuş ve tabiî şartları içinde gelişme göstermiştir. Hulefâ-i raşidin devrinde halifeler, Medineliler'in reyleriyle seçilir, diğer yerler ve bedeviler tarafından da tereddütsüz kabul edilirdi.
Emeviler zamanında halifeler, kendilerinden sonra gelecek halifeyi bizzat tayin ederler, büyük memurlar ve kumandanlar biat eder, itaat arz ederlerdi. Eyaletlerde valiler çeşitli yollarla ahalinin de biatını alırlardı.
Hulefâ-i raşidin devrinde Beyt'ül-mal (devlet hazinesi) tamamiyle milletin hizmetinde iken, Emeviler devrinde ise devlet hazinesi hükümdarların hususi geliri sayılıyor ve halifeler buradan istedikleri harcamaları yapabiliyorlardı.
Hazret-i Peygamber devrinde müslümanların sayısı belli ve aynı zamanda da durumları gayet mazbut idi. Mescid-i Nebevi hükümet işlerinin görüldüğü, ibadetin yapıldığı, adâlet ve ihsanın dağıtıldığı bir yerdi.
Hazret-i Ömer devrinde hak sahiplerinin hepsine maaşlar bağlatılmıştı.
Emeviler devrinde bir kısım kabiliyetsiz, liyakatsız, kötü idarecilerin iş başına geçmesi İslâm dünyası için hiç de iyi olmamıştır.
Her vilayette toplanan gelir, o vilayetin hazinesine konur, vilayetin giderleri karşılanır, yollar, kanallar, mescidler ve medreseler bu gelirlerle yapılırdı. Bu masraflar düşüldükten sonra artan gelir ise merkeze gönderilirdi. İç karışıklıkların olduğu dönemlerde devlet gelirleri, büyük ölçüde azalıyordu.
Fetihlerin genişlemesi, Suriye, Irak ve İran'ın da alınmasından sonra halkın ve devletin gelirleri artmış, mal, mülk ve servet sahibi olanlar çoğalmıştır. Böylece servet ve mal hırsı da artmıştı.
Mal ve servetle beraber Araplar'ın sosyal hayatı da değişmiştir. Kaba ve sâde elbiselerden çıkıp, süslü mahalli elbiseleri giymeye başladılar. Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-, mescidde milyarlarca değerde ganimet malı yığıldığı devirde dahi iftiharla yamalı elbiseler giyerken, Emevilerin sonlarına doğru, hükümdarlar bir cariye için bir milyon dirhem verebiliyorlardı. Ayrıca kendilerine mermer ve yaldızlarla süslü saraylar da yaptırıyorlardı.
Halifeler, Cuma namazı ile vakit namazlarında ahaliye imametle görevli idiler. Bu vazife Hazret-i Muâviye, Ömer bin Abdülâziz, Abdülmelik ve II. Ömer tarafından titizlikle yerine getirilirken diğer halifeler, Cuma dışında yerlerine vekil gönderirlerdi. II. Yezid ve oğlu II. Velid gibiler bunu da ihmal etmişlerdir.
II. Velid ise Emevi sarayını sâzende ve hânendelerle doldurmuş, harem hayatını saraya sokmuştur.
•
Emevilerin ortadan kaldırılması için faaliyet gösteren Muhammed bin Ali ve oğlu İbrahim bin Muhammed idi. İbrahim zamanında Abbasiler madden ve manen kuvvetlendiler, uzun zamandan beri tasarlanan isyan Horasan'da patlak verdi.
Emevi Devleti Horasan Türkü Eba Müslim’in mukavemetiyle Nihavent ve İsfahan arasında yenildi. Eba Müslim, Dicle nehrine kadar olan bölümü zaptetti. Musul ve civarını ele geçirerek Abbasi nüfuzunu arttırdı. İbrahim bin Muhammed Emevi halifesi I. Mervan tarafından idam edilince kardeşi Ebu Abbas yerine geçti. Kufe şehri Abbasi yanlılarına teslim olunca, Ebu Abbas Abdullah Kûfe şehrinde halifeliğini (754) ilân etti.