Hızla yaşlanan dünyanın son demlerine çeyrek kala özellikle bizi yakından ilgilendiren komşu ülkelerde iktidarlarda, yönetimlerde, yöneticilerde acayip değişiklikler oluyor.
Dünyanın Jandarması ABD, gerek Ortadoğu’da gerekse Kafkasya’da tezgahlar planlamaktadır.
Aliyev Türkiye, Batı dünyası ile mesafeli ilişkiler kurmuş, ülkesini Rusya’nın açık pazarı olma durumundan kurtarmıştı. Özellikle Azeri petrolleri üzerinde oynanan oyunları siyasi manevralarla savuşturmasını bilmişti. Aliyev’in yerine oğlu İlham Aliyev seçildi. Azeri Petrollerinin Bakü-Tiflis –Ceyhan Boru Hattı ile Türkiye üzerinden dünya piyasalarına pazarlanması Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan için önem arz ediyordu. Aliyev de bu projeye şiddetle taraftar olanlardandı. Türk Dünyası ile Türkiye arasında bir köprü mesabesindeki Azerbaycan bizim için vazgeçilmez bir ülkedir. ABD bu ülkeyi yedeklemeye çok çalıştı.
Gürcistan’da kansız bir darbe girişimiyle Cumhurbaşkanı Şevardnadze yönetimden uzaklaştırıldı. Bu işin içinde değişik ülkelerin oyunlarını ilerde daha net olarak göreceğiz. Onbinlerce kişi önderliğini Şaakaşvili adındaki ABD’nde eğitim gören, daha evvel kabinede görev yapan ve yolsuzluklar nedeniyle istifa ederek Muhalefetin başına geçen kişinin etrafına toplanan kalabalıklar Cumhurbaşkanını Meclisten dışarı atarak geçici bir yönetim oluşturdular. Şevardnadze Türkiye’yi seven, sıcak ilişkiler kuran, Rusya ile arasına mesafeler koyan bir yöneticiydi. Rusya Dışişleri Bakanı İvanov mekik diplomasisi oynayarak olayları ülkesinin menfaatleri doğrultusunda nasıl rayına oturtabileceğini hesaplamak için görev başındaydı. Batının tamamen kontrolündeki Gürcistan, zaten ipleri elimizden kaçırdığımız Kafkasya ve Türk Cumhuriyetleriyle köprü olan ülkelerden birisi konumundadır. Rusya ve ABD Ermenistan’da bizim için hiç de iyi olmayan askeri üslerini geliştirmeye çalışıyorlar.
Ermenistan’ın bizzat Batı’nın destek ve himayesi ile Soykırım Tasarısı’nı Türkiye’ye resmen kabul ettirmek için baskılarını artırması, yaklaşan ABD Başkanlık seçimlerinde bir koz olarak önümüze konulacak olması, Gürcistan’ın bizim için değerini artırıyor. Özellikle Kafkas Petrolleri’nin anılan güzergah üzerinden İskenderun’a indirilmesi dost zannettiğimiz ülkelerin bile istemediği bir projedir. Bölünen, parçalanan ve gücünü önemli ölçüde yitiren bir Gürcistan’ın durumu bizi de sıkıntıya sokacaktır. Abhazya ve Osetya Bölgeleri’nin Gürcistan’dan ayrılmak istemlerine Rusya ve Batı ülkeleri sıcak bakmaktadırlar. Müslüman Acaralar’ın daha fazla otonomi istekleri yakın komşumuzu daha fazla oyalayacaktır.
Ortadoğu’nun kanlı diktatörü Saddam bir sığınakta yakalandığı haberi beklenilen bir gelişmeydi. Irak durulmadan kaynamaya devam ediyor. Saddam’ın Irak Yasaları’na göre mi yoksa Milletlerarası bir mahkeme tarafından mı sorgulanması belirlenmiş değil. Kim kimden, nasıl ve hangi şartlarda hesap soracak? Saddam elindeki bilgi ve belgeleri bağımsız bir mahkemeye verecek mi? Oğulları Uday ve Kusay’ı canlı yakalayabilecekleri halde öldürülmeleri üzerinde düşünmek gerekiyordu.
Saddam’ın açık bir şekilde yargılanması bütün dünya için önem taşımaktadır. Özellikle Rusya’ya postaladığı gizli bilgi ve belgelerin gün ışığına çıkarılması bakımından mühimdir. Gazeteci Erdal Güven’in Irak’ta Rus Oyunu adındaki makalesinde önemli bilgiler göze çarpmaktadır.
“-ABD’nin Irak’a müdahalesinin en büyük nedenini Saddam Hüseyin’in gizli arşivi oluşturuyor. ABD’nin ele geçirmek için her şeyi göze aldığı arşivde, Saddam’ın I97O’lerden bugüne, büyük rüşvetler, saklı servetler ve dünya liderleri ve politikacıları hakkında hazırlatılan santaj dosyaları bulunmaktaydı. Birçok Amerikalı ve Avrupalı politikacının kirli çamaşırları Saddam Hüseyin tarafından bir gün lazım olur düşüncesiyle çelik kasalarda korunuyordu. Bu dosyalarda özellikle Bush Ailesi ve Cumhuriyetçi Parti’nin önde gelen pek çok ismi hakkında çok ilginç iddialar bulunduğu tahmin edilmekte.
Saddam ABD işgalinin hemen öncesinde tüm arşivi Rusya’ya teslim etti. Rus istihbaratı ise Rusya’nın Bağdat Büyükelçiliği’ne yerleştirilen arşivi korumak için SPETNAZ özel timinin seçkin bir ünitesini gizlice Irak’a görderdi.
Rusya’nın Bağdat Büyükelçisi bu çok önemli evrakın dokunulmazlık zırhıyla ülkeden ayrılabilmesi için canlı kalkanlık yaptı. Son derece gergin bir şekilde Bağdat’tan yola çıkan Rus diplomatik konvoyu Suriye sınırı yakınlarında pusuya düşürülmeye çalışıldı. Arap kıyafetleriyle pusuya yatan ABD birlikleri kendi silahları yerine Rus yapımı Kalaşnikof tüfekler kullanıyorlardı. ABD güçleri konvoyun önündeki iki aracı imha ettilerse de SPETNAZ timleri yoğun ateş açarak pusuyu yarıp geçti. Sağ salim Suriye sınırına varan Saddam’ın gizli arşivleri Şam askeri havaalanına inen bir Rus askeri uçağıyla zaman kaybetmeden Moskova’ya götürüldü. Rusya, ABD’nin gözü önünde savaşın en değerli ganimetlerini ele geçirdi ve CIA’yi Irak bataklığında elleri boş ve tek başına bırakıverdi.... Soğuk Savaş sonrasında Ruslar ABD’ne karşı en büyük kozlarını oynadı..." (Tercüman. I6. I2. 2OO3)
Bizzat daha önce şimdiki ABD Savunma Bakanı Rumsfeld, Saddam ile anlaşmak istemiş, anlaşamamıştı. Sonra Irak’ı işgal planlarını kendisinin de başında bulunduğu ve halen ABD’ni yöneten Şahinler hazırladılar ve bu ülkeyi işgal ettiler.
Saddam konuşmalı, bilgi ve belgeleri dünyanın gözü önüne sermelidir. Bu ülkesine, halkına ve dünyaya yapacağı en büyük iyilik olacaktır.
Dünyada önemli değişmeler ve gelişmeler yaşanacak. Özellikle bu değişimin itici gücü yine Petrol ve ona bağlı doğal gaz ve diğer madenler olacaktır. Su bölgemizi derinden etkileyecek bir seyir izlemektedir.
Petrol bütün cazibesi ile hegomanik güçleri kışkırtıyor. ABD-İngiltere ikilisinin İsrail’in hedefleri doğrultusunda dünya politikalarını alt-üst edecek bloklaşmaları, değişmeleri dürtükledikleri ortadadır. Bu nedenle gerek Avrupa, gerek Rusya ve Çin Ortadoğu ve bölgemize kayıtsız kalmamaktadır.
Saddam Hüseyin savaş öncesinde Almanya, Rusya, Fransa gibi ülkelere petrol konusunda tavizler vermişti. Bunlar ABD-İngiliz işbirliğini depreştirdi. ABD Irak petrollerini Avrupa ile paylaşmak niyetinde değil. Bu kesin. Rusya ise elindeki belgelerle ABD ve Batıya karşı önemli bir koz geçirmiş olmaktadır. Bilindiği üzere Rusya Saddam döneminde Irak üzerinde önemli bir güce sahipti. Rusya’nın en önemli petrol şirketi LUKOİL, Batı Qurna’daki petrol sahasını işletmek için izin almış, I997 yılında 2O milyar dolarlık bir anlaşma imzalamıştı. Keza Fransa da Saddam ile anlaşmıştı. Yine Rusların Irak’ta Umar Bölgesi’ndeki yatakların işletilmesi için 9O milyar dolarlık bir anlaşma yaptığı bilinmektedir.
Fransız firması TOTALFİNALEF Saddam ile 90 milyar dolarlık enerji anlaşması yapmıştı. Bütün bu anlaşmalar Rusya, ABD, AB ülkelerini karşı karşıya getirdi. Şimdi anlaşmaların geçerliliğinin olmadığı bilinmektedir. ABD Irak’ta ihale alacak ülkelerin isimlerini listelerken bu ülkeleri ve Türkiye’yi dışarda tutmak istemektedir. Son bir kararla köşeye sıkışan ve kayıplarına her gün yenileri eklenen ABD Irak’ın sivil yöneticisi Paul Bremer’in ağzıyla Türkiye’yi de listeye aldığını bildirmiştir.
Beyaz Saray Sözcüsü ise "ABD’nde vergi ödeyenlerin paralarıyla fonlanacak olan yeniden inşa ihalelerinin Irak halkına özgür, demokratik ve başarılı bir Irak’ın oluşmasına yardım etmek gibi zor bir görevde ABD ile çalışan devletlere gitmesinin uygun ve makul olduğunu düşünüyorum..." sözleriyle resmi görüşü daha net olarak dile getirmiştir. Paul Wolfowitz’in yeni ihalelere katılacak ülkelerin "ulusal güvenlik nedeniyle" koalisyon ortakları ile Irak’a asker desteği sağlayan ülkelerden oluşması gerektiğini belirtmesi ve bu konuda ısrarı Küresel Sömürge Şirketlerinin seslendirmesinden başka bir şey olarak değerlendirilmemelidir.
BM Sekreteri’nin ABD’nin bu tutumunun ayırımcı bir tutum olduğunu ve Irak’ta istikrarın sağlanmasına yardım etmeyeceğini söylemesi hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Irak’ın yeniden yapılandırılmasında yasağı yiyen Rusya ve AB ülkelerinin gelecek günlerdeki tavrını birlikte gözlemleyeceğiz. Aynı zamanda yasak koyduğu ülkelerin Irak’a olan borçlarını silmeleri çağrısında bulunması ABD’nin çifte standartını ortaya koymaktadır.
Rusya Parlamentosu seçimlerinde Putin yanlısı kimselerin seçilmeleri Putin’e önemli şanslar sağlarken Kafkasya’da soğuk savaş öncesi durumlara dönüleceği endişesinde bulunanlar haklıdırlar. Rusya’da yapılan seçimler öncesinde ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in Gürcistan’ı ziyaret etmesi dikkatlerden kaçmadı. Gürcistan’dan Rus askeri birliklerini geri çekmesini istemesi ABD’nin Putin’in her gün güçlenmesinden rahatsızlık duymasından kaynaklanmaktadır. Kafkasya’da Rusya-ABD-Avrupa rekabeti kızışarak artmaktadır. Çin petrole olan bağlılığı nedeniyle gelişmeleri dikkatle takip etmektedir. Bunu dengelemek için ABD’nin güçlü bir müttefiğe ihtiyacı vardır. Bu gelişmeler Türkiye’nin önemini daha da artırmaktadır. Türkiye gerek bölgesinde ve gerek kıta Avrupası’nda asla vazgeçilemeyecek gerek askeri, gerek stratejik, gerek ekonomik olarak çok önemli bir potansiyele ve güce sahiptir. Biz bunun farkında değiliz. Başkalarının yönlendirdiği değil, başkalarını yönlendiren ve hedef tayin eden lider ülke olmalıyız.
Avrupa Birliği Türkiye’nin önüne olmazsa olmaz şartlar sürerken ABD ve Rusya’nın karşısında kendi ordusunu kurmak için düğmeye basmıştır. NATO’ya alternatif olarak kurulan ve sadece üye ülkelere açık olan savunma çalışmalarına Türkiye’yi davet etmesi riyakarlıklarını, çifte standartlarını, iki yüzlülüklerini sergilemeleri bakımından önemlidir, Türkiye’yi birliğe almayan Batı, savunma söz konusu olunca işi üstümüze yıkmanın pişkinliğine gitmektedir. ABD’nin ve İngiltere’nin Irak’ı işgal etmeleri üzerine Fransa, Almanya, Belçika "Avrupa Savunması için Ortak Ordu" tezini ortaya atmışlar ve taraftar kazanmışlardır.
Türk silahlı Kuvvetleri özel yapısı, yetenekleri, emir-komuta hiyerarşisi, cesareti, PKK terör örgütü karşısında kazandığı yüksek kapasitesiyle takdir kazanmıştır. Adamlar yine işi bize havale etmenin peşinde koşuyorlar. NATO’nun ABD’nin kontrolüne girmesi Avrupa’yı tedirgin etmektedir. Özel bir denge ve gelişme trendlerini yüksek tutmak için mutlaka kontrolü ele geçirmek gerektiği fikri hakim olmaktadır. AB bizim için olmazsa olmaz değildir. Ama onu başarabilecek, Türkiye’ye yeni ufuklar açabilecek beyin ve kadrolara ihtiyaç vardır.
Türkiye Rum kesiminden Loizidu adlı bir kadının açtığı davada tazminat ödemeye mahkum edilmişti, yıllardır bu tazminatı ödemeyen Türkiye sonunda Avrupa’nın baskılarına boyun eğdi. Kadın kazandığı tazminata rağmen Kuzey Kıbrıs’a geçmemekte, Türk Silahlı Kuvvetlerinin orada bulunmasından endişe duyduğunu söyleyerek işin altındaki asıl nedeni ortaya koymaktadır. Bu davaların ardı kesilmeyeceğinden kimsenin kuşkusu olmasın. Türkiye, sıkışıldığı zaman aranılan bir ülke konumundan kurtarılmalıdır.
Kıbrıs’ta kıran kırana bir seçim yaşandı. Hiç şüphe olmasın ki bu seçimin galibi Vatan ve Devlet aşığı Rauf Denktaş’tır. Bilcümle Rumun, Yunan’ın, Fogg’un beslemeleri aldıkları milyonlarca dolar karşılığında Kuzey Kıbrıs’ın geleceğini karartmak, esareti peşinen kabullenmek ve Rumun boyunduruğuna girmek için Haçlı Ordularıyla kol kola girerek egemenlikten, bağımsızlıktan taviz vermeyen, Türkiyesiz asla olmaz diyen, garantörlük haklarımızı her zaman birinci şart olarak gören Denktaş’ın tavrı örnek alınmalıdır.
Serdar Denktaş’ın Kıbrıs’ın kuzeyinde zengin petrol yataklarının bulunmasını açıklaması hakikaten üzerinde durulması gereken bir konudur. Haçlı sürülerinin neden Kıbrıs üzerinde bu kadar durdukları biraz daha anlaşılmış oluyor. ABD, AB hepsi Kıbrıs seçimlerinde Annan Planı diye öne sürülen esaret planının kabulü için çevirmedikleri dolap bırakmadılar.
Kıbrıs’tan vazgeçemeyiz. Daha şuurlu, daha atak ve geleceği kucaklayan bir siyaset takibi ile Kıbrıs ve diğer politikalarda başarılı olma şansımız vardır. Bugün Kıbrıs, yarın Ege, öteki gün Batı Anadolu, Karadeniz’de Pontus Devleti, Fener Patrikanesi’nin daha bağımsız hale getirilmesi, Ruhban Okulunun açılması, azınlıklara daha fazla kültürel haklar, Güneydoğu’nun ıslahı , ardından Kürtlerin bağımsızlıkları, Doğu Anadolu’dan Ermenilere toprak verilmesi, soykırımın tanınması, tazminat istekleri... İsteklerin ardı kesilmeyecektir.
AB, Türkiye ile ilgili ilerleme raporunda "...Türkiye I974’den beri Kuzey Kıbrıs’ı işgal altında tutmaktadır..." diyerek asıl niyetini ortaya koymuştur. Türkiye’deki bazılarının iddia ettikleri gibi tavsiye kararı falan değil, düpedüz niyetlerini isteklerini sıralamaktadırlar. Avrupa Parlamentosu Türkiye’ye “Kuzey Kıbrıs’taki işgal kuvvetlerini geri çekme..." emrini! vermiştir. Tavsiyeler görüldüğü gibi emire dönüşmektedir. Kızıl suratlı komiser Verheugen Annan Planını destekleyenler seçimden galip gelirse tanıyacaklarını aksi olursa seçimi tanımayacaklarını, bundan Kuzey Kıbrıs Türklerinin zararlı çıkacaklarını ve de "...Üyelerimizin birinin topraklarında illegal askerler bulunduran bir ülke ile de müzakerelere başlayabileceğimize inanabiliyor musunuz?" diye sorulduğunda Kıbrıs’ın bir geçiş olacağını söylemiştir.
Bugüne kadar Yunanistan Türklere, Makedonlara, Arnavutlara karşı her türlü baskıyı, şiddeti uygularken, yapılan şikayetler hesaba bile katılmamış, asla cezalandırılmamıştır. Yunanistan, Avrupa Konseyi ülkeler içinde din özgürlüğünü çiğnediği için en fazla aleyhine dava açılmış ülkedir. İtalya da aynı kategoride yer almakta iken Türkiye devamlı suçlanmaktadır. Bu çifte standartın göstergesidir. Loizidu davasından sonra sıra diğerlerine gelecektir. Başımız dik durmak ve elimizin tersiyle itmek Türk Milleti’ne yakışan bir tutumdur. Dünyanın kaderini değiştirecek çok zengin bir birikime sahibiz ve bunu başaracak güçteyiz. Yeter ki kendimize gelelim, özümüze dönelim.